| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
GSM 8.Amatör Tiyatro Festivali'nde, Savaş Aykılıç'ın Not Defterinden - Tartuffe'ler Orgon'lar ve Diğerleri - Kadir Has Üniversitesi Tiyatro Topluluğu Savaş Aykılıç GSM 8. AMATÖR TİYATRO ŞENLİĞİ KHASTT (KADİR HAS ÜNİVERSİTESİ TİYATRO TOPLULUĞU)’NUN “TARTUFFE’LER ORGON’LAR VE DİĞERLERİ” OYUNU ELEŞTİRİSİ YAZAN: MOLİER VE KHASTT YAZI BİRİMİ REJİ-DEKOR-KOSTÜM--MÜZİK-DANS: KHASTT REJİ BİRİMİ SES: OGÜN SAVAŞ IŞIK: ALPER MERİÇ KİŞİLER: ORGON: ÖZGE ONUR TARTUFFE: ALİ BURAK TUĞRUL VALER: CİHAD KASNAK MARİENE: AYŞENUR GÜNDÜZ CLEANTE: UĞUR AĞÇA MADAM PARNEL: SAYİD HUYUD DAMİS: BURAK KARSLIOĞLU ELMİR: HANDE HAZER DORİNE: SELİN CANDUR KHASTT’TAN GÜZEL BİR DENEME TİYATROSU ÖRNEĞİ Salona girişte bir “Şeytan”(Kostümlü bir oyuncu’nun) dağıttığı karton sarı mask (hayalet maska benziyor şekli) dağıtımından birazdan izleyeceğiniz oyunun klasik bir reji olmayacağının ipucunu veriyor sanki. Gerçekten de ışıklar sönüyor , oyun başlıyor ve karşınıza size dağıtılan maskları takmış kukla dansı başlıyor black laight (mor/fosfor ışık) altında. Onları oynatan ise üzerinde haç,gamalı haç ve zehirli atık işaretleri bir kostüm olan Şeytan… Sonra oyuncular sahneye giriyor…Şok ! Çünkü oyuncuların kostümlerinin ortadan yarısı Molier dönemi , diğer yarısı ise çağdaş. (Skandal ! Zannımca ve fikrimce amatör tiyatronun parasızlıktan böyle bir ekonomi yapılarak ödeneksizlik protesto ediliyor !) Başın yarısı da döneme uygun boyalı ve peruklu iken diğer yarısı çağdaş bir saç kesimi ve makyaj… Oyuncular Molier’in metnini oynarken buna uygun kostümü gösterecek şekilde sahnede diyagonel (yan) duruyorlar. Metnin dışına çıkarak kendi yazıkları ve ekledikleri metinleri oynarken ise kostümün çağdaş tarafı seyirciye dönük oynuyorlar. Tabii ki tahmin edileceği üzere oyun bu iki düzlemde gidip geliyor , iki düzlem birbirine geçiyor (ki keşke buradan-oyunun adındaki üçlemeye telmiğen- üçüncü bir düzlem/gri bir alan/bir yeni boş alan (DAHA NET VE VURGULU) yaratılabilse idi. Gerçi tam da böyle bir alan özellikle “taş devri” sahnesinde yaratılmaya çalışılmıştı-ki bu sahne bence oyunun en orijinal,en marjinal,en deneysel ve ilkelin en modern bir şekilde irdelendiği en güzel sahnelerden biri idi-ancak burada da Molier dönemi kostümleri yaratılmak istenen “çağdaş-ilkelliklerimiz” illizyonunda pek bir manidar kaldı. Burada sorun biraz da “oyun içinde oyun” çerçeve/konseptinin kurulamamış olmasında (VEYA TERCİH EDİLMEMESİNDE) olabilir. (Kİ BENCE EĞER BÖYLE YAPILSA İDİ ; OYUNUN MESAJ-SEYİR DENGESİ ,SAHNELEMENİN TERSİNE VE MESAJ AĞIRLIĞININ ALEYHİNE DEĞİŞEBİLİR VE DAHA BİR BÜTÜNLÜKLÜ BİR YORUM VE SEYİRCİYE (DAHA ÇOK) SEYİR KEYFİ VE EĞLENİRKEN ÖĞRENME KOLAYLIĞI VEREBİLİRDİ.) MESAJ VE TİYATRO Friedrich Nietzsche’nin “Tragetyanın Doğuşu” adlı eserinde Dyonizos ve Apollon dengesinden ; bir sanat eserindeki akıl ve duygu/coşku dengesinden söz edilir. Bu kuramı , tiyatroya öz ve şekil ; ileti/mesaj/tema ile bunun eritildiği ve “tiyatro dili “ile dile getirildiği “oyun gösterisi” dengesinin ölçüsü olarak uygulayabiliriz. Kısaca dramaturgi