''Hiçbir şeyi'' oynamamak, onlara ''hiçbir şeyi'' kaybettirmez!
Tanrı bizi sınıyor mu sahiden?
Evet, dini bütün bir materyalist elinde fırçası, simsiyah bir boyayla şu cümleyi yazıyor duvara. TANRI BİZİ SINIYOR! Sonra da alay ediyor bu cümleyle. Neden sınasın ki Tanrı bizi diyor. Önce sırayla bizleri yaratıp, erdemlerimize göre değer biçtikten sonra da kimini ödüllendirip kimini cezalandırsın! Neden?
Bu sorunun yanıtını vermek hiç de kolay değil. Ama yazımın sonunda bir yanıt bulmuş olurum sanırım. Ama önce biraz oyunun içeriğinden, FUL YAPRAKLARI’nın bize ne anlattığından söz etmek istiyorum.
Tnternette tanışık olduğunuz kişilerle sohbet ederken yalana dolana başvurmaya cesaret edebilen pek yoktur sanırım. Peki ya sizi tanımayanlarla sohbet ederken hiç yalan söylediğiniz olmadı mı? Dahası, gerçek kimliğinizi gizleyip başka birinin suretine bürünmek istediğiniz ya da kendinize gerçek olmayan bir kimlik yarattığınız, hatta bu yalana kendinizi de inandırmak istediğiniz olmadı mı hiç? Başlangıçta basit bir fantezi gibi görünse de, sonradan bir yalan yumağına sarılmış yuvarlanırken bulduğunuz kendinizi? Ünlü bir aktör örneğin, ya da kitlelerin hayranlıkla izlediği bir dansçı, belki de bir reklam filmi yönetmeni...
İşte oyunumuzun kahramanları Richard ve Madonna bunlardan biri, ve sonradan Madonna’nın ablası diğer Kadın da katılır onlara...
Onlar internetin kendilerine sağladığı bu olanaktan yararlanıp sanal bir dünyanın içine dalmışlar. Tıpkı bir iskeleden denize balıklama atlamak gibi; tatlı bir huzur, bir rahatlama! Önce kıyıya yakın yüzmeye başlayıp sonra daha da açılmışlar, açılmışlar. Kıyıdan epey uzaklaşmışlar; karaya ayak basmadan, uçsuz bucaksız bir denizin ortasında alabildiğine yüzebilmenin keyfini yaşayarak. Derken yorulmuş kolları ve bacakları! Artık ne derin sularla yüzebilmenin keyfi kalmış ne kıyıya kadar yüzebilecek takatleri! Orada öylece kalakalmışlar.
Şimdi ne yapacaklar öyleyse?
Boğulacaklar! Evet boğulacaklar, çünkü başka çareleri yok!
İşte bunu anlatıyor oyun...
Evet, Tanrı bizi sınıyor mu sahiden?
İnsan varolalı beri bu soruyu sormamış mı kendine! Öyle ya; kim varlığına bir anlam katmak, varoluşunu bir nedene dayandırmak istemez ki?
Fakat bir de şunu düşünün. Sanal ya da gerçek; yaşadığımız hayatın içinde, ayakta kalabilmek için çalışıp didindikten, boğuşup çırpındıktan, değiştirmek isteyip de bir türlü değiştiremediğin gerçekleri görüp, artık gücünün bittiği yerde, her şey bir hiç için demekten başka söylenecek ne var?
Üstelik bu denli yalnızken insan, yalnızlığa itilmişken, suçluluk duymak zorundayken kendi iradesi dışında başına musallat olan lanetlerden, ayakta kalabilmek için bir başkasının etini parçalamak zorundayken, şu soruyu sormanın yararı ne? Tanrı bizi sınıyor mu?
Teşekkürler Civan Canova, bu oyunu bizimle buluşturduğunuz için. Kaleminize, yüreğinize sağlık!
Teşekkürler Turgay Kantürk, dinamik ve yaratıcı rejiniz için.
Sade ve etkileyici dekorunuz için Ethem Özbora, kostüm tasarımını yapan Gülhan Kırçova ve ışık tasarımınız için Enver Başar size de teşekkürler.
Ve karakterlere hayat veren Özlem G. Türker, Özden Çiftçi, Musa Uzunlar’a sonsuz teşekkürler...
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...