| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Kemal Başar'dan Postmodern Bir Uyarlama… Romeo ve Juliet
İhsan Ata




Yurtdışı çalışmaları, seminerleri, dersleri, oyunculuğu, yönetmenliği ve çevirmenliğiyle tanınan Kemal Başar, çağdaşımız Shakespeare’in asırlar önce yazdığı Romeo ve Juliet’i, Van Devlet Tiyatrosu ve Romanya Tony Bulandra Tiyatrosu’nda sahnelemeleri ve Romanya’daki sahnelemeden hemen sonra hayatını kaybederek bizlere veda eden çok değerli ışık tasarımcısı Sayın Seyhun Ayaş’ın anısına ithafen İstanbul Şehir Tiyatrosunda sahneleyerek üçlemesini tamamlıyor. Üstelik bu üçlemeye getirdiği yorumla düş gücünün sınırlarını zorlayarak modern bir yapıya kavuşturmakla yetinmeyip eseri tüm kalıplardan soyutlayarak postmodern bir yorumla sahneliyor.

Dünyaca ünlü İtalyan teorisyen ve kuramcı Paolo Portoghesi, ‘postmodern’ kavramını, ‘yeniden tanımlama’, ‘moderni aş’tığı, postmoderni bir ‘reddediş’, bir ‘kırılma’ olarak tanımlıyor. Postmodern marjinaldir. Uçtur. ‘Bak sen’dir. Formüller zinciri, kaskatılık ve netlik ifade eden ve aynı şekilde statüleri besleyen ve uyulması zorunlu genel kurallar vardır. Ve biz bunu istemeyiz. Günümüz sanat anlayışı bu yaratıyı taşıyabileceği en uç noktaya taşıyarak daha çağdaş, daha uygar bir anlayışa doğru ilerlemekte. Türk tiyatrosu yeniliklerle kendini güncelleyerek tabuları yıkan bir anlayışla müthiş bir gelişme kaydetmekte.

Kısaca oyundan bahsetmek gerekirse; Shakespeare’in en iyi bilinen oyunlarından biri olan Romeo ile Juliet, birbirlerine düşman iki aile çocuklarının birbirine olan aşkını anlatır. Olay örgüsü ve konusu bakımından her yerde yaşanan ve bilinen bir aşk hikâyesine sahip olan eser, yazıldığı dönemin üzerinden asırlar geçmesine rağmen konusu bakımından güncelliğini koruyor.

Bir metnin sahnelenmesi ne kadar zor ise onu kalıplarından soyutlaştırıp düş gücünü katarak sahneye uyarlamakta bir o kadar zordur. Klasik bir metne modern, modern bir metne klasik bir yorum getirmek yönetmenin yorumuna bağlıdır. Ama bazı oyunlar vardır ki modernleştirmek şöyle dursun sahnelemek bile zorken, bu yorumun üstüne bir şeyler katarak bambaşka bir yorum getirmek çok ciddi bir emek ister. Her metin farklı rejiler tarafından sahnelendiğinde farklı bir yorum izleriz. Kimi iyi oyun olur kimi kötü. Kararı verecek olan da seyirciden başkası değildir.

Tüm bu uzun uzadıya sıraladığım nedenlerin spotları altında Kemal Başar, dünya tiyatro tarihinin kült asırlar önce yazılan bir eseri bugünümüze cesurca uyarlayarak ‘postmodern’ bir anlayışla metin, dekor ve şiirsel dilden soyutlayarak bambaşka bir ‘uç yapıt’ çıkarmış ortaya. Daha marjinal nasıl olabilirdi merak ediyorum!

Shakespeare’i Shakespeare yapan en temel etken, şüphesiz onun şiirsel dilidir. Böylesine kült haline gelmiş bir eserin belki de en önemli faktörünü kısmen budamak cidden delilik! Kemal Başar, oyunu yorumlarken şiirsel atmosferi dağıtarak hikâyenin konusu ne kadar güncelse konuşmaları da o kadar güncelleyerek günümüze taşımış.

Metni okur okumaz bilinçaltımıza yerleşmiş olan şaşalı dekoru da oyunda göremiyoruz. Bunun yerine çok amaçlı sahnenin iki yanına yayılmış bez duvarlar, diğer tüm mekânlar içinse ipler kullanılmış. Ve bu iplere yansıtılan ışıklarla ‘aşk’ ve ‘kin’ öğeleri konuşlandırılmış.

