| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
7. GSM Amatör Tiyatro Festivali 8. ve 9. Günü İzlenimleri
Savaş Aykılıç




Bu yazımda dört oyundan söz edeceğim :

1.) Yaşar Tiyatrosu’ndan “Akıl Defteri” , 2.) Sakarya Gençlik ve Spor Kulübü Tiyatrosun’dan “Ben Sana Söylemiştim , 3.) Marmara Üniversitesi Mizah Kulübü’den “Kaymaklı Dondurma Rengindeki… Takım Elbise” , 4.)Marmara Üniversitesi Minikomedi Tiyatrosu’ndan “ Beni Hatırladınız mı ?”…

1.) YAŞAR TİYATROSU , JEAN-CLAUDE CARRİERE’nin yazıp , ESEN ÖZMAN’ın çevirdiği ve ŞAHİN AKMAN’ın yönettiği “AKIL DEFTERİ” ile festivalde idiler.
Yazarından da anlaşılacağı üzere , bir Fransız oyununu , -meraklısı için- bir Fransız Sineması tadında sahnede izledik.

OYUNCULAR : UĞUR YELKENCİ , AYŞE YAZICI , MERVE POLAT.

Oyun , yarı çıplak erkeğin (Uğur Yelkenci) yer yatağında yarı çıplak yatan (Merve Polat-umarım bayanların adını yanlış yazmıyorumdur-) kadına inat bir çeşit günce , bir çeşit tavladığı kadınların çeteresini tuttuğu albüm olan – ki kendisi buna “Akıl Defteri” diyor- bir deftere son “kurbanını yazarken başlıyor…

Sizin anlayacağınız tipik bir “Issız Adam”; tavladığı kızları yatağa atan ama –deyim yerinde ise onlarla “duygusal bir ilişkiye girmeyen” modern , çapkın , zarif , yalnız , kibar , yabancılaşmış , nazik , iletişimsiz , kültürlü , yüzeyde mutlu gibi görünen ama aslında en dipte mutsuz , görünüşte duygulu ve duyarlı ama gerçekte duygusuz ve duyarsız , kadınlarla ve aşkla sorunları olan biri…

Beyimizin skoru 140’larda iken içeri bir kadın ( Ayşe Yazıcı) girer ve o andan itibaren her şey yavaş yavaş değişmeye başlar. Kadın önceleri erkeğin evine zorla “postu seren” , gitmek bilmeyen istenmeyen , bu yüzden de gönderilmeye çalışılan bir misafir iken (ikinci perdeden itibaren) önce düşünülmeye , sonra “Akıl Defteri”nin bile parçalanacak kadar kıskanılmaya , sonra sevilmeye ve en sonunda da aşkla bağlanılan birine dönüşür.

Metin tıkır tıkır akıyor sahnede akmasına ama bu “dönüşümler” yeterince işlenmiş görünmüyor. Bu tip “intim” , az kişili , oyunlarda (aslında herhalde her oyunda) seyircinin oyuncularla yapacağı dans (!?) müziği ile ve figürleri , ritmi , parçaları ile önceden çok iyi belirlenmeli…

(Öyle simgesel konuştum ki ben bile –tam olarak- ne dediğimi anlamadım !)
Ya da diğer bir değişle , SEYİRCİ DRAMATURJİSİ çok iyi yapılmalı idi. (Belki yapıldı da sahneye yeterince taşınamadı…)

Böyle oyunlarda gözeteceğimiz ilk şey İNANDIRICILIK olsa gerek…Ben seyirci olarak , oyuncular üzerinden oyun karakterlerini görmeliyim. Oyuncuların o karakterlerin kılığına (çok iyi) girdiklerinden , o karakterleri (çok iyi) yansıttıklarından , o karakterleri (çok iyi) oynadıklarından ve deyim yerinde ise o karakterleri yaşadıklarından ve yaşattıklarından emin olmak isterim…

En küçük bir şüphe , bir kuşku beni (seyirciyi) kopartır...Yoksa Fransız oyununa Fransız kalabilirim !...

