| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Alpay Ulusoy Röportajı Ulya Altıntaş Alpay Ulusoy ile bence Ankara'nın en güzel tiyatrolarından biri olan Küçük Tiyatro'da görüştük. Oyuncu olmaya karar vermesini sağlayan Gülgün Kutlu'dan, Amerika da yakaladığı kısa tiyatro deneyimine kadar her şeyi konuştuk. Ankara Devlet Tiyatrosu'nda Teneke oyunuyla bu yıl da seyircisine seslenmeye devam eden başarılı oyuncu tiyatro'dan bahsederken hem mutluydu hem de buruk “Diğer devlet memurları çalıştıkları yer kapatılacak mı diye düşünmezken, biz de devlet memuru olarak ufacık bir bütçesi olan bu kurum kapatılacak mı diye tartışmak istemiyoruz. Hiçbirimizin sahne üzerinde taşıdığı herhangi bir siyasi görüşü yok” dedi. Ayrıca Konya'da hocalıkta yapan Ulusoy, çok güzel bir cümle kurdu “Biz öğrencilerimize önce insan diyoruz, zaten oyuncu olunuyor” ... Alpay Ulusoy'u kendisinden dinleyerek başlayalım... 1971 Ankara doğumluyum. 91 yılında Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesine girdim. 95'te mezun oldum, 97'de Bilkentte Reji üstüne yüksek lisansımı tamamladım. Ayrıca bunları yaparken 3 - 6 ay olmak üzere İngiltere ve Amerika da dört arkadaşımla birlikte Geleneksel Türk Tiyatrosu ile Günümüz Tiyatrosunu konu alan çalışmalar yaptık. Karagöz – Ortaoyunu - Meddah ve rahmetli Cüneyt Gökçer Hoca'yla Bir Kahramanın Ölümü isimli oyunu çalışmıştık, Amerika da bunları gösterdik. Yine 97'de Konya Devlet Tiyatrosu'na girdim. 2007'de en iyi erkek oyuncu ödülünü aldım. 2009'da Ankara'da ilk profesyonel oyunum Kerbela ile başladım. Sonra farklı oyunlarla devamı geldi, şimdi de yine Ankara Devlet Tiyatrosu'nda Teneke isimli oyunumuz oynanıyor. Selçuk Üniversitesi'nde yaklaşık 12 yıldır hocalık yapıyorum. Osman Nuri Ercan ile birlikte Trt Radyo da Karargöz Hacivat performansımız devam ediyor. Evliyim, iki tane de çocuğum var. Amerika da yaptığınız çalışmalar nasıl geçti? Bizim oraya gitmemizin ilk amacı kültürel paylaşımdı bu da çok güzel gerçekleşti. Faydalı oldu mu bence çok faydalı oldu. Boston Üniversitesi'ne bağlı The Haunting Theatre vardı, John Malkovich'in de ünlü olduğu bir tiyatro, biz orda da gösteri yaptık. Oranın müdüresi kalmamızı istedi ama tiyatrocu olarak yetiştirildim ve sahne üzerinde var olmazsam bunun benim için bir anlamı da kalmayacaktı. Orda da yine tiyatro yapardık ama geniş bir kitleye seslenmek için önce onların ana dillerinde onlar gibi konuşmak lazımdı. Evet Amerika da çok Türk var ve hepsi de iyi yerlerde ama bunun için de bazı şeyleri göze almak gerekir. Ayrıca Stage Combat denilen sahne dövüşü vardı. Biz bunu eskrim adı altında görürüz ama onların ki çok daha kapsamlı idi. Tiyatro sahnesin ve sinema da nasıl dayak yenilir nasıl dövüş yapılır onları öğrenmek açısından faydalı oldu. Ve şunu deneyimledik farklı kültürler bir oyuncunun ihtiyacı olan en önemli kaynaklardan biri... GÜLGÜN KUTLU'YU İZLEYİNCE OYUNCU OLMAYA KARAR VERDİM