| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İlk İşçi Sınıfı Devletinin Sancılı ve Komik Öyküsü: Ölümüne Üstün Akmen Rus oyun yazarı Nikolay Robertovich Erdman (1900-1970)’ın devrim için Kızıl Ordu'ya katılmış genç bir yazarın Stalin döneminde uğradığı hayal kırıklıklarını anlattığı ve Sovyet döneminde yazılmış en iyi oyun olarak tanımlanan “İntihar-The Suicide (1928)”ını okumadım, izlememiştim, bilmiyordum. 2010-2011 sezonunda Tiyatro Stüdyosu yapımı olarak izlediğimiz “Şölen-Dinner”in İngiliz yazarı Moria Buffini (1965), “İntiharı” almış “Dying For It” adıyla Londra’daki Almeida Tiyatrosu için uyarlamış, o uyarlamayı Ceren Yalçın Türkçeye kazandırmış, Mehmet Birkiye de Kent Oyuncuları için sahneye taşımış. Sovyetler Birliğinin ilk önder kadrosunun tarihteki ilk işçi sınıfı devletinin istikamet yönünü tayin ederken, daha önce tarihte benzer bir örnek olmamasının her türlü sıkıntısını çektiği dönemde geçen oyun, yazarının tanımıyla tam bir grotesk kara komedi, hatta bir fars. ÖLEREK GERİDE KALANLARA YARARLI OLABİLMEK Eserde Semyon Semyonovich Podsekalnikov (Engin Hepileri), karısının eline bakan işsiz bir erkektir. Evin geçimini, adı kısaca “Masha” olarak anılan karısı Maria Lukianovna (Güneş Sayın) ile Masha’nın annesi Serafima Ilyinichna (Kadriye Kenter) karşılar. Semyon, bir taraftan “ekmek elden su gölden” sadece tüketir, ama diğer taraftan kendini sürekli olarak işe yaramaz biri olarak duyumsar. İvedilikle bir iş bulması gerekmektedir, yoksa yaşamasının bir anlamı kalmayacaktır. Esasında, asıl aradığı iş de değildir, amaçtır. Yaşama tutunmasını sağlayacak bir uğraştır aradığı. Semyon, tuba çalmakla da; din, aşk, felsefe, sanatla da var olabilir. Ya var olmaktan vazgeçerse? O zaman ne gibi bir nedene gereksinimi olacağını düşler, düşünür. Din, aşk, sanat, ideoloji uğruna ölmek; belki de kendisini kahraman, ölümünü de anlamlı kılacaktır. Ölerek geride kalanlara yararlı olabileceğini de kurgular. Gene de, her şeye rağmen kendisini cendere içine alan yaşamın diğer oyuncularıyla birlikte bir tiyatro sahnesini andıran dünyasında yaşamına devam etmek daha anlamlı olacaktır, anlar, kavrar. ÜZÜMÜN MAYALANMASI YA DA HAMURUN KABARMASI Mehmet Birkiye, oyunu üzümün mayalanıp şaraba dönüşmesi ya da hamurun kabarması gibi (bu benzetme bana aittir, ikinci kez kullanıyor olabilirim, aman haaaa…) dakika dakika oluşturmuş, oyuna sürükleyici bir güç katmış. Oyuna hem alegorik, hem de gerçekçi yönden yaklaşmış. Gerçi tempoyu genel anlamında yüksek tutarak izlenmeye süreklilik kazandırmak için yer yer abartılı tablolar yaratmış, ama alışılagelmiş kaba gülünçlüklerden; olmayacak, yabansı şakalaşmalardan yararlanmamış, güldürmeyi asla kaba olmayan bir biçem içinde kotarmış. Barış Dinçel’in dört tabloya bölerek oluşturduğu sahne düzeni ve Cem Yılmazer’in sarı ton ışıkları da, eminim kendisine mizansen kurma konusunda yardımcı olmuş. Yani, oyunu sahneye usta işi çakmış! ÇİĞDEM ERKEN’İN MÜZİKLERİ, SEYİRCİYİ DÜŞÜNMEYE SEVK EDİYOR Başak Özdoğan’ın kostüm tasarımıysa gerçekten “çok iyi” çıkmış. Çiğdem Erken’in müziğindeki tınılar belli ki siyasal bir bilinçle kotarılmış, dolayısıyla oyuna iletisi