Oyunu tekrar zihnimden geçiriyorum da …erkek tamam da , bayan tam olarak oturmuyor kafamda…Belki benim şartlanmalarım ve klişelerim : bir Fransız kadını (daha -)kedi gibi- vamp ve sokulgan , (daha) erkeği ile –kedinin fare ile oynaması gibi-oynayan , (daha) karşısındaki erkeği çarpan-etkileyen-sarsan-, kadılığı- dişiliği ile (daha) da erkeği kızdıran-kızıştıran-(deyim yerinde ise her açıdan her zaman)” tahrik eden”,- erkeğini bitip bilmek bilmeyen –çelişkili ve saçma- istekleri ile (daha)deli eden, (daha) çıldırtan biri olmalı diye düşünüyorum…

Belki hepsinden önemlisi (ve oynaması en zor olanı) oyuncunun yaptığı ile söylediği arasındaki çelişkiyi vermesi…Örneğin ilgilenmez görünürken aslında aşırı ilgilenmesi,ya da “nefret ediyorum” derken aslında “aşkından ölmesi”…

Ben atlamış olabilirim ama kadın ve erkek (ilk) nerede(n itibaren) birbirlerinden hoşlandılar ? Ne zaman aşk başladı ?

Ben bunları (seyirci olarak) göremediğim ve o büyük aşkı ve tutkuyu göremediğim için sahnedeki karakterlerle duygusal bir bağ (, bir özdeşleşme) kuramadım…Bir süre sonra da onların aralarındaki aşk ilişkisi beni fazla ilgilendirmedi , onların yaşadıkları duygusal iniş çıkışlar (seyirci olarak) beni (fazla) etkilemedi. Bu anlamda yeterince zevk ve keyif aldığım söylenemez.

Bu yüzden de ruhum onların duygusal iniş çıkışları üzerinde bir sörf yapamadı,yelken açamadı,kısaca birlikte uçamadık,sahnedeki karakterlerle birlikte yüreğim aynı anda pır pır etmedi ,onlarla birlikte acı çekemedim ya da ya da onların yaşadıkları (metindeki sıçramalı ilerlemelere bakılırsa , aslında yaşamaları gereken mi demeliyim) coşkuları duyumsayamadım (seyirci olarak).

Bunun yerine şaşırtıcı diyaloglar , değişen durumlar ve yeni olasılıklar , yeni “ne olacak şimdi”ler , süprizler (metinden gelen şeyler) daha çok ilgimi çekti. Kısaca “aşk olsun size” , aşk üzerine yazılan bir oyunda (ortada-sahnede) yaşayan (canlı-inandırıcı-seyircinin duygu sinirlerini etkileyecek ve giderek onu “manyak edecek”, “deliler gibi”, bir gecelik aşkların aksine “gerçek” bir aşk yoktu…

Evet sonuna kadar bir çaba vardı ama seçilen bu zor oyuna ve oyunun özüne uygun bir (yeterli)oyunculuk ve reji donanımı ortalarda yoktu denebilir. Shakespere’nin “Hamlet”de amcası Cladius’a (dua sahnesinde) söylettiği gibi : “ Öz olmayınca söz yükselmiyor yukarı”… Bu oyun bu kadro için “olmayacak duaya amin” demek olmuş…Ama (yeteneklerine) uygun metni (“Beni Hatırladınız mı” ekibinde olduğu gibi) bulduklarında çok başarılı olacakları belli , çünkü sahnede oldukça rahatlar ve enerjilerini hiç düşürmeden profesyonelce oynadılar oyunlarını.

Grubun emeklerine sağlık , sayelerinde yeni bir metinle tanıştık , -belirttiğim eksikler hariç- güzel bir oyunculuk perfermansı izledik. Tebrikler.

