| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Ustalardan Bir Tangoya Ne Dersiniz?: Temiz Ev Can Murat Yaşar Şengel Belki Paris’te bir café’de Mireille MATHIEU’nün bir parçası eşliğinde sıcak çukulatamı yudumluyorum, belki Arjantin’de loş bir sahnede PIAZZOLA’nın müziği ruhumu beslemekte, belki Dijon’da veya Bozcaada’da şarap tadımındayım, belki Çandarlı’da mendirekte gün batışını izlerken önümden kayığıyla geçen balıkçı bana el sallamakta, belki de Venedik’te anılarımla baş başa dar sokaklarda yürüyorum kim bilir ? Bu duyguları bana son yıllarda izlediğim en güzel oyunlardan biri olan İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı Sarah RUHL’un yazdığı, Z.İrem AYDIN’ın duru çevirisi ile dilimize kazandırdığı, Kubilay KARSLIOĞLU ve Atilla ŞENDİL’in yönettikleri “Temiz Ev” oyunu hissettirdi. “Temiz Ev” aslında bir öteki kadın öyküsüdür. Yazar Pınar ÇEKİRGE’nin “Öteki Kadın” kitabını hissettim oyunu izlerken. Her kadın bir diğeri için öteki kadındır gerçeğinden yola çıkmış Sarah RUHL tıpkı Pınar ÇEKİRGE gibi. İki kadın güvercin ve şahinken, bıçak ve yara konumundayken dost oluveriyorlar. Öylece, kolayca. Erkek acı çekmesini istemediği kadına en büyük acıyı yaşatıyor oyun boyunca. Aynı erkeği paylaşıyorlar çünkü. Aynı erkekle kesişiyor hayatları, biri yaşamda kalıyor, diğeri hatıralarda silinmeye mahkum oluyor. Hayat devam ediyor. Acıtan, acıyan ve acıya bağımlı olan kadınların trajedisi… Tatlı sıcak bir komediyi esasında trajedi olarak tanımlamak. Farklı duyguların bir arada hasatlanması. Yazar Sarah RUHL’un epik zekasını öğrencisi olduğu Paula VOGEL “Eğer Virginia WOOLF bir oyun yazarı olsaydı tam da Sarah RUHL gibi yazardı…” diyerek özetlemiş. Bu cümleyi hem oyun broşüründe hem de yazarı araştırdığım internet sahifelerinde okudum. Yazar oyunu 2004 yılında yazmış ve aynı yıl bu oyun ile Suzan SMITH BLACKBURN Ödülü ile taçlandırılmış. Z.İrem AYDIN’ın mükemmel ve sıcacık çevirisi oyuna bağımlılığımızı arttırmakta. Yazılarımı hazırlamadan önce oyunları en az üç kez izlemekteyim. Bu oyunu bir kez Beykoz Ahmet MİTHAT Efendi Salonu Feridun KARAKAYA Sahnesi’nde (En kolayı buldum ve bu salonun isminde her iki ustayı da anmak istedim. Gerçek böyledir ya da değildir bilmiyorum, polemiğe asla girmiyorum ve girmeyeceğim ama benim için o salonun isimlendirilmesi bu şekildedir efendim.), iki kez ise Cevahir Sahnesi’nde izledim. Yukarıda oyun broşüründen bahsettim ama bu konuda özür dileyerek paylaşmam gereken bir durum var. Bu sezon İstanbul Devlet Tiyatrosu oyunlarında ve genelde bir ya da ikisi haricinde oyunların broşürleri ne yazık ki bulunmamaktadır. Ben ve benim jenerasyonumdaki insanların çoğu benim tabirimle “dokunmatik” insanlarız, yani bir kitabı veya bir gazeteyi veya bir broşürü internet sahifelerinden okumak yerine elimize almak isteriz, koklamak isteriz ve dokunmak isteriz. Daha sonra İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü’ne müracaat ettim ve oyunun broşürünü elde ettim. Bir başka konu ise çocukluğundan beri izlediği tüm oyun broşürlerini koleksiyon olarak saklayan ben ve benim gibi belki bir avuç insanı,belki de binlerce insanı (hiç sanmıyorum ama !!!) neden mahrum etmekteyiz bu broşürlerden. Broşüre gelince tam anlamıyla mükemmel. Paylaştığım bu konu için tekrar tekrar özür dilerim. Oyuna ileriki paragraflarımda geri dönmek üzere aklıma takılan iki konu daha var : Benim için tiyatro bir mabettir. Bilet alınışı ile ritüel başlar, geleneklerdeki gibi en şık kıyafetlerimizle salona geliş, eğer varsa tekrar etmek zorundayım ama geleneklerdeki gibi paltolarımızı