| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Bırakın Yıldızlar Avuçlarında Kalsın... Rengin Uz Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nda perde açan, Deniz Altun’un yazdığı, Mehmet Ergen’in sahneye koyduğu ‘Gül’e Ağıt’, 2004 yılında, tecavüze uğrayıp hamile kaldığı için, doğumdan sonra erkek kardeşleri tarafından öldürülen ve töre cinayetlerinin simgesi haline gelen Güldünya’nın acıklı hikayesinden hareketle, aynı kaderi paylaşan tüm genç kızlara adanmış. ‘Fırtınanın ortasında kaldım Ferit çok üşüyorum…Benim kaçacak yerim yok gayri, sığınağım tuzağım olmuş…’ incecik, narin, güzel mi güzel, gencecikken umutları elinden alınmış, törenin acımasız tuzağına düşürülmüş Gül’ün, biricik erkek kardeşi kafasına tabancayı dayadığında, ölümün hemen kıyısında söylediği bu sözleri unutamıyorum. Elinde yine onun armağanı olan, sıcak kardeşlik ilişkilerini anımsatan çok sevdiği minik film makinesi ile öylece kaderini yaşamasını da…Oysa yıldızları avuçlarında tutmak isteyecek kadar masumdu o… Deniz Altun, Gül’e Ağıt oyununu, aileleri tarafından töreye kurban edilen kadınların Türkiye’deki simgesi haline gelen Güldünya Tören’in yaşadıklarından hareketle yazmış. Ölüm haberinde kullanılan üzerinde gelinliği ile bebeğini kucaklayan Güldünya fotoğrafı belli ki çoğumuz gibi onun da içini açıtmış, gözünün önünden gitmemiş. Türk Tiyatrosu’na, güncel olandan beslenen, yeni oyun yazarları kazandırma hedefiyle yola çıkan “oyun yaz” isimli proje kapsamında da “Gül’e Ağıt’ı kaleme almış. Yazar, Güldünya örneğinden yola çıkarak, töre, ahlak, gelenek gibi kavramları sorguluyor. Türkiye’nin kanayan yarasına, töre adı altında canlarına kıyılan, evin erkekleri tarafından eşyadan, ahırdaki inekten bile değersiz görülen genç kızların, kadınların hikayesini güçlü bir dille anlatmayı başarmış. Güldünya’nın hikayesinden esinlenerek yazdığı oyunda asıl hikayeyi besleyen yan hikayeler oluşturmuş. Özellikle, yazarın kardeşlik olgusunu işlemesini ve bunun için bulduğu metaforları sevdim. Kurgusunda, doğulu cahilliğini, ağanın güçlü ellerinin bebelerin içtiği suya kadar uzanmasını, oralarda hayatın sadece silahla tehdit edilmeyip ruhların da kirletildiği, sözde şeyhlerin din istismarı, hikayeyi zenginleştiren yan unsurlar. Paralel bir kirlenme işleniyor oyunda. Köy evinde bir bayram sabahı başlıyor oyun. Evin kızı Gül neşelidir, çok iyi anlaştığı erkek kardeşiyle, annesiyle, köyün delisiyle şakalaşır. Yönetmen Mehmet Ergen’in Gül’ün hayat dolu bir genç kız olduğunu vurgulamak için özellikle altını çizdiği sahneler bunlar. Dediğim dedik kaba saba cahil bir baba, babanın kopyası bir ağabey, okusa da babanın sözünden çıkamayan bir erkek kardeş, kendisi gibi evde söz sahibi olmayan bir anneden oluşan ailenin tek kızı o. Her genç kız gibi aşık olmanın, sevdiği erkekle evlenmenin hayallerini kurar. Bir kutuda biriktirir umutlarını, gün gelip giyeceğini düşündüğü gelinlik modellerini. Amcanın damadı ise her an pusudadır, ona sahip olmak için. Bir