| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Kemal Başar'ın -Çığ'ı- Demek İsterdim! İBB Şehir Tiyatroları Melih Anık İBB Şehir Tiyatroları, '40. Sanat Yılı'nı idrak eden yazar Tuncer Cücenoğlu’nun Çığ isimli oyununu programına almış. Yazarın bir başka oyunu, Kadın Sığınağı, İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelendi. Çok da iyi oldu. Devlet Tiyatroları ve İBB Şehir Tiyatroları bu hatırlamayı oyun dergisinin kapağına ‘40.Sanat Yılı’ damgası basmak ile sınırlı tutmaz umarım. Pek çok oyun yazmış, ödül kazanmış, ülkemiz sınırları dışında eserleri ile tiyatromuzu tanıtmış bir tiyatro adamına yakışır kutlamalar yapılır. Darısı diğer yazarlarımızın, tiyatrocularımızın başına. Doğrusunu isterseniz benim Çığ’ı seyretme arzum, oyunun konusu kadar, Kemal Başar gibi bir yönetmenin elinden çıkmasından kaynaklanmaktadır. Romeo ve Jüliet oyunu için yazdığım yazıda kendisi tarafından yapılan “Benim Romeo ve Jüliet’im” ifadesine karşı çıkmış olsam da o oyunda gördüğüm ‘Kemal Başar’ın, Çığ oyununa da damgasını basacağına inanarak umutla oyuna gittim. Kemal Başar, oyun dergisindeki yazısında “Tuncer Cücenoğlu, yönetmene hiç karışmayan bir yazardır ; ne zaman bir tiyatro topluluğu eserini yapmaya soyunsa, Cücenoğlu’nun hep eklemeleri, çıkarmaları vardır” diyerek yönetmen olarak bu konuda nasıl bir rahatlık içinde olduğunu belirtmiş ama bu olanağı kullanmamış. Cücenoğlu, mükemmel bir konu yakalamış. Yüksek sesle konuşurlarsa çığ düşer, altında kalırlar korkusu ile fısıltıyla konuşan insanların hikâyesi. Tehdit ve korku altındaki insanın trajedisi.. Bebeklerin çığlıklarının kısıtlanması. Nedensiz ölümler... Oyunun, dokunulan (çağrıştıran) temaları yeterince ve sağlıklı bir şekilde kullanmış olduğunu söyleyemem. Kemal Başar da ‘dokunmak’ istememiş(bence). Eserde benim takıldığım birkaç husus var : Doğumdan sonra gençler köyü bırakıp özgürce bir hayata gidebiliyorlar, bebelerini köy dışında ‘korkusuzca büyütebiliyorlar’. O zaman köyde kalıp, korkulu doğumlara neden razı oluyorlar? Deli mi bunlar ? Her ne kadar köyde kalanların ihtiyaçlarını karşılamak için olduğu şeklinde açıklanmış olsa da insanlar köy dışına ‘göç’ edebiliyor, köy dışında çalışabiliyorlar. O zaman neden o tehdit altında yaşamaya devam ediyorlar? Bunlar ‘adrenalin’ bağımlısı mı? Yaşlıların ‘ölmek için’ köye geldikleri söyleniyor. Ölmenin kolay olduğu bu köyde hapşırsan ölürsün ama bu köyün düzenine karşı çıkmıyor ölüme neden olacak çığ düşmesin diye fısıltıyla konuşuyor, ‘kuzu kuzu’ köyde yaşamaya devam ediyorlar, kaderlerini bekliyorlar. ‘İntihar’ın başka çeşidini mi seviyor, ‘rus rulet’i mi oynuyor bu yaşlılar? Oyunda kontrol altına alınabilen köpek, horoz, at vb hayvanlar var da kuşlar nasıl kontrol ediliyor belli değil. Ayağı toprağa değen bir şekilde kontrol edilebiliyor ama ‘kuş’lardan ne haber? Oyundaki tek ’kuş’, dedeye ait(!) ‘ötmüyor’ ve gereksiz. Gerekli olan 'kuşlar' ise gerektiği gibi kullanılmıyor. Oyunda ‘erken doğum’ ile ‘zamansız doğum’ karışıyor. Bu köyde ‘yiğitlik’, bebesini köy dışında ‘büyütüp geri dönmektir’ diye tanımlanmış ama ben bu tür ‘yiğitliği’ anlamadım. Bana -bu oyun formatında- daha ziyade ‘aptallık’ gibi geldi. Zaten metne