2.) SAKARYA GENÇLİK VE SPOR KULÜBÜ TİYATROSU , TİMUR İPEKLİ’nin yazıp yönettiği “BEN SANA SÖYLEMİŞTİM” adlı eğitici gençlik oyunu ile ta… Sakarya’dan gelip Tünel-Tarık Zafer Tunaya Kül.Mer.’ine konuk oldular.

Sahnede yirmi tane pırıl pırıl genç…Konu : Uyuşturucu…Dört üniversiteli genç kız bir gün evlerinde bir parti vermeye karar verirler. Uyuşturucu satıcıları bu partide gençlere parasız hap dağıtarak onları “bağımlı” yapmak isterler.

Gençlerin beyninde “Ölüm” ve “Yaşam” kişileşerek mücadele eder ve onları kendi yanlarına çekmek isterler. Ancak ,aileleri tarafından da yalnız bırakılan “dertli” gençler sorunlarına yenik düşerler. Parti sonunda evi basan polisler bir felaketle karşılaşırlar : Bütün gençler aşırı dozdan ve zehirlenmeden ölmüşlerdir. Fakat bir mucize olur , üstü beyaz bezlerle örtülen gençleri “Yaşam” Meleği , yeniden onları “diriltir”-hayata geri döndürür ve üstelik bunu kendi düşüp ölmek bahasına yapar….

Oyunun başındaki dört genç kızın komşuları ; dedikoducu kadın ve evsahibi’nin oyundaki işlevleri tartışılır olsa da –bunun dışında- yazım olarak bir proplem yok gibi idi. Reji de oldukça profesyonel ve titiz bir çalışma idi. Yaş ortalaması orta okul düzeyinde olan yirmi genci ise yürekten kutluyorum,hepsi de çok başarılı idi…

Bu tür gençlik oyunlarının bu tür Gençlik Kurum ve Merkezlerimize bir örnek olmasını ve tüm Türkiye’ye turnelerle taşınmasını ve yaygınlaşmalarını diliyorum. Sakarya Gençlik ve Spor Kulubü başta olmak üzere bütün yetkililere ve emeği geçen herkese teşekkürler.

3.) MARMARA ÜNİVERSİTESİ MİZAH KULÜBÜ , RAY BRADBURY’nin “KAYMAKLI DONDURMA RENGİNDEKİ O GÜZELİM TAKIM ELBİSE”sini KEREM TANIK rejisi ile sahnelediler.

“Güzellik , yalınlıktır” derler. Bu da “yalın” bir oyun…Oyunun yalın ama bilgi yüklü , duygu yüklü , “ibret”-ders yüklü bir hikayesi var : Altı fakir ama “güzel” genç erkek vitrinde gördükleri bir yazlık (bu oyunda keten) beyaz (kaymaklı dondurma renginde) bir takım elbiseye aşık olurlar.

Ancak –tek başına- hiç birinin parası bu takım elbiseyi almaya yetmez. Ellerindeki paralar bunun ancak 6/1’i kadardır. Bunun üzerine takımı ortaklaşa almaya ve ortaklaşa (sırayla) giymeye karar verirler.

Oyun , gençlerin , son iki arkadaşlarını bu (henüz bilinmeyen işe) –mezura ile ölçüp biçerek- ortak etmeleri ile başlar. Bu sırada tek tek gençleri yakından tanırız. Hepsi de “Kızsız Adam”lardır. Zengin adamlar yanlarından kollarında genç kızlarla geçerken onlar sadece bakmakla yetinmektedirler.

Sonunda aralarında topladıkları para ile o takım elbiseyi alırlar ve hepsinin hayatı değişir. Tıpkı Nasrettin Hoca fıkrasında olduğu gibi : Nasrettin Hoca , bir gün , zengin bir konağa yemeğe davet edilir. Halktan elbiseler giydiği için yemeğe alınmaz ve hatta kapıdan kovulur. Hoca sinirlenir ve gider kürklü bir elbise ile geri döner. Bunun üzerine hoca sofranın baş köşesine oturtulur. Hoca da gelen yemeklere elini değil de kürkünü bandırarak “Ye kürküm , ye !” diyerek intikamını alır.

