| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Alev Oraloğlu - Kötü Tohum Pınar Çekirge Kimi öksüz. Kimi yetimdi. Bazıları köprü altlarında, yıkık gecekondularda berduş, sefil bir hayat sürer, horlanır, iteklenirlerdi.Ana kucağına hasrettiler en çok.Sıcak bir ailenin özlemini duyar, karşılarına çıkan yakışıklı, iyi adamlara " size baba diyebilir miyim, amca ? " demekten çekinmezlerdi. Bazen yaramazlıklarıyla mahalleyi birbirine katsalar, olmayacak işlere bulaşıp, her taşın altından çıksalar da çok sevimli ve masumdular. Kimse kızmazdı onlara. Boyunlarını büker, boncuk gözleriyle yüreklerimize dokunurlardı çünkü. O melodramların ‘olmazsa olmaz’ karakterleriydiler. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında, Ömer’e öksürük şurubu almak, onu bir hastaneye yatırmak için tek seçeneği Avni beyin konağını soymak olan Ayşe son anda hırsızlıktan vazgeçmişti. Fonda “ Orada Bir Köy Var Uzakta” dan uyarlanmış şarkıyı Birsen Kaplangı söylemeye başlamıştı. Yağmur ve gözyaşı beraber akmaktaydı karanlığa. “ Ana derdi bir yaradır/ Izdırabı dinmiyor hiç. / İki öksüz, iki yetim.. bir an bile gülmüyor hiç. Uzat kollarını bize / Kucağında ısıt anne..o kadar çok sev ki bizi / Hasretimiz dinsin anne..” Ah, birde yaşlarından, boylarından büyük laflar etmeseler, o ‘büyümüş de küçülmüş’, nasıl derler ‘çok bilmiş’ kimliklere bürünmeseler daha da ' şeytan çekici ' olacaklardı ya.. Senaryolar onların üzerine kurulur, çektikleri filmler gişe rekorları kırar, patlayan flashlar, arasında hep gülümserlerdi. Adları afişlerin en üstünde sol başta yazılırdı genellikle. Dönemin tüm ünlü star'larından önce gelirdi isimleri. Onlar Kemalettin Tuğcu romanlarından çıkıp gelmişlerdi hayatımıza. Çekmedikleri acı kalmaz, felaketler, mutsuzluklar yakalarını bırakmazdı bir türlü. Uğradıkları onca haksızlığa, rağmen bir an bile doğrudan, iyi olandan sapmazlardı. Gün gelir evdeki boş şişeleri satardı Ayşecik. Kardeşi Ömer'e o ufacık parayla kurabiye alıp, karnını doyurur, kendisiyse su içerek açlığını bastırmaya çalışırdı. Kan kusar kızılcık şerbetiydi, derdi.Fedakardı. Sokaklarda işportacılık yapar, taksi duraklarında " Taksim'e bir iki" diye bağırır, balon satar, bazen çadır tiyatrolarında göbek atar, gerdan kırarlardı. Sahi, ne çekerlerdi o üvey babalardan ( Erol Taş, Önder Somer ) ve tabii üvey annelerden ( Lale Belkıs, Suzan Avcı, Feri Cansel ). Bazen yoldan çıkan, yuvasını görmezden gelen babalarına “yuvana dön” çağrısında bulunur, aileyi bölünmekten, parçalanmaktan korurlardı. Evlilik kurumunun bekçileriydiler, kolay mı ? Neyse ki, onları hep koruyan bahçıvan Necdet, Turist Ömer, komiser Hulusi amcaları, komşu teyze Mürrüvet, manav Cevat vardı. "Onlar çocuk değildi aslında. Büyüklerin gözündeki 'çocuk' imajına hizmet eden insancıklardı." demişti Tuna Kiremitçi " Mutsuz Çocuk Yıldızlar " başlıklı yazısında. " Çoğu, aile desteğiyle, 'ay ne şirin !' ideolojisinin doğal sonucu olarak geçmişti kamera karşısına. Onlardan çocuk olmaları değil, 'çocuk' rolü oynamaları beklendi. Rolü yazan da büyüklerdi tabii. Sezercik, büyüklerin tasarladığı bir modeldi mesela. Tıpkı Ömercik ya da Ayşecik gibi... Normalde hiçbir çocuk onlar gibi davranmaz, konuşmazdı. Bu yüzden çocuklardan çok, büyükler tarafından sevildi çocuk yıldızlar. Amaç da buydu zaten: Dikenlerinden arınmış, ehlileştirilmiş çocuk modelleri... " Laf aramızda, o ehlileştirilmiş çocuk karakterlerden