| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Eğlence Garantili Tiyatro Ekibi: Espri Standartları Enstitüsü Kurumu (ESEK) Onur Şimşek “…Bir ülkenin başbakanına soruyorlar. ‘Başbakanım bir internet sitesine girmek yasalarla yasaklanmıştır. Napıcaz?’ ‘Ben giriyorum sen de gir’ diyor. Nasrettin Hoca gibi adam, zaten inecektim diyor. Bu ülkede yaşanıyor bu. ‘Ben yasaları çiğniyorum siz de çiğneyin’ diyor, ahaha diye gülüyoruz biz de. Bir Allah’ın kulu da suç duyurusunda bulunmuyor…” diye anlatıyor Uğur Uludağ her dakika yazacağı oyuna yeni bir şeyler ekliyormuş gibi… Birbirinden eğlenceli 5 insanı bir araya getirirseniz ne olur’un cevabını buldum bu röportajda. Gayet basit yanıtı; E.S.E.K. Sohbetin sonlarına doğru; ellerinde metin bulundurmadan, uykudan yeni uyanmış bir halde bile bu denli gülen ve güldürebilen bir ekibin çıkardığı işlerin başarısına şaşırılmaması gerektiğini düşündüm. -E.S.E.K adı nereden geliyor ile başlayalım isterseniz. Uğur Uludağ: ESEK, Espri Standartları Enstitüsü Kurumu anlamına geliyor. Aslında baktığımızda Türkçe’ ye aykırıdır. Enstitüyle Kurum bir arada bulunamaz. Kurumlaşmaya olan gıcıklığımızdan dolayı bu isim var. Tiyatro ilk amatör olarak kurulduğunda The ESEK’ di. O zaman amatör tiyatro çevresindeki sol söylemli ağabeylerimiz, “THE ESEK ne lan, ne biçim Amerikan özentisi şeyi bu” diyince, “abi ‘ESEK of’ koyacaktık, olmadı” falan dedik. Böyle karşılıklı şakalaştık ama farklı bir tarz ve keyif vardı. 1990 yılında rahmetli Gökhan Semiz’le tiyatroyu kurduğumuzda bu isim vardı. Daha sonra ben profesyonel olarak tiyatroyu kurmaya karar verdiğimde başındaki THE’ yı kaldırarak devam ettik. -Espri Standartları Enstitüsü Kurumu’nu hepiniz bir defada söyleyebiliyor musunuz? Uğur Uludağ: Söyleyebileni gruba alıyoruz zaten. Birinci koşul bu. Hakan Bilgin: Söyleyemezsek giremezdik. Sen zorladın biraz ama söyle bakalım.(Kahkahalar) -Espri Standartları Enstitüsü Kurumu. Gelmeden çok çalıştım ben dersime. (Kahkahalar) Hakan Bilgin: Fena değil, evet. Yosi Mizrahi: Söyleyemeyen ne kadar yetenekli olursa olsun almıyoruz ekibe. (Kahkahalar) -Tiyatroyu kurarken neyi amaçlıyordunuz? Uğur Uludağ: Sanat yapalım derdimiz elbette vardı, sanatsız olduğunu düşünmüyoruz bir şeylerin estetik kattığımız dakikadan itibaren ama Bakırköy’ lü gençlerin boş zaman geçirgeçleri olarak kuruldu amatör haliyle. Profesyonel hali ise, gittiğim tiyatrolardaki oyunları pek beğenmiyordum, çok canım sıkılıyordu. Onları şikâyet edeceğime “gir içine düzelt” dedim. -Devlet tiyatrolarından mı bahsediyorsunuz? Uğur Uludağ: Hayır, bütün oyunlar. -Devlet Tiyatrosu hakkında ne düşünüyorsunuz? Uğur Uludağ: Ben kendi işlevlerini yerine getirdiklerini düşünüyorum. Her türlü anlaşılabilir bu söylediğim. -Var olması gerektiğini düşünüyor musunuz peki? Haluk Bilginer’ in “Devlet Tiyatrosu diye bir şey dünyanın başka hiçbir yerinde yok” gibi bir söylemi var. Uğur Uludağ: Haluk abinin değişik yaklaşımları oluyor. Önünde saygıyla eğilmek gerekiyor. Onun baktığı pencereden baktığımızda biz de aynı şeyleri söyleyebiliriz ama ben o pencerenin dışında duruyorum. PROVA SÜRECİNDE YAZAN VE YÖNETENLE TARTIŞIYORUZ -Diğer tiyatro ekiplerinden net olarak ayrıldığınız yönler var mı? Yağmur Kaşifoğlu: Çok eğleniyoruz. Yosi Mizrahi: Şunu net olarak rahatlıkla söyleyebilirim, ukalalık olmaz zannediyorum. Biz eğlence garantili bir tiyatro ekibiyiz. Uğur Uludağ: Ben kalkayım arkamdan atıp tutulacak şimdi.