| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Kızılırmak - Karakoyun Üstün Akmen ORDU'DA TİYATRO VAR, SİZİN HABERİNİZ YOK MU? : KIZILIRMAK - KARAKOYUN Ülkemizde üzerine nice Türküler yakılmış bir Türk halk masalıdır Kızılırmak – Karakoyun... Nazım Hikmet'in, söz konusu masaldan hareketle yazdığı senaryodan 1947 yılında Muhsin Ertuğrul tarafından sinemaya aktarılmış, 1967 yılında Yılmaz Güney tarafından yeniden sinemalaştırılmıştır. Yanılmıyorsam 1994 yılında
Tuncer Cücenoğlu, Nazım Hikmet'in Ercüment Er adıyla yazdığı senaryodan esinlenerek yeniden sinemaya uyarlamış, Şahin Gök 35 mm olarak filme çekmiştir. Efsanede bir aşk öyküsü anlatılır. Aşk öyküsü içinde, ağalık düzeni eleştirisi ve köylülerin başkaldırısı vardır. DÜNYA SAHNELERİNDEN SONRA ORDU’DA Uluslararasında ünlenmiş yazarımız Tuncer Cücenoğlu’nun, “Kızılırmak – Karakoyun”u 2000 yılında bu kere tiyatro oyunu olarak yazdığını biliyorum. Galiba 2002 yılıydı, Adana Devlet Tiyatrosu oyunu Kemal Başar’ın rejisiyle sahneye taşıdı. Bir durum oluşturarak toplumsal panorama çizme ve bunu da soyutlama estetiğiyle biçimleyerek seyirciye yansıtma tekniğinin ustası olan ve 72’den bu yana ürettiği oyunlarla evrensele açılan kapıdan geçen Tuncer Cücenoğlu’nun “Kızılırmak – Karakoyun”u, işte o günlerden bugünlere Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa, Yugoslavya, Avustralya, Makedonya, Gürcistan, Tataristan, Azerbaycan, Bulgaristan, Romanya, Polonya, İran ve Kıbrıs gibi ülkelerde sahnelenmekte. Şimdilerde seyirci karşısına çıktığı yer ise, Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu’nun (O.B.K.T.) sahnesi. 43 YILLIK BİR TİYATRO BU TİYATRO Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu, varlığını 43 yıldan beri sürdürüyor. Bilmiyor muydunuz? Ben de… Ben de bilmiyordum, onun için gittim gördüm. Tiyatronun kurucusu Uğur Gürsoy ile tanışamadım, ama kuruluş öyküsünü artık biliyorum. Muhsin Ertuğrul’un Ordu’ya nasıl davet edildiğini, Muhsin Bey’in Ergun Köknar’ı ilk Genel Sanat Yönetmeni olarak nasıl atadığını, Suna Pekuysal’ın konuk oyuncu olarak katılımıyla “Hülleci”nin hangi koşullarda sahneye konulduğunu, binalarının 1993’de nasıl yanıp kül olduğunu, nasıl toparlandıklarını, şimdiki Belediye Başkanı Seyit Torun ile yardımcısı Özer Karadağ’ın, diğer illerimizdeki ”Kavun”, “Karpuz,” “Kabak Çekirdeği”, “Çilek”, “Badem” benzeri festivallerine “nazire” yaparcasına, nasıl tiyatroya gönül ve destek verdiklerini, Orduluların tiyatroya karşı duyarlılığını hepsini, ama hepsini biliyorum. Biliyorum, ama bir başka yazı konum olacağından fazlasını değinmiyorum. BAKALIM ALİ KEMAL TANDOĞAN NELER EYLEMİŞ Oyunu sahneye, tiyatronun çiçeği burnunda Genel Sanat Yönetmeni de olan, “ocakta” yetişmiş genç yönetmen Ali Kemal Tandoğan koymuş. Tandoğan, destansı konuyu gerçekçi bir yorumla sahnelemeyi yeğleyerek, pek de iyi etmiş. Sezgin Mercan’a özgün halk müziği formunda çok sesli müzikler besteletmiş. Cücenoğlu’nun anlattığını iyi anlamış, konuyu sadece Yörük beyinin kızına aşık garip bir çobanın öyküsü olmaktan çıkarmış, yaşamlarını göçerlikle kuran bir Yörük obasının, devletin topraklarını ele geçiren bir tefeciye karşı hak-hukuk savaşımının, oba halkının başkaldırısının altını çizmiş. Karakoyun’a esin verenin âşığın kavalı olduğunu esere bire bir sadık kalması nedeniyle atlamış, gene de özellikle çocuk ve genç oyuncularına oyunu iyi belletmiş, iyi kavratmış. Halk oyunlarından esinlenerek yaptığı koreografide de başarıyı yakalamış. Zehra”nın: “Ağan altmış beş yaşındadır” repliğini nedense ve hiç gereği yokken: “Ağan yetmiş beş yaşındadır” olarak değiştirmiş de, Mehmet Hartamacı dekor tasarımında oyun mekânını çadır içi değil, çadırın önü olarak saptadığından, örneğin Hüseyin Ağa’nın Çoban’a: “Çık” diye bağırmasını, “git” diye değiştirtmemiş. Gel gelelim, olabildiğince hızlı “black-out”larla temponun düşmesini engellemiş. Genel anlamda başarılı bir iş eylemiş. YARATICI KADRO Serdem Kaygusuz, ışık tasarımında sahnenin portal derinliğini hesap etmemiş. Sahnedeki dimmer hatları da yetersiz belki, ama boom