| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Metni farklı kalıba dökülememiş bir oyun örneği: Muhabir Üstün Akmen Türkiye’de 1990’lı yılarda gelişmeye başlayan çağdaş gösteri sanatlarının yapı taşlarındandır Övül Avkıran ile Mustafa Avkıran. Kasım 2005’de Galatasaray’daki kapalı otoparkın altı yüz metrekarelik en alt katını kiraladılar. Bizzat tanığım, amaçları Türkiye’de tiyatroda, dansta, müzikte ve bu sanatların ilişki kurduğu diğer sanatlarda “bugün” üretileni, “şimdi”ye ait olanı görünür kılacak bir “boş alan” yaratmaktı ve başardılar, yarattılar. Garajistanbul’u Avrupa’da en çok bilinen kültür merkezlerinden biri yaptılar. Garajistanbul, kurulduğundan bu yana ezberi bozmayı, yan yana durmayı savladı. Bir tasarım kültürü, bir seyir ve seyirci kültürü yaratmayı ve bunu sürekli kılmayı amaçladı. Yokluk, yoksulluk ve yoksunluk söylemlerini bozdu. Çabaları koşulsuzdu, ürettikleri kısa sürede ortaya saçıldı. Övül ve Mustafa Avkıran açıldığı günden bugüne, farklı disiplinlerdeki etkinliklerin altına birlikte imza attı. Garajistanbul’un son etkinliği “Muhabir”. “Muhabir”in kavramını, kurgusunu, yönetimini Övül ile Mustafa Avkıran çifti üstlenmiş. Üstlenirlerken Memet Ali Alabora’nın (1977) kendi öyküsü üzerinden bellek tazelemeyi, yakın tarihimize spot tutmayı, dünyada eş zamanlı yaşanan olaylar ile ilişkilendirmeyi, kişisel olan üzerinden derinleşerek toplumsal olanı hatırlamayı seçmişler. Muhtemeldir ki, politik tavır, sanatsal seçim açıklamalarına bir de Memet Ali Alabora’nın öyküsü aracı olsun istemişler. Çalıştıkları disiplinler arası platformu, yaşadıkları toprağı, o toprağın sosyo-politik olaylarını “Muhabir” ile derinleştirmeyi hedeflemişler. Hiç kuşkum yok ki, bu kere de kullandıkları dili, seçimlerini, seçtikleri fikri özelleştirmişler, bu özelleştirmeyle kendi metinlerini biçimlendirmişler. Çalışırlarken ışık, müzik, hareket anlayışlarını yeniden sorgu sual etmişler. Ne söylediklerini, nasıl söylediklerini gene öne çekmişler. Bizzat ifade ettikleri gibi: “Yeni projeleri ‘Muhabir’ ile yıllardır kendi kişilikleri üzerinden derinleştirdikleri yaratım sürecini, bu kez Memet Ali Alabora’nın kimliği üzerinden derinleşerek” gerçekleştirmek için direnmişler. “Emekleri zail olmuş” demeyeyim, diyerek Avkıran çiftini kırmayayım, ama çağdaş gösteri sanatları tekniklerini kullanmadıklarından ürünleri bu kere tiyatro olmamış. Ne yapayım? Ayan beyan söylüyorum işte: “Olmamış!” İllüzyon kurulamamış, illüzyon kurulamadığından olaylarda, durumlarda ve sözlerde oyun içinde oyun açılamamış. Oyun kurulamadığından, izleyiciyle paylaşılan “oyunsuluk” tutmamış. “Anlatımı renklendirmenin bir yolu, anlatı içinde geçen kişilerin eylemlerini göstermektir” teranesinden yola çıkarlarken, tiyatro etkinliğinin ne sadece anlatı, ne de sadece oyun olduğu gerçeği yadsınmış. Tiyatro etkinliğinin bağımsız bir disiplin haline gelmesi için, metnin anlatı ve oyundan farklı bir kalıba dökülmesi gerektiği atlanmış. Demem o ki, “Muhabir”de anlatılan, Memet Ali Alabora’nın yaşam öyküsü ve Memet Ali Alabora’nın akrabaları, akraba ilişkileri alımlayıcı tarafından “inşa” edilemiyor. Anlattığı anı, bir yere bağlanmıyor. “Ayol, daha dünkü çocuk, onun yaşam öyküsünde n’olur ki” falan diyerek edepsizlik yapmak istemem. Memet Ali Alabora’nın, - yılları arasında ’de yayımlanan programında, hem de bir bölümünde savaş muhabiri olarak görev yapmış olması ola ki “öykü” birikimi için yeterli deneyimdir. Gel gelelim, “Muhabir” bir öyküyü ima ediyor, ama öykü anlatmıyor. Gösteri sırasında, yüksek temposu olması gereken tablolar, olabildiğince durağan ele alınıyor. Oyuncu Memet Ali Alabora çok vurgu hatası yapıyor. Örneğin, “hayat da” sözcüğünde vurgu “hayat” üzerinde olduğu halde; “da” vurgusuzunu atlıyor. Bulunma bildiren vurgulu “da” ekiniyse vurgusuzuyla karıştırıyor. Dediğim gibi, vurgu hatalarına çok sık rastlanıyor. Diğer taraftan, metin içinde “tane” sözcüğü sayılamayacak kadar fazla kullanılıyor. Yüksel Aymaz, gene mükemmel ışık tasarımı, doğru ışık ayarlarıyla dikkat çekerken, Selçuk Artut’un ses ve video tasarımı alkışı hak ediyor. Haaa, aman aman amanın, bir konu daha var. Dramaturg olarak yapıma imza atan Hollandalı tiyatro adamı Lex Bohlmeijer (1959) dramatik metni teknik, tasarım, içerdiği anlam açısından nasıl değerlendirdi; geçtiği dönemi nasıl araştırdı, inceledi, çözümledi Allah inandırsın merakımdan içim içimi yiyor! Üstün Akmen Evrensel Gazetesi Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|