Siz Olsanız Ne Yapardınız, Hangi Yolu Seçerdiniz?: Öksüzler
Üstün Akmen
Türk tiyatrosuna yeni bir ufuk açarak alternatif tiyatroların yol göstericisi olan tiyatro topluluğu Dot, 2011-2012 sezonunda da gene “aile” temalı “Öksüzler-Orphans” başlıklı bir oyunla seyirci karşısına çıktı. Yönetmenliğini Tuğrul Tülek'in yaptığı oyun, bir yangın sonrası öksüz kalıp yetimhanede büyüyen iki kardeşin gece boyunca devam eden öyküsünü anlatmakta. İngiliz yazar Dennis Kelly (1970)’nin ilk kez 2009'da Bermingham Repertory Theatre’da sahnelenen bu oyunu, her ne kadar iki kardeşin öyküsü gibi algılansa da, esasında toplumun öksüzleştirilmesi anlamını taşımakta. Zira toplumu yöneten ve toplumun güvenliğinden sorumlu insanlar, toplumu oluşturan insanları terk ederek yüzyılın gerçeğini oluşturmakta.
Oyun bu gerçeği enine boyuna irdelerken, bir yandan da cehaletle, eğitimsizlikle, sosyal koşulların yetersizliğiyle, eşitsizliğiyle ilgili iletiler salgılamakta, abla-enişte-kardeş üçgenli bir aile üzerinden bütün toplumu sarıp sarmalamakta.
ENDİŞEYLE SARMALANMIŞ OLARAK TRAJEDİYE DOĞRU SÜRÜKLENMEK
Oyun, evliliklerinde hiçbir sorunları olmadığı anlaşılan genç çift Danie (İbrahim Selim) ile Helen’in (Gizem Erdem) evlerinde ikinci kez bebek sahibi olacakları haberini kutladıkları bir akşam yemeği tablosuyla başlıyor. Helen’in erkek kardeşi Liam (Yusuf Akgün), üstü başı kan içinde eve geliyor, sokakta başına gelenleri anlatmaya başlıyor. Genç adam sokakta olanları anlattıkça öykü karmaşıklaşıyor, arapsaçına dönüyor. Anlattıklarının arasına sinmiş boşluklar kuşkuları çoğaltıyor ve aile büyük bir endişeyle sarmalanmış olarak trajediye doğru sürükleniyor.
KESYAP ETKİSİ YARATAN REPLİKLER
“Öksüzler” metni sağlam, doğrudan oyuncu performansına dayalı bir oyun. “Öksüzler”i sahneye koyan Tuğrul Tülek, şiddetin varoluşunu, ama bunu görmezden gelmemizi irdeleyen metni sahneye taşırken, büyük oranda gevşekmiş gibi anlaşılan, neredeyse gelişigüzel gibi algılanan, serbest oyuncu yönetimi örneği sergiliyor. Gel gelelim, Tuğrul Tülek oyunun tematik bütünlüğünün etkileyiciliğinin bozulmasına asla izin vermiyor. Tülek’in bu tavrı, oyunu postmodern bir duruşa da oturtuyor. Replikleri kolaj etkisi yaratır biçimde seyirciye yediriyor. “Senin başına geldiğinde mi harekete geçersin” sorusunun izleyici vicdanlarını gıdıklamasını mükemmelen sağlıyor. Danny, Helen ve Liam’dan oluşan ailenin toplumun eğretilemesi (metafor) haline gelmesine katkı sağlıyor. Üç karakterin sahnedeki her bir eyleminin giderek bizim vicdanımızı, sağduyumuzu simgeler hale gelmesini sağlıyor.
OYUNCULUKLAR
Selin Girit’in çevirisi birkaç küçük söylem hatası dışında başarılı… Alaz Köymen ışık tasarımında duvarlara vuran o gölgeleri bilerek mi yarattı, bilemiyorum. Oyuncular… Gizem Erdem, İbrahim Selim, Yusuf Akgün nasıl mı oynuyorlar?
Aaa, o kadar da “armut piş ağzıma düş”çü olmayın yahu!
Bakın, ben bu yazıya oturmadan az önce oyundan geldim, üşenmeyin siz de alın biletinizi, gidin görün oyunu. Erdem-Selim-Akgün üçlüsü nasıl döktürüyorlar, varın siz karara varın.
Ben şimdi: “Siz ne yapardınız, hangi yolu seçerdiniz” sorularına kendimce yanıt aramaktayım.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...