ve yorum dengesi iyi ayarlanmalıdır. Oysa , gamalı haç ve faşizm ve şeytan Tartüffe o denli çok tekrarlanmasa da biz seyirci olarak faşizm vurgusunu ve uyarısını alabilirdik. SAĞLAM BİR DRAMATURGİ ÖRNEĞİ Bununla birlikte gençler sağlam bir dramaturgi çalışması yapmışlar. Molier metnindeki Sahtekar Tartüffe –Aymaz Orgon ve Orgon’un evini sahte dindar Tartüff üzerine yaptırmak istemesi ile ortaya çıkan bu aymazlığın mağdurları (Orgon’un karısı , kızı ,oğlu vb.) üç çeşit insanlık durumunu merkeze almışlar. Sonra da bu insanlık durumlarını soyutlama (felsefe) yolu ile bütün insanlık tarihine uygulamaya koyulmuşlar.Bu durumları genelleştirmişler. Bir yandan Molier metni akarken bir yandan da Molier metninin arasına çeşitli çağ-dönem ve ülkelerden bu üç çeşit insanlık durumuna özgün örnekleri montajlamışlar. (Ben olsam Molier metni önüne hangi sahne olduğunu bir anlatıcıya söyletirdim !) Bu örnekler kah taş devri , kah Hitler , kah çevre kirliliği ve nüklüer atık olabiliyor. Ya da içli bir şiir ya da şiirsel bir metin. Bazen de bir Pir Sultan Abdal türküsü. Bu yeni (ek) metinlerin sahnelenişi ise kara tiyatrodan kukla oyunculuğuna , parodiden müzikal oyunculuğa ve geleneksel oyunculuğa kadar çok geniş bir yelpazede sunuluyor. Ben kendi adıma en çok oyunun başındaki ve sonundaki maskelerin dansını sevdim. “Deneme Tiyatrosu dedik ya denemiş işte gençler !” deyip geçemeyiz. Ünlü bir ressam (Picasso)“-Ben aramam , bulurum !” demiş. Tanrıyı aramak güzeldir. Ama bulmak daha da güzeldir ! EKLEKTİZM YA DA BİRLİ VE BÜTÜNLÜK Burada artık sanat eserinin bütünlüğü ya da eklektikliği meselesine girebiliriz. Evet , Orgonlar üzerinden suskun,sessiz,tepkisiz,pasif,edilgen insanları uyarmak güzel de bunu işleyiş biçiminiz de en az öz kadar önemli. Evet , -aklını kaçırıp da aklını kiraya verenler , aklını kullanmak yerine başkasının aklı ile hareket eden “Orgonlar” ve onları manipule eden (yönlendiren) , kandıran , dolandıran ,üçkağıt açan , dini duygularını istismar eden “ Tartüffe’ler” ile Orgonların ve Tartüffelerin yüzünden zarar gören “diğerleri” – dramaturgisi güzel de ; burada parçaların bütünlüğü ve uyumu (armonisi) de önemli değil mi ? Bir sanat eserinin değeri ; onun birliği , bütünlüğü , uyumu ve kompozisyonu / konsepti/çerçevesi ile doğru orantılı değil mi ? Kompozisyonu bir araya getiren parçalardan birini ya da bir kaçını attığınızda bütünden bir şey eksilmiyorsa o parçalar ya fazladır , ya süsdür , ya da “kondurulan kuş”tur/ “kuş kondurma”dır ! Tersi , eğer çıkarılan (söz temsili) bir veya birkaç öge/bölüm/replik/sahne/perde vb. oyunun bütünlüğünden çok şey kaybettiriyorsa ; biliniz ki o ögelerin temsilde gerçekten bir önemi ve işlevi var demektir. AKLIN VESAYETİ YA DA AKILİZMİN SON AŞAMASI MESELESİ Akıl iyidir de , akıl ; son çözümlemede faşizmin aklileştirilmesine de yarayabilir ! Netekim Alman faşizminin ideologları aklın ve mantığın son sınırlarını zorlayarak idealizm adına “üstinsan” ve “üstün insan” adına da ırkçılığı Alman halkına yaymışlardır. “Doğada güçlü olan kazanır ; Üstün Beyaz/Sarışın Alman ırkı da güçlüdür ; o halde ; Beyaz olmayanlar güçsüzdür/çürüktür/çarıktır/bozuktur/dejeneredir ; o halde üstün Beyaz ırkı bozan/dejenere eden Çingeneler-Yahudiler-Koministler (?!) yok edilmelidir” yanlış önermesi dönemin ideologları tarafından çok ikna edici , çok mantıklı ve çok “akıllıca” pazarlanabilmişti. İşin ilginç yanı tüm dünyayı yönetmek için yaratıldıklarına inanan Yahudilerden nefret eden Naziler de bu nefret ettikleri Naziler ile aynı idealleri paylaşıyor olmaları idi ! Naziler de , Yahudiler gibi dünyayı yönetmek için yaratıldıklarına inanmaları da tarihin bir ironisi olsa gerek. Yaşadığımız şu günlerde İsrail askerlerinin yardım gemilerini durdururken silahsız ve barışçı aktivist ve sivillere yaptığı şiddet düşünüldüğünde faşizmin gamalı haçla simgede yetersiz kaldığı ortada değil mi ? Bu simgeleri “kör gözüm parmağım” kullanmak ve deyim yerinde ise “gözümüze sokmaktansa” gündelik hayatımızdaki “sıradan faşizmi” seyirciye keşfettiren sahneler seyircide daha tiyatral bir etki bırakmaz mı ? “TİYATRO DİLİ” VE KONFERANS “DİLİ” VE TİYATRODA MULTİVİZYON MESELESİ Bu tarz yaklaşımların kökeninde tiyatrolarda-özellikle yazarlarca- sıkça yapılan bir yanlış önerme bulunuyor olabilir. Bu yanlış önermeye göre ; “seyirci (yeterince) akıllı/okumuş/ entelektüel/”birikimli”/ donanımlı ve duyarlı değildir ; şu halde ; seyirciye doğru yol gösterilmeli , kendisine iyi bir ders /brifing/konferans verilmelidir !” Halbuki seyirci ne aptaldır ne budala ! Hatta çoğu zaman sahnedekilerle yarışan bir zekaya , anlayışa , kavrayışa sahip bile olabilir. Seyirci küçümsenmek yerine saygı duyulması gereken bir oyun partneridir. Oyun da eşitler arasında kurulur ve oynanır. Hayatta her şey akılla/usla ve mantıkla anlaşılmayabilir. Çoğu zaman bir çoban , bir köylü –üniversite bitirmese bile- anlayış-seziş-kavrayış açısından -sözümona -bazı okumuşlardan daha bilge olabilir. İşte tiyatro da sadece akla ve mantığa dayanmaz. En az onlar kadar şiire , felsefeye , sezgiye , dansa ve müziğe ; soyutlamaya ve çoşkulara da dayanır. Tiyatro dili konferans ya da brifing dili ve uslubu değildir. Tiyatro dolaylı anlatım yapan estetik bir dildir. Dolayısı ile kendi dili ve araçları onun meramını anlatmaya/mesajını (dolaylı) vermeye yeter. Konferans araçlarından biri olan slaytlara/multivizyona/videolara/fotoğraflara vb. ihtiyacı yoktur. Onların kendi dilleri ile anlattıklarını tiyatro da işte bu “özel dili” ile anlatır. Bu dil estetik , sanatlı , hünerli , keyifli,zevkli,eğlenceli bir dildir. En çetrefil konuları mizansene döker bu dil , en küçük bir obje anında bir simgeye dönüşür orda. Tüm oyunlar gibi tiyatro oyunun da kuralları , bir süresi , geleneği , eğitimi (usta çırak ; alaylı ya da okullu (kurslu,konservatuvarlı) ve “sahne dili” vardır. Bu sahne dili bütün sanatları kapsar,kucaklar.Ama özellikle mit ve ritüelden ve onların sentezinden evrilmiş ve evrimleşmiş , gelişmiştir.