Size örnek olan biri var mıydı tiyatro aşkı nerden geldi? Babam, sahne amiri idi. Ama ondan önce benim tiyatroya olan tutkum Kanlı Nigar da Gülgün Kutlu'yu seyretmemle başladı. İlkokul 4. sınıf öğrencisiydim o zamanlar ve izleyip geldikten sonra bütün oyunu 3 yaşındaki erkek kardeşime oynadım. Belki Gülgün Hanım bunu hiçbir zaman bilmeyecek ya da burdan öğrenecek ama en büyük etken Gülgün Kutlu'dur. Babam oyuncu olmamı hiç istemedi. Tiyatroculuğun size kazandırdığını düşündüğünüz en güzel şey ne? Dünyada belki de milyarlarca insan sevmediği bir işi yaparken ben çok sevdiğim bir işi yapıyorum. Ayrıca başı sonu olmayan bir dünyayı yaşıyorsun. Asırlar arası hareket edebilen bir varlık olduğunun bilincinde kimi zaman Shakespeare, Çehov, bazen Molliere, antik zamanlarda ya da günümüzde olabiliyorsun, en güzeli de 2-3 saatlik performans sonunda alkışlanmak... Pek çok oyunda sahne aldınız, alkışlandınız, yeniden oynadığınız bir sahneye dönecek olsanız bu hangi rol olurdu? Murat Atak ile Resimli Osmanlı Tarihi çalışmıştık. Ordaki Vakıf karakterini çok severek oynamıştım. Zaten ödülü de o oyundan dolayı almıştım. Yine Ayşe Emel Mesçi ile Atinalı Timon çalıştık orda ki Timon karakteri de çok severek çalıştığım bir performanstı, bir buçuk ay da 16 kilo vermiştim. Nur Subaşı ile çalıştığım Soyut Padişah da bana çok keyif verdi. Şimdiye kadar bu olmasa da olur dediğim bir veya iki rol olmuştur. Kendi seçtiğiniz rollerde oynayamamak durumuna nasıl bakıyorsunuz? Bence güzelliği de burda başlıyor. Ben öğrencilerime de söylüyorum bir oyuncu yapabiliyorsa her rolü oynamalı. Komedi, dram, trajedi en önemlisi müzikal de oynayabilmeli. Kendimden yola çıkıyorum, keşke enstrüman çalabilseydim, bir balet kadar olmasa da dans edebilseydim ne güzel olurdu. Çünkü dünyadaki tiyatro, sözün daha az aksiyonun daha fazla olduğu yerlere gidiyor. Evrensel bir dil konuşmayınca da alıcın fazla olmuyor. Yıllardır Phantom of the Operayı ayakta tutan da bu dil meselesi... Bölgelerde köylere kasabalara oyun götürme imkanınız oluyor mu? Turnelerimiz oldu. Kişisel olarak gidipte keşke köylerde oyunlar sergileyebilsek ama senede en az üç-dört oyun çalışmak zorundayız çünkü bölgelerdeki seyirci potansiyeli zayıf. Senede üç-dört oyun çalışmak demekte gidip şurda burda da oynayayım demek gibi bir şansı engelliyor. Dört oyunun en az altı ay provası sürüyor, üç ay da oynasan oldu dokuz ay. Bölgelerdeki küçük kasabaların seyircisi büyük şehirlerden illa ki farklıdır, o izleyiciler size neler hissettiriyor? Tiyatro yapmamızın sebeplerinden birisi de dili ve kültürü ulusal platformda taşıyabilmek. Bu sayede tiyatroyla sanatla buluşamamış insanlara gidince diyorsun ki bir görevi yerine getirdim. Biz mesela Konya ve çevresindeki yöreleri dolaşmıştık, onların seni ağırlama biçimini misafirperverliğini görünce burası Türkiye, biz misafirperver bir milletiz diyorduk. Yaptığın işi de seyirci az çok benimsemişse