| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Tepsi İçinde Yanan Mumlarla Başlamıştı Herşey... - Dört Kişilik Bahçe Can Murat Yaşar Şengel Her oyunun her gecesinde yanan mumlar çoktan bir ateş topuna döndü, sizi kuşatan sevgi kandilleri çoğaldı, çoğaldı Sayın Muhsin ERTUĞRUL Sayın Vasfi Rıza ZOBU Sayın Hüseyin Kemal GÜRMEN Sayın İ. Galip ARCAN Sayın Perihan TEDÜ Sayın Savaş DİNÇEL Sayın Ali TAYGUN Sayın Beklan ALGAN… Alkışlar alevi hep harladı. Sizlerle başlayan geçmiş bu sezon Ersin UMULU, Arif AKKAYA, Engin ALKAN ile gelecek olmuş işte. Ruh atlaslarıyla çıkıp geldiler, tıpkı sizin gibi. Yazmak, yazarak fikirleri düşünceleri iletebilmek müthiş bir duygu. Bir oyun yazarı oyununu yazarken okuyucuya bırakır yorumunu dersem yanlış bir cümle ile başlamış olurum. Tiyatro metinlerini okuyanlar olarak öyle bir azınlıktayız ki anlatılamaz, tıpkı tiyatro tekstlerini basanların göstermiş olduğu değirmenlerle savaş gibi. Tüm yazım alanlarındaki kişilerin eserlerini üretirken verdikleri doğum sancısını ben dehalarının yansıması olarak değerlendirmekteyim. Bu deha yansımasının bu yazımda dilim ve kalemim el verdikçe anlatmaya çalışacağım yazar olarak dahisi Murathan Mungan, eser ise “Dört Kişilik Bahçe”, eseri canlı kılanlar ise İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları sanatçıları. Yıllardır tiyatro dünyasının içinden birisi olarak oyun yönetmenlerini de oyun yazarının eserini oya gibi işleyerek kendi dünyasında yorumlayan kendi dehalarını ortaya koyan ve seyirciye eseri yansıtmaya çalışan kültür elçileri olarak görüyorum. Bu sezon bugüne kadar seyretmiş olduğum en az yirmi oyun içinde bu yönetmenlerden Ersin UMULU, Arif AKKAYA ve Engin ALKAN şu ana kadar kanımca öne çıkan bu sezonun bana göre dahi yönetmenleri. Bu yazımda Ersin UMULU ve dehası benim konum. Diğer yönetmenlerle ilgili de ileride yazmaya devam edeceğim. Yetmişli yıllar.. Kızıltoprak… Kolej Yolu… O zamanlarda Kadıköy’deki en önemli özel okulların sayısı üç taneydi. Özel Kadıköy Kız Koleji, Özel Moda Koleji ve Özel Kalamış Lisesi. Bu üç okulun üçü de bugün yok. Her biri Atatürkçü gençler yetiştiren, birbirinden değerli bu okullar belki günümüzün yozlaşmasına dayanamadı, belki yeni jenerasyon aynı özveriyle annelerinden babalarından aldıkları meşaleyi günümüze taşıyamadılar, belki de olması gereken buydu. Özel Kadıköy Kız Koleji tam Fenerbahçe Dereağzı antreman sahası yanındaydı şimdi yerinde gökdelenler var. Anılarımızda Duygu ASENA’nın “Kadının Adı Yok” eserinde anlattığı okul. (Bu arada Duygu ASENA’yı da saygı ile anıyorum) Bu okulun ilkokul bölümü karma, ortaokul ve lise bölümü sadece kız öğrencilere hizmet vermekteydi. Bu okul ve yukarıda bahsettiğim diğer iki okumuzda eğitim kadar öğretime de önem verirlerdi. Örnek olarak her ay bir tiyatro ekibi okulun sempatik tiyatro salonunda öğrenciler,veliler ve akademik kadro ile buluşurdu. Nisa Serezli-Tolga Aşkıner Tiyatrosu, Kent Oyuncuları, Dostlar Tiyatrosu, Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu orada izlediğim tiyatro gruplarından bazılarıydı. Bu kadar detayı nasıl bildiğime gelince rahmetli annem yıllarca o okulda öğretmen olarak görev yapmıştı. Bu tarz kültür aktivitesi yaparak her ay bir tiyatro grubunu ağırlayan ve bu hizmeti sunan okullarımız şimdi yok denecek kadar az. (Özel Kadıköy Kız Koleji kurucuları Berihan ve Rahmi Erdem’i saygı ile anıyorum.) Bu okuldan yetişen bir değer de Ayşe KÖKÇÜ. Yıllardan beri verdiği emek ve başarılarının sonucunda kendisi kanımca Türk Tiyatrosunun duayenlerinden. Willy Russel’ın yazmış olduğu “Shirley Valentine - Bir Kadın” oyununu şimdi bile yeniden oynasa kim bilir kaç sezon daha oynar. Bana göre “Bir Başkası” oyununda virtüozitesinin doruklarındaydı. Türk Tiyatrosunun klasiği “Lüküs Hayat” ile “Kanlı Nigar” oyunları kariyerinde birer altın madalya daha. Her oyununda özverisi ve titizliği nedeniyle daha iyiye, en iyiye ulaşması zaten kaçınılmaz. Bu sezon ise “Dört Kişilik Bahçe” oyunu ile seyircisinin karşısında Afife Reşat Hanımefendi olarak. Dingin, ölçülü, akıllı, düzeyli oyunculuğu ile göz kamaştırıyor. Oyunun her saniyesine, dahi yönetmeninin yol göstericiliği ve kendine özgü duayen kabiliyeti ile renk katıyor. İyi ki varsınız Ayşe KÖKÇÜ. Türk Tiyatro izleyicisi sizi daha yıllarca ayakta alkışlayacak. Oyunda görev alan diğer bir ustamız ise Metin ÇOBAN. Server Paşa rolü ile gönüllerde taht kurmakta. Yılların getirmiş olduğu ağırbaşlılık, sanatına saygı, özveri ile Server Paşa karakterinin gelgitlerini başarı ile hatasız olarak yansıtmayı bilmekte. Türk Tiyatrosu ve genç nesil tiyatrocu gençlerimiz Metin ÇOBAN ve diğer ustalarımıza neler borçlu olduklarını bir bilebilseler ! Fatma Aliye rolünde Sevil AKI ve Talia rolünde Esin UMULU oyunculuklarıyla Türk Tiyatrosunun emin ellerde olduğunu bir kez daha kanıtladılar. Her ikisi de “Dört Kişilik Bahçe” bireylerinin yalnızlığını dört dörtlük yansıttılar. Oyunu izlerken aklıma Ülker KÖKSAL Ustamızın “Uzaklar” oyunu geldi Esin UMULU kim bilir Naile karakterini, Sevil AKI ise Nuran Öğretmen karakterini nasıl olağanüstü yorumlarlar diye düşündüm bu oyundaki virtüozitelerini görünce. Belki dahi yönetmenimiz de “Uzaklar” oyununda hem Murat karakterini oynar hem de oyunu yönetir kim bilir ? Bu arada Ülker KÖKSAL Ustamıza da selam olsun. Anılar beni rahat bırakın demek isterdim. En ufak ayrıntıyı bile düşünmüş olan dahi yönetmenimizden bahsederken. Gelenek ve göreneklerimizde evlerimizdeki büyüklerimizin büfe kapaklarını açarken o hareketi evet o ritüelimsi hareketi yaptıklarına tanık olmuşuzdur çoğumuz. Bu arada o sahne tasarımında bahçe ile köşkün bir arada işlenmesi muhteşemliğinde Zuhal SOY bizleri hepimizin evinde olabilecek olan en az bir objenin sahnede var olmasıyla geçmişimize götürdü. Geçmişimde evimde hatta kendi odamda var olan avizenin benzeri bir avizenin yaprağını görebilmek içimde bir sonsuz yolculuğa çıkardı beni. Geçmişime bağlı olan ben, şu an bana verilse o dekorda bile