| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Çirkin - Devlet Tiyatroları Gönenç Kaytaz Devlet tiyatroları prömiyerini yaptı. Tiyatro severlerin merakla beklediği yeni oyunlarıyla sezona perdelerini açan DT’ı, "Çirkin" adlı yeni oyununun edebi derinliği ve oyunculuk kalitesi sebebi ile öncelikle, mutlaka görülmesi gereken önemli oyunlarından biri olduğunu söylemek isterim. Mükemmele/ güzele ulaşma çabalarımızın altında yatan nedenleri ve bu çabaların tam sonuç gösterdiği/ göstermiş olabileceği bir dünya tasavvur eden yazarın, böyle bir ortamda insanların birbirleriyle ve daha da önemlisi kendi kendileriyle olan ilişkisinin, bir yabancılaşma, aynılaşma, tanıyamama, kayboluş sonuçları ile karşılaşacağı korkunç gerçeklik, diye kısaca özetleyebileceğimiz oyunu, aynı zamanda iktidar, otorite ve narsizm diye sıralayabileceğimiz bir kavramlar bütününü de içerisinde barındırmaktadır. İş dünyasından, aile içi yaşama, dost ilişkilerinden, kadın erkek ilişkilerine kadar uzanan “güzellik” algısının biçim verebileceği ilişki durumlarının seyri, günümüzün “rekabetçi” dünyasında üzeri kaşınarak neredeyse her şeyin görüntülere takılabilirliği ve anlam bulabildiği bir çizgi üzerine çekilmektedir. Bu realiteden yola çıkarak, yazar, çalıştığı firmada bir bobin türü tasarlayan kahramanı Lette’nin, sonrasında –iş- sunum noktasına geldiğinde, Patronunun bu görevi kendisine değil de asistanına vermek istemesi ile – yani Lette üzerinde o zamana kadar hiç tanımadığı bir çelişkiyi yaratarak- bir iç çatışmaya doğru sürüklemek istemektedir. Lette’nin yüzü, “bilinen” güzellik kavramına uymamaktadır. Yani oldukça çirkin bir adamdır. Eşi bile (Fanny) onun bu çirkinliğinin farkındadır ve fakat bu konuyu ona yıllardır hiç açmamıştır. Daha doğrusu kimseden duymamıştır. Ne zaman ki Patronunun, neden sunumu onun asistanına yaptırmak istediğini açıklaması üzerine, Lette bir anda inanılmaz bir alaboranın içerisinde bulur kendisini. Bilmemektedir, tanımamıştır, hiç hissetmemiştir öncesinde... Bu yüzden de hep normal davranmış ve hep kendisi gibi yaşamıştır. Kimse ona daha önce, sen çirkinsin, berbat bir suratın var ve felaketsin gibi cümleler kullanmamıştır. Oysa, artık şimdi “gerçeği” bilmektedir ve hem işindeki başarısı hem de toplumdaki “saygın”lığını kazanabilmesi adına acilen bir çözüm bulması gerekmektedir. Lette’nin bıçak altına yatması - sonucunun ne olacağını doktorunun dahi tahmin edememesi- yine de tüm bu risklere rağmen ameliyatı öfkeyle kabul etmesi, Lette’nin ruhunda açılan ve gittikçe büyüyen çatlağın vahim durumunu yansıtmaktadır. Doktor, “Ben bir sanatçıyım, heykeltıraşım” der. Burada sanat ile iş dünyası, sanat ile kadın ve erkek, sanat ile iktidar ve otorite aralarındaki ilişkiye gönderme yapılmaktadır. Antik yunan heykelciğinden bildiğimiz üzere, mükemmele ulaşma dönemindeki ter dökücü çabaların, burada, bugün, taş ve mermerlere değil de bizzat insanın kendisine uygulandığı/ uygulatıldığıdır mesele artık. Lette ameliyat sonrası sahip olduğu inanılmaz güzellikteki yüzü sayesinde, hem işinde, hem karısı ile ve hem de aile dışı ilişkilerinde oldukça hızı yükselecek, ünü artacak, bilinir, tanınır ve arzu edilir bir model haline gelecektir. Asistanın, en başında kendisine karşı (sunum kararı anında) üstünlük kurma duyguları, bu şansını kaybetmesi ile tersine döner ve bu sefer de Lette’nin (bu alanda ve daha sonra tüm alanlarda) kendi üstünlüğünü asistanına karşı ilan eder. Acımasızca birbirleriyle yarış içerisine girildiği