(Kahkahalar) Hakan Bilgin: Diğer tiyatrolardan farkımız ki en büyük şansımız bu tiyatromuzun içinde yazan ve yöneten var. Dolayısıyla yazan ve yönetenle biz prova sürecinde kavga ediyoruz, tartışıyoruz doğrusunu bulmak adına. Öyle tiyatrolar var ki birisi yazmıştır kendi coğrafyasıyla, kendi mantığıyla. Sonra da başka bir yönetmen kendi coğrafyasıyla, kendi mantığıyla bunu yönetir. Bunun da çok güzel örnekleri vardı. Biz kendi tiyatromuzda yazanla tartışıyoruz. Oyuncu kendi coğrafyasıyla bir şeyi anlatmaya çalışıyor, geçmişteki yaşamıyla. Başka bir oyuncu bu böyle olmaz şöyle olur diyor. Bizim prova sürecimiz bu yüzden çok keyifli ve çok uzun sürer. Çıkan iş de çok eğlenceli ve yoğun olur. Hem içeri giren insanın çok keyif aldığı bir şey hem de çıktığında bu adamlar bizden birisi dediği, aktör-aktris gibi kasım kasım kasılan adamları görmediği bir tiyatrodur. Yağmur Kaşifoğlu: Ekibe girmemin daha doğrusu beni kabul etmelerinin en büyük nedeni bu. O kadar eğlenceli bir şey vardı ki sahnede. Daha önce hiç görmediğim, çok güzel bir enerji. Ben o hayranlıkla seyrettiğim şeyin içine girdim. Çok özel bir durumdu benim için. - Türkiye'nin ilk bilim-kurgu tiyatro oyununu ve dünyanın ilk devam (sequal) oyununu yapmışsınız. Türkiye'nin ilk fantastik -müzikli -komedi oyununa imza atıp ve bir ilki daha gerçekleştirip ilk criminal - komedi oyununu ( 27 Numara ) yapmışsınız. İlklere merak nerden? Daha mı zorlu, daha mı avantajlı? Uğur Uludağ: Daha zor. İlk olan şeyi görkemli yapmak zorundasın. Daha avantajlı. Kıyaslanacak bir şey yok. Ama ilk yapma sebebimiz bir şeyi yapıyorsak yenisini yapalım, özelini yapalım, ilk olalım derdi. Başka bir sebebi yok. -3 sezondur kapalı gişe oynuyor Kaygan Zemin. Ve son 2 oyun. Uğur Uludağ: Biz de öyle sanıyorduk da öyle olmayacak sanırım. Etmeyecek diyoruz hala, kararımız devam etmemesi yönünde ama… - Ulaşması gereken her yere ulaştığını düşünüyor musunuz? Uğur Uludağ: Yok düşünmüyorum ama bu bizim biraz da gerilla duruşumuzdan kaynaklanıyor. Gazete ilanı vermiyoruz biz örneğin ve dolu oynuyoruz. Yağmur Kaşifoğlu: Ulaşabildiği kadar çok insana ulaştı. Türkiye genelinde birçok yerde, İstanbul’da da çok oynadık. Hakan Bilgin: Türkiye’de keşke her ile gidip 20 tane oyun –bir ay orada oynayıp falan 70 ay oyun oynasak keşke. O zaman belki yetişebiliriz. Yosi Mizrahi: Elimizden geldiği kadar her şehre gidiyoruz olanaklar doğrultusunda. Mesela Diyarbakır’a gidiyoruz oradan Adana’ya geçiyoruz. Gönül ister ki Diyarbakır’a gitmişken Hakkâri’ ye kadar ilerleyelim. Türkiye’de Hakkâri’ ye turne yapabilmen için gerekli donanımların olması gerekiyor. Sahnen olması gerekiyor. Her şehirde o olanaklar olamayınca sahneleyemiyorsun. Biz burada bu oyunu yaptık da, 75 milyon bu ülke, herkes seyretti diyemiyoruz. Yeterli donanım yok çünkü. HER AN BİRŞEY OLABİLİR SÜRPRİZİ İNSANLARI ÇOK EĞLENDİRİYOR -E.S.E.K Türkiye’de en çok izlenen iki tiyatro ekibinden biri. Ve Kaygan Zemin de hakkında olumsuz bir eleştiri duymadığım tek oyun. Hatta 7-8 kez izleyenler var. Hakan Bilgin: Anlamıyorlar herhalde o yüzden bu kadar sık geliyorlar.