Sisyphos Aşaçatı'da, Hanım İğnesi'ni Yolundan Alıkoyuyor
Üstün Akmen
Sanatın içine tükürüldüğü, şarap tanrısı heykeline don giydirildiği, Mehmet Aksoy’un eserine “ucube” damgasının vurulduğu, heykellerin yıktırıldığı, birilerinin Davut heykelinin pipisinden tahrik olduğu ortamda, Alaçatı’da Cem Sağbil’in heykelleri bu günlerde “Sisyphos” başlığı altında sergilenmekte.
Bilindiği gibi Sisyphos, yaptığı kötülükler nedeniyle yeraltı ülkesinde cezaya çarptırılmış bir mitoloji kahramanı.
Homeros “Odysseia”da Sisyphos’u şöyle anlatmakta: “Sisyphos’u gördüm korkunç işkenceler çekerken: Yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve kollarıyla, bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru. İşte kaya tepeye vardı, varacak, işte tamam. Ama tepeye varmasına tam bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya. O da yeniden itiyordu kayayı bütün kaslarını gere gere, kopan toz toprak habire aşarken başının üstünden. O da habire itiyordu kayayı, kan ter içinde.”
Mitolojinin en ünlü efsanelerinden biri, bu kere de bir heykeltıraşa konu olmuş.
ALAÇATI’YA YOLUNUZ DÜŞERSE
Cem Sağbil çalışmalarında Sisyphos'u absürt kahraman olarak ele almış. Kahramanımızı tutkularıyla olduğu kadar sıkıntısıyla da absürt olarak yorumlamış. Tanrıları hor görmesi, ölüme kin duyması, yaşam tutkusu, tüm varlığının hiçbir şeyi bitirmemeye yöneltilen bu anlatılmaz işkenceye mal olmasını anlatım içeren figürlerle anlatmış. Anlatımını hayli içsel tutmuş, ama derinliklerinde hangi renkli sözcükleri biriktirdiğini de belli etmeden duramamış.
Alaçatı’ya yolunuz düşerse, Değirmenaltı köy girişinde eylül ayının 15’ine kadar havaya dinelmiş kocaman bir “Hanım İğnesi” dikkatinizi aforozlayacak. “Hanım İğnesi”, (Münir Göle’den öğrendim) 19. yüzyılda İstanbul Boğazı’nda Osmanlı aristokrat kadınların içine kurulup bir yandan laflayıp, bir yandan gezindikleri kayıklara verilen admış. Sisyphos meydanda işte bu kayığı bir ucundan havaya kaldırmış yolundan alıkoymakta. Bu “alıkoyuş”, acaba yeryüzünde tutkular için ödenmesi gereken bedeli mi ifade ediyor?
Her neyse ne, ama “alıkoyuş” insanın imge gücünü fevkalade kışkışlıyor.
Kocaman kayığı kaldırmak, yolundan alıkoymak için gerilmiş bedenin (ustalıkla yontulmuş) çabaları çok açık seziliyor. Kırışmış yüz, sandalı yüklenen bir omuza bir ayağın desteği, kollarla yeniden toparlanma, iki elin tümüyle insansı güveni...
Göksüz uzamla, derinlikten yoksun zamanla ölçülen bu uzun çaba en sonunda, amaca ulaşacak mı?
Sisyphos acaba kayığı n’apacak?
CEM SAĞBİL NE ANLATIYOR
Heykeltraş Cem Sağbil’in Galeri Metazori ve Atölye Su’da eşzamanlı olarak sergilenen eserleri, gerçekte hayata ve insana dair denklemleri mitolojik karakterlerle öyküleyerek bu sorulara yanıt aramakta.
Sağbil, sınır tanımayan heykeltıraş kimliği ve yaratıcı gücüyle Sisyphos’un ağır, ama eşit adımlarla sonunu göremeyeceği sıkıntıya doğru inişini muhtelif boylarda bronzlaştırmış.
Tanrıların paryası, güçsüz ve isyankar Sisyphos, düşkün durumunun tüm enginliğini Cem Sağbil’in eserlerinde anlamış görünüyor.
Sisyphos’un bunalımını oluşturan açık görüşlülük Cem Sağbil’in elinde aynı zamanda yengisini de tüketiyor.
Bir gerçek daha var ki, Alaçatı’da ya da her hangi bir başka mekânda Cem Sağbil’in eserlerinin aranıp, araştırılıp mutlaka izlenmesi gerekiyor.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...