açıkça görülen bu ortamın yaratıcısı da Patronun kendisi olması ve tüm bu çepreşik vahşi ortamın onunla başlaması/ başlatılması (çirkin olduğunun farkına varmasını ilk dile getiren patronudur) oyun açısından ayrıca ilgi çekicidir. İşler bir zaman sonra rayından çıkmaya başlar. Bu, rayından çıkma sürecinin ilk tohumları, çirkin olduğunu ilk kez fark etmesi ile başlamışsa da, belki de, ameliyat sonrası Fanny’nin Lette’yi inanılmaz güzel bulması ve böyle kalmasını istemesiyle de iç dünyasının derinliklerindeki büyük değişimlerin ayak sesleri olma durumuyla yakından ilgili gözükmektedir. Fakat henüz açıkça ortada net bir sorun bulunmamaktadır. Asıl sorun eskiye (yüze) dair olarak kabul edilmektedir. Ayrıca Lette’nin, eşi Fanny'e “kimi seviyorsun, beni mi yoksa bu halimi mi?” çıkışları, ondaki, eski (doğal duygular) ile yeninin (rekabetçi duygular) arasındaki yarattığı çelişkileri diyebiliriz. Lette bu değişimi istemeye istemeye kabul edecektir. Aynı çelişkiler iktidar ve ünün, bir uyuşturucu ya da vücuda yerleşmiş bir kan emicinin sürekli ondan beslenmesi ve bu beslenmeyi de her seferinde kişiden bir şey eksilterek gerçekleştirmesi gibi, Lette'nin içine düştüğü bu durumu da sürekli büyüterek ilerletmektedir. Ve fakat asıl korkunç olanın, artık beslenememe, yani tıkanma durumu noktasındadır ki, işte burada, gerçek rayından çıkma eğilimi yatmaktadır. Yani artık Lette bir tane değildir. Çünkü “Başarının” peşinde koşan sayısız insan da güzel olmak istemektedir. Herkes güzelliğin peşine düşmüştür. Eğer herkes güzelliğin peşinde ise, ve bunu gerçekleştirmek de mümkün kılınmışsa, aynı ameliyatın gerçekleşmemesi için ne gibi bir sorun kalacaktır ki geriye? Gittikçe Lette'ler çoğalır. Yüzler aynılaşmaya, tekleşmeye başlar. Her sokak başında bir Lette'ye rastlayabilir hale geliriz. Bu arada da Fanny de Lette'yi aldatmaya başlamıştır. Çünkü Lette'nin bir önemi kalmamıştır. “Ne farkeder ki?” der bir tartışmasında Lette'nin yüzüne. Ya da gerçekten de o Lette'nin yüzü müdür? Lette miydi, yoksa diğeri miydi? Diğeri de hangi diğeriydi? Kime ne söylediğinin ne önemi vardı? Bir gökdelenin asansöründe 25. kat düğmesine basar Lette. Yüzü önüne dikilmiş bir mezar taşı gibidir artık. Çok düşünmüş ve doktora gidip ondan gerçek yüzünü geri istemiştir, fakat bunun mümkün olmadığını öğrendiğinde de son çareyi ölüme doğru yürümekte bulmuştur. İçerisinde kişilikler oluşmaya başlar Lette'nin, ve apansız bir kavgaya tutuşurlar. Kim gerçektir, kim yalandır? Ve kim yenecektir. Asansörle çıktığı 25. kat yoksa bir inişin tersten yansıması mıdır? Yükselmek gerçekte bir düşüş müdür? Ya da ölüme çıkmak derken bu mudur kastedilen? Gönenç Kaytaz Paylaş Tweet Derya - ( 10/18/2012 ) Müthiş bir oyun. Tolga yine süper. - ( 10/28/2012 ) Bu bir dramatutgi raparu. Oyun eleştirisi değil... derya erbilgin - ( 12/28/2012 ) Çok başarılı bir oyun.izlenmesi şiddet ile tavsiye edilir. Cahide Acar - ( 4/9/2013 ) Çıkarcılığa dayalı estetik kaygıları; görselliğin başarının önüne geçmesini; insanların kendileri olmayışını; taklitçiliğin, kolaycılığın, hazırcılığın egemenliğini; değerin yapaycılığını; özgüvenin karşı bakış açısına endekslendiğini hatırlatırken bana bu oyun; düşünürken eğlendim, eğlenirken hüzünlendim. Sahnelenişi, oyuncuları, dekoru , en önemlisi de farklı sahneleri,farklı kişileri aynı oyunda anlatırkenki geçişlerini çok beğendim. Oyunda emeği geçen herkese çok teşekkür ederim. Sevgiyle… |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|