Minik kuş, yumurtasından çıkmak için gün sayarken, yeni hayatının merakıyla yanıp tutuşuyordu. Kimbilir özgürlük nasıl bir duyguydu? Dışarıda onu neler bekliyordu? Kabuğunun içinden çıkıp, özgürce uçmayı istiyordu. Çıkacağı dünya çok büyük olmalıydı. Ailesi nasıldı acaba? Arkadaşları olacak mıydı? Bir an önce kavuşmak istiyordu, kainatın güzelliğini tatmak istiyordu. Ve bir gün yumurtanın çatlaklarından sızan güneş ışıklarıyla güç bela açtı gözlerini minik kuş. Heyecanlıydı, telaşlıydı, içi kıpır kıpırdı. Annesinin sıcaklığını hissetti önce. Güven duygusu kapladı içini. İlk günün heyecanıyla akşamın nasıl olduğunu anlamadı. Günler günleri kovaladı. Adeta hayal dünyasında yaşamaktaydı. Öğrendi, anladı, yeni dünyayı tanıdı.
Artık kendi kanatlarıyla uçma zamanı gelmişti. İşte o andan itibaren gerçekleri görmeye başladı. Adeta bir duvara çarpmıştı. Her kanat çırpışında engellendi, horgörüldü. Dünya acımasızdı, yorucuydu. Hiç de hayal ettiği gibi değildi. Birşeyler yapmak, başarmak istedi. Ama her an itilmekteydi. Yine de inat etti, direndi, ayakta durmayı başardı.
Ve bir gün aşık oldu. O gün anladı bu zalim dünyaya nasıl katlanabileceğini. Bu berbat dünyanın tek ilacı, aşktı. Aşk onu ayakta tutacaktı, direnmesini sağlayacaktı. Aşk, hayat denen zehrin panzehriydi.
Yıllar geçti, minik kuşun da çocukları oldu. Onlar da tıpkı minik kuş gibi hayata atıldılar. Yuvadan uçup gittiler. Minik kuş aşkıyla baş başa kaldı ve hayatının son günlerinde mutlulukla ve Asi Kuş gözlerini hayata kapattı.
Ali Poyrazoğlu’nun Asi Kuş oyunuyla bir duygu denizinde buluyoruz kendimizi. Kah gülüyoruz, kah hüzünleniyoruz. Oyunun başında ısıtmak için güldürüyor büyük usta, sonrasında dersler veriyor hayata dair. İnsanın sistemin esiri olmasını, çaresizliğin öğretildiği bu acımasız dünyada, özgürlüğün nasıl olması gerektiğini, kanatlarımızı bir an önce açıp, asi kuş olmanın hayatımıza katacağı yenilikleri, düşünce sistemimizi ve hayallerimizi yenilememiz gerektiğini anlatıyor. Sonrasında yine kahkaha dolu anılar, esprilerle final yapıyor.
Sahnede tam bir dev. Koca sahneyi dolduruyor tek başına. Başka bir yere bakamıyorsunuz. Anlatıyor, anlattıklarını dinletiyor. Bir an sonra etrafında beliren enerji küresinin cazibesine çekiyor seyirciyi. Duygudan duyguya savuruyor. Kahkahalarla gülerken, bir damla yaş süzülüyor gözlerimizden, daha kurumadan, gülümsenin sıcaklığı yayılıyor yüzmüze.
Sahnede devleşirken, bir o kadar da mütevazı olabiliyor. Kendisiyle dalga geçiyor, seyircisine sataşıyor. Kendi deyimiyle sıfır noktasına inip, tekrar yukarı doğru çıkmaya başlıyor. Hergün yeniden yapıyor bunu. Geçen güne ah vah etmek yerine, gelen günün yeniliklerine açıyor kendini ve öğretiyor bize bunu her an yapmamız gerektiğini.
Hayatın acımasızlığı içinde tüyleri yolunmuş, ürkek bir kuş gibi salona giren seyirciyi, rengarenk güzellikteki asi kuşlar olarak gönderiyor evlerine. Belki de nice psikologtan daha iyi ilaç oluyor yaralarına.
Eğer hala Ali poyrazoğlu'ndan Asi Kuşu izlemediyseniz, bir yanınız hep eksik kalacak demektir. Unutmayın Asi Kuş her zaman içinizde saklı. Bırakın Ali Poyrazoğlu usta onu dışarı çıkarmanıza yardımcı olsun.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...