| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
-Çıkmaz Sokak- Çıkmazları Cüneyt İngiz Yıllarca işlemediğiniz bir suç olduğu halde, bu suçtan yargılanmak, fiziksel ve ruhsal şiddet görmek zorunda kalsanız, yıllar sonra da suçsuzluğunuz ispat edilse neler hissederdiniz? Hele ki bedeninizde ve ruhunuzda bu işkencenin yaralarını her an her saniye tekrar tekrar fark ediyorsanız? Belki de gözlerinizin bir anlık gafletten dolayı çözülmüş olduğunu ve de işkencecinizi bir an için bile olsun gördüyseniz ve o bir ânı hiç unutmamak için yıllarca hiç sektirmeden gözünüzün önünde tutuyorsanız? Tuncer Cücenoğlu’nun tam da bu soruları sormak için kaleme aldığı Çıkmaz Sokak oyunu Şehir Tiyatroları’nda Mazlum Kiper yönetmenliğinde bir kez daha sorgulanıyor. Başrollerini Erhan Özçelik, Aslı Narcı ve Hümay Güldağ’ın canlandırdığı oyun, bu sorulara ve sonrasına değiniyor. Bir dönem baskıcı Yunan faşizminde hiç suçu olmadığı halde işkence gören bir kadının, işkenceler sırasında yanlışlıkla da olsa işkencecisinin yüzünü görmesini, bu yüzü hiç unutmadan yıllarca intikam planlarını yapmasını ele alıyor. Kardeşinin gençliğini, güzelliğini ve de işkenceci polisin zaaflarını kullanarak planını adeta bir nakış gibi işleyerek sonuca ulaşıyor. İşkencecisine bütün bu olanları hatırlattıktan ve acılarını ortaya döktükten sonra başlıyor esas oyun. Bu noktadan sonra artık işkenceci av, kurban avcı oluyor. Peki, bundan sonra ne olacaktır? Kurban yaşadığı bütün acıları işkencecisine yaşatacak kadar acımasız ve avcı mıdır? Bir dönem sadece işini yapmış olmanın dışında bir şey bilmeyen işkenceciye işkence ederek soyut düşünceden intikamını alabilecek midir? Yoksa bir zamanlar işkence ettiği insanların üzerinde hâkim olma hüküm sürme zevkini tadan işkenceci adam, şimdi işkence edilince korkunun bütün dehlizlerini gezecek midir? Kurban ve işkenceci olan insanlar sadece birbirlerine zulmederken, bu zulme seyirci kalan, düşünceyi yakan yıkan sistemler ve zihinler hep kenardan ortalığın karışmasını ağızlarından akan zevk salyalarıyla seyredecekler midir? İşte bütün bu sorgulamalarla başlayan oyun, bir dönem ülkemizde de varolan siyasi çekişmelerle ortaya çıkan bu acı tablolara dokunuyor usulca. Bir dönemin işkencecilerine bir selam veriyor. “Gün gelir sen de o sandalyeye oturursun” diyor sessizce, usulca, sanatın bütün silahlarını kullanarak. Bazı oyunlar vardır sahneye koyuldukları zaman, bir misyonu olduğu için, çok ince elenip sık dokunulmalıdır. Bir dönem birçok ülkede yaşanan siyasi sıkıntıların sahneye taşınması da bu şekilde olmalıdır. Bu tür oyunlarda oyuncunun –mış gibi yaparken seyirciyi ikna etmesi önemlidir. Yönetmenin böyle bir oyunu sahneye koyarken, yazarın oyunu yazarken yaşadığı kaygıların yanı sıra kendi düşünce süzgecinin kalıntılarını da bu oyuna aktarması büyük bir önem taşımaktadır. Oyun genelde yazarın yazdığı şekliyle sahneye koyma duygusu hissettiriyor. Yönetmen belki de günümüz siyasetini, politikasını hassasiyetle ele alarak, aşırı sivri söylemlerden uzak tutma çabası göstermiştir. Oyunun birinci perde sonunda bir başkasının gelip işkenceciyi bir sandalyeye oturtması izleyenleri varolan durumun geriliminden oldukça uzaklaştırıyor. Belki böylece insanların duygusal hassasiyetleri de hafifletiliyor. Ama bu durum oyuna olan inancı da fazlaca zedeliyor. Katarsis duygusunun yarım kalması da seyircide tamamlanmamışlık duygusu yaratıyor. Çünkü söylenen sözler, kurbanın yaşadıkları üzerine anlattıkları bizi buna hazırlıyor aslında. İkinci perdenin başlangıcı, seyircinin koltuğuna döndükten sonra uzun süre bekletilmesi, sonrasında tekrar işkenceci rolündeki kişinin dekorcuyla beraber gelip sandalyeye oturması ve bağlanması, sonrasındaki yine uzun soluklu bekleyiş izleyenleri inandırıcılıktan uzaklaştırıyor. “Seyirci! Bu sadece bir rol ve biz oyun oynuyoruz” gibi bir epik anlatımsa oyunun temeline ve fikrine ters. Oysa bütün bu olanlar perdenin arkasında hazırlanıp, seyirciye sunulsa, seyirci de oyunun tamamen içine girip, bütün arınma duygularını tatmin etse, oyundan doyumlu ayrılacak ve yaşadığı günün tortularını, pasını zihninden silecek. İşkence görmüş olan kurban rolünde Hümay Güldağ’ın fiziksel ve ruhsal devinimlerinin eşitlenmediği duygusuna kapılıyoruz. Rolünü içselleştirememenin acılarını yaşıyor gibiydi. Olayın duygusal, içsel acılarından çok, fiziksel yönünü ön plana çıkartarak, olduğu yerde fiziksel devinimlerde bulunması, seyirciyi ve kendini ikna etmek için üzerine giydiği avcı elbiselerinin içine yerleşememiş olma hissi bize kadar ulaşıyordu. Böyle olunca Kurbanla birlikteliğimiz, yaşadığı acıları kalbimizde hissetmemiz zorlaşıyordu. Tuncer Cücenoğlu’nun birçok ülkede ödüller kazandığı bu değerli oyunu sahnede görmek ve bir başka ülkede yaşananların ülkemizle benzeşimlerini hissetmek adına, özellikle televizyon dizileri ve sinema filmlerimizle siyasi geçmişimizi sorguladığımız bu dönemde, seyircilerimiz için güzel bir deneyim olacak. İYİ SEYİRLER….. Cüneyt İngiz Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet ferdi can - ( 12/12/2009 ) gecen hafta gıtmıstım bu oyuna pek hosuma gıtmedı.bir an once bıtsede gıtsek dedırttıren bır oyun |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|