Tüm bu soyutlamalar ışığında, yazarı ve oyunlarını hiç duymamış veya daha önce farklı yorumlarını seyretmemiş biri, izlediği oyunun hangi oyun olduğunu çözümlemesi izleyici açısından zorlayıcı.

Diğer tarafından tersinleme yapacak olursak esere ve daha önceki yorumlara vakıf olmuş birinin bu bilinçle sahnedeki yorumu gördüğündeki şaşkınlığı da bir o kadar zorlayıcı.

Daha önce farklı yorumlarını izleyenlerde, ilk defa bu eseri duyup izlemeye gelenlerde sonuç itibariyle izledikleri oyunda çok özel bir yorumla karşılaştığını sanırım açık yüreklilikle söyleyebilir.

Tüm bu yalın ve soyut yorumların içerisinde kostümler size biraz abartılı gelebilir. Ben bu yorumu günümüze ve sisteme yapılan bir eleştiri ve sitem olarak yorumluyorum. Sanki ilk bakışta daha yalın ve diğer soyutlamalar gibi kostümler de biraz sadeleştirilerek günümüze taşınabilir miydi diye düşünülebilir. Yönetmen bugünümüzün gençlerini ele alıyor. Romeo’nun Juliet’le ilk karşılaştığı partideki müzik ne kadar ‘tekno’ ise, partide yer alan kişiler de günümüz ‘tekno’ müziği kadar bize yakın.

Zira oyunun yönetmeni Kemal Başar, oyunun broşüründe ‘izleyenlerin bu uyarlamaya tepki gösterebileceklerini’ söylüyor. Ve ‘bu benim yorumum’ demekten çekinmiyor. ‘Günahıyla sevabıyla bu benim yorumum’ diyebilmek bu anlamda kaç kişi tarafından cesaretle söylenebilir? Açık yüreklilikle söylemeliyim ki böylesine çağdaş, uygar yorumlamalara ihtiyacımız var. Ve sahneleniş olarak bu cesur atılım diğer yönetmenlere cesaret vermelidir.

Diğer taraftan sevilen, sayılan Türk tiyatrosunun çok değerli ışık tasarımcısı, genç yaşta kaybettiğimiz Seyhun Ayaş anısına adamasını yürekten kutluyorum. Türk tiyatrosunda pek görmeye alışık olmadığımız bu güzellikleri yaşattığı için koca yürekli usta yönetmene ne desek az.

Ayrıca İstanbul Şehir Tiyatroları gibi köklü bir kurumun kapılarını ardına kadar açan usta yönetmen, çiçeği burnunda Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu’na böylesine özgün bir oyunu izletme fırsatı verdiği için teşekkür etmek boynumuzun borcu.

Oyunculuklarda gecenin en başarılı ismi dadı rolünde usta oyuncu Hikmet Körmükçü her zamanki gibi sahnede devleşiyor. Sahneyi paylaşan birçok genç oyuncu için bu büyük bir fırsat. Usta oyuncudan öğrenecekleri çok şey var. Bunun kıymetini bilmeliler. Tüm sahne olanaklarını en ince ayrıntıya değin kullanan usta oyuncuyu sahnede izlemek büyük bir keyif. Son zamanların öne çıkan ismi Mert Turak, Romeo rolündeki başarısıyla müthiş bir performans sergiliyor. Juliet rolünde izlediğimiz Ece Özdikici, gelecek adına ümit veriyor.

Özge Ökten’in temiz dramaturgu Kemal Başar’ı büyük ölçüde rahatlatmış. İşindeki başarısı ustalığını perçinlemiş. Aynı ölçüde Murat Gülmez’in dramaturg işlevi gören dekor tasarımı oyuna damgasını vuruyor. Dekorun oyunun çağdaş yorumlamadaki etkisi, şüphesiz çok büyük. Ve elbette büyük usta, müzikleriyle Türk tiyatrosuna ‘can’ simidi olan Can Atilla’nın özellikle tekno müziği, oyunun çağdaş yorumuna büyük ölçüde katkı sağlıyor. Son olarak Hugo Wolff’un Koreografisi, söyleyecek söz bırakmamış.

Oyunda staj yapan Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Oyunculuk bölümü son sınıf öğrencileri Emre Koç ve Nergiz Acar’ı pömiyerde sahneye davet etmeleri, görmeye alışık olmadığımız yaklaşımlardan. Zaten b oyunda birçok ilki bir arada yaşıyorsunuz. Türk Tiyatrosunun en köklü kurumunda,Türk Tiyatrosunun en başarılı yönetmenlerinin ilk sıralarında yer alan Kemal Başar’dan kim bilir neler öğrenmişlerdir. Hepsinin yüreğine sağlık.

