Made In Birol Güven Damgası Sahnede: Yatak Odası Diyalogları
Üstün Akmen
“Çocuklar Duymasın”, “En Son Babalar Duyar” gibi televizyon dizilerine imza atan film yapımcısı, senarist, yönetmen Birol Güven (1964)’in televizyonda anlatmak isteyip de anlatamadıklarını kitaplaştırdığı “Yatak Odası Diyalogları (Alfa Yayınları/Kasım 2006)”nı Galip Erdal oyunlaştırmış ve Sadri Alışık Tiyatrosu yapımı olarak sahneye taşımış.
Birol Güven, hiç kuşkum yok ki Türk usulü yaşam tarzımızın keskin mi keskin bir gözlemcisi. Bir anlamda (söylenildiği gibi) “toplumun dikiz aynası”. Türk tipi sit-com'ların mimarı. Mümin Sekman’ın söylediğince adeta “mutfaktaki gizli kamera, salondaki ayna” gibi. Güven, “Yatak Odası Diyalogları”nda “özelimize” dalış yapmayı sınamış, “ilişkilerimizdeki komik hallerimizi, gizli kafa içi seslerimizi” ve yatak odasında ya da yatak odası dışında geçen/gelişen sohbetlerimizi konu olarak ele almış.
Gelgelelim, ortaya belden aşağı esprileriyle doğal olarak güldüren, ama suda çalkalanmış deterjan etkisinin dışında işlevi olmayan bir komedi çıkmış.
OYUNU CANLI TUTMAK
Birol Güven’in 150 sayfalık kitabının çabuk okunur bir “hüviyeti” olsa da, kadın-erkek arasındaki diyaloglar zaman zaman “böh” dedirtiyor. Aynı “böh”, sahnelenişte de kendini gösteriyor. Belirli konuların dönüp dolaşıp uzun uzadıya yeniden ve yeniden konuşulması sıkıcı olabiliyor. İkili ilişkilerde yaşanan kimi gerçeklerin dev aynasında gösterilmesi, evli çiftlerin yaşamında incir çekirdeğini doldurmayan sorunların abartılıp köpürtülmesi, özellikle oyunun ikinci yarısında akışı düşürür gibi oluyor. Gene de, İpek karakterinin: “Bir erkek yeni tanıştığı bir kadını yatağa atmak için ne kadar uğraşıyorsa, sen de beni yatak odasına götürmek için o kadar uğraşacaksın” repliğine karşı Ahmet’in: “İyi de ben her seferinde sıfırdan başlayacaksam, neden evlendim ki” ve benzeri seyirci çoğunluğunu gıdıklayan replikler, kimilerine göre oyunu canlı tutmaya yetiyor.
DEKOR-KOSTÜM-IŞIK
Ersin Aşar’ın ses ve efekti her zaman olduğu gibi bu kere de başarılı. Cengiz Özdemir ise ışık tasarımında nedendir bilmem, farklı tiplerde projektör kullanmış. Birinci bölümde P.C. projektöre ağırlık verirken, ikinci bölümde ağırlığı profil projektöre bağlamış. Profilin ışığını netlik ayarıyla yumuşatmadığından olsa gerek, ışıklandırmada denge sağlanamamış, ortaya cascavlak bir aydınlık çıkmış.
Funda Sarı’nın kostümleri pek sıradan ve oyunda gelişmekte olan süreçlerin kostümsel ifadesinden yoksun.
Yekta Özdemir’in dekoru sadece işlevsel…
GALİP ERDAL’IN ÇABASI
Galip Erdal, oyunu sahnelerken paralel anlatı yolu aramış. Tablo aralarındaki black-out’ları projeksiyonla sahneye yansıttığı Rebecca Tilly, Alexandre Dumas, Lewis Grizzard, Zha Zha Gabor, Barbara Streisand, Rodney Danggerfield, Oscar Wilde gibi ünlülerin kitapta da yer almış özdeyişleriyle atlatmış. En özele; düşünsel, duygusal, ruhsal, kutsal sınırlara zarafetle dokunma biçemini aramış.
Gelgelelim elindeki yazılı malzeme bu!
Bu kadarını başarmış.
LEVENT ÜLGEN
Zeynep’te manken ve dizi oyuncusu Sedef Avcı öncelikle role yakışmamış. Avcı kendi fiziksel parçalarını hiç tanımıyor, dolayısıyla usta oyuncu (üstüne üstlük yaşı da tutmayan) Levent Ülgen ile iki kişilik olma haline ulaşamamış.
Diğer taraftan, Eylem Öden ile Hasan Erdem, kendi kişisel envanterlerini Galip Erdal’ın yönetiminde pek güzel çıkartmış.
Levent Ülgen ise Ahmet’le bütünleşerek kusursuz aktarımı yakalamış. Ülgen’in yaratıcı yönelimleri basit bir ilgi değil; tutkulu bir heyecan, arzu, özlem ve sürekli aksiyon uyandırıyor.
Levent Ülgen duygularını, iradesini, aklını, tüm varlığını harekete geçirebilmek için derinlikli tutkularını bu oyunda da ortaya saçmış.
Ahmet’i ciddiyetle algılayıp, Ahmet’in ciddi yönlerine mizahi açıdan eğilerek başarıyı yakalamış.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...