| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
KURTULMAK YOK OLMAKMIŞIN ÜZGÜN KOMEDİSİ: “TİTATİK ORKESTRASI” Üstün Akmen HARRY HOUDİNİ’NİN GELİŞİ Ancaaak… Günlerden bir gün, geçen trenlerden birinden kocaman bir sandık atılır. Korkarlar. Oysa sandığın içinden “İskambil Kartlarının Kralı” unvanlı Harry Houdini adında alkolik bir illüzyonist çıkar. Houdini ile birlikte “metruk” gardaki garibanların yaşamı değişecek, illüzyondan ve Houdini’nin yaşam felsefesinden etkileneceklerdir. Dünyamız onların gözünde bir Titanik gemisidir artık ve o geminin içindedirler, onunla birlikte batacaklardır. Houdini günlük alkol dozu uğruna illüzyonu onlara da öğretmek için söz verir. Bu yolla tren gelecek, önlerinde duracak, böylece bu çöplükten kurtulacaklardır. Dersler tuhaflıkları da başlatır. Tren bileti satan ölmüş ayının her gece belirmesi, her biletin 12 Mart tarihini taşıması (benim gittiğim akşam ayın 12’siydi. Oyun metninde 20 Ağustos diye geçiyor. Koper tarihi güncelleştirmiş), 12 Mart’ta trenin gelmesi, trene binmeleri, ancak hiçbir yolcunun olmadığını ve trenin makinistinin de bulunmadığını fark etmeleri ve… BOYTCHEV’İN DÜŞÜNDÜKLERİ, DEDİKLERİ Yaşam bir illüzyon mu, yoksa önümüzden gelip geçen bir tren mi? Ya da bizlerde mi Titanik gemisi batarken hâlâ müzik yapan orkestranın birer üyesiyiz? Değilse, dünyaya bir şeyler yapmaya mı geldik? Dünya gerçekten de Shakespeare’in dediğince bir sahne mi, yani rolünü oynayan çekip gidiyor mu? 1950 doğumlu Bulgar yazar Hristo Boytchev iki saat on beş dakikalık oyun boyunca işte bunları sorguluyor. Sorgularken “ölümle birlikte gerçek de sona erer”den yola çıkıp, varoluşa varıyor. İnsanın varoluşunu, somut gerçekliği içinde ve toplumdaki bireyselliği açısından yorumluyor. İnsanın kendini gerçekleştirmesini, insan varoluşunun rastlantılar içinde oluşunu, güvensizliği cımbızlıyor. Boytchev’e göre yaşamını güven altına alabilmek için kitleleşme yoluna giren ve her alanda bir toplumsallaşma ile karşılaşan insanlar ekonomik güvenliliklerini sağlamak uğruna, kendi kişisel özgürlüklerini bırakmaya hazır duruma geliyorlar. Boytchev, varoluşu tek ve bireysel olarak tanımlıyor. Yaşantımız içinde yapmakta olduğumuz seçimleri, saptadığımız ereklerin, seçmesini bizzat yapmış olduğumuz bir değerler hiyerarşisine bağlı olduğunu savlıyor. MACİT KOPER NE DÜŞÜNÜYOR, NE DİYOR Oyunun yönetmeni Macit Koper de insanoğlunun yaşamının hep ilerisi için kurulan hayallerinin provalarını yapmaktan ibaret olduğunu öne çıkarmış, ama metinde yaşamın illüzyon ve gerçeğin güzel bir karışımı olarak yorumlanmasına karşı çıkmış. Gerçi, illüzyon diye adlandırdığımız deneyimlerimizin tadı sonradan hangimizin damağında kalmamıştır ki? Kalmıştır kalmasına da, Macit Koper, yaşamı tadı damağımızda sonsuza dek kalacak illüzyon olarak görmediğinden, illüzyonla uyutulmaya karşı çıkmış. Bu noktadan hareketle oyunu istediği noktaya getirmiş. KOPER’İN İSTEDİĞİ NOKTA İstediği nokta, yaşamın bir illüzyon olmadığı, gerçeklik olduğu iletisini sağlam temellere dayandırarak vermek. Vermiş de… Yazarın oyuna mekân seçtiği eski tren garından alabildiğine yararlanmış. İllüzyon dediğin gerçekmiş gibi görünen aldatmacadan başka ne ki! Realitenin çarpıtılmış