| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Dervişin İçindeki Ölümü: Derviş ve Ölüm
Üstün Akmen




Bosna'nın en ünlü yazarı olarak tanımlanan Meşa Selimoviç’in “Derviş ve Ölüm” başlıklı romanından Sırp tiyatro yönetmeni, oyun yazarı ve Sırbistan Kültür Bakanı Nebojsa Bradiç (1956)’in tiyatroya uyarlayıp, M. Nurullah Tuncer’in yönettiği “Derviş ve Ölüm”, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından sahnelenmeye başlandı. “Derviş ve Ölüm”de Osmanlı döneminde, küçük bir kasabadaki tekkelerden birinde “mutlak dini doğrular” üzerine kurulu dünyasında yaşayan Mevlevi Şeyhi Ahmet Nureddin’in yaşadığı olaylara hep seyirci kalıp gerçeklerden kaçması; bu çerçevede iktidar ve adalet mekanizmasının sorgulanması konu ediliyor.

M. Nurullah Tuncer, Nebojsa Bradic’in uyarlamasını neredeyse bire bir sadık kalarak sahneye taşırken, “ramp ışıkları” önünde dile getirilecek metni doğrusu iyi çözümlemiş. Uyarlamanın başındaki “İtiraf” bölümü yerine, neden besmele ile başlayan “Tanıklığa Çağrı” bölümünü eklemiş, bu eklemeyle ne elde etmiş anlamamakla beraber metni sese, bedene kavuşturmuş, oyunlaştırma yöntemlerini betimlerken oyunun etkisine ve yararına yardımı olabilecek her şeyi korkusuzca kullanmış. Bu arada, sanırım titizliğiyle “maruf” dramaturg Dilek Tekintaş’tan da alabildiğine yararlanmış. Bir yandan eylemi düşünüp tasarlarken, diğer yandan da oyunculara yerlerini, birbirlerinden uzaklıklarını, yapacakları hareketleri, dekorla, döşemeyle, aksesuarla ilişkilerini, konuşmalarının hızını, susuşlarını, giriş çıkışlarının değişen temposunu iyi açıklamış, iyi belletmiş. Sonuç olarak, bulanık olmayan bir oyun, iyi belirtilmiş hareket, değişik ritim, sürekli uyum elde etmiş.

Bilge Emin’in Sırpça aslından özgün çevirisi alkışlanacak kadar temiz. M. Nurullah Tuncer’in dekoru gene düş gücünü yerinden oynatır, duygu birikimlerini dışarıya fışkırtır, hareketin dramatik yoğunluğunu çimdikler nitelikte. Sadece, hiç karartma yapmadan tablo geçişlerini sağlattığı paravanların yüksekliğini neden hesaplamamış diye merak edip soracağım. Paravanlardan biri, sahnenin üç yanını kaplayan alışılmamış boyuttaki panoramik barkovizyonlardan tam karşıdakini boylu boyunca kapatıyor. Bir de, barkovizyondan gösterilen, Mevlevi tarikatına göre bütün evrenin ve insanın toprak, ateş, hava ve su gibi dört ana ilkeden kurulu olduğu inancını simgeleyen görüntülerde toprak mı yok, yoksa yanılıyor muyum, bilemiyorum. Bu arada, cam fanus içine hıdrellez ile ilgili dilek kâğıtlarının bırakılması esprisi; cam fanusların temizliği, dürüstlüğü simgelerken finalde içlerinin kanla dolması, yönetmen-dekor tasarımcısı Tuncer’in yaratıcı zekâsının ürünü olarak dikkat çekmekte. Gene M. Nurullah Tuncer imzalı Mevlevi kostümleri, arakiyyeler, sikkeler, destarlar belli ki titiz çalışmalar sonucu elde edilmiş. M. Nurullah Tuncer’in ışık tasarımını yaparken makyaj-ışık bağlantısında kurduğu denge de gerçekten övülmeye değer boyutta. Nedim Yıldız’ın müziği mistik atmosfere son derece uygun. Gjergji Prevazi; Nagihan Zengin, Fatma Yılmaz, Aslı Kömürcü, Ülkü Aksoy, Zeynep Özan için çizdiği koreografi ile seyirciye adeta beden sanatından oluşan bir gökkuşağı sunmakta.

