| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Fazıl Say, Mussorgsky Çalarken Resim Yaptı… Üstün Akmen Fazıl Say, geçen ay Japon kemancı Ikuko Kawai’i ile birlikte İstanbul’da iki gün arka arkaya aynı salonda iki konser verdi. Kawai, özellikle César Franck’ın (1822–1890) Keman-Piyano Sonatı’na derin anlamlar kattı. Bizzat yorumladığı Japon Halk Şarkıları’nda solo keman aranjmanı da teknik olarak hem zor, hem aynı oranda mükemmeldi, “Bis” olarak çaldığı Vittorio Monti’nin "Chardash"ı da gerçekten üst düzey bir virtüöz işiydi. Salonu çamaşır teknesi gibi alkışlarla çalkaladık. Ama ben, konserin birinci bölümünde Fazıl Say’ın icra ettiği Mussorgsky’nin (1839–1881) “Bir Sergiden Tablolar”ına takıldım, kaldım. Konserin ilk yarısı bittiğinde ve fuayede “başıboş” dolaşırken, gözlerimin önünde Mussorgsky'nin yakın dostu mimar, heykeltras ve ressam Victor Hartmann’ın on tablosu cirit atıyordu. Eve geldiğimde bilinçaltıma sinmiş Fazıl Say tınılarını yeniden duydum, duyumsadım. Evde, “sevgilimin anneannesinin şezlongu”na uzandığımda, başımın içindeki “Bir Sergiden Tablolar”ın ilk Promenade’ı bitmişti. Sempre Vivo tempoda “Cüce” başladı. Büyüklerde acıma duygusu uyandıran, ancak aksak adımları çocukları tedirgin eden bir cüceydi bu! Fazıl Say, tuşlarla konuşan, dertleşen parmaklarıyla cüceyi çizdi. Siyah, beyaz, kırmızı ve sarı renklerin coşkusu ile varolan soyut oluşumlar, renk kontransları içinde belli bir hareket ve ritim çanağında zenginleşerek çeşitlendi. Coşkular, hızlı heyecan değişimleri kontrol altında tutulmakla beraber, yapıtın temelini de oluşturuyordu. Fazıl Say’ın, 3/4’lük ölçü içinde renk ve biçim olarak zıt değerlerden hareketle geliştirdiği disiplinli çalışma, “Cüce”nin grafiksel düzeninin de nasıl olduğunu, oluştuğunu müzik dinleyicisine/resim izleyicisine gösterdi. Fazıl Say, eserin ikinci Promenade’ından sonraki ikinci tablo “Il Vecchio Castello-Eski Şato”yu orta hızda başlattı. Sonrasında Andantino “Molto Cantabile e Con Dolore” havaya şiirsel bir algılamanın maddeye yansımasıyla biçim kazanan derin bir birikim yükledi. Fazıl Say’ın birikimiydi bu! Resimde, orta yaşlı bir ozan Ortaçağa özgü eski bir şato önünde, hüzün dolu bir halk şarkısı söylemekteydi. Fazıl Say, öncelikle düşüncede başlattığı ve imgesel gücünün katkısıyla şekillendirdiği ozan için yeşil, beyaz, turuncu, kahverengi ve mavi renkleri tuval yüzeyi üzerine yaydı. Işık gölge değerlerinin dağılımı 6/8’lik ölçüde akıcı leke dokularına dönüştü. Fazıl Say’ın dokunduğu tuşlardan akan müziğin alçalıp yükselen tonlamaları mı, yoksa armonik ve dalga dalga yayılan renkler mi? Bilemedim. Sonuç olarak geniş ve derin bir boşluk algılaması… Yeniden Promenade… Üçüncü tablonun önündeyiz işte! Paris’te 10 Ağustos 1792'de gönüllü askerler ve kentsoyluların basarak kraliyet ailesini yakalayıp Temple Kulesi'ne kapattıkları Tuileries Sarayı’nın önündeyiz. Havada güvercinler takla atmakta. Özgün, yalın bir anlatım... Allegretto Non Troppo, Capriccioso tempoda ve 4/4’lük ölçü içinde Fazıl Say’ın piyanosunun tuşlarından taşan siyah rengin kullanımı, açık-koyu ile sağlanan renk kontranslarının yarattığı etki, umutla hüzün arasındaki değişimi işaret etti. Sarayın bahçesinde çocuklar oynuyordu. Fazıl Say’ın, çocukların yüzlerini onları çevreleyen doğa ve mekân içinde dışavurumcu bir biçem içinde yalınlaştırarak zengin bir resim diline ulaştığına tanıklık ettim. Dördüncü tabloda, Polonya'ya özgü bir öküz arabası “Bydlo” ile gelmekte olan köylüler bize doğru yaklaşıyorlardı. Arabayı süren köylünün “Basso Ostinato” tonunda söylediği halk şarkısını duydum. Köylünün duruşu, oturuşu, şarkı çığırışı, giysileri, çevredeki ağaçlar Fazıl Say’ın düşüncesinde biçimlendi, tınılar sonradan geldi. Bilinçli bir sorgulamaydı bu. Yoksulluk. Bezgin insanların dramı, kurak, kıraç topraklar Fazıl Say’ın trajik-dramatik anlatış imbiğinden süzüldü. Promenade ve işte beşinci tablonun önünde durmaktayım. “Civcivlerin Kabukları İçinde Dansı” tablosu bu... Fazıl Say, sağ eliyle havaya uzanıp zamanı ölçüyor, sol eliyle zamandan ve uzamdan bağımsız soyutlanmış arkaik bir biçim arayışı içinde, sanki civciv figürleri çiziyor. Civciv figürlerinin taşlaşmış etkisi