göre ‘yeni nesiller geriye dönmüyor’muş. Seyretmeden önce oyunu okurken Kemal Başar’ın ‘metin okuması’nı merak ettim. Köyün dışındaki hayat seçeneği, yargıcılar kurulu, öksüren üyenin başına yastık kapatılması nedeniyle ölümü(gözdağı, gerçek, oyun?), planlı ‘doğum’lar ve insanın en mahremine(seks hayatına) müdahale, Yaşlı Adam’ın kardeşinin ölümü, her şeyin ‘insanın iyiliği’ için olması inancı, hamile kadına verilen ceza (gerçek, mit?) vb konular üzerine yapılacak “düşünce alıştırmaları/ ’okuma’lar”dan ne çıkaracaktı acaba? Hele de yazar Cücenoğlu, yönetmenin eline metni serbestçe bıraktığına göre. Oyunda, öksüren üyenin yüzüne yastık kapanarak ölümü sahnesi çıkarılmış ki bu nasıl ‘okunduğuna’ bağlı olarak farklı yorumlara açık bir sahne. Çığdan korku mu yoksa düzenin sürdürülmesi mi? Yargıcılar kurulu da çığdan korkuyor(mu?). Düzenin ‘insanların iyiliği’ için kurulmuş olduğuna samimiyetle inanmışlar(mı?) Ayrıntılar, yönetmenin ‘okuma’ olanaklarını ve olasılıklarını çoğaltıyor. Metne göre de ‘yalak dolunca çiğ düşmez fikri’ doğrulanmıyor, oyun, ‘yalağın dolmasına bir parmak kalınca da gürültü edersen çığ düşmez’ yorumuna açık olarak selâmetle bitiyor. Oyunda oyunun hikâyesinin anlaşılması gecikiyor. Oysa Yaşlı Adam’ın bazı replikleri ile bir ön oyun yaratılabilir, hatta yer yer koro tekrarları ile hatırlatma yapılabilirdi. Metne göre de Yaşlı Adam, oyun sonunda silahı ateşliyor, Genç Erkek’in ateşlemesi daha doğru mu olurdu acaba? Görsel olarak dağ başındaki ıssızlığı, soğuğu ve korkuyu yansıtmasını beğendiğim sahne tasarımının(Ayhan Doğan) kısıtlı bir alana sıkıştığını düşünüyorum. Oyunun oynandığı mekân, sahnenin nerdeyse yüzde altmışı. Yüzde kırka yakın kısım kullanılmıyor. Yüzde kırka giren ev dışının, seyirci ile bütünleşmesi fena olmazdı. Hatta oyunda dolması beklenen ‘yalak’, seyircinin ‘taşan sabrı’ olsa fena mı olur? Fısıltının hâkim olduğu oyunda, dekor geride kurulmuş. Ev içi bölümlenmesinde bazı odalar(yaşlı odası) hareketi kısıtlayacak kadar dar. Oyunun sonundaki ‘doğum yapan kadın’ önemli bir metafor olmasına karşın görsel olarak odaklanmıyor, kayboluyor. Başkan’ın makamının sahne ortasına alınması ve doğum yapan Genç Kadın tarafından kullanılması nasıl olurdu? Can Atilla(Müzik) oyuna yoğunlaşmış. Müzik, uzak, soğuk, korku vb oyunun temalarını içeriyor. Girişi beğendim. Yüksek sesle giren müziğin fısıltıya dönüşerek oyunculara pas atması iyi olurdu. Müziğin, oyun süresince de yer yer ve etkili kullanılmasını ve kendini hatırlatmasını; coşkulu bir sona bağlanmasını bekledim. Ayni şekilde fısıltıyla başlayan oyunun belli bir alışkanlık sağladıktan sonra normale dönmesini ve yükselerek oyun sonundaki haykırışı hazırlaması; oyun süresince oyuncuların, tedirgin duruşlar ve ses tonları ile ortak korkuyu yaşatmaları ve oyun sonundaki rahatlama ile (cıvıltı ya da bedenen) 'küsen' kuşların geri dönmesi(salonu doldurması) ne güzel olurdu. Sevtap Çapan(Genç Kadın)’ın tonlamasını yerinde bir örnek olarak göstermek isterim. Bu yıl Erhan Abir(Yaşlı Adam) yılı olacak gibi. Alemdar’dan sonra gene başarılı bir oyunculuk sergiliyor. (Ey … Jüriler! ) Canan Göknil’in kostümlerini çok beğendim. Özellikle yargıcılar kurulunu sembolik