Türk sinemasının usta ve başarılı isimlerinden Uğur Yücel’in, Yazı Tura’dan sonra tekrar yönetmen koltuğuna oturduğu Hayatımın Kadınısın filmi dün vizyona girdi. Yücel'in yazdığı, yönettiği ve başrolünü Türkan Şoray'la paylaştığı film, arabeski arka fonuna alarak orta ve alt sınıfa ait insanların acılı ve inişli çıkışlı yaşamlarını perdeye aktarıyor. Uğur Yücel’e filmin ortaya çıkış hikayesini, arabeskin hayatındaki yerini, canlandırdığı Tophaneli Tayfur karakterini, Türkan Şoray’ı ve gelecek projelerini sorduk.
Arabesk bir hayatın içinde müzikal inkarla geçti aslında ilk gençliğimiz
Hayatımın Kadınısın filminin çıkış noktasını öğrenebilir miyiz sizden? Bu hikayeyi yazmak nereden geldi aklınıza?
-Dizi çekimlerinin bittiği gün çok yorgundum. Günlerce uyuyacağımı düşünüyordum. Hatta sabah uyandıracak olana okkalı bir küfür hazırlıyordum. Zıplayarak uyandım ezan sesiyle. Uyayamıyorum, sağa dön, sola dön. Aklıma film kareleri geliyor. Diz üstü bilgisayarımı kucağıma aldım. Bir film koydum. Belki kafam dağılır dedim. Olmadı. On ikiye kadar uyuyacağım ya! Filmi bırakıp kitap aldım elime. Neye baksam kaptırıp gidiyorum. Cin çarpmış gibiyim. Aklımda fikrimde merdivenler, loş sofalar, bir kadın, bir erkek. Adam evi terk ediyor, kadın ağlıyor. Dur, not edeyim dedim. Üçüncü cümle bitti. Türkan Şoray yazdım. Akşama kadar hikaye çıktı. Akşam arkadaşlarıma anlattım. Bir gün sonra Türkan Şoray'la konuştum. Sonra Erol Avcı'ya anlattım. Hadi hemen çek dedi. Öyle işte. Böyle başladı herşey.
Hikayesini anlattığınız karakterleri ve onların yaşadıkları dünyayı yaratırken nelerden esinlendiniz, neleri baz aldınız?
-Ben, iki yazlık sinema arasında bir evde doğdum. Yaz akşamları bir onda bir bunda geçti. Minicik bebekken binalara yansıyan sinema sesleriyle uyudum. Semt, mahalle çocuğuyum. Tam kendimden insanlar bunlar. Yakın uzak akrabalar. Tabii ki hikayeyi düşündüğüm günün öğleden sonrasında mekandaydım. Haliç’te. Balık ekmek, çay, akşama köprü altında rakıyla geçti ilk paragraflar. Çok güzel başladı bu iş ya! Çok da güzel bitti. Tek bir dileğim var o da seyircisi bol olsun filmin.
Filmin müziklerini nasıl seçtiniz? Bu şarkıların, arabesk müziğin sizin hayatınızdaki yeri nedir?
-Yazıyla beraber geliyor müzik. Atmosferleri kurarken beraberinde şarkıları duyuyorsunuz zaten. Arabesk bir hayatın içinde, müzikal inkarla geçti aslında ilk gençliğimiz. Ben caz dinleyicisiydim. 12 yaşımda 200'ün üzerinde plağım vardı. Ama 'Bir Tesselli Ver’e kulak vermeden geçer mi günler? Ben mahallemi, insanlarımın müziklerini hiç reddetmedim. Kendimi o müziklerin kederine siyaseten bırakamadım, ama ruha işliyor duydukların.
Arabeskin bu filmin dilinin oluşmasında ve duyguların izleyiciye geçmesine ne gibi faydaları oldu?
-Herkes provalar sırasında bu film için seçilen müzikleri dinledi. Evde bütün gün bu şarkılar çaldı. Bize karakterler giderken yardımcı oldular… Eğer bir faydası olduysa bu seyirciye yansır. Filmi izledikten sonra bir bütünlük duygusuyla ayrılmak önemlidir.