olan, karakterlerin söylemek istediklerini bu yolla iletebilecekleri müzikler yayılmış. Cihan Yöntem, koreografisiyle dans tablolarını tek kelimeyle cilalamış. Ceren Yalçın yapıtı, eleştirilemeyecek titizlikle dilimize aktarmış. ÇAĞRI ŞENSOY KUTLANASI BİR OYUN VERİYOR Oyunculuklara gelindiğinde söyleyeceklerim şunlar olabilir: Sükan Kahraman, Peder Yelpidi’ye, Hüseyin Sevimli, Şair Viktor Viktoroviç’e temel kurallara uygun bir yorumla can veriyorlar. Stepan Vasilyeviç’de Edip Tepeli, Oleg Leonidoviç’te Tanju Girişken, Klarnetçi’de Alican Yılmaz, Partideki Dansçı Kızlar olarak Gülşah Süerdem, Zeynep Anacan, Yegor Timoveyviç (Komünist)’de Ferdi Alver görevlerini kusursuz yerine getirmekteler. Kleopatra Maximovna (ya da ‘Kiki’)’da Ebru Soyuerdem bir iki yerde fazla köpürtüyor. Soyuerdem için gene de: “Abartılı, ama kötü değil” demeliyim. Kent Oyuncuları’nın yeni yeteneği Çağrı Şensoy, Aristarkh Dominikoviç (Büyük-Skubik)’e gayet nesnel yaklaşmış. Bilinçli ses kullanımı, diyalogları doğru ve akıcı kullanması ve temponun düzeyine olumlu katkısıyla gerçekten kutlanası bir oyun vermekte. Serafima Ilyinichna’da Kadriye Kenter, olay örgüsünü klasik fabl ile birleştirerek başarıya kutlanacak bir çizgi üzerinde ulaşıyor. Hani yani Serafima Ilyinichna’da Kadriye Kenter’de neredeyse gerçekten can bulacak. Kenter, kenarda köşede de olsa, oyuna Commedia dell’Arte’de olduğunca küçük “lazzo”lar eklemesiyse oyunun renk damarı olmuş. BÜLENT ŞAKRAK’IN KALABUSHKİN İLE KAPSAMLI İLİŞKİSİ Margarita Ivanovna Peryesvetova’da Hare Sürel doğal olarak yaptığı ani hareketleri, devinimleri, yürümesi ve bunlarla birleştirdiği “özel” tavırla çizdiği ele avuca sığmaz, sevimli, zeki karakterle oyunun eksenini oluşturanların arasında. Bülent Şakrak, hiç kuşkum yok ki Alexander Petrovich Kalabushkin ile kapsamlı bir ilişki içinde. Bir sevgi ilişkisi bu; ancak bu yüzden de her sahici sevgide olduğu gibi temelde çelişkili, sancılı, uyum ve uyumsuzluk dolu. Üstlendiği bu rol, bu maske Bülent Şakrak’ın bir anlamda ta kendisi, ama “kendisi”, maskesinin ardında tiyatronun bütününü hiç mi hiç unutmuyor. Maria Lukianovna (nam- diğer Masha)’da Güneş Sayın oyuncunun en yoğun anlatım aracının hareket olduğunu bilerek fevkalade bilinçli ve ekonomik bir oyun veriyor. Vücut yapısının, canlandırdığı karakterin bir parçası olduğunun pek güzel ayırtında... Ellerinin, sırtının, ayaklarının herhangi sözlü anlatımdan daha verimli ve etkili olacağını iyi bellemiş. MÜKEMMELİYETE ULAŞMAYI HEDEFLEYEN BİR OYUNCU: ENGİN HEPİLERİ Engin Hepileri’ninse mükemmeliyete ulaşmayı hedefleyen doğuştan gelen özel yeteneğini “Ölümüne”de gene ortaya saçtığına tanık oluyoruz. Esnek ve hareketli bir vücut, çok iyi ses ve tonlama... Bütün bunlara oyunculuk anlayışı ve yorumlama gücünü de eklemeyi becerebilince ortaya kusursuz bir Semyon Semyonovich Podsekalnikov çıkıyor. “Ölümüne” iyi bir oyun. “Dönemsel sıkıntılara oyunda yer yok, bu ne mene iştir” diyerek “Ölümüne”yi beğenmeyenler bana sorarsanız “ya sayı saymayı bilmiyor” ya da tiyatrodan “bihaber” yaşıyor. Üstün Akmen Evrensel --------------------- Ölümüne Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|