olarak halktan ayırması ve abartarak belirginleştirmesi çok doğru bir yaklaşım. Başkan’ın parıltılı omuz başları ve kokartlı şapkası, kullanılan malzeme(deri), ayrıntılar yargıcılar kurulu için özel bir çağrışım yapılmasını sağlıyor. Halk giysilerindeki model, malzeme ve renk çok başarılı. Kemal Başar, sembolleri, Göknil kadar başarılı kullan-a-mamış. Bu noktada yönetmen ile kostüm tasarımcısı ayrı düşmüşler sanki. “Hareket olsun” diye çok fazla hareket var sahnede. Oyuncuların ev dışında kar üzerinde yürüme taklidinin gereksiz olduğunu düşünüyorum.(Yere yayılan malzeme zorunlu bir dikkat istiyor da ondan mı?) Efsane, mit, hikâye vb geleneğinden beslenen oyun maalesef hedefi vuramıyor. Çağdaş bir trajedi yaratma fırsatı kaçmış ne yazık ki! Melih Anık http://melihanik.blogspot.com Not: Oyun 65 dakika ve arasız oynanıyor. Kaynak: ÇIĞ- Tuncer Cücenoğlu- Mitos-Boyut 137 Metni destekleyen: :“Tuncer Cücenoğlu’nun Tiyatro Oyunlarına Genel Bir Bakış ve Oyunlarında Metinlerarası İzler” Ezgi Oya GÜMÜŞ- Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tiyatro Anasanat Dalı Yüksek Lisans Tezi https://docs.google.com/viewer?url=http://tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS00517.pdf Metne karşı: "ÇIĞ" Aslında Nedir,Neyi Sarsıyor? -Coşkun Büktel http://www.coskunbuktel.com/buktelcucencig.htm Oyunu beğenen bir yazı okumak isterseniz: İhsan Ata’nın “Çığ, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda” başlıklı eleştirisi(Tiyatro Dünyası, Mimesis, Tiyatro Online sayfalarında yayımlanmış) Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet selim - ( 2/21/2011 ) kesinlikle haksızlık bu. oyun çok iyi. ümraniyede izledim beni etkiledi. salon doluydu, alkış bitmek bilmedi. kadıköy haldun taner gibi sahnelerde eminim çok daha iyi etki bırakıyordur seyircide, çünkü bütün oyunun fısıltıyla oynanması bile büyük bir yenilik. yönetmeni takip etmek gerek, iyi ve yenilikçi işler çıkarıyor. Melih Anık - ( 2/21/2011 ) Selim Seyircinin bir tiyatro oyununu beğenmesi beni memnun eder. Benim yazımı okumadan oyunu seyretmiş olman da senin için şans olmuş.Seni alacağın bir zevkten mahrum edecekmişim meğerse. Oyun seni neden etkiledi? Sence dolu salon, bitmek bilmeyen alkışların nedeni neydi acaba? Yenilikçi bulduğun şeyler ne? Bu arada oyunu okur ve düşüncelerini yazarsan samimiyetle okumak istediğimi bilmeni isterim. yavuz can - ( 2/27/2011 ) bu oyun tam bugüne uyuyor. her tarafta isyanlar, başkaldırılar olurken bu oyunu sergileyen şehir tiyatrosunu kutluyorum. bence çok iyi yönetilmiş, çok iyi oynanan bir oyun. her şey dört dörtlük. eleştri yazısının olumsuz yanlarına katılmıyorum. dünya çapında bir iş. hedefi onikiden vuruyor. COŞKUN BÜKTEL - ( 2/28/2011 ) MELİH ANIK-IN -ÇIĞ- ELEŞTİRİSİ ÜZERİNE COŞKUN BÜKTEL 2006-da yayınladığım ve içinde -Çığ-ı beğendiğini açıklamış herkesi (bu arada Kemal Başar-ı da) suçladığım -Çığ Aslında Nedir Neyi Sarsıyor- başlıklı yazımda somut kanıtlarıyla görüleceği üzere, Tuncer Cücenoğlu-nun -Çığ- adlı oyunu, tamamen iki kere iki dört gibi somut bir mantık hatası üstüne kurulmuş ve baştan sona somut mantık hatalarıyla dolu bir oyun metnidir. Bu metin, bir de mantık hataları düzeltilmeden sahnelenmişse (ki o metni düzeltmek için oyunu baştan sona yeniden yazmak ve bambaşka bir metin yaratmak gerekiyor) o oyundaki oyunculuklardan, ışıktan, kostümden, dekordan bahsetmek abesle iştigal etmektir bence. Oyunculuklar, ışıklar, kostümler, dekorlar, efektler, vb. harika olsaydı, şöyle bir cümle kurabilir miydik: -Oyun baştan sona bir mantık hatasına dayanmasına ve mantık hatalarıyla örülü olmasına rağmen, harika sahnelenmişti. Çarpıcı sahne efektleriyle, ışıkla, müzikle, harika kostümlerle gözleri kamaştırılan ve mantık hatalarını göremeyen seyirci, oyunu alkışlamaktan helak oldu. Harika bir oyundu.- Oyun metinlerindeki somut mantık hatalarının sahnede yaratılacak çarpıcı etkilerle seyircilerin indinde ikinci (ya da yirmi ikinci) plana düşürülmesi, bir -yönetmen tiyatrosu- kurnazlığı olarak günümüzün Türk tiyatrosunda meşru sayılabiliyor. Ben ise, tam da bu nedenle, günümüz Türk tiyatrosunu meşru saymıyorum. Adnan Menderes-in bu halka odunu bile aday göstereceğini iddia ederek, -Ben odunu bile mebus seçtiririm- diyerek halkı aşağılayıp övünmesi gibi, Calıgula-nın atını konsül seçtirerek Roma senatosunu aşağılayıp övünmesi gibi, ya da (ben yönetmen tiyatrosunu eleştirmek için, -telefon rehberini bile oyun yapabilirler- diye dalga geçtiğimde) yönetmen Tamer Levent-in -iyi bir yönetmen telefon rehberini bile oyun yapabilir- diyerek övünmesi gibi; yönetmen Kemal Başar da, -Ben bu halka -Çığ-ı bile oyun diye seyrettirip alkışlattım- diyerek övünebilir. Anık-ın eleştirisine gelince: Sayın Anık, -Cücenoğlu, mükemmel bir konu yakalamış.- ifadesiyle iyi niyetini kanıtlayıp kendini garantiye aldıktan sonra, -Eserde benim takıldığım birkaç husus var :- diyerek metindeki mantık hatalarından bazılarına değinmiş ve bu hataları zalimce alaya almış. Hele Dede-ye ait -kuş-un ötmeyişi hakkında Anık-ın söyledikleri, adam olan Cücenoğlu-na yeter de artar bile: -Oyunda kontrol altına alınabilen köpek, horoz, at vb hayvanlar var da kuşlar nasıl kontrol ediliyor belli değil. Ayağı toprağa değen bir şekilde kontrol edilebiliyor ama ‘kuş’lardan ne haber? Oyundaki tek ’kuş’, dedeye ait(!) ‘ötmüyor’ ve gereksiz. Gerekli olan -kuşlar- ise gerektiği gibi kullanılmıyor.- -Seyretmeden önce oyunu okurken- diye bir ifadesi bulunan Anık, oyunu okuduğunu iddia ediyor ama, şu ifadesi, beni Anık-ın oyunu gerçekten okuduğu konusunda şüpheye düşürdü:-Oyunda, öksüren üyenin yüzüne yastık kapanarak ölümü sahnesi çıkarılmış ki bu nasıl ‘okunduğuna’ bağlı olarak farklı yorumlara açık bir sahne.- Sayın Anık, o sahne oyundan çıkarılmış değil, o sahne oyun metninde zaten yok. O sahne, oyunun Türki Cumhuriyetlerden birindeki sahnelenişinde yönetmen tarafından prodüksiyona eklenmiş bir sahne... (Bakınız: Büktel, -Çığ Aslında Nedir, Neyi Sarsıyor?