| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Yalçın Menteş Tiyatrosu'nda Bir Çetin Akcan İşi: Eros Pansiyon Üstün Akmen Yalçın Menteş Tiyatrosu, Çetin Akcan’ın yazdığı ve yönettiği “Eros Pansiyon” başlıklı oyunu oynamakta. Çetin Akcan, bu kere de sıradan dört insanın tuhaf durumlarla savaşını işlemeyi denemiş, ama her ne hikmetse yönettiği oyunda oyuncuların oyun biçiminde mantıklı, doğal ve gerçekçi olmalarını, abartıdan olabildiğince kaçınmalarını istememiş. İstemeyince de fars türünün doğasına doğal olarak ters düşmüş. Bir babanın, gözünden bile sakındığı kızının peşinden, o pek bilinen tuhaf “sakınma” psikozu içinde dağ tepe aşıp tatil yöresine gelmesi fars olsun ya da tragedya olsun fark eder mi? Etmez, etmediği gibi her iki türde de babanın duygularının farksız olması gerekir. Her iki türde de önemli olan seyircinin duygusudur, babanınki değil, öyle değil mi? Fars, komedyanın tersine gülünç olanı fiziksel eylem ve durumlardan damıtır, stereotip (‘kalıp yargı’ anlamında kullanıyorum) oyun kişilerine dayanan dil oyunlarıyla eylemi yürütür. Çetin Akcan ile işte hep bu noktada karşı karşıya boynuzlaşıyoruz. Ben, sürekli “kalıp yargı” ve “ön yargı”yı birbirine karıştırmamak gerektiğini savunuyor, kalıp yargının ve ön yargının işlevleri açısından birbirinden çok farklı olduklarını söylüyorum. Oyunlarındaki karakterler “stereotip” olmamalı diyorum. Akcan ise, karakterlerini (sanki) inadına basitleştirmiyor. Fars durumlarını ve kişileri metin içinde belirtmiyor. Yazdığı metin içinde dozunu saptamadığı karakter abartısını oyuncu sahnede köpürtmeye kalkışınca da yapılan iş fars olmaktan çıkıyor, hatta yapılan işin ne olduğu anlaşılamaz oluyor. Israrla absürt öğeler kullanmıyor, ana karakterin fiziki özelliklerini yeterince öne çıkarmıyor. Kullandığı “olağandışı” durumlarsa yetersiz kalıyor, beklenmedik olaylar yeterince gelişmiyor, esprili repliklere saha açmıyor. Yanlış anlaşmalar, yanlış anlamalar, kimlik karışıklıkları, fiziksel komedi özellikleri, saçmalıklar… Bunların hiçbirine yeterince önem vermiyor. Veee elbette mankenlikten gelme güzel kız Şebnem Schaefer’e bikini üstüne vual tunik giydirip sahnede dolaştırmakla iş bitmiyor. Mükemmel fiziğiyle sahneye pekâlâ yakışan Schaefer’in işaret ve dayanak noktaları üzerinde eklemlenmiş, yönetmen yardımıyla yaratacağı bir Nergis figürü çizmesini sağlamak, bunun için de Schaefer’in eline ancak izleyicinin ve bedeninin katılımıyla kendini belli edecek yönlendirici devinduyumsal ve duygulanımsal bir şema çizip vermek gerekiyor. Kaan Taşaner’in de perspektifi doğrultusunda bir alt-partisyon oluşturması gerekiyor. Başak Altınbaşak’ı ya da âşık olduğu sevgilisiyle yaptığı kaçamağı gerçeğin reprikası (“ucuz yollu ‘artizlik’ yapma çabasının ürünü olarak ortaya çıkan kopya malzeme” anlamında kullanıyorum) gibi, toptan ve benzetmeci biçimde yansıtma zorunda değil ki Taşaner! Ama bunu yönetmenin Taşaner’e anlatması gerekiyor. “Eros Pansiyon”un tiyatromuza yararının Parla Şenol gibi bir sinema, tiyatro, reklam, dizi oyuncusu, şarkıcı ve seslendirme sanatçısının (bunları da “çok yönlü” anlamında sıralıyorum) bunca yıl sonra sahneye çıkması olmaması gerekiyor. Mutlaka öğrenmiştir, ara verdiğinden unutmuştur, ama Parla Şenol’a da Meryem’in anlatı kuruluşunun vurgulu anlarıyla daha gevşek anlarını almaştırmasını, böyle bir dinamik yaratmasını anımsatmak gerekiyor. Yalçın Menteş ne kadar deneyimli olursa olsun, ona da coşkularını yönetmeyi ve onları okumasını heceletmeli. Ola ki kimseden duymamıştır. Öğrenmenin yaşı yok! Yalçın Menteş’in Ergun Okan karakterinin bir bütünlük, gerçek yaşamdakine benzer bir varlık olduğuna inanıyormuş gibi yapması, oysa rolü aslında kendisinin ve seyircinin bir insan yanılsaması üretecek biçimde tamamlamasını öğretmek gerekiyor. Daha neler mi gerekiyor? Oyuna on beş dakika geç başlamamak, on beş dakikalık perde arasına beş dakika daha eklememek gerekiyor. Işık tasarımını kim yaptıysa bir daha ışık tasarımı yapmaması, Nilgün Gürkan gibi bol ödüllü sahne tasarımcısının bir daha böyle eften püften dekor tasarımlarına imza atmaması gerekiyor. Bunları yazan eleştirmene kızılmamasıysa bu yazının ana temasını oluşturuyor. Üstün Akmen Evrensel Gazetesi Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|