değme keyfine. ÖNCE İNSAN OLUNMALI OYUNCU ZATEN OLUNUYOR Dilek Sabancı Devlet Konservatuarında hocalık yaptığınızdan bahsettik, öğrencilere verdiğiniz mesaj öncelikle ne oluyor? Önce insan olun diyoruz. Sonra zaten oyuncu olunuyor. Bir de ben onlara öğrenci olarak değil, partnerim olarak yaklaşıyorum. Belki dört yıl sonra tiyatro sahnesinde karşılaşacağımızı birlikte oynayacağımızı anlatıyorum. Tiyatro disiplini tiyatro ahlakını konuşuyoruz, rol bir şekilde çalışılıyor. Ankara Devlet Tiyatrosu'nda bu yıl yine seyirciyle buluşan Teneke oyununuz var, Kerbele oyununuz da çok sevilmşti, yeniden sahnelenecek mi? Teneke devam ediyor; Kerbelada da Hz. Hasan'ı oynuyordum, Hz.Hüseyin'i oynayan arkadaşım şu an da İstanbul da, içindeki oyuncuların bir kısmı da başka oyunlara gitti. Kadro toparlanır mı ne olur bir şey diyemiyorum. Tenekeden bahsedecek olursak, Gürol Tonbul ile çalışmak keyifli, dansı Sibel Erdenk yaptı. Deneyimsiz, idealist, Atatürkçü bir kaymakamı canlandırıyorum. Sahnelediği o dansta zaybek oynaması da belki bu yüzden, kendince bir başkaldırı. Hayatın iyisiyle kötüsüyle devam ettiğinin ve buna ek olarak da savaşın devam edeceğinin farkında olan bir adam. Kaymakamın etrafında dönen dolapları da arkadaşlarım başarılı bir şekilde gerçekleştiriyor ki bazen seyirciden yuh alıyorlar. Oyunculuğu'nun dışında baba olarak Alpay Ulusoy nasıldır? Ben evcimen bir adamım, evet tiyatroyu çok seviyorum fakat oyundan çıktıktan sonra başka bir yaşantım, bir ailem var. Eşim Suflöz, kızım Buse 12, oğlum Efe 6 yaşında. Efe'yle boğuşuyoruz, boks-güreş yapıyoruz, birlikte lego ya da bilgisayardan oyunlar seçip oynuyoruz. Onlarla mümkün olduğunca arkadaş olmaya çalışıyorum. Oyunlarınızı izliyorlar mı? Efe'yi getirmiyorum açıkçası. Çocuk oyunları yaşı gereği daha uygun. Ama Buse seviyor. Hatta o Konya'da bir çocuk oyununda oynadı. Burda da Orkestra da benim karşı çıkmama rağmen oynadı, çünkü Orkestra psikolojik olarak zor bir oyundu; ama istediği için karışmadım. KÜLTÜR İÇERİSİNDE SANAT, EN KOLAY HARCANABİLECEK FAKTÖR Tiyatro okumak isteseler sizden destek gelir mi? Ben karışmam ama desteklemem de. Çünkü şöyle bir bakıyorum, çok da sanat yapılacak bir ülke potansiyeli yok. Sadece şu an içinde değil sözlerim, geçmişte de maalesef yoktu. Ben herhangi bir siyasi görüşü baz alarak konuşmuyorum. Dünyada da böyle, kültürün içerisinde sanat en kolay harcanabilecek faktör olarak görülüyor. Amerika'ya bile baktığımızda bu işle ilgilenen sanatçıların problemleri var. Hep uzaktan baktılar sanatın içine girmek istemediler. Tüsak Yasa Tasarısı ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Devlet Tiyatrosu'nun sizce Ankara'da kendine ait kaç sahnesi var? Bir tane. O da Çayyolu. Onun dışındakilerin hepsi kiracı. Bunu söylememe sebebim sanata bakış açısını göstermek. Hiç kimse dememiş ki “Alın üç sahne de benden” ... Alın kendi sahnenizde oyun oynayın diye kimse dememiş. ÇOCUKLARIM