(Kahkahalar) İşin şakası gerçekten öyle fan bir grubumuz var. Her an bir şey olabilir sürprizi insanları çok eğlendiriyor. Geçen günü bizim siteden komşularım geldi. Arkada birisi espriler yapılmadan bütün esprileri söylüyormuş. En son demiş “Baba sen biliyosun tamam da biz bilmiyoruz, anlatma. Öyle şey olur mu yani?” Düşün adam kaç kere gelmiş esprileri ezberlemiş. Uğur Uludağ: 2 tiyatro ekibinden biri derken biz demiyoruz bunu. Bunu söyleyenler biz değiliz. Bizim kendi kendimize böyle bir pay çıkarmamız salakça olur. Görünen bir resim, böyle bir şey var. Diğeri de Haluk Bilginer’ in tiyatrosu. Atıyorum Çok Güzel Hareketler Bunlar da çok izleniyor ama tiyatro bazında baktığımızda 2.si diyebiliriz, evet. -Tabii ki beğenilmesi için yapıyorsunuz ama herkesin beğenmesi iyi bir şey mi sizce? Hakan Bilgin: Herkesin beğenmesi için yapmıyoruz ama beğenene de bir şey diyemiyoruz.(Kahkahalar) Yağmur Kaşifoğlu: Yazım aşamasında Uğur’un elinde olan bir şey bu. Uğur’un da bu amaçla yazmadığını biliyoruz. Uğur Uludağ: Valla soru beni aştı. Amacımız herkesin beğenmesi değil. Ama herkesin beğenmesi için yapıyoruz. Hedef kitle tanımlamasına dahil bir sanat eseri çıkartılamaz. Sanat eseri sanatçının kendi kafasından geçen şeyi, resimse tuvali üzerine, müzikse notaya dökmesidir. Kendi sanatımızı yapıyoruz. Bu sanat kitlelerle buluşuyorsa ne mutlu bize! Doğa Rutkay: İyi bir şey değil bence. Ben bunu tercih etmem. Ayrıca negatif açıdan yapılan eleştirilere de çok saygı duyuyorum. Ve ben böyle eleştiri de aldım Kaygan Zemin hakkında. Sen iyi niyetlisin.(Kahkahalar) -O zaman rastladığım herkes diye düzeltelim. İzleyen tanıdıklarım ve internetteki yorumlar oluşturuyor bu grubu da. Doğa Rutkay: Sağ olsunlar, çünkü biz çok samimi ve gerçekçiyiz. Ayrım yapan bir tiyatro değiliz, seyirciyle bir bütün halindeyiz. O da herhalde yansıyor seyirciye diye düşünüyorum. -Kadın-erkek ilişkilerini çok iyi anlatan bir oyun çıkarmışsınız. Bu, bu meseleyi tamamen çözdüğünüzü mü gösteriyor? Doğa Rutkay: Ben bu işi doğuştan çözmüştüm.(Kahkahalar) Uğur Uludağ: Bunu karıma soralım, çözdük mü? Yağmur Kaşifoğlu: Ya tabii ki kimse %100 çözeme… Uğur Uludağ: Hööööyt! (Kahkahalar) Yağmur Kaşifoğlu: Bunun üzerine oyunlar yazıyor. Çözmüş olsa yazamazdı, bilemiyorum. -Oyunun çok beğenilmesinden yola çıkarak sordum. Yağmur Kaşifoğlu: Herkes kendinden bir şey buluyor bence. Yaşadığı ilişkiden ve yaşadığı hayattan bir şey buluyor. Uğur Uludağ: Freud’un bir lafı var diyor ki; “30 senedir insan ruhunu araştırıyorum hala kadınların ne istediğini anlamadım.” Freud anlamamış ben mi anlıcam. Kaygan Zemin biraz otobiyografik bir çalışmadır. O yüzden biraz çözmüş gibi görünüyorum. -Oyuncunun eşiyle birlikte aynı oyunda rol almasını doğru buluyor musunuz? Uğur Uludağ: Hayır, doğru bulmuyorum. Ben mecburen çalışıyorum. Bu oyunda ben oynamıyordum. Benim yerime farklı bir