vestiyere bırakmak (ne yazık ki bir ya da iki salon dışında kalmadı, kalamadı belki de), oyuna giriş, oyunu izleyiş ile ritüelimiz devam eder, alkışlarımız ile ustalarımız sanatçılarımızı göklere çıkararak ve taçlandırarak ritüel biter. Fuayenin gizemli tılsımında oyun başlamadan ilk zilin sesi ile salona geçiş, kırmızı kadife halılar ve kırmızı koltuklar (Anılar beni rahat bırakın.) ve perde. Fuaye benim için bambaşka bir dünyadır. Oyuna emeği geçen kişilerin ve oyun fotoğraflarının yer aldığı cam panolar… Burada bir farklılığı dile getirmek istiyorum İstanbul Devlet Tiyatrosu oyunlarında fuayede yazar ve eğer var ise çevirmenin fotoğrafları yer almazken İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu oyunlarında her ikisi de yer almaktadır. On dokuz yaşında Türkiye’mizin en uzun soluklu amatör tiyatrosunun sahibi olarak ben kendi fuayemde yazar ve eğer varsa çevirmenlerimin fotoğraflarına yer vermekteyim. Gelenekten günümüze bu farklılığın nedenini öğrenmek istemekteyim efendim. Özür dileyerek ve tüm emek verenlerin emeklerine saygıyla… İkinci bir konu ise salonlarımız. Amatör ve profesyonel tüm tiyatroların en büyük problemi. Alış veriş merkezlerinde tiyatro salonu açılması tiyatro sanatı adına büyük bir gelişme olabilir ama keşke tiyatro salonlarının inşaatın en başında tiyatro olarak planlanması yapılabilse. Örnek olarak bu oyunu ikinci ve üçüncü kez izlerken (Cevahir 2 nolu Salon) oyunun belli yerlerinde acayip sesler gelmekteydi. Biraz dikkatli kulak kabartınca bu seslerin salonun aşağı katındaki eğlence merkezinden geldiğini fark ettim. Beni ve benim gibi yılda en az yüz oyun izleyen bir insanı bırakın, hayatında ilk kez tiyatroya gelmiş bir insan acaba bu gürültüyü tiyatronun bir parçası olarak mı algılar. Teknolojinin bu kadar ilerlediği bir ortamda ses izolasyonu bu kadar zor mu acaba ? Oyunumuza geri dönersek… İki yönetmen Kubilay KARSLIOĞLU ve Atilla ŞENDİL… Emeğinize, yüreğinize sağlık. Yönetmenlik ve oyunculuk kariyerlerinizde altın adımlar atarak ilerlemektesiniz. Yolunuz açık olsun. Ustaların ustası Sema ÇEYREKBAŞI ve Gülseren GÜRTUNCA’yı aynı sahnede izlemek tiyatro ritüelini muhteşem kılmakta. Ankara Devlet Konservatuvarı kökenli iki ustayı aynı sahnede izlemek geçmişten günümüze izlediğimiz oyunlarını anımsattı bana. Belki de gençlik günlerimde hafta sonlarında Ankara’ya gidip izlediğim oyunlar bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Sema ÇEYREKBAŞI’nı izlerken ustam Nisa SEREZLİ’yi bir kez daha andım. Kim bilir, ustamın sevecenliğini ve sıcaklığını bana hatırlattı belki de. Ustamın tarzı bir oyunda kim bilir usta Sema ÇEYREKBAŞI ne büyük bir performans sağlar. Belki Eli SSAGHI’nin “Paşa Annem” (Meine Mutter Der Generalin- Çeviri Hale KUNTAY)oyunu, belki John PATRICK’in “Tatlı Kaçık” (Everyone Loves Opal) oyunu, belki de aynı yazarın “Küçük Mutluluklar” (Curious Savage) oyunu. Gülseren GÜRTUNCA ise yılların tecrübesini dingin,ılımlı oyunculuğu ile bütünledi. Belki de yıllardır sahnede can verdiği rollerin bir kolajının ürünüydü canlandırdığı karakter. Kendisini izlerken İstanbul’da sahne almamış bir oyun aklıma takıldı. Peter SHAFFER’in “Sevinç ve Sevgi”si ( Lettice and Lovage). Kim bilir belki bir gün…İstanbul’da ve Gülseren GÜRTUNCA’nın yorumuyla… Sahneye çıktığı andan itibaren hem Sema ÇEYREKBAŞI ustamızın hem de Gülseren GÜRTUNCA ustamızın alınlarındaki ışık hissedilmekteydi. Daha nice yıllar her ikisini de izlemek dileğiyle. Simay TUNA’ya gelince, tiyatro kariyerinde her zamanki özverisi,ciddiyeti ve ağırbaşlılığıyla zirvedeki yerini