-) Türk tiyatrosunda, akıl, mantık, tutarlılık, sosyal sorumluluk, dürüstlük ve yeteneğin aforoz edildiği talihsiz bir dönem yaşanmakta olduğu için, bana katılanların sayısı elbette çok düşük olacaktır ama söylemeden geçmeyeceğim: Ben, Kemal Başar gibi bir yönetmen olsaydım, (on yaşında bir çocuğun bile metinde görebileceği, o kabak gibi görünen mantık hatalarını görememiş bir tiyatro insanı durumuna düşmeyi asla hazmedemeyeceğim için) Tuncer Cücenoğlu kazandığı telif ücretinin yarısını bana rüşvet olarak vermeyi teklif etseydi bile, -Çığ- gibi bir oyunu seçmeyi ve yönetmeyi asla kabul etmezdim. COŞKUN BÜKTEL / 28 şUBAT 2011 Seher Düzgün - ( 3/1/2011 ) Hiç bir eserde birebir gerçeklik aranmaz eserle gerçek hayatın arasındaki fark da budur. Eserde abartı da olabilir gözardı etmeler de. Bu oyunda kuşların ötüşü göz ardı bırakılmış çok mu? Melih beyin dünyadan haberi yok. Bizim insanlarımızın çok büyükçe bir bölümü -yaşlandım, beni bu yaban ellerde bırakmayın deyip mecburen yaşadıkları göçtükleri büyük kentlerden yada gurbetten ölmek için köyüne döner. Ama ölmek için köyüne dönmesi hemen anında öleyim demek değildir elbette orada da son nefesine dek yaşama sarılır. Kimisi de cenazemi burda bırakmayın diye vasiyet eder. İstersen mezarlıklar müdürlüğünüı arada sor günde kaç cenaze Anadolu-da bir köy mezarlığına doğru yola çıkarılıyor. Sahi senin hiç köyün oldu mu? olmadığı belli. Çünkü bekara karı boşamak kolay dendiği gibi aptal mı bunlar canım neden o köyde yaşamaya devam ediyorlar deyip çıkıyor. Sen İstanbul-da her yıl ev değiştirebilirsin, ama Anadolu insanı için atasının anasının babasının mezarı olan, tarlaları çifti çubuğunun olduğu onları ekip biçip bakması gerektiği ve tüm yaşamı köy üzerine kuruluyken oraları bırakıp da göçmek herkes için o denli kolay değildir ve onlar da mazoşist falan değildir. Sahi sen hiç haber izler misin? Bu yıl kaç tane hamile kadın ambulanslarla kar açma makinalarıyla köylerden son anda kurtarıldı haberin var mı? Ben bu haberlere denk geleyim diye özel çaba sarf etmeden sırf bu ay 4 yada beş bu tür haber izledim. Birinde ambulans tam kadını aldı kara saplandı ikinci ambulans geldi ve ambulanslar da oraya önlerinde kar açma grayderleriyle gelebiliyor. Bir diğerinde ambulans ilerleyemediği için yolun bir kısmını hamile kadını kızakla köylüler ambulansa götürdü. Bunların hepsi salak mı sana göre? O kış doğum yapacağı belli değil mi kadının? Orada kışların çetin ve zor geçtiğini bilmiyorlar mı? Hayır onlar salak falan değil ama sizlerin köy gerçeğinden haberiniz olmadığı kesin. Ne yapsalardı ki gelip bir gün iki gün değil kış boyu büyük kentte eltisinin, amcasının oğlunun evinde mi kalsaydı? Bu nasıl bir külfettir ve kim kimi kış boyu iki göz odasında misafir eder bunu sen masabaşında bu yazıyı yazıp nescafeni yudumlarken düşünemezsin. bir kaç aylığına kente kasabaya yerleşmek bir kaç ay için ev bulup tutmak az çok oraya eşya soba yatak mutfak gereci almak mı? I-ıhh o da mümkünatı yok. Tabi canım size göre masa başında her şey ne kolay. Salak mı bunlar doğum yapacak ama köydeler der geçersin. Sahi belki de madem oralarda kış çetin neden bunlar kış aylarına denk getiriyor ki doğumu? Tabi yaa hesaplasalar kendilerini tutsalar cinsel perhiz yapsalar ve şöyle baharda yada yazın doğsa... İşte geldik mi Cücenoğlu-nun Çığ gerçeğine? İşte olay budur. İllaki çığ tehlikesi olmayabilir, illaki öksürse çığ düşecek abartı olmayabilir ama bir Anadolu bir köy gerçeği var bir doğa gerçeği var ve işte bu veriliyor hissettiriliyor. Ama siz bunu anlamazsınız çünkü hayatında ne köyün olmadığı ne köylü dostun bile olmadığını düşündürttü bana