ŞARKILAR BÜTÜN KARAKTERLERİN RUHUYLA ÖRTÜŞÜYOR
Hatasız Kul Olmaz şarkısının filmde özel bir yeri var. Bu ana karakterlere yapılan bir gönderme mi?
-Tophaneli Tayfur kendini suçlayan bir adam. Masum görmüyor kendini. Kendince çok haklı nedenleri de olsa adam vurmuş. Ama kendini günahkar bulmuyor. “Masum değilim ama günah işlemedim. Hata ettim.” Bu, bu toprakların arabeskidir işte. Hatasız Kul Olmaz tam Tayfur'u anlatır. Ana karakterlerin ruhuyla örtüşüyor bütün şarkılar. Tayfur bir Orhan abi dinleyicisi. Orhan Abi filmin parçalarını gördüğünde; "Bizim ruhumuza yakın bu insanlar." dedi. Doğru. Ben de öyle düşünüyorum.
Balat ve Perşembe Pazarı çevresinde yapılan çekimler nasıl geçti? Tophaneli Tayfur karakteri yaratılırken o civarın insanının bir katkısı oldu mu?
-Çekimlerimiz olaysız ve sakin geçti. Türkan da, ben de sevilen insanlarız. Ekibimiz çok düzgün ve özenliydi. Çok sakin geçti. Perşembe Pazarı'nda çok yakınlık gördük esnaftan ve deniz yolları çalışanlarından.
BU AĞIZ KABADAYI KİBARLIĞI
Tophaneli Tayfur, "p, ç, t, k" gibi sert ünsüzler ve "s, z" harflerine vurgu yaparak konuşuyor. Bu konuyu biraz açabilir misiniz? Bu dil nasıl ve neden oluştu?
-Bizim boğaz sokaklarında ve eski kabadayılarda bu ağız vardır. Kendilerine romantik bir hava katmak istediklerinde böyle tız, cız, bız sesler çıkarırlar. A'lar incelir. Kabadayı kibarlığıdır bu ağız.
Türkan Şoray’la çalışmak nasıldı? Filminizin başrol oyuncusu ve rol arkadaşınız hakkında neler söyleyeceksiniz? Onu yönetmek ve karşılıklı oynamak nasıldı?
-Türk sinemasıyla çalışmak gibi birşey bu. Bir efsane kadın. Heyecan verici. O sete herhangi bir oyuncu gibi geldi. Öyle gitti. Karşılıklı oynarken Türkan’a değil, Asuman’a baktım. Çok güzeldi.
Filmin hem yönetmeni hem de başrolü olmanızın avantaj ve dezavantajları neler oldu?
-Ben kendimi iyi hissediyorum. Yorgunluk katlanıyor sadece. Yoksa filmin başladığı günden paydos gününe kadar bir şelale gibi akar herşey. Yetiştin yetiştin. Yoksa duvara toslarsın. 200 kilometreyle duvara doğru gitmeye benzer film yapmak. Dümeni son anda kırdın kırdın. Heyecan ve dinamizm.
YAZI TURA SEYİRCİYE İKİ NUMARA BÜYÜK GELDİ
Hayatımın Kadınısın, 11 Altın Portakal almış Yazı Tura ’dan çok daha farklı bir film. İki filminizin biçim, tarz ve sinema dili açısından bu kadar farklı olmasını neye bağlıyorsunuz?
-Çoğu Yazı Tura fanatiği, filmin bizim seyirciler için erken bir film olduğunu söyledi. İki numara büyük geldi deniyor. Ben de söylem olarak katılıyorum buna. Yazı Tura seyredilirken diyet kola, gofret tüketemezsin. Boğazında kalır. Bu defa daha kolay okunacak birşey yazdım. Eminim şimdi de biraz daha ağlatsaydın bizi, şöyle paralanıp hönkürerek çıksaydık sinemadan denilebilir. Yapmadım. Bizim semtlerin insanları içlerine ağlarlar. Kederlerinde, sevinçlerinde çiğlik yoktur. Onun için edepli insanlardır.