gün, ağanın yanaşması Sidikli İsmail’e isterler Gül’ü. Kimsenin aklına gelmez ‘gönlün var mı’ diye sormak. Ne der ağabey ‘Sen adam mısın ki seni adam yerine koyalım?. Baba ‘Gönlüne söz geçireceksin, katlanıp susacaksın, kız kısmına bu düşer’ diye buyurur. Anne her zamanki gibi boynu bükük ‘ Alışırsın, benimsersin kocanı’ der. Tıpkı kendisinin yaptığı gibi…hele bir çocuk doğsun…O da olur. Töreler, aşiret yasaları, adam yerine konmayanı kadın yerine koyar mı hiç! Akrabası tarafından tecavüze uğradıktan sonra kumalıktan kurtulan Gül, ailesi namusunu temizlemeden önce İstanbul’da eski dostlarının yanına sığınır. Doğuma kadar biraz olsun yüzü güler. Çok istediği gelinliği giyip bebeğini biricik ‘Umut’unu bağrına basarak, tüm Türkiye’ye mal olan o ünlü ‘Güldanya’ fotoğrafını bile çektirir. Mehmet Ergen, kurgu yanları olan bu töre cinayetini sosyal gerçekçi bir oyun olarak sahnelerken küçük ayrıntılara önem vermiş ve gerçeklerden kopmamaya özen göstererek Altun’un karakterlerine daha inandırıcı bir boyut kazandırmış. Gül, köyden İstanbul’a gelirken yapılan dekor değişiminde Ceza’nın müziği eşliğindeki barkovizyon gösterisini yetersiz ve çok kısa bulduğumu da belirtmek isterim. Gül’e Ağıt Mehmet Ergen gibi nitelikli bir yönetmenin eline düşmüş o da oyuncu kadrosunu çok iyi çalıştırmış. Gül karakterini canlandıran genç oyuncu Elif Ürse, güçlü, samimi, inandırıcı bir oyunculukla beni oyunun başından aldı sonuna kadar sürükledi. Çok önem verdiği bir projede, sorumluluk isteyen bir rolde hiç kendini göstermeye, öne çıkmaya çalışmadan, dürüst ve net bir biçimde oyununu oynadı. İç duyguları çok yoğundu. Tatlı, umutları olan küçük bir kızdan, söz hakkı tanınmamış, örselenmiş, erkekler dünyasında kendine yer bulamamış, yaşam ve aşık olma hakkı elinden alınmış Gül’de, Güldünya’da ya da Ayşe’de, Fatma’da, Hatice’de…Adı ne olursa olsun töreye kurban giden bütün kızları büyük başarı ve sorumluluk duygusu ile yaşattı sahnede. Bu sezon izlediğim en iyi kadın oyuncu performanslarından biri. Üzerinde durmak istediğim ikinci isim, İrfan’ı, yani Gül’ün ağabeyini oynayan Ali Rıza Kubilay. Köyde daralan, İstanbul’a amcanın yanına kapak atmak isteyen, babayı örnek alarak erkekliği, otorite kurmayı şiddet uygulamak sanan, küçük dağları ben yarattım havasındaki namus bekçisi İrfan için doğru bir seçim. Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nun en çalışkan oyuncularından olduğu için onu diğer oyunlardan hatırlıyorum. Biraz yüksek perdeden, bazen bağırır gibi konuşup bu yüzden oyununu bozduğu bile olmuştur ama burada gerçekten rolünün hakkını veriyor. Heyecanlı oyun tarzı öfkeli İrfan karakterine olumlu olarak yansımış, beden dilini çok doğru kullanıyor. Sürekli kendisini geliştiren bir oyuncu olduğu için de ayrıca kutlamak istiyorum. Amca ve ağa rollerinde izlediğimiz Levent Tülek, oyunculuğunun altın çağında. Özellikle Ağa’da kendini gösteriyor. Mert Asutay (baba) Zeyno Eracar (anne), Tugay Mercan (kardeş) Tuncay Akpınar (Deli Mahmut), Doğacan