Saat On İkiyi Beş Geçiyordu - Tuncel Kurtiz
Yurdagül Yurtseven
Bazı ölümler vardır ki "yahu yaşlıydı zaten, kalp hastasıydı..." diyemezsiniz yani bazı ölümler acı bir tat bırakır yüreğinizde buruklaşırsınız, bükülürsünüz. Bazılarına ölümü yakıştıramazsınız. Ani gelir ölüm habersiz, soğuk...
Tuncel Kurtiz, Şubat ayındaki Milliyet Gazetesi'ne verdiği röportajında ;
Kendisine ‘usta’ denilmesini kabul etmiyor, “Çalışan bir adam, usta ne? Bizim meslekte ustalık yok. Usta olmayacaksın, hep arayacaksın, hep genç olacaksın” diyor.
Kurtiz, babasının avukat olmasını istemesi üzerine hukuk fakültesine girdiğini söylüyor: “Hukukla ilgim yok benim, 15 gün gittim, 15 gün sonra Gençlik Tiyatrosu’ndaydım. Babam istemiyordu, dayım, üstelik Halk Parti milletvekiliydi, o da istemiyordu ama oynadım. Sonra babam İstanbul vali muaviniyken meclise gidiyor, dayım tanıştırırken ‘Vala Kurtiz’ diyor. ‘Tuncel Kurtiz’in akrabası mısınız’ denince babam başlıyor gülmeye. ‘O benim oğlum’ diyor ‘hayırsız oğlum’. Sonra gelip seyrettiği zaman çok sevdi.”
İstanbul’da tiyatro salonlarının azlığından yakınan Kurtiz, sağlık sorunları nedeniyle tiyatro sahnesinde olamadığını vurguluyor: “Bana burada bir rol verdikleri zaman ‘Bilmem ne alışveriş merkezinin alt katına in, bodrumda oyna’ diyecekler. Nerede benim Elhamra Tiyatro’m? Nerede benim Saray Tiyatro’m? Nerede Emek Tiyatrosu? Nerede Dram Tiyatrosu? Çok zor durumdayız. Bütün dünyada tiyatro devlet yardımıyla yaşar. Ve devlet sana ‘bunu oyna, bunu oynama’ demez. Özgürsündür, o yardımı alırsın. Çünkü tiyatro öyle büyük paralar kazanmak için yapılmaz. (...) Berkun bana bir rol teklif etti, nasıl içim cız ediyor oynamak için ama ben bypass’lı, kalp krizi geçirmiş bir adam olarak dağda ev yapmışım kendime. Berlin’den de teklif geldi. Ama Berlin’e gidersem ne olacağını biliyorum. Ben hayatımı kontrol altında tutuyorum. 77 yaşındayım, e 87, 97 olmak istiyorum.”
Tuncel Kurtiz'in ölüm haberi saat 12.05 de geldi. Bu durum akıllara; Tuncel Kurtiz'in seslendirdiği, ölüm temalı bir Serkan Uçar şiirini getirdi.
İşte "Saat On İkiyi Beş Geçiyordu" adlı o şiirin sözleri:
Zaman, can çekişirken,
Akrep yelkovan, arasında;
Bir adım öteye gidemezken geceden,
Ay, ışığını çekerken sinesine,
Yıldızlar çekilirken kuytu karanlıklara,
Hüzün, Bakır bir çaydanlıkta demleniyordu,
Ve ben, son sigaramdaki dumanları da hapsediyordum içime,
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
Ekmek bıçağında dilimleniyordu ömrüm;
Masum, yalınayak çocukluğum;
Umudun kıyısından geçmeyen gençliğim,
Ulu orta seriliyordu, harami sofrasına,
Düş bahçelerim yağmalanıyordu,
Her kes payına düşeni alıp giderken.
Bütün kimsesizliğimle,
Bütün çaresizliğimle,
Bütün çıplaklığımla, kalıyordum karanlığın koynunda;
Üşüyordum,
Tepeden tırnağa buz kesiyordu yalnızlık.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
Dişlerimle, şafağı sökmek isterken karanlığın göğsünden;
Gün ağarıyordu saçlarıma,
Tel tel,
Raylarımdan çıkıyordum,
Vagonlarım kopuyordu bir biri ardına,
Savruluyordum,
Bir cinayete kurban gidiyordum,
Kaza süsü verilmiş,
Faili meçhul bir ölüm biçiyordu terzi masasında,
Bir tabuta çivileniyordum.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...