| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Böyle Oyunlarla Seyirciye Yazık Ediliyor: Fesleğen Çıkmazı
Üstün Akmen




Devlet Tiyatroları, kuruluşunun 60. yılında 60 yeni yerli oyunun dünya prömiyerini yapmaya başladı ya, inanmayacaksınız ama pek sevindim. Repertuvarında ilk kez sahnelenecek oyunların yanı sıra, eserleriyle ilk kez sahne ışıklarına çıkacak yazarlara yer açan Devlet Tiyatroları’nı tiyatro eleştirmenleri olarak kutladık, kutsadık. 15 yeni yazarın eserini sanatseverle buluşturmanın yanı sıra repertuvarda ilk kez 20 genç yazarın eserlerine de yer verildi diye pek sevindik. Gel gelelim, “Vermeyince Mabut, Neylesin Sultan Mahmut!”

1976 doğumlu Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü, Dramatik Yazarlık Ana Sanat Dalı’ndan mezun Meltem Yıldırım, yukarıdaki konuyu, yani Türk – Yunan nüfus mübadelesini ve Lozan sürgünlerini konu edinen, “Fesleğen Çıkmazı” adlı bir oyun yazmış. Oyun Mitos-Boyut Yayınları’nın 2006 yılındaki1.Oyun Yazma Yarışması’nda (Mitos Boyut Tiyatro Yayınları / 2006) başarı ödülü sahibi de olmuş. Girit’ten, bir Ege kasabasına mübadil olarak gelmiş bir ailenin, değişen koşullar nedeniyle, sıkışıp kaldıkları bir küçük kasabada birbirlerine kenetlenerek ayakta kalma mücadelelerini konu alan oyun metni, Devlet Tiyatroları’nın repertuvar kurulundan falan geçmiş, “havuzda” kısmetini beklemeye başlamış. Her ne hikmetse, Kazım Akşar da kendisine talip olmuş.

Oyun yazma tekniğinden uzak, dolayısıyla metnin çözüm sorununu kendi içinde arayan; kendi içinde çözüm ararken okurunu bıktıran; tiyatro tekniklerini, sahne yapısını, oyunculuğu, rejiyi, kısacası tiyatronun neredeyse hiçbir öğesini kullanmayan oyun metnine Kazım Akşar adeta kucak açmış. Bakmış ki metnin kendine özgü bir tekniği yok, ha babam de babam metni inceltmiş, üfürmüş şişirmiş; olmamış sündürmüş, söndürmüş. Dramatik mantıktan yoksun, Türkçenin yaratıcı olanaklarının kullanılmadığı/kullanılamadığı; yazınsal duyarlığı, sanatsal değeri eksik oyun metnini itmiş kakmış, yönetmiş.

İyi de ne elde etmiş?

Şunu söylemek gerekir ki, Kazım Akşar’ın oyun içine serpiştirdiği Nazım Baba’nın şiirleri dahi, Devlet Tiyatroları’nın Estergon Kal’ası repertuvar kurulunu aşıp gelen metnin sahnede sürekli çökmesini önleyememiş. Boşluklar dolmamış, konunun getirdiği naiflik kaba kalmış, tempo an be an hantallaşmış. Kazım Akşar geçmeleri “Black-out”lar yerine radyodan verilen “ajans” haberleriyle geçiştirmeye çalışmış, çalışmış çalışmasına da, döneminin lâmbalı radyolarının düğmesini çevirir çevirmez çalışmadığını atlamış. Sahne trafiğinin kafa karıştıracağını kavrayamamış. Filiz’in, Olcay’a limonata ikramı tamam da, çay ikramlarını, fesleğenlerin sulanmasını “gibi” yaptırtmış. Oyun kişilerinin çaylarını şekersiz, dolayısıyla kaşıksız içtiklerini varsaymış. İstanbul’dan İzmir’e, İzmir’den oyunun geçtiği kasabaya, kim bilir hangi araçları kaç kez değiştirerek gelen Filiz’e, bukle bukle saçları, “pir-ü pak” giysileriyle sanki kapıya kadar Limousine ile gelmiş gibi “antre” yaptırmış. Oyunculardaki Rum lehçesi (kısmen Mahperi’ninki dışında) yanlışlarına, hatta ve hatta kulak rahatsızlığı yaratan uydurukluğuna aldırmamış. Oyunu lehçe yapmadan sahnelemeyi aklı almamış. Yusuf’un ne olduğu anlaşılamayan krizini (kalp mi, mide mi, spazm mı, ne…) oldubittiye getirip black out’a bağlamış. Terastaki sehpanın üzerinde duran üç çalar saati oyunun neredeyse son tablosuna kadar işlevsiz bırakmış. Oyuncuları nedendir bilinmez bir avaza bağırtmış. Kısacası yapamamış.