Toparlamak gerekirse; Kemal Başar, Romeo ve Juliet adlı oyuna getirdiği yorumla Türk tiyatrosuna yeni bir soluk getirdiği su götürmez bir gerçek. Cesareti ve özgüvenini tartışmıyoruz bile. Sadece bu oyunla değil daha önce izlediğim yorumlarla da bu anlamda kendini kanıtlamış bir usta. Koca Müsahipzade Celal sahnesini dolduran tüm coşkulu seyircilerin avuçları patlarcasına ayakta alkışlaması da bunu gösteriyor zaten.

Oyunda görev alan tüm ekibe ve Kemal Başar’a bu spesifik yorumuyla Romeo ve Juliet’i izlettirdikleri ve keyifli bir üç saat geçirttikleri için hepsini canı gönülden kutluyorum.

Not: ‘Seyircili Prova’ mantığını kişisel olarak yanlış buluyorum. Seyircili prova diye uydurma bir kavram olmamalı. Zaten tiyatroyu diğer sanat dallarından ayıran salt özellik ‘seyircisiz’ tiyatro olmadığı değimlidir? Seyirci varsa ‘Oyun’, yoksa ‘Prova’dır. Ayrıca oyuncular açısından da yorucu olur. Nasıl olmasın ki, haftanın 3 günü arka arkaya 3 saatlik oyun oynayacak oyuncuları birde ‘seyircili prova’ gibi manasız bir şeyle yormaları kabul edilemez. Kaldı ki oyun, ilk prömiyerde görünür. Prömiyer’in kelime anlamı zaten ‘ilk gösterim’dir. Seyirci provayı izliyorsa ‘ilk gösterim’ anlayışı nerede kalır? Sevgili Ayşenil Şamlıoğllu’nun buna bir an önce müdahale etmesi kaçınılmazdır.

OYUNUN KÜNYESİ:
Romeo ve Juliet

Yazan: William Shakespeare
Çeviren: Özdemir Nutku
Yönetmen: Kemal Başar
Dramaturg: Özge Ökten
Sahne Tasarımı: Murat Gülmez
Kostüm Tasarımı: Canan Göknil,
Işık Tasarımı: Mahmut Özdemir
Müzik: Can Atilla
Koreografi: Hugo Wolff

Oyuncular:
Mert Turak, Ece Özdikici, Hikmet Körmükçü, Levend Yılmaz, Müge Akyamaç, Selçuk Soğukçay, Can Doğan, Caner Candarlı, Kubilay Penbeklioğlu, Selçuk Yüksel, Mehmet Bulduk, Ersin Umulu, Murat Taşkent, Kubilay Penbeklioğlu, Mehmet Bulduk, Nevzat Çankara, Nurdan Gür, Hüsnü Demiralay ve Vildan Gürelman

İhsan Ata

Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

Bir Bilen - ( 4/7/2010 )
Alabildiğine zayıf, alabildiğine çalıntı bir rejiyle sahneye konulmış başarısız bir yorum.

1-Çok fazla harekete dayalı, fakat bir o kadar da anlamsız devinimler gösteren bir aksiyonla beceriksizlik kapatılmaya çalışılmış. Seyirci sözlerden sıkılmasın diye oyuncuların hoplayıp zıplayıp, laflarını yedirmeye çalıştığı bir sirk gösterisi olmuş. Tamamen rejisörün yanlış yorumu.
2-Romeo ve Juliet sanki bir seks show gibi sürekli sevişmeye çalışıyor. Oysa ki onlar henüz 14 yaşında. Bu kadar şehvetli olmalarına imkan yok. Yine reji çuvallamış.
3-Seyrederken Sayın Hikmet Körmükçü için gözyaşı dökmek geldi içimden. İnşallah sakatlanıp, sahne hayatına son vermez. Bir rejisör oyuncularının hayatına kastederek hiçbir yere ulaşamaz. Bunu da -benim yorumum- şeklinde maskeleyemez.
4-Oyuncular müthiş. Herşeye rağmen oynamaya devam ediyor. Bu kadar kötü bir rejiye rağmen, onlar oyunu ayağa kaldırmak için çırpınıyor.
Umarım en kısa zamanda sahneden kaldırılır da, Şehir Tiyatrosu’nun ağır işçileri, emekçileri de biraz olsun rahatlar. Kaldı ki bir daha ne zaman oynayacağı da bazı -sahne arkası polemikleri- nedeniyle henüz belli değil.


