Ailesi Olsa da Olmasa da Herkes Bir Çocuk Sonuçta...
Deniz Zengin
Erkekler; düzeltiyorum erkek oyuncular, nasıl oluyor da bu kadar iyi kadın taklidi yapabiliyorlar? diye bir soruyu ancak ve ancak meslekten olmayan benim gibi biri sorabilir herhalde...
Cem ÖZER ile "Oğluma Bir Haller Oldu" adlı oyunda başrolü paylaşan Paşhan YILMAZEL'den sonra; hatta öncesinde de, "kadın" canlandırmasında beni bu kadar etkileyen başka bir rol ve oyuncu olamamıştı. Ta ki Altuğ YÜCEL'li "İyi Aile Çocuğu" adlı oyuna kadar..
Kadınları bu kadar iyi; hatta birebir taklit edecek kadar mükemmel gözlemleyen ve sahneye taşıyan erkek oyuncularımız varken, acaba biz kadınlar "Erkekler Bizi Anlamıyor" diye genelleme yapıp veryansın ederken, onlara birazcık haksızlık mı ediyoruz dersiniz?
Tiyatro Sahnekarlar'ın sahneye koyduğu, yönetmenliğini Bora SEVERCAN'ın üstlendiği "İyi Aile Çocuğu", Melda GÜR ve Altuğ YÜCEL'in sahneyi paylaştığı iki kişilik dev kadrolu bir oyun...
Canım Istanbul'umun; günü başka güzel, gecesi başka şehrimin, o dizilere konu olan arka sokaklarında yaşanan hayatının, belki küçücük ama gerçekten yaşanan bir kesiti sahneye uyarlanmış.
Gece hayatı denilen en karanlık kısmında yaşam mücadelesi vermeye çalışırken yolları kesişen iki, pardon üç kader mahkumu... Biri travesti, diğeri konsomatris.. Üçüncüsü mü? Onun hayatı daha da hazin... Başrolü paylaşan üçüncü karekter bir bebek...
Burada oyunu bırakıp hayata bir dönelim; şu ana, kendimize...
Hayat ile ödüllendirmeye -ya da bilemiyorum belki de cezalandırmaya- karar verdiğimiz, yeni bir çocuk sahbi olma girişimi aşamasında olduğunuzu varsayın.. Bir anlık...
Gerçekten hazır mısınız? Ona olması gerektiği bir ebeveyn olacağınıza emin misiniz? Ya da olması gerektiği gibi bir ebeveyn olmak tam olarak nedir?
Ona; fayda olacak derken zarar, işine yarayacak derken hüzün, geliştirip eğitecek derken binbir yük mü yükleyeceğiz acaba??
Nasıl bir ebeveyn olur bizden; ya da bizim dünyaya getirip yetiştirdiğimiz çocuktan nasıl bir yetişkin meydana gelir?
Ölene kadar sorumluluğunu üstlenmeye, yemeden yememeye, içmeden içmemeye, uzak durup gözlermiş gibi yapıp gölge gibi peşinde dolaşmakla yükümlü olmaya, sadece başarılarında değil tam aksine her hatasında da yanında olmaya, ama bir an dahi karşılık beklemeden ve onun başlı başına bir birey olduğunu unutmadan, sevgi kadar saygı duyarak, şımartmamaya çalışıp sevgisiz bırakmadan, gerekirse düşmesine de izin verip özgüven kazanmasını sağlayarak, seçimlerine, saç biçimlerine, müzik dinletilerine, hayat felsefesine müdahale etmeden, ama gözü kulağı da üstünden çekmeden, vs vs vs
Çok zor... Ama imkansız değil... Asıl kolay olan buna; yani, hayatından ödün verip bir çocuk yapmaya hazır değilsen yapmamak... Bu kadar basit...
Hani evlenirken edilen yeminler var ya; "iyi günde, kötü günde.." diye... Bu yemin merasimini kendini, evliliğini, Allah muhafaza boşanırsa diye geleceğini teminat altına almak için yapacağına çocuk sahibi olurken etmeli ebeveynler bence..
Şöyle ki ; "iyi gününde, kötü gününde, hastalığında, sağlığında, ölüm bizi ayırana kadar sana elimden geldiğince iyi bir ebeveyn olacağıma..." diye devam eden bir yemin sözleşmesi yapılmalı ve aksi bir durumda çocuklar ailelerini dava edebilmeliler mesela...
Böyle bir anlaşma yapılsa mutsuz, umutsuz, bir başına ve çaresiz bir yığın sokak çocuğu olmazdı herhalde...
Ya da; oyundaki gibi, doğumundan hemen sonra çöpe atılan bebek gibi bir manzarayı, elimiz kolumuz bağlı izlemek zorunda kalmazdık.
Acı ama gerçek... Tıpkı oyun gibi; çoğu anları eğlenceli, ama yine de gözünde bir iki damla yaşla gülümsüyorsun.
Hakan ALTUN'un güzel sesinden, şöyle damardan şarkılarla süslenmiş, ağlaya ağlaya güleceğiniz, hayattan bir kesit, trajikomik bir hikaye...
İzleyince siz de kendinizi sorgulayacaksınızdır; eminim..
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...