arkadaş oynuyordu. O ayrılınca ekibi yeniden provaya sokmak istemediğim için ben dahil oldum. Yoksa bizim prensibimiz aynı oyunda oynamamak üzere kurulu. Hakan Bilgin: Şahsi olarak benim umurumda değil. Çünkü seçtiği insan- Yağmur- bu konuda hiçbir şekilde suistimal etmeyen bir kadın. Bu kural hep var olmalı çünkü bunu suistimal etme ihtimali olan kadınlar olabilir. Yağmur Kaşifoğlu: Erkekler de olabilir, sadece kadınlara mâl etmeyelim durumu. (Gülüşmeler) Doğa Rutkay: Ben de doğru bulmuyorum. Ayırmak gerektiğini düşünüyorum iş ile aşkı. -Kendinizi televizyonda mı, sinemada mı, tiyatroda mı daha iyi ifade edebiliyorsunuz? Uğur Uludağ: Fıkrada! Hakan Bilgin: Tiyatroda tabii. Tiyatroda ipler sizin elinizde. Sinemada yönetmenin elindedir. Dizide yapımcının, reytingin buna benzer binlerce şeyin elindedir. Ama tiyatroda yönetmen çalıştırır, prömiyer olur. Sen sahneye çıkarsın. Ondan sonra yönetmen k.çını da yırtsa sahnede sen varsın. Sen ne istersen onu oynarsın. Bunu kötüye de kullanabilirsin çok iyi bir yere de taşıyabilirsin. Doğa Rutkay: Kesinlikle tiyatro. Her şeyi denedim ama tiyatroda yakaladığım mutluluğu hiçbir şeyde yakalayamadım. Yosi Mizrahi: Aynı şeyi söylüyorum ben de. Kendimi tiyatroda çok rahat hissediyorum ve ifade ediyorum. -Televizyonda sanat yapılabileceğine inanıyor musunuz? Ya da salt para olarak mı görüyorsunuz televizyonu? Uğur Uludağ: Gayet de güzel yapılabilir. Çok iyi TV izleyicisi olmamama rağmen TV’de de çatır çatır sanat yapılabildiğini gördüm. Amaç o değildir TV’de ama yaparken onu da yapabilirsin. Çok güzel şeyler görüyorum. Öyle Bir Geçer Zaman Ki diye bir şey var Zeynep’in çektiği. Hiç izlemedim, hiçbir fikrim yok. Dizi başlamadan tanıtımını gördüm gazetede, bir fotoğraf. Çok estetik bir şey var ortada, anlatabildim mi? Başka bir çalışma, başka bir güzellik var. Demek ki yapılabiliyor. Keza Zeynep’in daha önceki dizisi Yağmur’un da oynadığı Eşref Saati’nde de gayet güzel, yapılabildiği yerlerde, Zeynep’in sanat yapmaya çalıştığını gördüm. Ama sanat yapmaktan kastınız Tarkovsky filmiyse TV’de olmaz tabii ki. Yağmur Kaşifoğlu: Televizyon sırf para için yapılacak bir şey değil. Demin anlattım tempoyu sana. Sevmek lazım gerçekten! Yosi Mizrahi: Televizyonda sanat yapılabileceğine ben inanmıyorum tamamen ticari bir kurumdur televizyon. Doğa Rutkay: Türk televizyonlarında yapılamayacağını düşünüyorum ben. Eğitici ve yol gösterici olabilir, böyle programlar olduğunu düşünüyorum. National Geographic sayesinde dünyalar kadar şey öğrendim ben. -Sinemanın tiyatro için bir araç olarak kullanılması hakkında ne düşünüyorsunuz? Niteliğe önem vermeden, paramı kazanayım da tiyatroya yatırayım meselesi. Uğur Uludağ: Ben tiyatrodan para kazandığım için öyle bir derdim yok. Tiyatro bu kadar seyirciye ulaşmazken, ben Gurbetçiler’ de oynarken aldığım parayı zarfa dokunmadan götürüp tiyatro kirası veriyordum. Bu davranışı da çok saygın buluyorum. Bunu yapan tiyatrocuların önünde saygıyla eğiliyorum. Doğa Rutkay: Ben kendi adıma yapmam. Çünkü yatırımcı ve yapımcı değilim. Kazandığım para bana lazım olan ve hayatımı yürütmek için kullandığım paradır. Yapanları