Hasan’ı canlandıran Koray Onur, Hasan’ın Nureddin’i: “Söyleyemem, önemi de yok,“ diye yanıtlarken “söyleyemem” sözcüğünün vurgusuna dikkat etmeli. Tarık Keskiner İshak’ı iyi incelemiş ve iyi çözümlemiş. Deniz Alan’ın, temsil ettiği Kadı’nın Karısı karakterinin tutkularını düşünce soyluluğunun süzgecinden iyi geçirdiğini söyleyeceğim ve kendisinin bugün itibariyle eleştirmen amcasının merceği altına girdiğini söyleyeceğim. Mehmet Serimer’e, Müftü’ye can verirken, Müftü karakterinde temel nitelikte görerek seçip ayırdığı, ayrıştırdığı tutkuları seyirciye sunması gerektiğini anımsatmak isterim. Molla Yusuf’da Serhat Güzel, Kadı’da Mehmet Çevik, Müsellim’de Şafak Karali, Hacı Sinaneddin’de Melih Düzenli, Cemal’de Cemal Aldıç yönetmenin istediğini ne bir eksik ne bir fazla, kendilerinden istendiği kadarıyla vermişler. Tekin Ezgütekin, Nureddin’in: “Söyle Kara Zalim,” sorusuna yanıt repliğinin tonlamasını biraz daha çalışmalı.

A.Nejat Birecik ise, Ahmed Nureddin’in içsel boyutunu iyi kavrayıp iyi duyumsamış. Abartmıyor da... Oyun yazarı-uyarlayanı tarafından yaratılan o bilmediği evreni ve yaşamı tümüyle kabullenip, sahiplenmiş. Ve de pek iyi etmiş…

BU KÖŞENİN “VIZILTI” BÖLÜMÜ: Çarşamba günleri yayımlanacak “Gözlemevi”nin sözcük sayısı sınırlandırıldığından, gazetenin yenilenmiş “yüzü suyu hürmetine” bu yazıyı kısa kesiyorum. Ne yapalım? Kısıtlandık işte(!). Pazar’a Evrensel Hayat Eki’nde buluşalım mı? Hııı?