bu yazıda köye köylüye yaklaşımdaki hoyratlığınız! İşte o nedenle öğretmenleri yazan, kadın sorunlarını yazan, köy anadolu gerçeğini yazan Tuncer Cücenoğlu Tuncer Cücenoğludur Melih Anık - ( 3/4/2011 ) Coşkun Büktel’in yorumuna Cevap: Katkınız için teşekkür ederim. Tuncer Cücenoğlu’lunun yakaladığı konunun mükemmel olduğuna inanıyorum ama bunu ifade etmemin beni nasıl bir garantiye aldığını anlayamadım. Kime karşı ve niçin? Mantık hatalarını alaya almadım sadece abartarak vurguladım. Mantık hataları düzeltilirse oyun çağdaş bir trajedi olur. Kuş ile ilgili yazımın içinde bir fikir var ‘küsen kuşların geri dönüşü’. Benim elimdeki kitap Mitos/Boyut 137’dir. (Basım tarihi 2007) Öksüren üye benim anlattığım şekilde ölür.(sayfa 50) Bu sahne sonradan oyuna katılmış olabilir. Kemal Başar’ı değerli ve önemli bir yönetmen olarak görüyorum. Metni kafasındakine göre şekillendirme ve yorumlama konusunda kendini nasıl özgür hissettiğini ve çekincesiz olduğunu Romeo ve Jüliet rejisinde gördüm. Rüşvetle iş yapmayacağını düşünüyorum. Eleştirsek bile yönetmenlerin esere dokunmadan sahneleme hakları olduğunu kabul etmemiz gerekir. Kemal Başar 40.Sanat yılını idrak eden önemli bir yazarın eserine dokunmak istememiş ve oyunu yazara bir teşekkür olarak sahnelemiş olabilir. Seher Düzgün Sanıyorum dünyalarımız ve dünyaya bakışlarımız farklı. Size anlatmaya çalışmamın yararlı olmayacağı kanısındayım. Ama diğer yorumları, oyunu ve kaynak olarak verdiğim belgeleri okursanız düşüncelerinizde fark olabilir. Seyirci olarak oyuna ve yazara sahip çıkmanız takdire değer. Siz beğendiniz ben şartlı beğendim. Konumuz Tuncer Cücenoğlu değil onun yazdığı ÇIĞ isimli oyun! Üstünde konuştuğumuz bir OYUN, gerçek değil. Hem de metaforlarla dolu bir oyun! İfadelerinizden beni iyi tanıdığınız iddiası ve güveni sezdim. Ama ne yazık ki hakkımdaki varsayımlarınızın hepsi yanlış. Saliha - ( 3/5/2011 ) ne kadar boş şeyler üstüne tartışılıyor. Bu oyunu izleyip de mutlu ayrılmayanı düşünemiyorum. Her haliyle kaliteli, lafı sözü olan bir tiyatro. Yönetmenin bugüne bu kadar uyan bir metni aktarma çabası da oyuncuların azmi de övgüye değer. Seher Düzgün - ( 3/16/2011 ) Geçiştirmişsiniz zira metinde açık yakalama sevdasına düşmüş Melih beyin yazısındaki açıkları bir bir sıralamıştım. Neden o kış doğum bekleyen köylü kente gitmez? Bu kış geçti Dilersen bunu seneye grayderle köyden hamile kurtarmaya giden ambulansın peşine takılıp kendin sor. Sizin geçmişinizi bilmem doğrudur ama köylülük azbuçuk olsa da sanırım Rehaiye yada Trakya köylerinden olmalısınız :) Türkiye-de yaşayıp doğu, Güneydoğu gerçeğini bilmeden yazarlığa soyunmak ne acı Allahım! - ( 4/28/2011 ) Sayın Anık, -Tuncer Cücenoğlu’lunun yakaladığı konunun mükemmel olduğuna- inandığınızı söylemekle, örneğin, size karşı bir linç kampanyası başlatılmamasını, kapalı kapılar ardında hakkınızda iftiralar üretilmemesini, takma isimli (aslında çok malum) -meçhul- şahısların çete halinde hakkınızda yıpratıcı yorumlar yaymamasını garantilemiş olduğunuzu ifade etmek istemiştim. Tuncer Cücenoğlu biliyorsunuz, linççi elebaşılardan biri ve en tehditkarı, en tehlikelisidır. (Neyse, bilmiyor iseniz de öğrenmiş oldunuz. Kanıtlarımı Hilmi