Bizim gençler de tıpkı kürk giyen Nasrettin Hoca gibi “hayattan” intikam alırlar. Elbiseyi kim giyse büyülü bir kaftan giymiş gibi hayatı tümden değişir. Kendisine yüz vermeyen balkondaki genç kız , kendisine aşık bu genci ancak takım elbise giydikten sonra fark eder ve ona aşık olur. Birisi kadın çoraplarından koleksiyon yaparak geri döner. Disco’ya giden birine oradaki kadınlar kabilenin kralına tapınır gibi dans ederler. Kısaca her biri hayallerindeki erkek olup hayallerindeki kadınları tavlarlar hep bu “bir çeşit büyülü” takım sayesinde…

Takıma zarar gelmemesi için bir takım kurallar koyarlar. Oturmamak (kırışmasın diye),sigar içmemek (yanmasın diye) , sandöviç yememek (salça dökülmesin diye) ve içki, içmemek (takım kirlenmesin diye) vb…

İçlerinden takımı son giyen Vomenos (Ahmet Saka) bir bara gider ve bütün bu yasakları çiğner. Hatta şişko bir kadınla aynı zamanda dans bile etmeye başlar. Takım elbiseyi kollamak üzere diğer gençler de bu bara gelip uzaktan onu gözlerler. Derken içeri şişko kadının şişko aşığı gelir ve kavga çıkar. Takım elbiseyi kurtarmak uğruna tüm gençler birlikte kızgın aşığın üstüne atlarlar. Sonunda ,yenilen dayakları saymazsak,takımı korumayı başarırlar.

Fakat tam bardan çıktıkları sırada , takımın değişimine iki dakika kala , Vomenos sevdiği kadının peşinden koşarken ,olanlar olur ve Vemenos bir arabanın altında kalır.Adam kötü yaralanmış ancak elbise sapa sağlamdır. Ambulans gelmeden Vemenos takımı arkadaşlarına teslim eder. Elbiseyi neşterle kesen doktorlardan korumak için bunu yapar.

Tam bir takım çalışması ile takım elbiseye sahip çıkar ve onu (hayatları bahasına) korurlar. O elbise artık sadece bir elbise olmaktan çıkar , gençlerin aralarındaki sevgi –arkadaşlık-dostluk ve dayanışmanın bir simgesi olur.

Marmara Üniversitesi daha önceki yıllarda Woody Allen’in “God/Tanrı” ve Antik Roma Tiyatrosu yazarlarından Plautus’un “Miletos Güzeli” adlı oyunlarını da başarı ile sahnelemişlerdi. Seçtikleri oyunlar , rejileri , yorumları , oyuna özgün katkıları ve ekleri ile benim çok sevdiğim bir gruptur. Bana gençliğimin BÜO’sunu anımsatırlar ve beni çok eğlendirirler. Bu kez de böyle oldu. Beni şaşırtmadılar,çok zevkli bir oyun oynadılar.

Hem metin çok matraktı hem de oyuncuların ve rejinin yorumu çok güzeldi. Ayrıca oyun içindeki oyunlar , şakalar (gag’ler)de çok iyiydi. Ret Kit’in mezarcısı gibi elinde mezura ile arkadaşlarının kıçlarını ölçen gencin , sonra biraz Yıldırım Mayruk biraz da Cemil İpekçi karışımı Modacı’nın yürüyüşü , yardımcısı manken ile ilişkisi , (amatör tiyatronun cilvesi gereği alınamayan daha fazla takım yüzünden eldeki bir tek takımın sürekli gençler arasında değişimi için) aralarda giyim-kuşam-moda ve takım üzerine yarı felsefe yarı politika ile tatlı tatlı saçmaladığı tiratları , bir başka gencin (çarpıcı değişimi vermek üzere) sigara şov dansı , bir başkasının kızlarla disco şovu , bir diğerinin sihirbazlık numaraları , çapkınlık yapanının kadın çorapları arasına “Mahmut”unkinin de karışması , tümünün birlikte verdiği konser vb. fanteziler hala gözümün önündeler…