Taşpınar (Servet), Yelda Baskın (Keramet), Aytekin Özen (Alaaddin Hoca, şıh), Ercan Koçak (Yanaşma, Baytar). Hiç biri için söylenecek olumsuz bir eleştirim yok. Özellikle Mert Asutay, Bakırköy Belediye Tiyatrosu için önemli bir kazanç. Belki küçük bir ayrıntı ama Zeyno Eracar’a kimse söylemedi mi, başörtüsünün iki yanından fışkıran saçları çok çirkin duruyor diye. Hepsini toplasa çok daha net bir görüntü çıkacak ortaya. Ayçın Tar, insanın içini kapamayan, ferah bir köy evi dekoru gerçekleştirmiş. Minderli tahta sedirler, tel dolap, birkaç sandalye…Yemek yedikten sonra kenara kaldırılan yer sofrasının yeri ise neden oyuncuların giriş çıkışları engelleyecek şekildeydi onu anlayamadım. Yine Tar’ın imzasını taşıyan giysiler de sedir renkleri ile uyumluydu ama kahverengi ve turuncu tonlarının yerine Gül’ün daha çocuksu, kırmızılı sarılı cıvıl cıvıl bir bayram giysisi giymesini tercih ederdim. Ama sonuçta göze batan bir şey yok. Tolga Çebi, müzik tasarımında her zamanki gibi yine oyunun ruhunu yakalamış. Oyunun, Güldünya’nın gerçek hikayesinde yola çıktığını bilmeyen seyirci için final tam bir şok oldu. Barkovizyon gösterisinde, Mart 2004’de hastane odasında kardeş kurşunu ile bitkisel hayata girdikten sonra ailesinin isteği ile yaşam destek ünitesinin fişi çekilen Güldünya’nın kardeşlerinin kaç yıl hapis cezası aldığı, bebeği Umut’un devlet koruması altında olduğu, tecavüz eden Servet’in ortalardan kaybolduğu yazıyordu. Gül’e Ağıt’ın Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda sahnelenmesi bana ayrıca anlamlı geldi, çünkü Güldünya Bakırköy Devlet Hastanesi’nde öldürüldü ve katillerin davası Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Bu projenin gerçekleşmesinde katkıda bulunan, başta Bakırköy Belediye Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Müşfik Kenter olmak üzere emeği geçen herkesi kutlamak istiyorum. Ama lütfen, yakılan bu ağıt Bakırköy il sınırları içinde kalmasın. Oyun, İstanbul içinde turne yapsın. Seyirci ayağımıza gelsin diye beklemeyin. Seyirci zaten tiyatroya gitmemek için bahane arıyor, üstelik sizin matineniz de yok ya da yok denecek kadar az. Gece vakti İstanbul’un bir ucundan kalkıp da oralara, bir iki vasıta değiştirerek ancak gerçek tiyatro meraklısı gelir. Ama daha da önemlisi, Anadolu seyircisinin, özellikle törenin can yaktığı bölgelerin, güney doğu illerimizin ‘Gül’e Ağıt’ oyunu ile mutlaka tanışması gerekir. Töre kurbanı kadınlara adanan oyun, başta Güldünya’nın doğum yeri Bitlis olmak üzere tüm Anadolu’yu karış karış gezmelidir… Rengin Uz Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet pinar - ( 2/25/2010 ) Elinize kaleminize saglik..Bu oyunu sezon basinda izledim ve cok etkilendim.Dediginiz gibi daha fazla kisiye ulasmali bi oyun.. sezgin koçyiğit - ( 8/22/2010 ) Oyun hakkıknda bir paragraf ön bilgi okumuştum. O bile beni çok etkiledi bir Türkçe öğretmeni olarak sergilemek isterim (Yazarla görüşebilirsem) |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|