halinin gözler önüne iyice serilmesini kimi yerde grotesk, kimi yerde de interaktif yöntemle sağlamış. Hem içeriden, hem de dışarıdan bir güzel uyutulmamızı sözsüz katkılarla, sözlerin söylenme biçimleriyle oynayarak simgelemiş. Final tablosundaysa, illüzyona uğramış insanların eninde sonunda uyanacaklarının altını bir güzel çizmiş. IŞIĞI TEKNİK EKİP Mİ AKSATTI Ersin Aşar’ın efektleri fevkalade başarılı, İlhan Ören’in ışık tasarımına sözüm yok da, benim oyunu izlediğim akşam uygulamada kimi aksamalara tanık olduğumu itiraf etmeliyim. Gala gecesiydi ve Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ndeki ilk oyundu. Işık provası olanağı mı bulunamamıştı, yoksa teknik ekip mi işi savsakladı, bilemem. Özellikle takip spot operatörünün takip spotlarının özelliklerini bilmemesini yadırgadım. Houdini’nin karakterleri tek tek tanıtımı tablosunda, operatör hangi oyuncuyu hangi büyüklükte izleyeceğine bir türlü karar veremedi. Houdini’nin, Titanik gemisi batarken bile orkestrasının hâlâ çalmayı sürdürdüğünden söz ederek Luko’ya, Lyubka’ya, Doka’ya, Meto’ya ellerindeki simgesel enstrümanlarıyla bir orkestra oluşturduklarını düşünmelerini söylemesinden sonra, Beethoven’in 9. Senfonisi’ni çaldırdığı, Koper’in müthiş incelikli yarattığı tabloyu ışıklardaki dengesizlik bozacak, diye vallahi yüreğim ağzıma geldi. Gene de İlhan Ören’in ışık tasarımının oyundaki zaman ve mekân kavramını, oyunun temasını seyirciye aktaracak başarıda olduğunu söylemeliyim. Hemen ardından Nihal Kaplangı’nın kostüm tasarımını övmeliyim. BARIŞ DİNÇEL’İN DEKORU VE OYUNCULAR Hüseyin Mevsim’in çevirisi temiz, titiz bir Türkçe’den oluşuyor. Dili, yazarın ışıltılı anlatımına mükemmel uyum sağlıyor, parlak yorumuyla yapıta renk katıyor. Dekor tasarımına imza atan Barış Dinçel ise seyircinin imgesel dünyasını, düşlerini, gerçeklik dürtülerini, estetik duygusunu kırbaçlayan, kamçılayan bir dekor tasarlamış. Barış Dinçel’in dekorunun varlığı hareketle mükemmel birleşiyor, bilinçaltında görselliği devindiriyor. Dako’da Can Başak, gövdesi ve ruhu arasındaki uyumu bu kere de yakalamış. İç aksiyonu ve dışa dönük hareketleri arasında mükemmel bir birliktelik var. Ahmet Uz, Luko’yu iyi biçimlendirmiş. Burak Davutoğlu Meto’ya dolaysız, sezgisel bir biçem izleyerek yaklaşmış. Bensu Orhunöz, Lyubka karakterine belli ki birbirinden ayrı aydınlık noktalardan bakmış. Lyubka’yı duygu kıpırtılarından filizlendirmiş. Duygu parçacıklarını karanlıktaki parıltılar gibi oyunun içine saçıyor. Özellikle çello tablosunda çok iyi. Naşit Özcan, Hary Houdini’ye dönük tüm yaklaşımları önceden saptamış, anlamış, bunları kontrol altında tutmanın yollarını da bir güzel bulmuş. Rolün gelişimine, koşullara göre, bireysel özelliklerini de kullanarak mükemmel çeşitlemeler yapıyor. Kısacası, “Titanik Orkestrası” izlenmeyi hak ediyor. Bu arada, benim de hipnoza tutulmuş halkıma bir önerim var. Eğer İstanbul’daysanız olanak yaratın, gidin ve “Titanik Orkestrası”nı izleyiniz. Daha umut var! Ola ki günü gelecek uyanacak ve gerçeği göreceksiniz. Üstün Akmen Evrensel Gazetesi Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet selin - ( 11/22/2007 ) güzel beyendim |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|