OYUNCULAR :
VAMENOS : AHMET SAKA
GOMEZ: SELMAN YILDIZ
DOMİNGUEZ: UĞUR YELKENCİ
MANULO: MAHMUT FİKİRSİNDİ
MARTİNEZ: EMRE ERKAN ÇAKMAK
VİLLONAZMİ: ALPER KILIÇ
CELİA OBREGON: MERVE POLAT
BAY SHUMWAY: ŞAHİN AKMAN
LEO: ALTAN KILIÇ
TORO: SERHAT MALAY
RUBY ESMERALDA: GÖRKEM ÇALIŞKAN
ADAM: MURAT COŞKUN
DOKTOR: SEVİL ERGÜL
ŞARKICI: EREN BAYRAK
KIZLAR : AZİME AK , EZGİ ÖZYÜREKOĞLU,CANSU GÜL ,MERVE BOZ

Bu gençlerin hepsi de birbirinden değerli ve birbirinden başarılı. Hepsini de yürekten kutluyorum.

Bravo Marmara Üniversitesi Mizah Kulübü , bravo “profesyonelleşmiş amatör” gençler…

4. MARMARA ÜNİVERSİTESİ MİMİKOMEDİ TİYATROSU , N.J.CRPS’in , MUSTAFA BARIŞ TAŞKIN’ın uyarlayıp yönettiği “BENİ HATIRLADINIZ MI ?” adlı oyunla karşımızda idi.

Doğru oyun , doğru rol dağılımı ve doğru yorum…Bu üçü birleşti mi ortaya kötü veya vasat bir iş çıkması çok zor bir olasılıktır. Tıpkı bu oyunda olduğu gibi.

Genç bir kadın (Kate) kentten uzaktaki evinin balkonunda güneşlenirken eve esrarengiz bir adam (John) gelir. Kadın adamı bir satıcı sanar ve savar. Oysa gelen geçen yaz tatilinde tanıştığı biri olduğu ortaya çıkınca adamı evine davet eder. Ama adamın üstünde hala bir gariplik vardır.

Kadın ve adam tatil konusunda sohbet ederler. Adamın karısının başına “trajik bir trafik kazası geldiğini öğreniriz. Demek garipliğin nedeni budur. Az sonra kadının kocası (Mike) da işten eve gelir. John , üzgün bir şekilde ,görüşmedikleri dönemi ve trafik kazasını anlatır pek dinlenmek istenilmese de…Çantadan çıkardığı bir evrak üzerine konuşmak için izin ister.

Mike , kendisinden borç para isteneceğini sanarak sekreterinden rendevu alınmasını ister. Adam (John) silahını çeker ve perde iner.

İkinci perdede John , çantasından karısının aşığına yazdığı bir mektubu çıkarır ve okur. Mike önce reddeder ama silahla yapılan baskı ve şiddete daha fazla dayanamaz ve mektup yazılan aşığın kendisi olduğunu itiraf eder. Bunun üzerine bir “yasak aşk düğümü” yavaş yavaş çözülmeye başlar.

Konuşmalardan Mike’ın çalıştığı şirketinin asıl sahibinin Kate olduğu ve sermayenin de Kate’in babasından geldiği , Mike’ın daha önce de çapkınlıklar yaptığı , üstelik John’un karısı ile bir hotelde gizlice buluştuğu , kadının ona aşık olduğu ama onun olmadığı , kadının Mike ile yeni bir yuva kurmak istediği ama Mike’ın bunu istemediği , bu yüzden tartıştıkları ve birlikte araba ile dönerken yolda kaza yaptıkları , kaza sırasında direksiyonda Mike’ın olduğu ama yaralı kadını kendi yerine geçirip Mike’ın kaçtığı vb. pek çok gerçek yavaş yavaş ortaya çıkar.