perçinliyor. Yukarıda sözünü ettiğimiz ustalarımızın yanında bizim kuşağımızın bir ustası değerli sanatçımız. İki duayenimizin yanına bir de usta Simay TUNA’yı ekleyin ve düşünün oyundan alınabilecek hazzı. Başarılarının devamı dileğiyle. Oyun öneriyoruz haddimiz olmadan. Kim bilir aklıma ilk takılan Aldo NICOLAI’nin “Akvaryum” (Aquarium) oyununda abla rolü (karakter isimini hatırlayamadım özür dilerim) ne kadar hoş olur kendisi için ya da Heinrich BÖLL’ün romanından derlenen “Katerina Blum’un Çiğnenen Onuru” . Levent GÜNER’e gelince doğrusunu söylemek gerekirse kendisini çok kıskandım bu kadar ustanın arasında sahnede tek erkek olarak. Şaka bir yana rolünün dozajını tam kıvamında ayarlayarak hiç abartıya kaçmadan yorumladı. Bir milim farklı oynasaydı bence oyunun büyüsü yok olabilirdi. Başarılarının devamı dileğiyle. Neslihan ARSLAN gelecekte adını sık sık duyacağımız bir yetenek. Ne mutlu ona ki ustalar ile aynı sahnede ve kim bilir onlardan bilgi ve tecrübe olarak neler kapmıştır ve kapmaya devam etmektedir. Aldığı veya alacağı ödüller ile başarı sarhoşluğu yaşamayacağından emin olarak temkinli adımlarla zirveye doğru ilerleyecektir. Yolu açık ve şansı bol olsun. Dekor Tasarım’da Sertel ÇETİNER, bu muhteşem dekor için tebrikler,tebrikler. Salona girdiğiniz andan itibaren sıcaklığıyla kıskacına alan bu dekor tam anlamıyla işlevsel ve mükemmel. Önünüzde daha çok başarılar olacak buna eminim ve sizi izlemeye devam edeceğim. Kostüm Tasarım’da Medine YAVUZ , Işık Tasarım Enver BAŞAR, Müzik’te Nurettin ÖZŞUCA ve Dans Düzeni’nde Yeşim ALIÇ. Bir bütünü, ekip çalışmasını oluştururken daha iyisi bana göre olamazdı. Tebrikler. Yazımın sonuna gelmeden paylaşmayı arzu ettiğim bir konu daha var. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz “Inishmaan’ın Sakatı” oyunu ile ödüllere doymayan bizim de kendisine doyamadığımız genç sanatçı ve büyük yetenek Deniz Gönenç SÜMER’in adını yaşatabilmek için neler yapabiliriz. Geçmişte altı yıl boyunca kendi imkanlarımla düzenlemeye çalıştığım “118-Y Lions Yönetim Çevresi Sevgi-Saygı-Hoşgörü Liselerarası Tiyatro Şenliği” gibi adını yaşatacak bir tiyatro şenliği mi ? Daha önce ödül kazandığı organizasyonlarda adına verilebilecek bir ödül planlamasıyla mı ? Belli çevreleri harekete geçirerek konservatuvar tiyatro bölümü öğrencilerine yönelik adına verilebilecek bir burs ile mi ? Benim önerilerim şimdilik bu kadar. Ben sizleri, özellikle ustalarımızı, fikir paylaşmaya ve bu konuda bir oluşuma gitmeye davet ediyorum. Ben, her zaman için, her konuda olduğu gibi, bu konu kapsamında da yanınızdayım. Ben, eleştirmen değilim oyun eleştirisi yazmıyorum haddim değil. Sadece dilim döndüğünce oyunları kendi hayat felsefem “Sevgi-Saygı-Hoşgörü” üçgenim sınırlarında tanıtmaya çalışıyorum. Bu arada da aşık olduğum tiyatro sanatı konusunda genel paylaşımlar yapmaya özen gösteriyorum. Amacım bir kurumu ya da kişileri kırmak ve eleştirmek değil. Öğrenmenin yaşı yok dedikleri gibi aklıma takılan konuları paylaşıp sorular sormaya ve cevap almaya çalışıyorum. Hatalarım oluyorsa da özür dilerim. Sonuç olarak “Temiz Ev” kaçırılmaması gereken bir oyun. Mutlaka izleyiniz. Ne demiştim ? Ustalarla Bir Tangoya Ne Dersiniz ? Kişilikleri, sanatlarına saygıları, özverileri ile her zaman genç tiyatroculara örnek olmuş ve olacak olan ustalarımızla tangoyu kaçırmayın derim ben. Pişman olmayacaksınız. Hayat felsefem olan “Sevgi-Saygı-Hoşgörü” üçgenim sizlerle olsun. “C’est La Vie !” yani “Hayat Bu !” Can Murat Yaşar Şengel (12 12 2010 ) Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|