| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Röportaj : Sarıyer Halk Eğitimi Merkezi Tiyatro Topluluğu Pınar Şenel Kokusuyla geldi seyirci. Yağmurdan ıslanmış trençkotların yorgun-tozlu umutlu kokusuyla. İçeride, topluluk son hazırlıklarını yapıyordu. Biraz sonra oyun başlayacaktı. Daha doğrusu oyun içindeki oyun başlayacaktı. Onun içinde de oyun vardı. Onun da... Geçtiğimiz Mayıs'tı. ODTÜ Tiyatro Festivali'nin konuklarındandı Sarıyer Halk Eğitimi Merkezi Tiyatro Topluluğu. İstanbul'da kendilerinin gerçekleştirecekleri Boğaziçi Amatör Tiyatrolar Şenliği'nden biraz önce, bir kez daha Ankara seyircisi ile buluşmaya gelmişlerdi. ODTÜ Festival seyircisi, onları tanıyor. Önceki iki yıl, topluluğun yönetmenlerinden Tarkan Çeper'in "Kavgam" ve "Git-Gel Dolap" rejileri izlenmişti aynı sahnede. Bu yılki "Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler" oyunuyla birlikte artık bir üçleme olarak anılan çalışmanın yönetmeni Tarkan Çeper'le, son oyunlarını yeniden temsile hazırlandıkları Eylül ayı içinde gerçekleştirdik bu söyleşiyi. Pınar Şenel: "Kavgam", "Git-Gel Dolap" ve son oyununuz "Rosencrantz ve Guildenstren Öldüler". Klâsik bir soru ama gerekli: Bu metinlerin seçilme nedeni ne? Tarkan Çeper: Sarıyer Halk Eğitim Merkezi-Tiyatro Kolu'nda son üç yıldır uyguladığımız ve kendi aramızda "proje oyunları" adıyla nitelediğimiz bir yaklaşımın ürünü. Bu oyunun 3.proje olması itibarıyla ve reji yaklaşımındaki mantık açısından bir üçlemeden söz edilebilir belki; ama oyunların seçilişinin temel nedenini bu oluşturmuyor. Hepsi de oynanmasını düşündüğümüz için, oynanması her şeyden önce bize keyif vereceği için seçilmiş ve tartışmasız çok sağlam kurulmuş, klâsikleşmiş ya da klâsikleşmeye aday metinler. Her üç oyunun rejisinde de, temel yaklaşım açısından benzerlikler olduğunu söylemek mümkün. Biçem olarak yer yer sinematografik yaklaşımdan yararlandığımız, oyun kurma halini izleyiciyle paylaştığımız söylenebilir. Ama buna bir üçleme denecekse, dördüncüsünün, beşincisinin de sırada olduğunu söylemeliyim. Her şeyden önce elimizdeki metne dürüst yaklaşarak, onun temel isterlerinden yola çıkmamız gerektiğini düşünüyoruz. Grup olarak anlayışımız, var olan hiçbir tiyatro biçemini tek başına doğru ya da yanlış kabul etmeden, kendi çabalarımız çerçevesinde bir arada kullanmak. Pınar: Farklı biçemler uzlaşabiliyor mu? Tarkan: Ne tür oyunlar seçildiğine bağlı biraz da. Bu oyunda iyice doruğa çıkan, diğer iki projede de baskın olan "oyun içinde oyun" izleği, en genel şekliyle dünyanın halini gösterme ve biçimlendirme olanağını sunuyor bize. Yine baştaki üçleme fikrine dönersek, her üç oyunda da dünyanın "karanlık" haliyle yüzleştiğimizi söylemek mümkün. Karanlık bir dünyadan çıkış yolları ya da daha iyisi, "bir teselli arayışı" diyebiliriz sahne üstündeki durumumuza. Pınar: Senin/sizin için tiyatro yapmanın anlamı bu mu: Teselli bulmak? Tarkan: Biz hepimiz, kendimizin heyecanlanarak çıkaracağı oyunlar yapmaya çalışıyoruz. Çünkü heyecan, sanattan alınan hazza eşit. Tiyatronun son yıllardaki en büyük eksikliği haz vermemesi. Heyecansız ve hatta adını net koymak gerekirse sıkıcı bir tiyatro ortamında nefes almaya çalışıyoruz. Kendimizi seyircinin yerine koyuyoruz. Dolayısıyla ortaya çıkardığımız ürünün en önemli kıstası, öncelikle bizi mutlu etmesi. En genel anlamda, çalışırken eğlenme, eğlenirken haz alma. Ve sonrasında bu hazzı seyirciye taşıma. Pınar: O halde kendi hazzınız birincil önceliğe sahip olmakla birlikte, bunun "kimse seyretmese bile..." diyebildiğiniz bir noktaya gitmediğini söyleyebiliriz. Tarkan: Elbette. Aynı derdi paylaştığımız insanların çoğalmasını ve mümkün olduğunca fazla insanın bizle buluşması dileğini her zaman için taşıyoruz. Bu sene iyice olgunlaştığımıza