En son kazadan sonra John’un karısının hamile olduğu haberini aldığını duyunca (seyirci olarak) kıskanç koca John’un intikam için bu eve geldiğini düşünürüz. Oysa hiçbir şey sanıldığı ya da göründüğü gibi değildir. John , her şeyi itiraf eden Mike’ın sesini kayda almıştır.

Tam bununla Mike ve Kate’ye şantaj yapacağını ve kurmayı istediği şirkete para isteyeceğini sanırken yazar yine bize bir sürpriz yapar ve şaşırtır : John , (öldüğünü sandığımız)kendi karısına telefon açar. Diğerleri şaşkındır. Gerçek birazdan anlaşılır : Öldüğü sanılan eş ölmemiş , o kazadan yaralı kurtulmuştur. “Ölümlü bir trajedi” sözü ile John , meğer , karşıdan gelen aracın şöförünün ölmesini kast etmiş…

İşte böyle , oyunumuz bir Kara Komedi ve Vodvil karışımı havasında. Oyuncular ise birbirinden başarılı ama John’u oynayan Mustafa Barış Taşkın’ın yorumu hepsinden başarılı. Oyunun başındaki sinik tipten silah çektikten sonra çizdiği psikopat tipine ve finaldeki “aslında her şeyin gerçeği öğrenmek için” kurduğu bir oyun olduğunun anlaşıldığı ve aslında karısını seven ve başkasına zarar vermek istemeyen biri olduğunun anlaşıldığı duygulu ve duyarlı tipe kadar ; bütün bu değişimleri ve dönüşümleri (süprizleri ile birlikte) profesyonellere taş çıkartacak bir ustalıkla karşı karşıyayız…

Tebrikler Mimi Komedi Tiyatrosu…

Savaş Aykılıç

Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

ömer yelkenci - ( 12/20/2009 )
abi seni kutlarım başarılarının devamını beklerim tiyatro ekibindeki herkezi kutlarım bi aile gibisiniz umarım istediğiniz yere gelirsiniz