Eee… Dekor tasarımına imza atan Ethem Özbora da yönetmenine hiç mi hiç yardımcı olmamış. Tamam, dekor tasarımı işlevsel, sözüm yok da, yahu gün boyu kanaviçe işlenen evde hiç mi süslü püslü perde olmaz? Radyonun üstüne bir dantel örtü konmaz mı? Çeyiz bohçasından naylon örtüler çıkınca, seyirciler dışında yaratıcı kadronun neden yüzü kızarmaz?

Yazar, kostümleri: “…Hepsinin sırtlarında hırka dizlerinde battaniye… Mahperi ve Olcay’ın üzerlerinde koyu renkli, sade giysiler; saçları sıkı sıkıya topuz yapılmış…(Sayfa: 115)” olarak betimlemiş. Kostüm Tasarımını imzalayan Şirin Dağtekin Yenen ise, II. Dünya Savaşı’nı yaşayan Ege’nin küçük kasabasındaki aileyi bir giydirmiş, pir giydirmiş. Ayol o ne süs? O ne kuaförden henüz çıkmış saçlar onlar? Ekmeğin vesikaya bağlandığı devirde, o ne ıpıl pırıl giysiler, ayakkabılar? Pes!

Önder Arık ise en ideal ışığı, oyunun bütününü tablo tablo düşünerek; oyun içindeki oyuncuların mizansenlerini, duruşlarını saptayarak uygulamış. Nurettin Özşuca müziğinde gene korkuyu, tedirginliği, cesareti, güvensizliği karmakarışık hale getirmiş ve gene bu duyguları iç içe geçirip hamur halinde seyircinin kulağına iletmiş. Yeşim Alıç’ın yedi dansçıyla kotardığı danslar, yönetmen tarafından şayet “iz düşümü” düşünülerek konulmuşsa, açık yüreklilikle söylemeliyim seyircinin aklına iz miz düşmemiş.

Olcay’a can vermeye çabalayan Funda Eskioğlu’na oyuncuların giriş-çıkışlarını olduğu kadar yerlerini ya da durumlarını da saptamaları, eylemin akışına zarar vermeden sahneleme planını kurmaları gerektiğini anımsatacağım. Oyunun yorumunda ve kendi özel perspektifinin yerleştirilmesinde, belli bir oyuncunun belli bir anda, belli bir durumda bulunması, belli bir heyecanla harekete geçerek sahne üzerinde belli bir noktaya yaklaşması ya da o noktadan uzaklaşması çok önemli. Funda Eskioğlu’nda bunların hiçbiri yok ya da bu oyunda kullanmamış. Neden kullanmamış? Kullanmayıp oyunculuk yeteneğinin turşusunu mu kuracak? Orasını bilemem!

Yusuf’ta Kubilay Karslıoğlu eylemi, sözleri, çizgileri, renkleri, ritmi dikkate almış, ama işte hepsi o kadar. Lehçe berbat. Diğer taraftan, Gökalp Kulan’dan daha kötü bir Osman olacağına inanmıyorum. Oyuncunun büründüğü karakteri ancak kendi biricik duygularıyla denetleyebileceğini ya da yaşayabileceğini bilmiyor. Dr. Hasan Vefik’te Saydam Yeniay, oyuncunun sahne üzerindeki hareketlerini belirleyici temel kurallarını son derece doğru biçimde uyguluyor. Saydam Yeniay için oyunun en iyilerinden diyebilirim… Irene’de Akasya Asıltürkmen, konuşma ve tepkiyi aynı anda dengelemesiyle dikkat çekiyor, ama o ne lehçe öyle yahu? Üçte bir Ermenice, üçte bir Rumca, üçte bir de Türkçe… Deneyimli oyuncu Metin Beyen, bu oyunda Vahram Efendi olarak daha baston tutmasını bilmiyor. Nerdeee “Çayhane”de Osira’yı çizen Metin Beyen, nerde Vahram Efendi’de izlediğimiz Metin Beyen… İlk kez izlediğim Öykü Başar ise Filiz karakterinin tutkularını düşünce soyluluğunun süzgecinden geçirmeyi becermiş. Umut veren bir oyuncu… Heyecanının, şevkinin hiç tükenmemesini diliyorum.