Yazı Tura aldığı onca ödüle rağmen gişede bekleneni vermemişti. Siz Hayatımın Kadınısın’ın gişedeki şansını nasıl görüyorsunuz? Çok izleyiciye ulaşırsa bunun nedeni neye bağlarsınız?
-Sahiden bunu çok merak ediyorum. Film çekim ve post aşamasında bizler için bir genel görüş oluşturuyor. Ama galadan şaşkın ayrıldım. Büyük çoğunluk filmin iş yapacapını düşünüyordu. Özlenmiş bir film olduğunu söyledi çoğunluk. Hayatın çok içinden, çok bizim semtlerden geldiğini söylediler. İş yaparsa bu karakterlerin hemen her köşede yaşadıklarını gösterir.
ŞARKI SÖYLEDİĞİM SAHNEYİ ÇOK SEVİYORUM
Bu filmi iki dizi sezonu arasında 3 ay gibi kısa bir sürede çekmeyip, zamana yaysaydınız, neleri değiştirirdiniz? Zamanınız olmadığı için yapamadığınız şeyler oldu mu?
-Mükemmel olurdu. Ama ben mükemmel peşinde değilim. Bundan sonra hele hiç değilim. Böyle birden gelen birden çıkanla daha çok ilgileniyorum. Provalarda bir sürü detone vardı kimi oyuncularda. Hiç düzeltmedim. Hafif bozuk gitsin istedim. Hayatın kendi bozukluğuyla ayrıca ilgileniyorum. O başka bir duyum. Yani bir sürü tamir edilecek şeyi bıraktım bozuk kalsın.
Şarkı söylediğiniz sahne çok etkileyici. O sahne senaryoda hep var mıydı, spontane mi gelişti?
-Hep vardı. Doğrusu ben de o sahneyi çok sevdim seyredince. Özelliği şu; önce genel baştan sona sahneyi akıtırız çoğulukla. Sahneyi açtık. Aktı gitti. Monitörde izledim. Bir daha çekmiyorum bu sahneyi dedim. Eee yakınları, yedeklemeler dediler. Jürgen’e sordum. Sence tamam mıydı? Tamam. Bence de. “Paydoosss!” Bazı şeyler bir defa olur. İstediğin tekrarı yap onu yakalayamazsın. Belki de filmin en içime sinen sahnesi.
TÜRK SİNEMASI ALTIN ÇAĞINI YAŞIYOR
Siz yıllardır Türk sinema ve dizi sektöründe iş yapıyorsunuz. Vizyonda bir anda bu kadar çok Türk filmi olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Bir kere genç arkadaşlar ticari bir alan keşfettiler. Seyirciyi yerinden kıpırdatıp sinemaya çekiyorlar. Bence Türk sinemasının altın çağı başlıyor. Yakında on milyon yapan filmler göreceğiz. Nitelik iyice artıyor. Bir de insanlar artık televizyondan uzaklaşacaklar. Yeni kuşaklar ekranlarını ceplerinde ya da diz üstünde taşıyorlar. Sinema onlar için daha büyülü. Sinemanyak bir kitle var. Koca ekranlarda showlar görmek istiyorlar. Sinefiller de kendilerini tatmin edecek filmler buluyorlar. Nereden nereye geldik. Siyah beyaz ekranlara ayar çekmek için damdan düşen dedelerin torunları cebinde hem telefon hem kamera, hem bilgisayarla dolanıyor. Sinema bu alan içinde görkemini yitirmiyor ama. Gelecek zamanların cool sanatı.
Bundan sonraki sinema projeniz nedir? İmparator'u çekecek misiniz?
-Bir komedi yapalım istiyor Erol Avcı. Bir tretman var elimde. Komik de. Belki onu çekeriz. Sessizlik diye çekmek için sabırsızlandığım bir trajedi var. İmparator’u hemen çekebilirim. Ramon var. Bir de Sezen için çekmek istediğim bir film hazırlıyorum. Alacakaranlık dizisinin karakterleriyle çekilecek bir polisiye-gerilim filmi teklifi de var yapımcılardan.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...