Özge Toraman - ( 4/12/2010 )
Merhaba oyunu izledim. çok beğendim özellikle karaografi sahneleri çok iyiydi. ihsan bey sizin konservatuarla ilgili yazınız vardı eğer mümkünse size ulaşabilirsem yardım almak isterim...

Esma Onur - ( 4/17/2010 )
Oyunu prömiyer gecesinde izleme şansım oldu.Gerçekten keyifle ve hayranlıkla izledim.Özellikle de iki aile arasındaki kavgayı ve gerginliği ifade eden ilk giriş sahnesinde oyuncularının bağırarak iplere dolanıp dans ettiği sahneler çok başarılıydı.Klasik bir eser ancak bu kadar güzel modernize edilip anlatılabilir.Mutlaka izlenmesi gereken bir oyun.




selin aktürk - ( 4/17/2010 )
şahaneydi. öyle farklıki. sahnede hiçbirşey yok, ama dolu gibi. ben rejiye bayıldım. çok modern. sanki yabancı bir oyun izledik. öyle güzeldi. oyuncular yer yer aksıyor. paris kötü. rahipte imam gibi bazen. ama romeoda mert turak yine süper. julieti oynayanda fena değil. hikmet körmükçü dadıda çok iyi. müge akyamaç sahneye nasıl girilir, nasıl durulur dersi veriyor. acayip iyi. bir başlangıç var, bir final var, bu kadar olur. dekor, kostüm, ışık hepsi güzel. seyredin. mutlaka!!!

Necip Bilir - ( 4/22/2010 )
Bu kadar kötü bir oyuna, bu kadar övgü dolu sözler, şaşırtıcı.

Düşüncelerimi belirtmek isterim.

1-Dans ve hareketle harmanlanmaya çalışılan oyun, abartılı ve bedene fazlaca yüklenerek sahnelenmek isterken, sadece sözleri uzun uzun söylerken, boş geçmesin diye hoplatılıp zıplatılan insanlar vardı sahnede. Oyunun başından sonuna kadar gereksiz bir nefes nefese olma durumu, hem oyuncuları, hem de seyirciyi yordu. (Provalarda birkaç oyuncunun bu aşırı ve abartılı hareket çalışmasında sakatlanmasıyla oyunu bırakmak zorunda kalmasını ekleyelim.)
2- Romeo ve Juliet masumane aşkı simgeler. Yaşları da 14 olduğundan, romantizmin ve çocukça aşkın izlerinin olması beklenirken, karşımızda deli gibi öpüşüp koklaşan, imkan olsa sahnede cinsel ilişkiye girmeye hazır, şehvet dolu Romeo ve Juliet vardı. Oysa ki aşkın masumiyetidir bizi bu oyuna çeken.
3-Oyunun süresi 3 saati aşarak seyircinin kabul süresini oldukça aşıyor. Günümüz seyircisinin sadece komedi unsuru yüksek oyunlara tahammül gösterdiği bu süre, Romeo Juliet için oldukça fazla. Detaylara çok takılan yönetmen başarısını gölgelemiş.
4-Bütün bunlara rağmen, oyuncuların sahneye ve mesleğe olan saygıları nedeniyle insanüstü bir gayretle oyunu kurtarmaya çalışıyorlar. Umarım ki Hikmet Körmükçü sağlığını kaybetmeden bu oyunu tamamlar. Çünkü bazı sahnelerde adeta bir top gibi havada atılıp duruyor. Üstelik belli ki kendisi ve biz nedenini bile anlayamadan.
5- Bu oyunu bir dans ve akrobasi gösterisi olarak sahneye koyma niyetinde olan yönetmene tavsiyem, beden olarak daha harekete dayalı insanlar seçmesi. Ama en önemlisi, hareket, dans ve akrobasiyi harmanladığı bir oyunda, neden bu hareketleri yaptırdığını bir -AMAÇ-a bağlaması. Amaçsız yapılan bütün hareketler boşunadır.
6-Sözü kurtarmak için özü kaybetmek Shakespeare’e ihanettir. Yazarın sözüdür bu Hamlet’e söylettiği: -Öz olmayınca Söz yükselmiyor göklere.-

Bütün bu sebeplerden Kemal Başar’ın bu işin altından kalkamadığını belirterek sözlerimi noktalıyorum.


filiz metin - ( 4/29/2010 )
kesinlikle muhteşem bir oyun, iki kez izlememe rağmen tekrar izleyebilirim ve etkisinden uzun süre kurtulamadım, herkese tavsiye ederim.