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 198
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Signor Caroniti, Salerno'da Ağaç Köklerine Can Verirken (Üstün Akmen) - 10/5/2009
  • Diyarbakır Notları: Ziyaretçi'nin Diyarbakır Ziyareti (Asmin N. Singez) - 10/5/2009
  • Mutlu Son Falan Yoktur, Hollywood Tesellisi Vardır (Yurdagül Yurtseven) - 6/15/2009
  • Sichuan Ruhu (Özcan Buze) - 6/15/2009
  • Tiyatrolar Neden Dolmuyor? (Hüseyin Kara) - 6/14/2009
  • Denizli Belediyesi 25. Amatör Tiyatrolar Festivalinin Ardından: DENİZLİ'DE TİYATRO VAR (A.Emrah Özdilek) - 6/13/2009
  • 7. GSM Amatör Tiyatro Festivali 10. Günü (Son Gün) ve Genel Bir Değerlendirme (Savaş Aykılıç) - 6/13/2009
  • Sayın Ayşe Nil Şamlıoğlu'na Açık Mektup (Melih Anık) - 6/11/2009
  • Özür Diliyorum Gazanfer Bey... (Pınar Çekirge) - 6/11/2009
  • İzmir Seyircisi tiyatroya duyarlımı? (Hüseyin Erdoğan) - 6/11/2009
  • 7. GSM Amatör Tiyatro Festivali 8. ve 9. Günü İzlenimleri (Savaş Aykılıç) - 6/11/2009
  • E.S.E.K'in Hasan Hakan Bilgin'i... (Yurdagül Yurtseven) - 6/10/2009
  • Annamaria Pompei'nin Resmini Yapacak mı? (Üstün Akmen) - 6/10/2009
  • 7. GSM Amatör Tiyatro Festivali 6. ve 7. Günü İzlenimleri (Savaş Aykılıç) - 6/10/2009
  • Ayşe Nil Şamlıoğlu Söyleşisi (İsmail Can Törtop) - 6/9/2009
  • Zihinsel Engelli çocuklar bize sesleniyor! (Öney Olcaytu) - 6/8/2009
  • Bu Çarşı Başka Çarşı (Yurdagül Yurtseven) - 6/8/2009
  • Sezonun Galibi; Gençler (Rengin Uz) - 6/7/2009
  • 7. GSM Amatör Tiyatro Festivali 5. Günü İzlenimleri (Savaş Aykılıç) - 6/7/2009
  • Konya'da Önemli Bir Tiyatro Buluşması (Tuncer Cücenoğlu) - 6/7/2009
  • 7. GSM Amatör Tiyatro Festivali 4. Gün İzlenimleri ve Sayın Ali Poyrazoğlu'ndan Özür Diliyorum (Savaş Aykılıç) - 6/6/2009
  • Bir Sempozyum Üzerine -Tatsız- Düşünceler, -Tatlı- Düşler... (Melih Anık) - 6/4/2009
  • 7. GSM Amatör Tiyatro Festivali 3. Günü İzlenimleri (Savaş Aykılıç) - 6/4/2009
  • 7. GSM Amatör Tiyatro Festivali 2. Günü İzlenimleri (Savaş Aykılıç) - 6/4/2009
  • Haldun Dormen: Hiç nefes almadan çalışmışım... (Pınar Çekirge) - 6/4/2009
  • Yarılma sürüyor… (Orhan Aydın) - 6/4/2009
  • İBB Şehir Tiyatroları'nda -Güle Güle…Hoş Geldin….- Atama… Görevden Alma…. / Tiyatronun Yönetimi (Melih Anık) - 6/3/2009
  • Tiyatroda Dans (Yurdagül Yurtseven) - 6/3/2009
  • GSM 7. Amatör Tiyatro Festivali İzlenimleri (Savaş Aykılıç) - 6/2/2009
  • Dün akşam YDÜ’de tarih yazıldı (Hasan Hastürer) - 6/2/2009
  • Alacakaranlık Kuşağı ve Özerk Tiyatro (Nedim Saban) - 6/2/2009
  • Orhan Alkaya'nın Genel Sanat Yönetmenliği Görevinden Alındıktan Sonra Yaptığı Basın Toplantısı (İsmail Can Törtop) - 6/1/2009
  • Yaban: İnsan Olmayan İnsan (Aliye Ummanel) - 5/31/2009
  • Çok Orijinal Bir Oyun-Bursa Devlet Tiyatrosu (Ahmet Olcay) - 5/31/2009
  • Yaşanılanların Tortusu Kalır Geriye (Fatma Babuşçu) - 5/31/2009
  • Çocuklar Yaşadıklarını Öğrenirler (Yurdagül Yurtseven) - 5/31/2009
  • İstanbul'a Taşınan AST'a Hoşgeldin ve Başarılar... (Savaş Aykılıç) - 5/30/2009
  • Kontes Almaviva ve Eva Duarte Peron Figaro'nun Düğünü'nde karşılaşırsa (Pınar Çekirge) - 5/29/2009
  • Sarım Saklı… Burada! (Yurdagül Yurtseven) - 5/29/2009
  • Bir İzmir Aşığı Olarak Manisa'yı Kıskanıyor(D)um (Uğur İpek) - 5/29/2009
  • 25. Genç Günler’in Ardından Kısa Kısa... (Ayşe Müge Gerdan) - 5/27/2009


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..