Doğal talihsizlikler dışında insanın zorunlu olarak bir yere tıkılı kalması… Ne korkunç… Enkaz altında kalmak kadar beter bir şey… Hatta daha da kötü… Enkaz kurbanları bile içinde bulundukları durumu bir nebze olsun kabullenebilirler belki… Çünkü onları oraya tıkan doğa şartlarıdır. Ya da insan ihmalidir. Ya kendini doğa kadar hatta ondan da güçlü sananlar? Sözgelimi sokağa çıkma yasağı koyarak o an bulunduğumuz mekâna mıhlanmamızı isteyenler? Bizim bir yerlere tıkılmamızı kendileri için kurtuluş olarak gören ya da toplum düzenini ancak böyle sağlayabileceğini düşünenler? Üstümüze ne büyük betonlar attıklarının farkında değiller mi? (Civan Canova)
2000 yılında Şehir Tiyatrolarında izlediğim Civan Canova’nın yazdığı ve Genel Sanat Yönetmenliğini Kenan Işık’ın yaptığı, Bercis Fesçi, Cengiz Keskinkılıç, Kahraman Acehan, Turgut Arseven, Mehmet Bulduk gibi değerli oyuncuların oynadığı, etkilendiğim en güzel oyunlardan birisiydi “Sokağa Çıkma Yasağı”.
Oyun bir otelde geçiyordu. 555 numaralı odada kalan çift, yasağa alışmış monoton bir şekilde baştan sona kadar bulmaca çözerek gününü tamamlıyorlardı. 302 numaralı odada kalan adam ise oyunun başından sonuna kadar lobideki koltukta oturup gazete okuyor, düşünüyor, başını kaşıyor, dışarıya bakıyor, kendi kendine sorular soruyor, bunalıyor, düşle gerçek arasında gelip gidiyor… Sokağa çıkma yasağı olmasa oturduğu yerde oturacaklar fakat bu şekilde yasak onları düşünceye ve düşünmeye yani özgürce düşler, çareler üretmeye zorluyordu. Ve bir yandan otelin dışından gürültüler, ağrıyan genç çığlıklar duyuluyordu.
Kısaca Sokağa Çıkma Yasağı oyununda, yasaklarla dolu bir yerde kıstırılmış, kimliksizleştirilmiş, çabuk unutmaya alışmış, alıştırılmış ve sonuçta yalnız kalmış bireylerin traji komik hikâyesini anlatan ve hafızalarda kalan ironik güzel bir oyundu.
12 Eylül’de fikir suçlusu olanların çocukları…
Ve o dönemin darbeli çocukları olmak…
Ruhunuza, yüreğinize beton atılması ve kalıplaşmak ve uyutulmak…
Okula siyah önlükle gitmiş, Cem Karaca, Nilüfer, Sezen Aksu, Barış Manço, Modern Talking, Toto Cutugno, Julio Iglesias, Adamo, Enrico Masias…vs dinlemiş, Comanchero, Life is Life, Yeke Yeke ve Felicita gibi şarkıları söyleyemeye çalışmış… Clementine, He-man, Uçan Kaz gibi çizgi filmleri, Kara Şimşek, Piyango, Kuruntu Ailesi, Kaynanalar, Flipper, Görünmez Adam, Güzel ve Çirkin, Gümüş Kaşıklar, Uzun Çoraplı Kız Pippi...vs dizi filmleri izlemiş… Minti, Tipitip gibi sakızlardan balonlar yapmış… Tursil kokan elbiseler giymiş, mintaksla yıkanmış bardaklardan süt içmiş, kartopuyla örülen kazaklar giymiş, tırnaklarının arasına giren çamura aldırmadan misket oynamış, gazoz kapağı toplayıp onları üst üste dizip küçük bir çakıl taşla yıkmış… Darbeci Kenan Evren´le, Netekim Süleyman Demirel’le, KDV’ci Özal'la tanıştırılmış, Adile Naşit masallarıyla uyutulmuş… İhtilâl çocuklarıydık...
İçe kapanık, sıkılgan ve asi…
Ve hâlâ 12 Eylül 1980 ihtilâlinin betonlarını üzerimizde ve psikolojik kırıntılarını içimizde taşıyorken…
İçe kapanıklığımızı beyaz kâğıtlara…
Bir kameranın objektifine…
Bir enstrümanın notalarına açan…
Seksen kuşağının siyah-beyaz çocukları olduk.
Asuman - ( 3/18/2009 )
Yine çok güzel yazmışsınız. Yazılarınız akıcı ve anlaşılabilir türden. Betimlemelerinize hayranım. Başarılar dilerim. şeyma-burcu-ekin-deniz-ismail-mete - ( 3/14/2009 )
yine mükemmel bir yazı. bizi o yıllara götürdünüz. buruk bir tebessümle.. sizi çok seviyoruz. civan canova - ( 4/11/2009 )
elinize sağlık :)
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...