Onur A. - ( 4/30/2010 )
Merhaba ; Oyun için yazılan pozitif yorumlarıa anlam veremediğimi belirtmeliyim.

Oyunun sadece 1.perdesini izleyebildim ve 2. yarısında oyunu terk ettim.Anlamsız , uzatılmış replikler ve saçma sapan devrik cümleler olarak yazılmış bir senaryoya sahip br oyundu.

Bu karmaşa usta oyuncuların çabalarını bile gölgelemiş.Zamanınızı bu oyunu izleyerek harcamamanızı tavsiye ederim.


Tuğçe - ( 4/30/2010 )
tam bir hayal kırıklığı..

2. perdeyi seyretmeye dayanamayan benim gibi pek çok insan salonu terketti.
umarım sahneden kaldırılır.


sevcan bayrak - ( 5/7/2010 )
Kazara girdiğim bu internet sitesinde dün seyrettiğim oyunla ilgili yazıları görünce ben de yazmak ihtiyacını hissettim. Ben başka bir oyunmu seyrettim acaba diye. Çok haksızlık yapılmış. Meslek içi çekişmeden herhalde. Sanatçılara ytakışmayan bu tuhaflığı ayıplıyorum. Bu güzel eseri 6 Mayıs gecesi Üsküdarda eşimle birlikte seyrettik. Bir tiyatro izleyicisi olarak ben böyle müthiş bir oyun uzun zamandır seyretmemiştim. Yapay hiçbirşey yoktu diyebilirim. Dekor, kostüm, müzik, özellikle kostümler çok iyiydi. Yönetmen inanılması oldkça zor bir iş çıkarmış. Koreografi dans değilmiş meğer yalnızca. O ne acayip bir koreografiydi öyle. Biz herşeye bayıldık. Dura dura yapay tonlamalarla oynamalarına alıştığımız oyuncuları iplerin üstünde akrobasi yaparken ve doğal oynamaya çalışırken görmek beni çok şaşırttı hem de böyle oyuncularımız var diye gururlandırdı. Onları eğiten Kemal Başar’a bravo. Shakspeare’i anladım diyebilirim. Çünkü ulaşılması zor bir yazar diye düşünmemişti yönetmen, çağımıza getirmişti. Bugünden bazı olaylarla bağdaştırmıştı. Ağlamaktan kriz geçiren iki genç kız gördüm oyun sonunda. Oyun bitince seyirci öyle saygıyla alkışlıyorduki. Bir süre yerimizden kalkamadık. Ben tekrar gideceğim, kızlarıma da önerdim. Herkese görmesini tavsiye ediyorum. Türkiye’de de böyle yönetmenler, böyle sanatçılar var.

Ayşen Barutçu - ( 7/13/2010 )
Geçen sezon 2 kez izlediğim, arkadaşlarıma da şiddetle önerdiğim oyunun yeni sezonla birlikte yeniden başlamasanı dört gözle bekliyorum. Bence çok üst düzey bir yapıt, bunu başaranları kutluyorum. Sıkı bir tiyatro izleyicisi olarak sahnelerimizde böyle olağanüstü bir yorumun olmasından gurur duydum.

ayhan - ( 7/14/2010 )
müthiş. tek kelimeyle bravo!

selin aktürk - ( 8/18/2010 )
çok farklı, muhteşem bir sahneleme diyebilirim. ama oyuncuların bazıları özellikle yardımcı roldekiler sevimsiz. sahnelemenin düzeyi çok yüksek, anlamamaları normal aslında. kaçırmayın derim.