SANATÇI OLMAK İSTERSE ENGEL OLMAM AMA TEŞVİKTE ETMEM Kendinizi güvende hissetmek mi isterdiniz? Aslında bu olay güvende hissetmenin de ötesinde bu binalarda kiracı olmamak. Bugün kiracı kim olursa olsun ister ev de ister iş yerinde, kiracı olan hiçbir zaman kalıcı bir iş yapamaz. Ama ev sahibi olduğunda farklı şeyler düşünebilirsin. Çocuklarım, yine ülkelerine faydalı olacak bir şey yapsınlar, sanatçı olmak isterlerse de engel olmam ama teşvikte etmem. HEM SANATÇIYIZ HEM DEVLET MEMURUYUZ Sahneler için nöbet tutmak bir tiyatrocu için nasıl bir durum? Kimi zaman İrfan Şahinbaş'ı korumaya gittik, kimi zaman Akün ve Şinasi sahnelerini korumaya gittik. Bence bir sanatçının bunlardan başka şeyleri düşünmesi lazım. Saat 7'de kulise girip 8'de oyuna çıktığında konuşması gereken şey belki sanatı, rolü olmalı... Ama biz kulise girdiğimizde yarın hangi sahne elimizden gidecek diye düşünüyoruz. Bu da hem bizim hem seyirci için kötü bir şey. Çünkü kendimizi tamamıyla işimize veremiyoruz. Sanatçının özgür bir yaratıcılık sürecinden geçmesi lazım ki kırk ya da kırk beş günlük bir provanın sonrasında iyi bir oyun çıksın; ama bizim konuştuğumuz konular bu bahsettiklerimiz... Sonuçta biz sanatçıyız ama aynı zamanda devlet memuruyuz. Devlet nemurluğu yapan diğer insanlar “Acaba şu çalıştığım devlet kurumu kapatılacak mı” diye konuşuyorlar mı? Ama biz bugün zaten ufacık bir bütçesi olan kurum kapatılacak mı kapatılmayacak mı diye tartışıyoruz. Tiyatrocular dışardan çok mu siyasi olarak görünüyor? Dışardan öyle görünüyor. Ama hiçbirimizin sahne üzerine taşıdığı siyasi görüşü yok. Hiçbir oyuncu sahneye sağ- sol – muhafazakar görüş taşıdığı için çıkmaz. Ben Teneke de Kaymakam'ı oynarken rolün gerektirdiği neyse onu taşımaya çalışıyorum. Mevlanayı da oynadım orda başka bir Alpay vardı. Tenekeyi de oynarken başka bir Alpay var. Timon'u oynarken başka bir Alpay var. Ben sahne üstünde Papaz'ı da oynayabilirim İmamı da... Bunlar benim siyasi görüşlerim değil. Ama uzaktan en azından kurumunu savunmaya çalışan bir grup sanatçı olarak belki farklı görünüyoruz bilemiyorum. TERCİH EDİLEN BİR OYUNCU OLMAK İÇİN ÇABALADIM Bir sanatçı ne kadar siyasi görüşü de olsa sağın en solunda, solun en sağındadır. Benim birçok sağcı arkadaşım var solculardan daha eşitlikçi, birçok solcu arkadaşım var birçok sağcıdan daha dindardır. Çok uçlarda değilizdir, yaptığımız iş seyirciyle buluşsun istiyoruz. 97'de ben Devlet Tiyatrosu'na şöyle girdim: Yurt dışından yeni dönmüşüz, uzun yıllar dublaj yapmışım. Erdal Küçükkömürcü bana telefon etti “Kuzguncuklu Fazilet” diye bir oyun yapıyordu, birlikte çalışmak istedi. Ben de oyunculuğuna ve kişiliğine çok saygı duyduğum için Erdal Küçükkömürcü'yü kırmadım. Kadro da Tülay Bursa, Sinan Pekinton gibi harika isimler de vardı... 15 gün çalıştık, okuma provaları da bitmişti, Erdal abi beni çağırdı ve Ankara Devlet Tiyatro Müdürlüğü'nden istediklerini söyledi. