| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
LEVENDOĞLU’NDAN DÖRT DÖRTLÜK BİR OYUN: “INISHMAAN’IN SAKATI” Üstün Akmen ÇAĞCIL TİYATRONUN HARİKASI BİR YAZAR McDonagh, 1996 yılında yazdığı bu oyunda, Inishmaan’da yaşayan insanların dünyadan kopuk yaşamlarını anlatmakta. Anımsatmak için yineleyeyim, Martin McDonagh (1970), İrlandalı ana babadan Londra'da doğmuş, orada yetişmiş bir "Anglo-Irish" (İngiliz-İrlandalı) bir yazar. 1996'da yazdığı ilk oyunu “Leenane'in Güzellik Kraliçesi” ertesi yıl Londra'da sahnelendiğinde, aynı yıl içinde söz konusu kentte dört oyunu birden sahnelenen o yaştaki (27) ilk oyun yazarı olarak tarihe geçmiş. Uzmanlar onu “Çağcıl tiyatronun harikası” olarak tanımlıyorlar."Harika" olarak tanımlanmasının ek nedeniyse, oyunlarının, yalnızca kimi yaz tatillerinde gidebildiği anayurdu İrlanda'da geçiyor ve o ülkenin kültürünü ve dilini yansıtıyor olması.
Yıl 1934'tür ve Robert Flaherty yönetmenliğinde ABD'li film ekibi Inishmaan'ın da aralarında olduğu üç adadan oluşan Aran Adaları'na gelip “Man of Aran (Aranlı Adam)” adlı bir belgesel çekecektir. McDonagh, işte bu çekimin arka planını anlatır. Esasında öykülenen “Man of Aran”da yer almak için planlar yapan küçük, sakat bir çocuk olan Billy’dir. Cin gibi zeki, ancak doğuştan sakat Billy, Helen ve Bartley kardeşlerle birlikte Hollywood'a kaçma hayaliyle film ekibini görmeye gider. Ama Billy’nin bu gidişi pek öyle kolay olmaz. Manevi teyzeleri Kate ile Aileen'e yalan söyler. Ve film ekibiyle birlikte Hollywood’a götürülür. Billy’nin adaya dönmeyip, Amerika’ya gidişiyle işler karışır, sürprizler birbirini izler. Tam anlamıyla bir kara komedidir McDonagh’ın anlattığı. LEVENDOĞLU’NUN ÇEVİRİSİ Oyunu sahneye koyan Ahmet Levendoğlu çeviriyi de yapmış. Levendoğlu, hiç ama hiç kuşkum yok Türkiye’de Türkçe’yi en güzel konuşan, en güzel yazan, en güzel kullanan enderlerimizden. Ayrıca Türkçe ile İngilizce arasında eşdeğerlik kurma ustası bir çevirmen. İki dili, dillerin yansıttığı dünya görüşünü çok iyi biliyor. Diller arasındaki genel ayrımları tanıyor. Kendine özgü çeviri kuramları, giderek kendi içinde çeviri pratiği oluşturuyor. Yorum çalışması olarak tanımlanan çeviri sanatına ve yazarın ışıltılı anlatımına, parlak yorumuyla renkler katıyor. Çevirirken yazarın çevirmene pek de açık olmayan yorum ufkunu ustaca aralıyor, deşiyor, çıkarıyor. Düz ayak yorumla asla yetinmiyor, bire bire yakın karşılık üretirken, yorum gücünü yoğun biçimde kullanıyor. Gel gelelim, sanıyorum bu kere durum farklı. Durum farklı, çünkü Ahmet Levendoğlu’nun olamazcasına titizlikle hazırladığı oyun dergisinde de açıkladığı gibi, İrlanda dilinin kendine özgü özelliği var. Örneğin, karşılıklı konuşmaların “soru-yanıtlı” bölümlerinin hemen hepsinde, yanıtın başında soru yineleniyormuş. Gramer açısından aykırı kullanım varmış. Sözler/tümceler noktalanmadan, “ve” ile birbirine bağlanarak uzayıp gidiyormuş. Ama bütün bu zorlukları aşmış Levendoğlu. Yaptığı çeviriden mükemmel bir sahne dili olmuş, oluşmuş. Seyirci, “… film çekimi yeni bitti kuşkusuz”, “…şu günde midem hiç bir şey kaldırmaz”, “… başka testler yapıyor olmam gerekiyor”, “… seni ertesi gün göreceğim demek ki yürüyüş için” gibi kulağına biraz ters gelen sözcükleri/tümceleri bu sayede yadırgamıyor. SAHNEYE KONULUŞ BİÇEMİ Ahmet Levendoğlu, metnin statüsünü çok, ama çok iyi bellemiş. Oyuncular tarafından boğumlanan, onların sesleriyle ve sahne yorumlarıyla renklenen sözleri, sahne üzerinde dile getirildiği ve yer aldığı biçimiyle çözümlemiş. Metni ve oyunu nedensel bir ilişki içerisinde değil, ama göreceli olarak bağımsız iki bütün olarak ele almış. Tiyatro mimetik göstergelerle dolu bir dünya değil ki! Sahneleyiş biçemini göstergeler yardımıyla oluşan bir anlatı olarak saptamış. Sahne sistemini farklı ritimlerde düzenlemiş. Ritmik çerçeveleri fevkalade hesaplamış. Oyuncuların fiziksel eylemlerini, eylemlerinin kesintisiz çizgilerini beklenen ustalığıyla çizmiş. Oyunun sonunda tüm oyunculara kayalıkları terk ettirip sahneye getirerek, anlatılanlara masal süsü vermiş. Hatta dans tablosuyla masala mucizeyi bile yerleştirmiş. YARATICI KADRONUN YARATICILIĞI Ali Cem Köroğlu’nun haşin kayalıklar biçiminde tasarladığı dekor, açıldığında Inishmaan Adası oluyor. Ali Cem Köroğlu, bu kere de özde belirli bir biçimi değil, bir kavramı belleklere ulaştırıyor. Düş gücünü zorlayan, duygu birikimlerini dışa vuran, dramatik yoğunluğu belirleyen, mutlak görülmeye değer bir dekor Köroğlu’nun tasarımı. Ali Cem Köroğlu, kostüm tasarımında da kostümün düşünsel işlemini öne çekmiş, kostümlere anlamsal değer kazandırmış. Önder Arık’ın ışık tasarımı da oyundaki duygu yoğunluğunu, düşünceyi, imajı, zaman ve mekân kavramlarını, atmosferi, derinliği, perspektifi gayet güzel yansıtıyor. Mavi-kavuniçi yan ışıklarsa, üç boyutluluğu fevkalade desteklemekte. OYUNCULAR Ahmet Levendoğlu’nun bu oyunda alkışlanacak bir diğer tutumuysa, profesyonel tiyatro yaşamlarına “Inishmaan'ın Sakatı”yla başlayan “okullu” üç genç yeteneğe olanak tanıması. Deniz Gönenç Sümer, Pelin Gülmez ve Mertcan Semerci’ye: “Sahnelerimize hoş geldiniz” demek istiyorum. Deniz Gönenç Sümer, yönetmeninin yardımıyla yarattığı ve figür haline getirdiği Billy’i, izleyicinin düşüncesine bedeninin katılımı ve kendini belli eden devinduyumsal ve duygulanımsal hareketleriyle ulaştırıyor. Bartley’de Mertcan Semerci’nin yarattığı fiziksel varlığın içinde davranmasını şimdiden biliyor olmasına tanıklık etmek, ne büyük bir mutluluk biliyor musunuz? Pelin Gülmez’in fevkalade bir sanatsal şevk yaratma yeteneği var. Beni dinlerse boş versin “sit-com”u falan, daha bir asılsın tiyatroya. İşine heyecan verici büyülenmesi ayan beyan görülüyor yahu! İçinde ince bir eleştirmen taşıdığı da belli. Doktor’da H. Ergun Akvuran ve Kate’de Hanife Şahin görevlerini kusursuz yerine getirirlerken, Sema Çeyrekbaşıoğlu müthiş bir performans sergiliyor. Gılman Kahyaoğlu Peremeci’nin gövdesini tamamen duygularının hizmetinde tutma yeteneği var. Atsız Karaduman, Johnnypateenmike’i iradesinin ve duygularının görünmez ışımaları aracılığıyla seyirciye ulaştırıyor. Seda Yıldız, Babbybobby’e can verirken, Babbybobby’in kabalığına karşın iyi yürekliliğinin altını çizerek, karakterin içsel varlığının her parçasını doygunlaştırıyor, Babbybobby’e derinlemesine sahip çıkıyor. Uzun lafın kısası, bu oyun her yönüyle izlenmeyi, anasının ak sütü gibi hak ediyor. (İstanbul Devlet Tiyatrosu – Taksim Sahnesi / Telefon: 0212 249 69 44) Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet - ( 7/10/2007 ) Deniz Gönenç Sümer tek kelimeyle müthiş bir yetenek. DTnin bu çocuğu kaçırmaması lazım, profesyonel oyunculara taş çıkartıyor. sakat Billyi canlandırırken ustaca kullandığı bedeniyle, o çarpık duruşuyla, dünkü-17 nisan- oyunda resmen oyunu sırtlamış götürüyordu. deneyimli oyuncular bazen metinle boğuşurken, dilleri dönmezken Gönenç hiç etkilenmeden kendinden emin bir biçimde oyununu ustaca sürdürdü. bravo Gönenç. |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|