| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Dr. Fuat Ulus İle Sinema Filmi Terapisi Üstün Akmen Hani mayıs ayı başında bana Trabzon’da (hem de yaya geçidinde) bir otomobil çarptı ya, ben de bunu gazetedeki köşemde duyurdum ya… Elektronik postalar, fakslar, telefonlar… İnsan böyle anlarda sevilme derecesini anlıyor, şımarıyor. Belki de bu şımarıklık sonucu olsa gerek değişik nedenlerle aramayanlara, arayamayanlara ya da sadece bir kez arayanlara serzenişlerde bulunuyor, onları bilinçaltında “kara liste”ye alıyor. Eee, önünde sonunda insanız yahu, insan sevilmek istiyor. Bütün bu beni arayan soranların arasında biri vardı ki beni pek bir gönendirdi. Şimdi, Tilbe Saran: “E pes vallahi, ayol ilk arayan ben değil miydim,” diye sorabilir, Orhan Alkaya: “Çok vicdansızsın, kaç kez telefon ettim,” diyebilir, Nedim Saban, Dikmen Gürün, Seçkin Selvi, Atila Alpöge, Şefik Kahramankaptan, Prof. Dr. Nil Aykon, Prof. Dr. Lütfiye Eroğlu, Bülent Tanla, Ferit Erkal, Nesrin Kazankaya, Şefik Büyükyüksel ile İdil Biret, hele Murat Atak, hele hele Prof. Dr. Toygun Orbay ve şimdi aklıma düşmeyen nice dostum topluca ve birer birer sağ ellerinin işaret parmaklarını bana doğru sallayabilir, ama gene de onun yeri bir başka. O, 1971 yılında Türkiye’den Amerika’ya göç etmiş bir bilim adamı ve benim tam elli beş yıllık arkadaşım. Onca zaman içinde bizim memlekette “develer tellâl olur iken, pireler zaten berber iken, o sırada bizlere analarımızın beşiğini tıngır mıngır sallatırlar iken” kendisiyle sadece son iki yıl içinde birer kez beraber olabildik, böylece dostluk tazeledik. Gözlerinde gene sevgi vardı Fuat’ın ve Beyoğlu’ndaki Nevizade Sokağı’ndaki meyhanelerden “Dergah”ta karşılıklı iki kadeh attıktan sonra, neredeyse elli beş yıl önce olduğu gibi (meyhanenin temizliğinde kullanılan “pas-pas”ların sopalarını kapıp) “sanal” atlarımızla yola fırlayacak ve “kovboyculuk” oynayacaktık. Neyse! Yaşımızdan başımızdan utandık kovboyculuk oynamadık, ama tanıştığımız günden bu yana bir sinema tutkunu olarak bellediğim Dr. Fuat Ulus ile geçmiş günlerimiz yanı sıra sinemayı, tiyatroyu, resmi, operayı, baleyi konuştuk. Binlerce film seyretmişti Fuat ve çok doğal bir teknik olduğunu savladığı film terapisi üzerinde çalışmış, uzmanlaşmıştı. Küçükken haftada bir-iki kez onların evine giderdim ve gerçek bir sinemasever olan annesi Zehra Teyze, öğle yemeğinden sonra beni de sağ elimden kavrar, sinemaya götürürdü. Pangaltı’daki Tan ve İnci sinemaları, Beyoğlu’ndaki Melek ile Emek… İzlediğimiz kimi “Western”lerin etkisiyle eve döndüğümüzde, filmi sanki bir de biz çekerdik. Örneğin, “Hight Noon”u izledikten sonra eve vardığımızda öğle treniyle kasabaya gelen katili ben canlandırmıştım, o da bu azılı katile tek başına karşı koymak zorunda kalan Gary Cooper’ı, yani Şerif Will Kanel’i oynamış ve beni yerden yere vurmuş, “çakar almaz”ıyla delik deşik(!) etmişti. Kimi zaman ben James Stewart olur, “müteakip” oyunda onun Glenn Ford olmasına göz yumardım, o da Randolph Scott olmama ses etmezdi. Burt Lancaster ve Kirk Douglas ikimizin de vazgeçilmezlerindendi. Şapkamın kenarını Alan Ladd gibi sıvazlar, dudağımın kenarına sigara niyetine tutuşturduğum kibrit çöpünü “Laddvari” tükürerek yere atardım. Ben yılda yüz civarında oyun izlememle övünürken, Fuat’ın ayda 50-60 film izlediğini öğrenince kendi mesleğim açısından düş kırıklığına uğradığımı söylemeden edemeyeceğim. Ancak o, aslında kökleri 1900’lerin başında kullanılan bibliyoterapi denilen tedavi yönteminin geliştirilmiş şekli film terapi uzmanıydı. Film terapinin bibliyoterapiden çok daha renkli ve büyüleyici olduğunu düşünüyor ve her yıl yüzlerce hastayı sağlığına kavuşturuyordu. Amerikan ellerinde ve Türkiye dahil Avrupa’nın pek çok kentinde konferanslar vererek, seminerlere, sempozyumlara katılarak uzmanlık dalını yayıyordu. Birlikte olduğumuz gecelerden birinde film seyretmenin kitap okumaktan daha kolay olup, kısa sürdüğünü savladı. “Elbette kitap okumanın büyüsünü hiçbir şeye değişmem, ama bu avantajların terapinin daha çabuk sonuç vermesi için gerekli olduğuna inanıyorum,” dedi. Grup film terapisi yaptırıyordu. Grup film terapisinde 8 ya da en fazla 12 hastayı haftada bir kez 90 dakika boyunca bir araya getiriyor; böylece travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, ilişkiler, motivasyon ve hastaların tedavisine yönelik diğer gereksinimleri göz önüne alınarak devam eden bir format uyguluyordu. Her katılımcıyı altı hafta içinde yeniden değerlendiriyor, gelişmelerini ölçüyor, elde edilen değerleri mutlaka belgeliyordu. İtalyan Ricciotto Canudo'nun 1923 yılında yayımlanan "Reflections on the Seventh Art-Yedinci Sanat Üzerine Yansımalar" manifestosuyla ilk film teoristi olarak bilindiğini; sinemanın mimarlık, heykel ve resim yapımı gibi "spatial" sanatların, müzik, dans ve şiir gibi "temporal" sanatlarla birleştirilerek, "hareket eden, oynayan plastik bir sanat" olduğunu bana Fuat anlattı. Her sanat dalının kendilerine özgü özel yapıları olmalarına karşın, sinemanın bu sayılan altı sanatın da sergilenebileceği "7. Sanat" mertebesine böylelikle yükseldiğini Fuat ile söyleşirken öğrendim. Dr. Fuat Ulus, bu sabah gönderdiği elektronik posta ile gene sağlığımın nasıl olduğunu sual etti. Ben Fuat’ı çok özledim. Üstün Akmen Evrensel Gazetesi Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|