ayak kullanamaz mıydı diye merak ediyorum. Amfilerde seyircinin ön, sağ ve sol yanlarda bulunduğunu unutmuş, dört açıdan ve tepeden aydınlatmayı tasarlamamış. Dört açıdan gelen ışıkları bir sıcak, bir soğuk olarak ikişer adetten oluşturmamış. Atmosferi ters ve tepe ışıkları sayesinde sağlamamış. Seyircilerin bulunduğu yönlerden gelen ön ışıklarda 45°’lik açıları korumamış. Kaygusuz’a Zehra’nın: “Su içirilmeyecek öyle mi? Hep tuz yiyecekler ha! Bu koşulda geçirebilir misin sürüyü karşıya” sorusuyla başlattığı Selim ile olan tabloyu mutlaka, ama mutlaka yeniden gözden geçirmesini öneriyorum, başka da bir şey demiyorum. Kostümleri kim yapmış bilmiyorum, herhalde “anonim”, hiç de kötü değil, ama I. II. III. Yaşlıların ayakkabılarının derhal değişmesi gerekiyor. Dekor tasarımına imza atan Mehmet Hartamacı, fon perdesini neden çadırın tam ortasına indirmiş, anlayamadım. Fon perdesini arkaya sıvasaydı, kapkara kumaş yerine beyaz ya da uçuk mavi kumaş kullansaydı, zaman değişimlerini bu perde üzerinde ışık yardımıyla da belirtilseydi, hatta aynı perde üstünde Serdem Kaygusuz gece olduğunda “yarım ay” gobosu kullansaydı fena mı olurdu? Duvarlar fevkalade entipüften. Çevrilen kuzu hiç mi hiç inandırıcı değil. Ortadaki yanan ateş de öyle. Sonracığıma, Hartamacı Yörüklerde çuvalların önemini bilmeli, tuz çuvalı olarak fındık çuvalı kullanmamalı. Murat Türkmen’in efektleri, Sezgin Mercan’ın müziğine sözüm yok. OYUNCULAR Dilara Gazioğlu, Elif Berber, Elif Kılıç ve Cem Kalafat oyundaki kuzuları fevkalade bir ciddiyet içinde canlandırıyorlar. Fırat Çakmak ile A. Okan Çapa’yı sözsüz “köpek “ tiplemeleri için özel olarak kutlamak isterim. Hikmet Altan, Zafer Bozdağ, Emel Çavuşoğlu, Gamze Saylan, Murat İskeleci, Metehan Tuğran, Gizem Kaya, Esra Gürsoy, Sevda Coşkun, Gülümhan Tuna ve Mustafa Biçer görevlerini eksiksiz yapmakta. “Karakoyun” Pınar Aybar’a, ritmik güvencesini bilinçsiz davranıştan bilinçli hale gelecek biçimde geliştirmesini önereceğim. Hani, müzikte düzensiz ritimlerle karşılaşırız ya, oyunculukta da oyuncu, birçok davranışı bir araya getirerek ritmik bir bileşim oluşturmalı diyorum. Beni dinlerse çalışsın lütfen. Şakir Palaşoğlu, Hakan Altan ve Kenan Gürsoy üç yaşlıya başarıyla can veriyorlar. Çoban Selim’de Cemil Gündüz, dili iyi kullanmasının ötesinde vücudunu da iyi kullanması gerektiğinin bilincinde. Rıfat Çol’un Mehmet tiplemesi, finalde bana biraz abartılı geldi. Ferda Turgut, dinginlik halinden en coşkun harekete kadar devinimlerindeki gerilim ve rahatlama orantısını doğru kurmasıyla dikkat çekerken, Şaban Kahya’da Murat Saylan’ın vücut-ses eğitimi deneyiminin az olduğu anlaşılmakta. Çoban Selim ile olan ilk tablosunda gösterdiği tepkide sesinin esnekliği yok. Ama ne yalan söyleyeyim rolüne yakışmış. Yeliz Varol’un, Zehra karakterini arayışında yönetmenin yardımı olmadığını ya da onun yardımının Yeliz Varol’un bireyselliğine ters düştüğünü sanıyorum. Varol, yetenekli bir oyuncu, ama Zehra’ya hareket diliyle mi, duygularından mı, yoksa içinde duyduğu coşkudan mı yaklaşacağını bilememiş. Deneyimli oyuncu İsa Küçük’ün tek sorunu bana sorarsa “diş sorunu”. Diş sorunu nedeniyle, volümü yüksek tablolarda seyirci söylediklerini anlamakta zorlanıyor. Yoksa, Yörük geleneklerine göreneklerine öğelerle yaklaşımıyla Hüseyin Ağa’ya başarıyla can vermekte. Genç oyuncu Aslı Selin Öztürk ise, yeteneğiyse ayan beyan seziliyor. Zehra ile duygusal temas içinde oyunla özdeşleşirken, “şevk” yaratmak gibi zorlu bir görevi de yerine getiriyor Öztürk. O şevkin, yaratıcılığını harekete geçirdiği ise açık bir gerçek. Ancak kendisine, “Yandım yandım viraneyim! / Yar elinde biçareyim! / Sevdim ama istemedi, / Ben ne oldum avareyim!” şarkısında “biçareyim” sözcüğünü “bi:ça:reyim”, avareyim”i ise “a:va:reyim” olarak telaffuz etmesini önereceğim. Beni sorarsanız, yeni oyunlarını da izlemek için Ordu’ya gene gideceğim. Üstün Akmen
Evrensel Gazetesi Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet ali - ( 10/4/2007 ) bisey anlamadı ben |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|