çok takdir ederim. Parasını çekip de tiyatroya yatıran çok insan var. Benim babam da bunlardan bir tanesi. Yosi Mizrahi: Ben televizyon dizisini daha geniş kitlelere ulaşıp o kitleyi tiyatroya çekebilmek adına yapıyorum. Misyonum bu yönde. Hakan Bilgin: Sanatın insan için bir araç olduğunu düşünüyorum açıkçası. Amaç olduğu zaman Türkiye standartlarında herkesin mutsuz olduğunu düşünüyorum. Araç olursa- hayattaki mutluluğa giden araçsa- tiyatro olabilir, sinema olabilir bu; siz mutlu olabilirsiniz. -Uğur Bey siz televizyona biraz daha mesafeli duruyorsunuz gibi? Uğur Uludağ: Yok abi televizyonda işim yok. Zor bir hayat… Yağmur şimdi bir diziye başladı Kızım Nerede diye. Sabah 4:30’ da geldi setten. Hiç uyumadan çıkıp geldik. Ben böyle bir hayatın içinde olamam. -Turnelerde karşılaştığınız aksaklıklar ya da ilginç olaylar var mı? Uğur Uludağ: Hangi birini anlatayım. En son Karşıyaka Açıkhava Tiyatrosu’nda oyunun ortasında zart diye elektrik kesildi. Türkiye’nin en önemli şehrinin en önemli açık havasında jeneratör yok. -Yosi Bey günlük yaşantınızda da sahnede olduğu gibi hiperaktif misiniz? Yosi Mizrahi: Evet gereksiz bir enerji taşması durumu vardır hep bende. -Sahnede çok eğleniyormuş gibi görünüyorsunuz. Kendinize güler misiniz? Yosi Mizrahi: Şöyle bir şey var. Kendime gülmüyorum, daha çok ekip arkadaşlarıma gülüyorum aslında. Ama sahnede olarak biz çok eğlenmeliyiz ki seyirci de bizimle birlikte çok eğlensin. Drama oyun yapmıyoruz, trajedi oyun yapmıyoruz. Mümkün olduğunca hep komedi işler yaptım. Dolayısıyla muhakkak bize eğlenmeye geliyorlar. “Biz ESEK’ in oyununa gidiyoruz, çok eğleneceğiz” gibi bir önyargı ve çıta yüksekliğiyle geliyorlar. - Doğa Hanım, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde oyunculuk dersi veriyorsunuz. Bu arada Öğretmenler Gününüz kutlu olsun. Nasıl başladı bu hikâye? Doğa Rutkay: (Kahkahalar) Çok teşekkürler efendim. 3 sene önce Müjdat Gezen aradı. Konservatuarda hocalık yapmanı istiyorum dedi. Müjdat hoca beni tiyatroda çok kerelerce izlemişti, seviyordu beni. “Senin enerjine ve öğreteceğin şeylere ihtiyacımız var” dedi. 3.senem şimdi. -Genç bulmuyor musunuz kendinizi tiyatro hocalığı için ya da kompleks yapmıyor musunuz “Yaşlanıyor muyum acaba?” diye? Doğa Rutkay: (Kahkahalar) Ay bulmaz olur muyum? Çok direndim ben hocam yapmayayım diye. “Hayır, sen yaşadıklarını anlatsan bize yeter” dedi. -Sözlüklerde hakkınızda yazılmış çeşitli ilginç bilgiler var. Gerçeklik paylarını sorgulayalım istedim hep birlikte. Uğur Uludağ: Araştırmalar artık Ekşi Sözlük’ ten yapılıyor değil mi? -Evet, var böyle bir şey. Çok ilginç şeyler çıkabiliyor. Örneğin Hakan Peker’in bir klipinde Nefise Karatay’ın nikâhta bırakıp kaçtığı adamı oynadığınız yazıyor… Uğur Uludağ: Doğru abi. Hakan benim iyi arkadaşımdır. Yani Hakan’ı kıramadığım için oynadım. Pişmanlık da duymuyorum. Gayet de eğlendiğim bir iş oldu. Oyunculuksa oyunculuk yaptım. Orada ukalaca söyleme gerek yok. “Şekerim hiç de rıhtımlar üzerinde Marlon Brando tadı yok” diyenlere diyorum ki “Ulan Hakan Peker’in klipi ne bekliyorsun yani?” Üstelik Hakan Peker’i de aşağılamak için söylemiyorum. Çünkü