(Tersi de mümkündür ; hiç eğitimsiz insanlar da iyi tiyatro yapabilirler ; yeterki seyirciye kendilerini kabul ettirebilsinler.) Tiyatronun kendi dilinden olmayan ögelerini sahne ya kusar , ya sırıtır , ya da rahatsız eder. Oyundaki Molier sahneleri , özgün eklenen sahneler , bu sahnelerin işlenişindeki çeşitli tiyatro türleri ve onların alaşımı , finaldeki türküler ve en sonunda (sahneye adeta tüy diken) dünyadan ve ülkemizden faşizm görüntüleri/filmi …bunların hepsi , son çözümlemede,ne yazık ki eklektizmin sınırlarını aşamıyorlar. Bu sınırları aşıp da bir bütünlük,konsept,çerçeve,kompozisyon oluşturamıyorlar. Bu anlamda bazı ek sahneler olmasa/atılsa oyundan ne eksilir ? “EKLER” MESELESİ “Diğerleri”nin ülkemiz versiyonunda işçiler üzerinden verilmesi güzel de Nazım Hikmet’in bir “Akrep gibisin kardeşim !” bu aymazlığı , grev kırıcılığı , ilkelliği , dönekliği , suskunluğu,alçaklığı, hainliği, sınıf bilinçsizliğini,gönüllü sömürülmeyi,son çözümlemede de Orgonlaşmayı üstün bir şiir dili ile anlatmıyor mu ? Pir Sultan ve bizden türküler kullanılması iyi de bunların oyunun tamamına yayılması daha iyi olmaz mı ? Oyunun başı ile sonu arasında (maske- kuklalar dansı hariç) multivizyon birlikteliği (açılan ayracın kapanması anlamında) olması gerekmez mi ? DENEME TİYATROSU VE TAL ÖRNEĞİ Benim gençliğimde İstanbul Şehir Tiyatroları , Tiyatro Araştırma Laboratuvarı (TAL) vardı. Şerif Erol , Zafer Şahin , Sibel Aslan Yeşilay ve ben asistandık. Ben Bilsak Tiyatro Kurslarında da asistan olduğum için (süre anlamında) en kıdemlileri bendim. Şerif Erol , Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji mezunu , Hilmi Zafer Şahin tiyatro bölümünü bitirmiş mastırını da yapmıştı. Sibel Aslan Yeşilay ise İst. Ün. Dramaturgi ve Eleştirmenlik Bölümü’nü bitirmişti. Bense İ.Ü.Edebiyat. Fak. Felsefe 2’den ayrılmış bir öğrenci idim.(Demek ki bende tiyatro okumak düşüncesi çevremdekileri örnek almamla başlamış !) Herneyse,işte bu TAL ve BİLSAK bir zamanlar “DENEME TİYATROSU” yaparlardı. Bilsak Tiyatro Kurslarının birinci mezuniyet gösterisi Müge Gürman’ın “Cadıların Macbeth’i” idi. İkinci yıl hazırlanan Beklan Algan’ın “Galilei ve Jan Dark” projesi ise çıkmadı ama o da deneysel bir oyun olacaktı çıksa idi. Beklan ve Ayla Algan ve arkadaşları (Metin Deniz,Erol Keskin,Haluk Şevket Ataseven) ile öğrencileri Macit Koper , Taner Barlas vb. TEPEBAŞI DENEME SAHNESİ’ni kurmuş ve burada pek çok avangard oyun çıkarmışlar. Çevresel sahne düzeni ve her yöne dönebilen koltukları ile çeşitli sahne ve oyun denemeleri gerçekleştirmişler. Keşke bu hocalarım KHASTT’ı görmüş , tanımış olsalardı eminim onları çok sever , önerileri ve düşünceleri ile onların ufuklarını daha da açar ve genişletirlerdi. Bundan sonraki oyunlarına davet edebilirler çünkü artık o olgunluğa eriştiler. Ekibin en eski kıdemli ve kurucu üyesi Mehmet’in GSM Reji Bölümü eski öğrencim olması sebebi ile onlara bu kadar akıl verme hakkına sahip olduğumu sanıyorum. Duyduğuma göre ekip iyice profesyonelleşmiş ; herkesin , herkesin rolünü oynayabileceği bir cast sistemi geliştirmişler. Açok’tan Ümit Denizer oyunlarını beş kişi ile herkesin önerisini doğaçlayarak ve rolleri değişik oynayarak çıkardıklarını anlatmıştı bir keresinde. Khastt’ta onlardan esinlenmiş olmalı.