yaşayabilirim daha ne kadar duygusallaşabilirim bilemiyorum. Kostüm tasarımında Aysel DOĞAN, sanki ben de o evin bir sakiniymişim gibi bir duyguyu bana aktarabildi, karşımda annemin ya da teyzelerimin gardrobu vardı sanki. Müzikte Burçak ÇÖLLÜ, Işık tasarım ve efekt tasarımda Murat ÖZDEMİR ve Yusuf TUNCER ve tabii ki dahi yönetmenimizin yol arkadaşı dramaturg Arzu IŞITMAN emeğinize yüreğinize sağlık. Oyunun tüm gelişiminde saç modelleri ve saç tasarımları da takdire değer. Bu konuyu da unutmamak lazım. Oyunun ruhunu birebir yansıtan afiş tasarımını da kutlamak gerekiyor Ben oyunu iki ayrı salonda izledim ve sanırım izlemeye de devam edeceğim. Haddim olmayarak tavsiyelerim de olacaktır ve olmalıdır. Bu oyunu ben hep büyük sahneli salonlarda izledim (Ümraniye ve Harbiye Muhsin Ertuğrul). Bu oyunu Kerem Yılmazer Sahnesi veya Üsküdar Musahipzade Celal Sahnesinde izlemek isterdim. Bu salonlar oyunun sıcaklığına sıcaklık katacaktır. Bu arada oyunun final bölümünde kandillerin tek tek yanması ayrı bir görsellik şöleniydi. Son mektup sahnesi ise dokunaklığıyla kalplerimizde iz bıraktı. Dahi Yönetmenimiz Ersin UMULU’ya gelince, “Yaşadığım İstanbul”,“Medea”, “Bir Yıldız Seç Kendine”, çok az süre sahnelenen “Yedi Tepeli Aşk” sonrasında “Dört Kişilik Bahçe” oyunu ile dehası saygıdeğer seyircimiz ile buluştu. Bundan sonraki sezonlarda kendisinin yönetmenlik yaptığı oyunları merakla bekleyeceğiz. Yönetmenliği altın harflerle Türk Tiyatro Tarihi’ne yazılacak bundan eminim. Yolu açık olsun. Yılların birikimi, yirmi yedi tiyatro çevirim, yazdığım bir oyun, şu anda yazmakta olduğum iki roman ki bunlardan bir tanesi Ustalarım Nisa SEREZLİ ve Tolga AŞKINER’in tiyatral geçmişleri, on dokuz yaşında Türkiye’nin en uzun soluklu amatör tiyatrosunun sahibi olmak, eğitimci kimliklerim dışında bu yazı benim ilk tiyatro yazım. Gerçeği söylemek gerekirse bu bir methiye ya da eleştiri değil sadece okurlara oyunu tanıtabilmek ve oyunun bana verdiği hazzı okurlar ile paylaşmak için ılımlı ve optimist bir anlatım. Pesimist ve kırıcı kelimelerle yapıcı olunamayacağının bilincinde olarak bu yazıyı yazıp hayat felsefemi de okurlarımıza yansıtmaya çalışırken çok mutlu oldum.. Umarım artık yazmaya da devam ederim ve söyleyecek sözüm varsa da söylerim. Ne demiştim; TEPSİ İÇİNDE YANAN MUMLARLA BAŞLAMIŞTI HERŞEY… Tıpkı benim her oyunumda sahne önünde ya da fuayede ustalarım Nisa SEREZLİ ve Tolga AŞKINER’in benim için yaktıkları ışığı söndürmeden devam ettirdiğim gibi. Hayat felsefem olan “Sevgi-Saygı-Hoşgörü” üçgenim sizlerle olsun. “C’est La Vie !” yani “Hayat Bu !” Can Murat Yaşar Şengel Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet Feyman Turgut - ( 11/22/2010 ) Hocam elinize sağlık..zevkle okudum ve özendim...yazılarınızın devamı dileğiyle... pınar çekirge - ( 11/23/2010 ) 2010-2011 sezonunda izlediğim oyunlar içinde en güzeliydi...kaleminize sağlık.o kadar güzel anlatmışsınız ki... |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|