Bulunmaz ile benim çeşitli yazılarımda bulabilirsiniz.) Benim 2006 tarihli -Çığ Aslında Nedir Neyi Sarsıyor- adlı yazım, (verdiğim kaynak bilgilerinden de anlaşılacağı üzere) Cücenoğlu metninin 2002 tarihli ilk baskısına dayanıyor. O kitabın 2007-de tekrar basıldığından haberim yoktu. O nedenle kitabı gerçekten okumuş olduğunuzdan şüphelendim. Sizden şüphelenmeden önce, kitabın yeni bir baskısının yapılmış ve Cücenoğlu-nun metni değiştirmiş olabileceğini düşünemediğim için, sizden özür dilerim. Söz konusu mizansen ilk baskıda yoktur ve o mizansenin Sovyet yönetmen tarafından prodüksiyona eklendiği benim 2006 tarihli yazımda da belirtilmiştir. Demek ki Cücenoğlu, kendi metninden bile daha abuk o yönetmen mizansenini beğenmiş ve ikinci baskıya eklemiş. Kemal Başar-ın benim yazımdaki uyarıya paralel olarak o mizanseni çıkarmış olması, akıllıca bir tasarruf olmuş. Umarım, benim 2006 tarihli o yazımda teşhir ettiğim mantık hatalarından Cücenoğlu da bazı dersler çıkararak metninde bazı -yararlı- değişiklikler de yapmıştır. Yaptıysa, umarım kaynak göstermiş adımı belirtmiştir. Merak ettim şimdi. Hoşçakalın! NOT: Ağzınızla kuş tutsanız, fanatiklerin ya da yandaşların kanaatini değiştiremezsiniz. Zaten, çoğu zaman, sizi gayet iyi anladıkları halde, bile bile, kasıtlı olarak, anlamazdan gelir ve söylediklerinizi saptırarak ahmaklığı örtbas etmeye çalışırlar. Size haddim olmayarak, okurların zekâsına güvenmeyi ve (zaten çoğu zaman takma isimle yazan) yandaşlara kafayı takmamayı tavsiye edebilir miyim? dunya yasemin - ( 11/14/2011 ) Merhabalar, Oyunu birkaç sene evvel Ankara-da izlemiştim ve gerçekten çok etkilenmiştim. Geçtiğimiz 13 Kasım günü de Üsküdar-daki Müsahipzade Celal sahnesinde izledim ve gözlerime inanamadım. Yorumu kısa tutacağım ama birkaç sene evvel, oyun içindeki pek çok ayrıntıdan çok etkilenmiştim, görsellik ve estetik ve duruluktan çok şey kaybedilmiş oyunun son halinde. Çok üzüldüm gerçekten, çünkü konu muhteşem, susmak susturulmak korkularla yaşamak ki hepimizin usul usul yaşadığı şeyler istemeden, bir süre sonra alışarak. İzlediğim ilk oyunda muhteşem bir doğum sahnesi vardı, kolcular çok daha karizmatik ve bir o kadar ürkütücü idiler - abuk subuk rocker kıyafeti giyinmiş değillerdi ciddilerdi - örneğin şemsiyelerin ters çevrilip kar yağdırılması gibi sade fakat çok etkili teatral görsellikler vardı, koro vardı, lazer ışığı gösterisi vardı, yanlış hatırlamıyorsam köyden kaçan gelinle damadı arayan, seyircilerin arasında fenerlerle dolaşan ve sizde -aranan sanki sizmişsiniz- gibi bir derin ürperti uyandıran kolcu emirerleri vardı, dede fuzuli bir şekilde kuş(!)undan değil, çok daha anlamlı şeylerden ve özgürlükten, özgürce yaşayıp kendini ifade edebilmekten dem vuruyordu. Yani oyun kesinlikle son hali gibi yüzeysel değildi! Oyunun bu hale gelmesinin nedenleri arasında neler var anlayamıyorum ve çok üzülüyorum düşündükçe. Dilerim oyun tekrar o muhteşem görsellik, estetik ve anlam yoğunluğuna kavuşturulur zira izlemekten bıkmayacağım bir oyun aslında ve herkes tarafından da o içi ve rengi soluklaştırılmamış versiyonunun izlenmesini umarım. Saygılar ve sevgiler. |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|