Üstün Akmen
Evrensel Gazetesi

Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

Gülabi TURAN - ( 2/26/2009 )
Öncelikle türk tiyatro eleştirisi adına çabalarınızı takdir ettiğimi bilmenizi isterim.
Derviş ve Ölüm üzerine yazacağınız eleştiriyi bekliyordum bende bir kaç zamandır. Zira Prömiyer günü SDKM’nin fuayesinde sizi görmüş ve acaba bu oyuna dair ne yazacak acaba diye düşünmüştüm. Doğrusunu söylemek gerekirse eleştirinizi okuduktan sonra acaba izlediğimiz oyun farklımıydı düşüncesine kapıldım. Oysa aynı oyunu izledik. Acaba , "bize göre daha önlerde izlediğiniz için bizim göremediğimiz bazı şeyleri daha mı iyi gördünüz " diyeceğim saçma olacak. Ya da bizim anlam veremediğimiz göstergeler yığını , varolduğu söylenen kareografi olduğunuz yerden daha mı başka göründü.
Zira izlediğim oyunda sizin bu bahsettiklerinizi göremedim ben. sadece ben olsam tamam diyeceğim. Ama oyunu izleyen bir çok seyirci -ki çoğu bilin.li bir seyirci idi- de benimle aynı görüşte. her neyse neticede gördüklerimiz ve hissettiklerimiz farklı farklı. tartışmak ya da kavgasını vermek anlamsız.
Ama ben de görüşlerimi paylaşmak isterim sizinle.
Şehir tiyatrolarında iki sezondur birşeyler var. Önce belediyenin kültür daire başkanı olan din öğretmeni bir kişinin yazdığı bir oyun oynadılar. Mevlana yılı olması münasebetiyle. ( NOT: Bu oyunun giderleri ve reklamı için harcanan para türkiye de şimdiye kadar hiç bir oyun için harcanmadı. Ne devlet tiyatrosunda ne de diğer ödenekli kurumlarda. )Önce oyun metnini görmek ve okumak kısmet oldu. Dramatik kavramının ne olduğunu bilmeyen, çatışmanın ne olduğunu bilmeyen (Dramatik ve çatışma tiyatronun özüdür) biri tarafından yazıldığı belli olan bir oyun metniydi. Karmaşık, ne demek istediği, ne anlattığı belli olmayan bir oyun.Dahası oyunun bir öyküsü yoktu. sonra bu oyunun provaları başladı. Ardından müthiş paralar harcanarak bir tanıtım ve reklam kampanyası başlatıldı. Söz konusu oyunu izlemeye gittim. Metne oranla daha izlenilebilir, takip edilebilir bir oyun olmasına karşılık çok büyük handikaplar içeriyordu. Mevlananın temsil ettiği düşünsel yapı, tasavvuf anlatılıyordu . Sözüm ona oyun kahramanının yaptığı bir içsel yolculuğunda. Tüm oyun boyunca şu dikkatimi çekmişti. Mevlana’nın mesnevisinden seçilen öykülerin çoğu aslında "ey insan oğlu itaat etme, sana dayatılanı kabul etme, farklı ol. farklı düşün, çünkü sen insansın" ı anlatırken oyun ise " ey insanoğlu ,kusurlarla dolusun, hatalarla dolusun, itaat et, doğru yolu bul" diyordu. Bir başka dikkat çeken önemli hususta şuydu. Oyun kahramanı iki noktada değişim geçiriyordu. Birinde mekansal bir değişim diğerinde ise düşünsel bir değişim. Bir sinevizyon yardımı ile sorunları olan, mutsuz olan, arayış içinde olan kahraman( bu arada neden mutsuz olduğu, sorunun ne olduğu asla belli olmuyordu) bir metro durağında sabaha karşı uyuklarken birden bire ezan sesleri duyuluyor ve sahne kararıyordu.tekrar aydınlandığında kahramanımız dünya yüzünde olmayan , bir başka yerde idi. (muhtemelen iç dünyasında) oyun bir süre ilerledikten sonra umutsuz ve mutsuz olan kahramanımız ikinci bir ezan sesiyle beraber bir değişim yaşıyor, birden bire ne istediğini bilen, mutluluğun ve huzurun yolunu bulmuş biri oluveriyordu. Tüm bu değişimlerin bir ezan sesiyle olması da ilginçti. Özetle oyun bir mezhepin öğreti ve doğruları üzerine kurulmuştu.
sizin izlemeniz daha doğru olur aslında bu oyunu.
gelelim derviş ve ölüme. YOLCU ile başlayan dinsel oyunlar furyasının ikinci halkasıdır DERVİŞ ve ÖLÜM. Belediye yönetimini mutlu etmek, mevcut iktidar ve tabanını mutlu etmek amacıyla repertuvara alınmış bir oyun.(zira oyun bittikten sonra bu parti üyelerinden bazılarının sözleri şu olmuştur. Bu kurumdan izlediğim en iyi oyun- doğrudur şimdiye kadar yaptıkları oyunların sanatla alakası yoktur, Hamletler, töreler, yaşarlar, oyunun oyunu, roberto zuccular, lysistratalar, barışlar, bahar noktası, ve daha niceleri oyun+sanat değildi- elbet böyle der)
Öncelikle çeviri konusunda suallerim olacak. Oyunun çevirisine dair-Bilge Emin’in Sırpça aslından özgün çevirisi alkışlanacak kadar temiz- demişsiniz.Orjinal metni okudunuz mu? Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz? DERVİş ve ÖLÜM ikinci dünya savaşı sırasında kardeşinin uğradığı haksızlık karşısında adalet arayan yazarın , derdini anlatmak üzre yazdığı bir oyun. Temel izleği adalet. adaletin günün birind e ehrkese lazım geleceği. Sormak isterim size. Bu oyunda böyle bir şey var mıydı? ben ne gördüğümü söyleyeyim. Oyunda şeriat adaleti özlemi dilllendiriliyordu.
Asıl değinmek istediğim şey şu aslında. KBŞT iki yıldır bir misyon üstleniyor. Dini oyunlara dönüş misyonu. Bu şu demek aslında. Ortaçağ’ın dinsel oyunlarının dönüşü demek. Zira YOLCU bir (eğer iyi okunursa anlaşılır) bir moralite(ibret oyunu) bir öğreti oyunu . Tek derdi insanlara dinin öğretilerini bildirmek, bu doğrultuda onları ideal kul yapmak, bu yolda yönlendirmek. Her iki oyun içinde aynı düşünceleri paylaşıyorum ve kentim adına utanç duyuyorum.
Oyunculara , rejiye, kareografiye, başrol oyuncusuna, övgüler düzmüşsünüz. Bir-iki oyuncunun tonlama hatalarına, vurgularına değinmişsiniz. Ama nedense sayın BİRECİK’in oyun sonunda sahne emekçilerini sahneye çağırmamasını eleştirmemişsiniz. Dahası el-etek öpme gösterisini(Kurum oyuncuları dahil hepimizin) yerin dibine geçtiği o unutulmaz sahneyi es geçmişsiniz. bence oyuncuların bir-iki tonlama-vurgu kusurlarınıza yer ayıracağınıza bu sahneye değinmeliydiniz.