inandığımız bu projeyle, daha merkezi bir gösterim planlaması düşüncemiz de bundan kaynaklanıyor. Bana göre bizim tiyatrodan beklentimizin, sıradan bir tiyatro izleyicisinden farkı yok: İzlenen şeyden heyecan duymak, haz almak. Pınar: Hazzı tam olarak ne anlamda kullanıyorsun; eğlenmeden duyulan, düşünmeden duyulan, öğrenmeden duyulan ...? Tarkan: Sanatın en temel işlevi hayata müdahale etmek. Hayata (somut) müdahale ettiren şey ise hazlar toplamı. Genet "İnsan bir resme bakınca, bir kitap okuyunca birdenbire değişmez; bu bir süreç sorunudur. İnsan kendi çıkarına olanı alır ve kendine ekler." diyor. Genet'ye genelde katılmasam da, bu yaklaşımına katılıyorum. Seyircinin, çıkarına olduğunu düşünüp, kendine eklediği şeylerdir hazlar toplamı. Pınar: "Seyircinin, çıkarına olduğunu düşünüp, kendine eklediği şeyler..." Ernst Fischer'in Sanatın Gerekliliği'nde söylediği bir şeyi anımsadım ben de. Sanat alıcısının "tüm insan olma" arzusundan söz ediyordu; bütünlüğe ulaşmayı istediğinden. Kendi yaşantısı olabilecek başka(larına ait) yaşantıları kendinin kılarak. İnsanlığın başından geçenler içinde kendisini de bir rolde görmek; ve böylece mümkün kılmak, tüm insan olmayı. Şimdi senin söylediğin, "seyircinin çıkarına olanı alıp, kendine eklemesi", bu genelleme, bana da bunu çağrıştırdı... Tarkan: "İnsanlığın başından geçenler" elbette insanı ilgilendiren en önemli şey. Bunu samimiyetle ve dürüstçe seyirciye aktardığınızda, insanların bununla ilgilenmeyeceğini düşünemiyorum. En azından bizim deneyimlerimiz, şimdiye kadar ulaşabildiğimiz izleyicilerle yaptığımız konuşmalar, aksini işaret etmiyor. Kendimize ve elimizdeki metne karşı dürüst olduğumuz noktada, gerçek ve insanların haz duyacağı bir tiyatro ediminin gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Aforizmaları çok anlamlı bulmasam da, genellemelerin her zaman tehlikeli olduğunu düşünsem de, Enis Batur'un sanatta ve hayatta benim için her zaman yol gösterici olmuş bir sözünü anmadan geçemeyeceğim: "Parçalanmış bir dünyaya sunacağımız alternatif bütünlükler olmalı." Bir kişi mi, milyonlarca kişi mi; onu kestirmek mümkün değil ama yaptığınız işin ve kurduğunuz bütünlüğün birilerine değeceğini bilmeniz önemli bir duygu tabii. Pınar: Son çalışmanız Rosencrantz ve Guildenstren Ölüdürler'den söz edelim. Çünkü bu sezon da temsil vereceksiniz. Bu arada temsil programı belli mi? Tarkan: Oyun gösterimine ekim ortasından itibaren yeniden başlayacağız. İstanbul dışında yapabileceğimiz kadar turne yapmayı da planlıyoruz. Metin, uzun yıllardır, okul zamanlarından beri kafamı kurcalayan bir metindi. Hatta her tiyatro öğrencisinin, biraz da tiyatro konusunda mürekkep yalamışlığın verdiği üstünlük duygusuyla bağlı olduğu bir metin olduğunu düşünüyorum. Bunun en önemli nedeni sanırım "tiyatro içi" bir metinle karşı karşıya olmamız. Ve her şeyin ötesinde sahnelenmesi oldukça cesaret isteyen bir iş. Genel anlamda baktığımızda, çoğullama ekseninde post-modern bir oyun kurgusu olduğunu söyleyebiliriz. Varolan bütün tiyatro biçimlerini çoğulluyor. Fars, avant-garde, kurguyu tersine çevirme tekniği. Bu yapı, açıkçası bizim varolan biçimleri bir arada kullanma anlayışımıza çok denk düştü. Pınar: Metinden sahneye nasıl bir yol izlediniz ? Tarkan: İlk iki ayımız Hamlet-metin çözümlemesi ile geçti. Sonra post-modernizm semineri yaptık kendi aramızda. Parodi, pastiş, ironi üzerinde durduk. Onu, Huizinga'yı referans alarak gerçekleştirdiğimiz "homo ludens" semineri izledi. Sonra bir kez daha metin çözümlemesine döndük. Sahne üstündeki çalışma ise iki ay sürdü. Böyle, dalgalı bir çalışma süreciydi. Doğaçlama, bir sahneleme yöntemi olarak hemen hiç kullanılmadı bu oyunda. Kavgam'da ise çok kullanmıştık. Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|