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 145
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Tiyatroyu Yeniden Tartışmak (Metin Boran) - 4/28/2010
  • Tuncer Cücenoğlu'nun ÇIĞ'ı, Krasnodar'da Ayakta Alkışlandı (Üstün Akmen) - 4/28/2010
  • Amatör (Dündar İncesu) - 4/28/2010
  • İmza Kampanyası - Tiyatrocu Kadınlar Siirt'te Yaşanan Olayı Protesto Ediyor! (İmza Kampanyası) - 4/23/2010
  • Gizli Aşk, Aşkın Gizli hali ya da; Rita (İhsan Ata) - 4/23/2010
  • Tiyatro Sezonu Sona Ererken - Bitsin Bu Boşvermişlik! (Metin Boran) - 4/21/2010
  • Tiyatroda Oyun Seçimi ve Anlamı Üzerine bir Deneme… (Melih Anık) - 4/20/2010
  • APARTMAN ya da Yalnızlığa Atılan Düğüm (Pınar Çekirge) - 4/20/2010
  • Yiğit Sertdemir'den bir Çığlık: Fail-i Müşterek (Melih Anık) - 4/7/2010
  • Artık Hiçbir Yer... (Oya Palay) (Pınar Çekirge) - 4/7/2010
  • Kemal Başar'dan Postmodern Bir Uyarlama… Romeo ve Juliet (İhsan Ata) - 4/7/2010
  • Tamer Levent Gene Sahnede ve Gene Yüceliyor: Yalancının Resmi (Üstün Akmen) - 4/7/2010
  • Geçmişten Günümüze Yayınlanan En Güzel Tiyatro Bildirileri (Yurdagül Yurtseven) - 4/4/2010
  • Hizmet Etmeyi Kabul Etmeyin ya da Başınıza Geleceği Kabullenin: Mefisto (Üstün Akmen) - 4/1/2010
  • Kafka'nın Davası (İlkay Sevgi) - 4/1/2010
  • Gibi Yapanlar Perdelerini Son Kez Kapattı! (Mehmet Demirtaş) - 3/30/2010
  • Pıtchfork Disney / Korku Tüneli (Pınar Çekirge) - 3/29/2010
  • -Ben Patronum- Diyen Mehmet Ergen'e Cevap: Köpürmeyin Sayın Ergen! (Melih Anık) - 3/29/2010
  • Dünya Tiyatro Günü'nde Hadi Çaman'a 2. Mektup (Rengin Uz) - 3/27/2010
  • Tiyatro Gününde Perdeler Kapansın (Nedim Saban) - 3/27/2010
  • Arkadaşlarıma Güzelleme (M. Ergün Işıldar) - 3/26/2010
  • Gaziosmanpaşa Ferih Egemen Sahnesi'nde Yetişkinlerle Çocukların Boks Maçı: Büyüyünce Ne Olacaksın? (Ceren Okur) - 3/25/2010
  • Gül'e Ağıt - Darülbedayi Çıkmazı - Özlem Türkad (Üstün Akmen) - 3/23/2010
  • Olmadı Sayın Anık (M. Ergün Işıldar) - 3/23/2010
  • Euripides, Bakhalar ve Baküs (Dündar İncesu) - 3/23/2010
  • Kafes'in İçindekiler ve Dışındakiler (Rengin Uz) - 3/21/2010
  • Tiyatro Kedi, tiyatrokare ve Talimhane Tiyatrosu Artık Rüştü Uzel'de (Efe Deprem) - 3/21/2010
  • Melih Anık’ın -Ben Patronum- ile ilgii yazısına Mehmet Ergen’den cevap (Mehmet Ergen) - 3/21/2010
  • Ben Patronum - Aksanat Yeni Kuşak Tiyatro'ya ve Mehmet Ergen'e Yakışmadı… (Melih Anık) - 3/21/2010
  • Keserken kendini bileyen bir bıçaktı (Pınar Çekirge) - 3/21/2010
  • Karagöz Geri Döndü (Ayşe Müge Gerdan) - 3/12/2010
  • Papaz Kaçtı - İskele Sanat ve Kültür Derneği Tiyatro Topluluğu (Hakan Yozcu) - 3/12/2010
  • Dişil ve Eril Dengede "BİZ" (Asmin N. Singez) - 3/12/2010
  • Gerçek Oyuncu Aslına En Uygun Biçimde -Gibi- Yapandır (Pınar Çekirge) - 3/12/2010
  • Tiyatroma Dokun (Nedim Saban) - 3/10/2010
  • ABT Üçlemesi (Savaş Aykılıç) - 3/10/2010
  • Konya Devlet Tiyatrosu'nda Tomris Çetinel Resitali: Gılgameş (Üstün Akmen) - 3/10/2010
  • Bu Sezonun Bir Başka Shakespeare Kolajı: Aşk Sözleri (Üstün Akmen) - 3/5/2010
  • Shakespeare'den Alıntılar ile -Bana William Deyin- (Dündar İncesu) - 3/5/2010
  • Karagöz Türkiye'ye Çin'den mi geldi? (Özcan Buze) - 3/5/2010
  • Tiyatroma Dokunma (Nedim Saban) - 2/24/2010


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..