Bundan böyle, Türk edebiyatında ve Türk tiyatrosunda sansür konusunu araştıranlar, Şehir Tiyatrolarının 2008–2009 sezonunda Yahya Kemal Beyatlı’yı anlatan “Kendi Gök Kubbemiz” oyunundaki Yahya Kemal’ in “26 Ağustos 1922” adlı şiirine yapılan sansüre rastlayacaklardır.
Yine bundan böyle, sanat ve edebiyat dergileri, temalı özel sayılarını ya da dosyalarını sansür konusuna ayırırlarsa Şehir Tiyatrolarında yöneticileri tarafından yapılan söz konusu sansüre yer ayıracaklardır.
Bu öyle-böyle bir sansür değil. Belgeli, kanlı-canlı tescilli somut bir sansür uygulamasıdır.
Sorumluların ipliği pazara çıkarılmıştır. Edepten uzak lakayt tutumları devam etmektedir. Söyleyecek tek bir sözleri bile yoktur.
Bu, dört dörtlük, dörtlük dörde bölünse bir satırını bile hazmedip okutmazlar. Tek tek kelimelerine ayırsak tek kelimesini bile yasaklarlar. Bunları bir yere kadar anlamak mümkün. Ancak emek verilmiş, yapılmış, paketlenmiş, daha önce seyredilmiş bir oyundan özel bir bölümü çıkartmayı kabullenmek mümkün değil.
Sanki oyuncuların böyle bir yetkisi varmış gibi Toron Karacaoğlu’na “Ben istemedim attım” dedirterek sıyrılmak istiyorlar.
Bunu sakın diğer oyuncular duymasınlar.
“Kendi Gök Kubbemiz” oyununu Nisan ayının programında görünce teknik açıdan da ihtiyaç duyduğum için 30 Mart pazartesi günü yönetim kurulunda görüşülmek üzere kayıtlı dilekçe verdim. Ne mi oldu? N’olacak. Maalesef dilekçem de sansüre takıldı.
“Sahne Senin İstanbul” diye karşılamaya hazırlandığımız 2010 yılının arifesinde bu sansür başlı başına bir talihsizliktir.
Ben bu yılı kendi adıma sansür senesi olarak ilan ettim. Geçmişte kalan seneleri, “…oyununun oynadığı sene” diyerek hatırlar, hatırlatırız ya işte, bende bu seneyi ileride anarken, “hani şu ‘Kendi Gök Kubbemiz’ oyununa sansür uygulanan sene…” diyerek hatırlayıp hatırlatacağım. Yönetimi de “sansürcü” diyerek anmam çok normal.
***
Bana, “Sen sansürün resmini yapabilir misin?” diye sorarlarsa; bir an düşünür yapabileceğimi söylerim. Bu düşünme esnasında, ince ince kıvrımlı çizgilerin form oluşturduğu, ürkek beneklerin ve daha çok kara lekelerin başat olduğu soyut bir resim hayalimde oluşur. Geriye bu hayali gerçekleştirmek kalır.
Bana, “Sen sansürün oyununu yazabilir misin?” diye sorarlarsa; İşte bu çok daha kolay. Hiç düşünmeden cevap verebilirim. Şeker, yağ, un yani malzeme hazır. Geriye bir güzel harmanlamak kalıyor. Olay yedi katlı binanın son katında geçer.
Bu resimi yapıp, bu oyunu yazacağım, hem de yeni bir teknik deneyerek. Şöyle ki; metinler çifter çifter yazılacak, Sanatçı bunlardan birisini atabilecek, Bu keyfe keder kısımlar gitse bile oyunun omurgasına zarar gelmeyecek. Atmazsa da daha bi anlam katmış olacak.
İşte, taslak halinde bulunan bu sansür oyununu, gelecek sene “Genç Günler” programında sahnelemek üzere genç namuslu cesur bir yönetmen aranıyor.
Bir de Yahya Kemal Beyatlı’nın “26 Ağustos 1922” adlı dörtlüğünü, eksiğimizi tamamlamak amacıyla, Toron Karacaoğlu’n un oyundaki sesinden tıklayıp dinlenilsin diye siteye koyacağım.
Benden şimdilik bu kadar.
Biraz da, sansüre karşı olanlar, yetkili makamlar Yaya Kemal dostları, Türk Edebiyatı Vakfı, Yaya Kemal Enstitüsü, Yazarlar Sendikası, Yazarlar Birliği, gazete ve dergiler… İlgilensinler artık.
Ha… Şu başlıktaki “topal ördek.”
Onu da bilmeyip merak edenler, bildiğini tahmin ettiklerine sorsunlar.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...