| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Feraset Bacı, Nurcihan Kalfa, Dadı Kalfa Pınar Çekirge İyi yürekli, hayli kilolu, başında beyaz yemenisiyle yaşadığı konağın kilidi küreği olmuş dadı anne. Hani, Esmeray'ın o şarkısında sözü edilen " korkar kaçar çoluk çocuk, bir çimdik on üç buçuk" lardan biri. Bazen bizim bacı kalfa, bazen sadece bacı, çoğunlukla dadı anne. Ezildiğinin bile ayrımında olamayacak kadar fedakar, sevecen. Hayatıma ilk giren dadı anne Dursune Şirin'di. Ayşecik neler yapardı ona, ya koskoca Hulusi beyin kızı Filiz'e ne demeli ? Küçük hanımlar, küçükbeylere kıyamaz, onlara yardımcı olmak için çırpınır, kolayca kandırılıp, iyi niyeti hep suistimal edilirdi. Bazen öyle kederlenirdi ki büyük hanımefendiye, paşa efendiye ne diyeceğini bilemez, kendi kendini yer bitirirdi. Gözleri kocaman kocaman açılırdı konuşurken. Gülüşü ne güzeldi..kahkahası ne tatlı gelirdi kulağıma. Konaklardan, köşklerden, boğaziçi yalılarından, eski İstanbul zamanlarından çıkıp gelmiş olmalıydı perdeye. Belki de Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın, Muazzez Tahsin'in romanlarından. Önemi yoktu. Karşımızdaydı. Geniş salonlar, merdivenler, mutfak, kiler, sofa arasında canını dişine takar koşuşturup dururdu hiç yorulmadan..romatizma yürümüş bacaklarına aldırmadan..ölümüne koşardı..adeta bir amork koşucusuydu.En çok mutfakta aşçı Necdet ile şakalaşır, komşu köşkün yakışıklı mahdumu teğmen Ediz ile neredeyse eline doğmuş, senelerdir gözü gibi baktığı, herkeslerden sakındığı Hülya'nın arasını yapmaya çalışır, arada bahçevan Hüseyin'i azarlar, şöför Ayhan’a göz açtırmazdı.Koskoca konağın kilidi, küreğiydi o. Olmazsa ‘olmaz’ıydı. 1960'ların hemen başında radyoda Selçuk Kaskan'ın yazdığı " Uğurlugil Ailesi" başlamıştı.Nebahat ve Salim Uğurlugil, kızları Türkan, nişanlısı Bülent oğulları Doğan ve gelinleri İnci..torunları Elif.Evin emektarı her olayın içine balıklama dalan, lafını esirgemeyen , Nebahat hanımın biricik dadısı Nurcihan kalfa.Kocası Davut Ağa. Tevfik Gelenbe'yi senelerce kadın, üstelik arap bacı sanmıştık, imajın gerçeğin önüne geçişi bazen nasıl da hazindir..giydirilmiş kimlikler nasıl da deriye derinlemesine nüfuz eder. Zenci demezdik onlara, Arap bacı derdik. Bir tutam baharattılar hayatlarımızda. Soğan, iç pilav, çerkez tavuğu, aşure buğuları arasında eski bir fotoğraf, duvarlarda solup kalmış. Zerafet, Nurcihan, Hoşkadem, Feraset adları her ne olursa olsun edebiyatımızda hep yerleri olmuştu. (" Şıpsevdi"'de Hüseyin Rahmi, " Miskinler Tekkesi" Reşat Nuri...)Bütün o romanlarla çoğaldılar belleğimde, düş dünyamda.Ama nedense hepsini ille de Dursune Şirin'de, Tevfik Gelenbe'de gövdelendirdim. Dursune Şirin öleli çok oldu. Tevfik Gelenbe’ yi yakın zamanda kaybettik. Şimdi o iki ‘ sevgili hayal’ perdede, radyo ve televizyon kayıtlarında ama en çok anılarda yaşamaya devam ediyorlar. Keşke körüklü radyonun arka kapağını bin bir zorlukla uğraşıp açtığımda Nurcihan Kalfa’yı orada oturuyor bulsaydım. Keşke söz dinlemediğim, yemek yemediğim, yaramazlık yaptığım için duygusal ezimlere maruz bırakıldığımda ( ilk sömürü zaten hep ailede yaşanır ) Dursune Şirin usulca yanıma gelip, " Ağlama küçük beyciğim, sonra dadıcığın da ağlar ama" deseydi. 2008-2009 Tiyatro Sezonu’nda izledim “İstanbul Efendisi”ni.Trafik mi yoğundu, ben mi saatin azizliğine uğramıştım, çıkaramıyorum şimdi, programa bile bakmaya fırsat bulamadan, neredeyse son zil çalarken geçip oturmuştum yerime.Seneler önce, 1980 lerin hemen başı olmalı, ilk Devlet Tiyatrosu’nda izlemiştim “ İstanbul Efendisi ”ni.Zekai Müftüoğlu, Ahmet Uğurlu, Bilge Şen..kimler yoktu ki..hatta oyun bitip, alkışlar yükseldiğinde oyunculardan birinin yüzündeki maskeyi çıkaracağını sanmıştım. Birden Feraset ‘i ayrımsadım.Boncukları, kaçık çorabı, iri iri açılmış gözleri, kırmızı dudakları, ustalıkla yapılmış makyajıyla o kadar başarılıydı ki..oyun boyunca kim olabileceğini düşündüm durdum.Dursune Şirin’i hatırladım ister istemez.Sahi kimdi Feraset’i oynayan ? İyi saatte olsunlara karışmış, çılgın Feraset’i yaşar kılan kimdi ? İlk arada dışarıya çıktım ve oyuncu kadrosunun yer aldığı panoya baktım.A, Feraset bizim Martirio’ydu.Hani şu, Bernarda Alba’nın kızı Martirio. Meğer, Feraset’i dünden bugüne, bugünden yarına taşıyan, üstün canlandırma yeteneğini, ustalığını bir kez daha gözlemlediğim Özlem Türkad’mış.Yine dorukta bir oyunculuk sergilemiş, yine bir başka kompozisyona imza atmıştı. Zaten, oyunu ikinci kez izlediğimde Özlem Türkad’ın günün birinde mutlaka Opal Kronkie’yi canlandıracağını hayal etmiştim.”Tatlı Kaçık” Opal, Nisa Serezli’den seneler sonra eğer yeniden sahnelenirse, var ya, Özlem Türkad Opel kimliğiyle ortalığı yıkar geçer. Pınar Çekirge Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|