“Fesleğen Çıkmazı”na giderken, 2005–2006 sezonunda “Tek Kişilik Düet” oyununda ayakta alkışladığım, metnin her bir sözcüğünü canlı duygularla doldurma yeteneğiyle donanımlı Ayşen İnci’yi uzun bir aradan sonra yeniden izleyecek olmanın keyfini yaşadım. “Fesleğen Çıkmazı”ndan çıkarken hayıflandım. Ayşen İnci’nin harcandığına yandım. Herhangi bir yazarın açıklığının, inceliğinin, görünmeyen düşüncelerinin ve duygularındaki somut ifade gücünün belirtisi olan sözel metni mükemmel yorumlayan Ayşen İnci, bu hengâmede göz göre göre harcanmış. Oysa İnci’nin, Mahperi karakterinin tüm varlığını harekete geçirmesi, o karakterde yeri geldiğinde derinlikli tutkuları olan coşkular bulması işten bile değil. Gerçi Ayşen İnci, bu oyunda da duygularını gene sürekli harekete geçirmiş, bu sayede fizikselliğine yaşam vermiş, ama dediğim gibi… Bu oyun içinde harcanıp gitmiş.

Bana sorarsanız, Kazım Akşar, Ayşen İnci’ye çok ayıp etmiş.

Keşke koyuverseymiş, “sen istediğin, bildiğin gibi oyna” deyiverseymiş.

Ne yapalım ki, dememiş!

Bu oyunda harcanan emek de, işte böyle heba olmuş, uçmuş, havaya gitmiş.

Üstün Akmen
Evrensel Gazetesi


Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

Kemal - ( 2/1/2010 )
Oyunda bahsettiğiniz yetersiz oyunculukların yanısıra gözüme çarpan bir diğer şey de oyunun Çehov’un oyunlarından alenen bir derleme olmasıdır. Üç Kızkardeş oyununda olduğu gibi oyunda üç tane kız kardeşin Moskova’ya değil de Girit’e gitme hayalleri, bazı sahnelerin hatta repliklerin tıpatıp benzemesi, hatta ve hatta Üç Kızkardeş’teki en küçük kardeşin ismiyle (İrina) bu oyundaki en küçük kardeşin isminin (İrini) inanılmaz uyumu(!) beni, oyunu acaba şimdi ne benzerliği çıkacak diye izlemeye zorladı. Osman ağanın da Çehov’un Vişne Bahçesi’ndeki bahçeyi satın alan köylü Lopahin karakteri olduğu gayet açıktı. Aynı şekilde Vanya Dayı’dan sayısız aşina olduğumuz replik duyduk bu oyunda, hem de hiçbir değişime uğramadan kullanılmış replikler..Arada duyduğumuz Nazım’dan dizeler..Eminim ki hem bu kadro hem de DT bunun farkındadır. Benim anlayamadığım nokta böyle dramatik mantıktan yoksun çorba olmuş bir oyunu sadece yazarı Türk diye mi oynatıyorlar? Bu çorbayı seyirci anlamaz yutar diye mi düşünüyorlar? Bence yanılıyorlar çünkü seyirci oyunları bilmese bile dramatik tekniğin zayıflığından oyun kendini ele veriyor. Devlet Tiyatrolarının böyle oyunlar seçtiğini, böyle oyunculuklar sergilediğini görmek insanın moralini bozuyor..
(Keşke güzel bir rejiyle bir Çehov oynasalar..)


Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 727
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Ölmemiş Bir Sanatçının Cenazesinin Düşündürdükleri (Nedim Saban) - 2/1/2010
  • Devrimin Ayak İzlerini Küba'da Sürmek... (Üstün Akmen) - 1/29/2010
  • Ezilenlerin Kısık Sesi - Hizmetçiler (Cüneyt İngiz) - 1/29/2010
  • Vanilyalı İlişkiler ve Küba'nın Havanası'ndan Genco Erkal Resitali (Üstün Akmen) - 1/28/2010
  • Ümraniye Kültür ve Sanat Merkezi'nde Çocuk Tiyatrosu (Ceren Okur) - 1/28/2010
  • Doğum Günüm Bugün (Yurdagül Yurtseven) - 1/26/2010
  • Öfke kusan bir -Şölen- (Rengin Uz) - 1/26/2010
  • Kendisi ile Zenginleşecek bir Oyun: Resmi Geçit - Semaver Kumpanya (Melih Anık) - 1/24/2010
  • İBBŞT Çocuk Tiyatroları Birimi'nden Örnek Bir Oyun: Kazuu (Ceren Okur) - 1/24/2010
  • İstanbul 2010 Kültür Başkenti Üzerine Yazı-Yorum (Yurdagül Yurtseven) - 1/22/2010
  • Böyle Oyunlarla Seyirciye Yazık Ediliyor: Fesleğen Çıkmazı (Üstün Akmen) - 1/20/2010
  • Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'nun açılışında Muhsin Ertuğrul'u öldürdüler! Nasıl mı? (Nedim Saban) - 1/19/2010
  • Ergün Işıldar'dan Gizli Oturum (Sartre) - İ.B.B.Şehir Tiyatroları (Melih Anık) - 1/18/2010
  • Muhsin Ertuğrul-Nazım Hikmet-Memleket-Millet (Yurdagül Yurtseven) - 1/18/2010
  • Hakan Gerçek Güneşe Uçuyor, Uçarken Düşmüyor: Van Gogh (Üstün Akmen) - 1/18/2010
  • Özür Dilerim Başkanım (Nedim Saban) - 1/14/2010
  • Nemanız Az Mı Geldi? (Arif Akkaya) - 1/14/2010
  • Pornografi: Sıradan İnsanlar, Karmaşık İlişkiler… (Rengin Uz) - 1/14/2010
  • Haluk Bilginer ve 7 (Şekspir Müzikali) (Yurdagül Yurtseven) - 1/14/2010
  • Sokağa Çıkma Yasağı (Metin Boran) - 1/14/2010
  • İBBŞT Çocuk Biriminden Bir Oyun: Benim Arkadaşım Yok (Ceren Okur) - 1/14/2010
  • İskender Pala'nın Yalnızlığı - Katre-i Matem (Hülya Karakaş) - 1/11/2010
  • Belediye tiyatrolarına baskı dinmiyor! Afyon tiyatrosuz kaldı! (Nedim Saban) - 1/7/2010
  • Yanılgılar prensi İskender Pala! (Kemal Kocatürk) - 1/7/2010
  • Ödenekli Tiyatroların Ödeneksizleştirilmesi (İskender Pala Yaklaşımına Bakış) (M. Ergün Işıldar) - 1/7/2010
  • İhsan Devrim'in Ardından... (Moderatör) - 1/6/2010
  • VAHŞET TANRISI: Fazlasıyla medeni bir uzlaşma! (Rengin Uz) - 1/6/2010
  • Benim Komik Dedişlerim - Mavi Uçurtma Komedi Tiyatrosu (Ceren Okur) - 1/5/2010
  • İstanbul Efendisi (Cüneyt İngiz) - 1/5/2010
  • Ay Işığında İlk ve Son Tango (Deniz Zengin) - 1/3/2010
  • Bir Aynadır Shakespeare (Yurdagül Yurtseven) - 1/3/2010
  • Kendi Ateşleriyle Çevrelenmiş Akreplerin Öyküsü: Quintet (Üstün Akmen) - 1/3/2010
  • Kendi Ateşleriyle Çevrelenmiş Akreplerin Öyküsü: Quintet () - 1/3/2010
  • Ali Taygun'a Saygı (Metin Boran) - 12/29/2009
  • Çikületa Ayten ve S.K. (Yurdagül Yurtseven) - 12/29/2009
  • Yar Bana Bir Eğlence (Ayşe Müge Gerdan) - 12/29/2009
  • Cüneyt Gökçer’in Ardından Bir Yorum (Hakan Yozcu) - 12/29/2009
  • Bozuk Düzen (Cüneyt İngiz) - 12/29/2009
  • Lursin Sokağı Cinayeti (Dündar İncesu) - 12/25/2009
  • Atatürk …….. Merkezi (Nedim Saban) - 12/25/2009
  • Kent Oyuncuları -Bu Devirde Cimrilik Kaçınılmaz- Diyor: Cimri (Üstün Akmen) - 12/24/2009


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..