| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Gay Olmak ya da Olmamak; Nathan Lane'li -The Nance- Broadway'de… Ali Kemal Güven Gezegende sürüden farklı olmanın kolay olduğu bir zaman dilimi olmasa gerek… 2013 yılında, Milk filminin Oscar’lı senaristi Dustin Lance Black ve Barack Obama gibi eşitlikten yana kahramanlar sayesinde insanoğlunun biraz daha nazik olmaya çalıştığı muhakkak. İyiye gidiyoruz… Yine de bazı şeyler, öyle kolay değişmiyor. Değişmiyor ki “The Nance,” “Kinky Boots,” “La Cage Aux Folles” gibi, farklıya iyi davran temalı, koltuk başına en aşağı 85 dolar isteyen oyunlar, hala seyircinin ilgisini çekebiliyor. Tarih tekerrürden ibaret etmesin diye Amerikan tiyatro ve sinemasında her yıl bir zenci, musevi ya da eşcinsel temalı eserin arkasına festival ve basın fırtınası almasına artık alıştık. Şikayetimiz de yok. Şimdiden altı dalda Outer Critics Circle Awards’a aday The Nance ‘o’ prodüksiyonlardan; gitmemek ayıp olurdu. Bu hafta, Broadway’in büyüleyici ışıklarının altında, Douglas Carter Beane’in yazdığı, Jack O’Brien’ın yönettiği ve gerçek bir Broadway efsanesi olan Nathan Lane’in başrolünde oynadığı The Nance’i izledim. * * * 1930’ların New York’undayız. Büyük buhranın vurduğu şehirde, en ucuz eğlence olan burlesque’ler (bara kurulan küçük sahnenin üzerinde bir-iki şarkı, striptiz şov ve komedi skeçleri) şehrin en popüler buluşma noktası. Biletler ve içkiler ucuz. Oyuna adını veren The Nance, skeçlerde yardımcı rolde bir iki komiklik yapmaya çıkan, “kadın gibi” erkek demek. Nathan Lane’in oynadığı karakter, Chauncey Miles, böyle bir dönemde, kilolu, orta yaşlı bir burlesque yıldızıdır. Automat’de (zamanın en ucuz yemek yeri) tek başına kahve içerken, içeri aç ve evsiz bir oğlan olan Ned girer. Polise yakalanmamak için aynı masada oturamazlar, hatta konuşamazlar bile. Ara sıra mekana vuran polis arabasının ışıklarında irkilen erkekleri izlemek tüyler ürpertici. Chaunce, Ned’e aç ise sandviçinin yarısını alabileceğini söyler. Tabağın altına gizlediği parayla da kahve içebileceğini söyler. Ned çaktırmadan, gelir ve tabağı alır. Bir köşede yemeğe yumulur. Chaunce, eğer onunla evine gelmek isterse, kahvesini bitirdikten sonra, yavaşça automat’den çıkmasını ve gazete bayiinin önünde bir şeylere bakıyormuş gibi yapıp onu beklemesini söyler. Ned önce ‘onlardan biri’ olmadığını iddia etse de, Chauncey bu spesifik automat’de, bu spesifik gün ve saatte niye orada olduğunu sorunca Ned’den cevap çıkmaz. “Sakın teşekkür etme. Teşekkür edersen gelmeyeceğini bilirim. En azından şimdilik, yarım saatliğine bile olsa umutlanacağım” der ve Chauncey mekandan çıkar. Ned, Chauncey ile evine gider. Gerçek hayattaki sakin kimliğinin aksine, Chauncey sahnede personasının karikatürünü oynamaya zorlanmıştır; O, The Nance’dir. Bu sıkışmış, ruh halini Nathan Lane incelik ve ustalık ile oynamış. Tony ödülünü alır mı bilmiyorum ama, 2013 sezonu için adaylık garanti. Nathan Lane, Patti LuPone, Bernadette Peters gibi oyuncuların yanında, sahnede var olmaya çalışmak çok güç. Gerçek bir gay fantazisinin vücut bulmuş hali (belki de gereğinden fazla) Ned’i oynayan Jonny Orsini’yi tebrik etmek gerek. Lane’in ışığının altında hiç ezilmiyor, onun ritmine ayak uydurup ne gerisinde kalıyor ne de ilerisine geçiyor. İyi, dengeli bir ikili olmuşlar. Chauncey kullanılmaya ve oğlanlara para yedirmeye alışmıştır. Komedinin arkasına gizlense de, Lane’in karakterinin mutsuzluğu balkondan bile okunuyor. Sevilmeyi bir türlü kabul edemezken, Ned’in ona kendinin gerçek olduğuna inandırmaya çalıştığı sahneler, yer yer Douglas Sirk melodramlarına kaçsa da, seyirciler ağladığına göre işliyor. La Guardia rejiminin politik baskısının altında var olmaya çalışmak, hem profesyonel hem özel hayatlarında aşağılanmak, korkunun gölgesinin altında ‘sadece kendileri olmaya çalışmak’ oyunun tüm karakterleri için oldukça zor. Melankoliye sığınmaları anlaşılır bir halde sanki… Bu noktada John Lee Beatty’nin ustaca yaptığı dekordan bahsetmemek neredeyse imkansız. Automat, Burlesque sahnesi, kulis ve Chauncey’nin apartman dairesinden oluşan dekor, 30’larda satılan tahta bebek evlerine benziyor. O kadar incelikle ve ustaca yapılmış ki, sahne değişip, her yeni dekor dönerken, küçük bir çocuk gibi hayran olmamak mümkün değil. Oyunu ve dönemin atmosferini olağanüstü destekliyor. * * * The Nance’in yıllarca, farklı ülkelerde sahnelenecek yeni bir Torch Song Trilogy olduğuna inanmıyorum. Oyunculuk açısından Nathan Lane’in bu zamana kadar yapmadığı bir performans sergilediğini de düşünmüyorum. Ne izlemeye gittiğini biliyorsun, kesinlikle sıkıcı olmayan bir 2 saat 30 dakika geçirip oyundan çıkıyorsun. Oyun, tıpkı 30’lar izleyicisi gibi bize, sonunda ne olacak diye, son ana kadar kendini merak ettirtiyor; ama klasikleşmeye aday bir karakter yaratmayı başaramıyor. * * * The Nance, The Lyceum Theatre’da, Kararı kendiniz verin. Ali Kemal Güven Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|