bizde böyle bir şey var. Hakan Peker’in muadili kimdi eskiden, kendini geliştirmeden evvel? John Travolta. Ha John Travolta kendini geliştirdi John Travolta oldu. Bizimki böyle istedi böyle oldu. E Bakırköylü normaldir. -Yağmur Hanım, ABD’ye girerken sınır kapısındaki memurların ünlü olduğunuz için fotoğraf çektirdiği nadir Türklerden misiniz? (Kahkahalar) Yağmur Kaşifoğlu: Evet doğru. ABD’ye giderken oradaki arkadaşlarımızın eşyalarını da biz götürdük. Kocaman 4 tane bavulla giriş yaptık. Gümrük memurları bizi gümrüğe aldılar. Nedir bu 4 tane bavul koca koca, niye bunlarla ABD’ye giriyorsunuz diye. Pasaportumda da aktris yazıyor. Sonra Uğur “Ünlü o yaa, tabi 4 tane bavulla gelecek” dedi. Uğur Uludağ: She is famous kardeşim, noluyo ya dedim. Di mi? (Kahkahalar) Yağmur Kaşifoğlu: Ben de öyle o kadar ünlü değilim ama dedim. Adamlar da ne olur ne olmaz Los Angeles burası. 3 saniye sonra ünlü olabilirsin, gel senle bir fotoğraf çektirelim dediler. Meksikalı gümrükçülerle bir fotoğraf çektirmiş olduk. Uğur Uludağ: Fotoğrafı çeken de benim. Bana “Sen nesin?” yaptılar. “Ben bir hiçim” dedim. “Al sen fotoğrafımızı çek” dediler. Just in case diyor yani. -Uğur Uludağ’a sahnede dayanamıyormuşsunuz Hakan Bey? Hakan Bilgin: Evet dayanamıyorum gerçekten, çok sinirimi bozuyor. (Kahkahalar) Az önce de söylediğim şey gibi. Kasmak yerine gülünmesi gereken yerlerde gülüyoruz ve seyirci de bununla çok eğleniyor. O kadar samimi ve doğal olmaya çalışıyoruz. Aynı şey Uğur için de geçerli Yosi için de geçerli. Birbirimizi sahnede görüp gülebilecek kadar samimi ve içteniz. Oyunun akışını ve düzenini bozmadan bunu yaşıyoruz tabii ki. Seyirci de çok eğleniyor ve buna saygı duyuyor. Çünkü seyirci gelip her akşam aynı şeyi seyretmiyor. Bu akşamki seyirci kim bilir neler görecek. Eve gelip yarın anlatacak “Bizim oyunda damdan bir horoz düşmüştü” atıyorum. Öteki de “Hayır bizde kuş uçmuştu” diyecek. Biz o farkı gösterebilen tiyatrolardan biriyiz. Farkın olması gerektiği düşüncesindeyiz. -Tekste bağlı kalmayı çok önemsemiyor musunuz çok fazla? Hakan Bilgin: Tabii ki önemsiyoruz. Tekst olmazsa olabilir mi? Tekst bir örgüdür. Bu örgüyü anlatmak zorundasınız. Seyirci konuyu anlayabilmeli ki eğlenebilmeli. Ama tekstin disiplinini seyirciyi disiplin etmede kullanırsanız seyirci bundan rahatsız olur ve mutsuz olur. Seyirciye ders verir gibi oyun oynanmaz ki. Yani tekste bağlı kalmayalım diye bir yerlerimizi de yırtmıyoruz ama sinirlerimiz bozulduğunda, kalmaması gerektiğinde de kalmasın diyoruz. -Nişantaşı’ndaki en güzel damla sakızlı kahveyi yapıyormuşsunuz?(Kahkahalar) Hakan Bilgin: Yaptık evet zamanında. Sonra kapattık. Toptana girdik, toptan çalışıyoruz artık. Yine en iyisini yapıyorum, ama evde. -Yosi Bey bir dönem Sabah Şekerleri programı yaptınız mı? Yosi Mizrahi: Doğrudur, pişmanlık da duymuyorum. Sunuculuğumu geliştirmesi anlamında çok faydalı olmuştur. -Doğa Hanım erkek egemen bir toplumda mı yaşamak istiyorsunuz? Doğa Rutkay: Evet doğru. İsterdim çok arzu ederdim ki ben öyle yaşıyorum zaten. Röportaj: Onur Şimşek onrsimsek@yahoo.com Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|