(Ben de “Aşk Grevi” oyununu böyle çıkarmış ve geliştirmiştim ilk yıllarda.) Modern,Deneme;Avangard,Öncü Tiyatro … ne derseniz deyin ; tiyatro yaşayan ; canlı bir tiyatro olmalı. Bunun için de oyuncunun yaratıcılıklarının ve oyuna katılımlarının önü açılmalı (tam tersine önüne sınırlar,engeller konmamalı) ve oyuncular çeşitli rolleri çeşitli tür,biçem ve akımlarda deneyerek geliştirebilmeli. ‘DENEME TİYATROSU NASIL YAPILIR’A BİR ÖRNEK Yukarıda andığım ve saydığım olanca zaaflarına karşın “TARTÜFFE’LER , ORGON’LAR VE DİĞERLERİ” dramaturjisiyle,takım oyunculuğu ve rejisiyle sadece sıradan seyirciler için değil meslekten tiyatrocular için de bir ders niteliğinde gerçek bir deneysel oyun olmuş. Deneysel Tiyatro , bir risk tiyatrosudur. Başarısız olma ; hatta rezil bile olma tehlikesi vardır. KOnservatuvarların güvenli geleneği yerine geleceğin tiyatrosunun keşfi vardır orada. Öteki ,yapılagelen,kurumsal tiyatro güvenli bilinenlerle hareket ederken ve mevcud tiyatroyu tekrar ve taklit etmekten başka bir şey yapmazken ; Deneysel Tiyatro’nun her yeni buluşu hemen çağa sirayet eder/bulaşır. Deyim yerinde ise ; profesyonel oyuncular uçak pilotu ise ; deneysel tiyatro oyuncuları yeni yıldızlar ve evrenler keşfeden birer uzay gemisi pilotu ; astronotturlar…İyi bir astronot olmanın yolu da önce iyi bir profesyonel pilot olmaktan geçer. ÖNE ÇIKAN OYUNCULAR Oyuncular arasında en çok Orgon ve Tartüffe’yi beğendim. Orgon’u oynayan bayan oyuncu (Bir çeşit “Dişi Hamlet) başlı başına incelenmesi gereken bir oyunculuk ile karşımıza çıktı. İlk anda onun bir bayan olduğunu anlamıyorsunuz. Çünkü saçları beyaza boyanmış ve Molier dönemi efekti verilmiş. Biraz Şarlo biraz da İbişi almışlar sanki Orgon’da eritmişler…Hem komedi boyutu hem de özdeşleşmeye izin vermeyen uzak açı sayesinde Orgon’un aymazlığı (aşırı saflığı , neredeyse aptallığı ve sömürüye davetkar budalalığı ve enayiliği) çok daha net bir şekilde ortaya çıkıyordu. Tartüffe’nin (Ali Burak Tuğrul) dışavurumcu ve grotesk “şeytan” yorumu ; (boğuk) sesi , yürüyüşü , haraketleri , kostümü , makyajı ile hem komik hem absürddü. Diğer oyuncular da yoruma uygun olarak antidoğal ; sirk-kabere-palyaço-geleneksel karışımı göstermeci bir oyunculukla karşımızdaydılar. Orgon’un bir bayan tarafından oynanmasına (Özge Onur) karşın bunun simetrisinde Madam Pernel ‘ i de bir erkek oyuncu (Sayid Kuyud) özellikle sesini kullanmadaki hüneri ile (yaşlı bir kadını taklid etmek veya olmak yerine onu bize yansıttı (gösterdi) , büyük bir başarı ile oynadı. Oyun broşüründe Molier’den hangi sahnelerin alındığı , hangilerinin değiştirildiği ve yeni metinlerin kimler tarafından yazıldığı belirtilmemiş ne yazık ki. Oysa deneme tiyatrolarının olmazsa olmazıdır bunlar. Nasıl ki çağdaş dünya , bir hesap verme ve şeşfaflık dünyasıdır ; o halde yeni tiyatro da artık “ben yaptım oldu” diyemez , yaptığı yorumun hesabını verebilmeli , neyi niçin nasıl yaptığının kabul edilebilir mantıklı bir açıklamasını yapabilmelidir. Khastt’ı tebrik eder başarılarının devamını dilerim. Savaş Aykılıç Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|