benim yaş grubumdaki her çocuk payını almıştı.Hep onlarla kıyaslanırdık yok yere.Ayşecik " anneciğimsiz, babacığımsız konuşmazmış..", Ömercik " çok zeki, çok akıllıymış...", Yumurcak " annesinin sözünden çıkmazmış". Anlayacağınız ille ve nedense “ideal” rol model olarak yüzümüzün karşısına konulurlardı. Artık seç beğen, beğenebilirsen. O mağdurlardan biri olduğumu saklamak anlamsız şimdi. Hepsi iyi yürekli,şefkatli, cici, terbiyeli, uslu çocuklardı.Ancak; Alev Oraloğlu ise KÖTÜ TOHUM'du.Aykırıydı.Daha dokuz yaşındayken böylesi bir rolle sanat hayatına adım atmıştı.Eğer çok başarılı olmasaydı o ilk ve son filmi olabilirdi. "Kötü Tohum'u seneler sonra izlediğimde dehşete düşmüştüm.Bunca kötülüğü gözlerindeki o hain pırıltılarla yapan bir çocuk.Stephen King romanlarından çıkıp gelmiş bir poltergeist.Tehlike ve sadist ifadelerle dolu o gülümseyiş. Piyano çalıyordu Alev.Alnına düşen kahkülleri ensesinden at kuyruğu yapılmış saçlarıyla biraz da ' Ayşegül' dü o.Usulca salondan çıkıp bahçede kahyanın uyuduğu klübeye süzüldü.Samanları tutuştuırup kapıyı kilitledi ve eve dönüp tekrar piyano çalmaya başladı.Büyülenmiş gibiydi, küçücük parmakları tuşlara vuruyor o gözünü duvara dikmiş gülümsüyor, gülümsüyordu. Çığlıklar...duman.O hala piyano çalıyordu.Umursamaz bir ifadeyle. Cemal'den sonra Memo'yu da öldürmüştü. Bu gerçeği öğrenen Lale kızının nasıl bir ruh taşıdığını anlamıştı artık. - Bu gece yeni vitaminlerden içeceksin Alev. - Memo'ya olanları biliyor musun anneciğim ? Avucundaki hapları uzattı Lale.Tek tek alıp yutmaya başladı Alev. - Neden ağlıyorsun anneciğim ? - Yeni haplar böyle çok içiliyormuş. - Tamam hepsini yuttum anneciğim sakın bana birşey yapma, beni koru.. Kanepeye uzandı Alev.Uykusu gelmişti birden.Gözleri kamaştı..solukları sıklaştı. - Kızım..benimsin.Seni burada, kalbimin içinde taşıdım.Sana kötülük yapılmasından..seni bunlardan ben kurtarabilirdim..onun için beni affet ! Uyu yavrum..uyu ve güzel rüyalar gör..ben de uyuyacağım zaten.Onu kendi ellerimle öldürdüm..aldattım onu..benim için çarpan kalbini kendi ellerimle durdum.Başka ne yapabilirdim ki ? O'na cani, katil demelerine nasıl katlanabilirdim ? Silah sesi boşlukta yankılandı. Lale intihar etmişti.Şakağından süzülen ince bir kan... Alev son anda kurtarıldı. Gece yarısını iki saat geçmişti.Yatağından kalktı Alev.Kötülüklerle doluydu bakışları.Sessizce merdivenlerden indi.Hızla yağmurun altında, çamura bata çıka yürüdü.Düşen bir yıldırım. Alev Oraloğlu "Kötü Tohum" da bir tabuyu yıkıyor, çocuk masumiyetini yerle bir ediyordu.Tam 46 yıl geçmiş aradan. Luigi Pirandello'nun " Size Öyle Geliyorsa Öyledir" adlı oyununda Amalia rolünde izledim Alev Oraloğlu'nu muhteşemdi.. Ah, Georges Feydeau'nun, şimdi adını hatırlayamıyorum, oyununda yaptığı cancan dansında yine muhteşemdi. "Aşk-ı Memnu" da Peyker tiplemesi muhteşemdi.. "Kiralık Konak" ta o mürebbiye karakteri..muhteşemdi.O kadar naif, yalın, derin; o kadar hakiki. Fonda Listz'in Si Minör Sonat'ı. Alev Oraloğlu rolünün ardına geçebilen ender sanatçılardan biri, rolün içine giren, yaşatan..rolünü yorumlarken sergilediği bilinç ve ruh bütünlüğü..sanki gizli bir güç taşıyordu içinde. Pınar Çekirge Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet yasar tir - ( 11/16/2009 ) Bu çok beğendiğim filmi bana hatırlattığınız için sonsuz teşekkürlerimi sunarım....... |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|