veren dokusu, maddi inorganik varlığın simgesel ifadesi olarak beliriyor. “Scherzino, Vivo, Leggiero”… Fazıl Say, 2/4’lük ölçü içine öyle nötr renkler yerleştiriyor ki şaşırıyorum. “Civcivlerin Kabukları İçinde Dansı” tablosunun çarpıcı, etkileyici gücünden uzak durma isteğiyle resmin amacına yöneliyor. Etkilemek, duygulandırmak yok! Düşünmek gerek! Hemen altıncı tabloya geçiyorum. Varsıl ile yoksul iki Yahudi’nin tartışması. Hayli şişman olan varlıklının adı Samuel, durmadan sızlanan sıska yoksulun ikincisininkiyse Schmuyle. Tartışıyorlar. Fazıl Say, iki dengeli figüratif kompozisyon oluştururken 4/4’lük ölçü içinde yumuşatılmış, ayıklanmış formların hacimsel değerlerini kuruyor, geometrik kurallara dayanan parçalanmalar yaratıyor. Bu parçalanmalar çeşitli renk tonlamalarıyla biçimleniyor. Gene bir Promenade ve yedinci tablo. Limoges’de pazaryerindeyiz. Pazarcı kadınların Allegro Vivo, capriccioso tempoda şamatası. Fantastik kurgular, çizgi dinamizmi ve ritim öğelerini işaret ediyor. Çekişmeler, atışmalar 4/4’lük ölçü içinde verilmekte. Fazıl Say, tabloyu pastel renk tonlarına buluyor, geniş fırça hareketleriyle bir çırpıda ağaçları, evleri, doğayı oluşturuyor. Ve ağır (Largo) bir tempo eşliğinde yaşamın çeşitli aydınlık sahnelerinden sonra birden “Yeraltı Mezarları'nda” ölümün soğuk, ürpertici havasını duyumsuyorum. Besteci bu parçada kendi deyimiyle: “Ölülerle ölü dilinde konuşmakta”. Fazıl Say, binlerce yıllık doğa ve güzelliklerin içine çıplak figürler yerleştiriyor. Paris katakompunda bir adam var! Sağda Roma mezarları... Gizemli, fantastik bir ortam 6/4’lük ölçü içinde veriliyor. Say, mistik duyarlılığı şekillendirirken en ilkel ve basit canlılardan, en gelişmiş insana dek tüm canlıların yüz yüze olduğu yaşam ve ölüm diyalektiğini vurguluyor. Fazıl Say, yaşamla ölümü karşı karşıya değil, yan yana ve birbirini tamamlar hale getiriyor. Son tınılarda kulaklarda kalan sadece börtü böcek çığlıkları… Dokuzuncu tablo “Tavuk Ayakları Altında Baba Yaga Kulübesi” adını taşımakta. Karanlık gecenin sessizliğini bozan bir saat sesi duyuyorum. Büyücü Baba-Yaga, kuş ayakları üzerinde doğruluyor. Fazıl Say, 2/4’lük ölçüde çok çarpıcı kontrast renkler yanında altın varak, gümüş malzeme de kullanarak kolaj tekniğinden yararlanıyor. Devingen bir anlatımla estetik olarak vermeye çalıştığı korku temasının ardından Baba Yaga’yı uçuruyor. Onuncu tablonun önünde koraller ya da çan seslerini andıran tınılar tınlamakta. “Maestoso Con Grandezza” tempoyu kulaklarıma asıp tablonun önünde dineliyorum. Kiev kentindeki büyük kapı Bohatir’in önünden halk ve rahipler geçiyor. “Grave” tempo, giderek “Sempre Allargando”ya dönüşüyor. Halk ve rahipler yürüyor. Fazıl Say soğuk, saf renkler seçiyor, sonra o renkleri olabildiğince yalınlaştırıyor. Halk temasını, onu çevreleyen her şeyle ilişkisi içinde biçimlendiriyor. Halkın karmaşık dünyasına, bilinmeyen yönlerine, çelişkilerine psikolojik içerikler ekliyor. Rahipleri figürasyonla anlatıyor, hicvediyor. Fantastik, masalsı, düşsel öğelerle gerçek yaşamın çok yönlü sentezini yapıyor. Fazıl Say, Modest Petrovic Mussorgsky’nin “Bir Sergiden Tablolar”ını çalmakla kalmıyor, Hartmann’ın on tablosunu baştan yapıyor, yaratıyor. Fazıl Say, dahi piyanistliğinden sonra, beni bir de iyi ressam olduğuna inandırıyor. “GÖZLEMEVİ”NİN GÖZLEME NOKTASI SAYIN İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCISI, SESİMİ DUYUYOR MUSUNUZ? Anladığım kadarıyla duymuyorsunuz. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 65 (a) maddesi kültür ve tabiat varlıklarını tahrip edenlerle ilgili 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası uygulanmasına amir olduğuna göre, Atatürk Kültür Merkezi’nin bu halde bırakılmasının bal gibi kültür varlığının tahrip olması anlamına geldiğine inanmış; hem yukarıda sıraladığım konularda, hem de Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun ilgili maddesinin uygulanması hususunda şikâyetçi sıfatıyla suç duyurusunda bulunmuştum (Bkz: Evrensel – 15 Eylül 2010). N’oldu? Üstün Akmen Evrensel Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet burcu - ( 5/23/2011 ) çok güzeldi |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|