Saygılarımla

Gülabi TURAN


Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 400
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Çürüme (Orhan Aydın) - 3/4/2009
  • Röportaj: Tiyatro Eleştirmeni Üstün Akmen gelecekten umutsuz... (Üstün Akmen) - 3/3/2009
  • Biri Sanat mı Dedi? (Berkan Karasu) - 3/2/2009
  • Kafka'yı Yakmışlar (!) : Dönüşüm / İstanbul BB Şehir Tiyatroları (Melih Anık) - 3/2/2009
  • Antalya Devlet Tiyatrosu - Bay Kolpert - David Gieselmann (Öznur Çetin) - 3/1/2009
  • Tiyatrocular İlgi bekliyor (Adnan Tönel) - 3/1/2009
  • Teatral Bir Yazı: BALIK SEVDASI (Yurdagül Yurtseven) - 2/28/2009
  • Nuh'un Uzay Gemisi (Küresel Isınma ile İlgili - Çocuk Oyunu) (Hakan Atalay) - 2/28/2009
  • Tiyatroda Günlük - 26 Şubat 2009 (Melih Anık) - 2/26/2009
  • Mağdur Kız, İşkenceci Celladına Karşı: Ölüm ve Kız (Üstün Akmen) - 2/26/2009
  • Dervişin İçindeki Ölümü: Derviş ve Ölüm (Üstün Akmen) - 2/25/2009
  • Çırağan Oyuncuları (Dündar İncesu) - 2/24/2009
  • Van Gogh - Tiyatro Gerçek / İkarus’un Uçuşu….Ya da Ateş Denizlerinden Mumdan Gemilerle Geçmek.. (Melih Anık) - 2/24/2009
  • Bir Delinin Hatıra Defteri - Ankara Devlet Tiyatrosu (Taner Can) - 2/24/2009
  • Bir Daha Çal Sam - İzmir Devlet Tiyatrosu (Ahmet Olcay) - 2/23/2009
  • Korkunun Ecele Ne Faydası Var, Ne De Katkısı!: ACI (Üstün Akmen) - 2/23/2009
  • Sakıncalı Piyade - Su Gösteri Sanatları Sahnesi (Uğur Mumcu) (Öznur Çetin) - 2/22/2009
  • Tiyatro Gerçek - Van Gogh (Arda Aydın) - 2/21/2009
  • ONE MINUTE! ONE MINUTE! (Yurdagül Yurtseven) - 2/21/2009
  • Ellerinizden öpüyorum sevgili Gazanfer Özcan (Rengin Uz) - 2/18/2009
  • Gidenlerin Ardından... (Yurdagül Yurtseven) - 2/18/2009
  • Gazanfer Özcan'ın Ardından... (Özlem Özdemir) - 2/17/2009
  • Gazanfer Özcan'ı Kaybettik (Melih Anık) - 2/17/2009
  • Gazanfer Özcan'ın ardından... (Gazanfer Özcan) - 2/17/2009
  • Duru Tiyatro - Bana bir Picasso Gerek (Melih Anık) - 2/17/2009
  • Genç Oyuncunun Acıları (Eser Ali) - 2/16/2009
  • Birinci Yıl... (Orhan Aydın) - 2/16/2009
  • Absürd Tiyatroda Koza ve Gidip-Gelmek (Tuğçe Kanbur) - 2/13/2009
  • Adam Olacak Kadın ve Sevgililer Günü (Yurdagül Yurtseven) - 2/13/2009
  • Ne Dersin Azizim, İstanbul DT Cevahir Sahnesi'nde (Savaş Aykılıç) - 2/13/2009
  • Aykut Işıklar'a, Nedim Saban için Söyledikleri Hakkında Kınama Metni (Tuncer Cücenoğlu) - 2/11/2009
  • Tiyatro Pera - Rahat Yaşamaya Övgü - (Eski bir Brecht'çi ve solcudan rahat yaşamaya övgü…) (Melih Anık) - 2/11/2009
  • Ziyaretçi - Adana Devlet Tiyatrosu (Ahmet Olcay) - 2/11/2009
  • F451 – Bizim Tiyatro (İsmail Can Törtop) - 2/9/2009
  • Dinmeyen Alkışlar ~ Gülsün Siren Kınal (Karin Kökciyan) - 2/9/2009
  • Fırtına (Taner Can) - 2/9/2009
  • İstanbul’dan Bir Jean Claude-Carrière Geçti (Cengiz Peksoy) - 2/8/2009
  • Yanıtı Olmayan, Bol Sorulu Bir Oyun: KARATAVUK (Üstün Akmen) - 2/7/2009
  • Caza Kanunu - Diyarbakır Devlet Tiyatrosu (Ahmet Olcay) - 2/7/2009
  • Dinmeyen Alkışlar - Cahide Sonku (Cüneyt İngiz) - 2/6/2009
  • Pera Güzel Sanatlar'da Öğrenci Olmak (Yurdagül Yurtseven) - 2/5/2009


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..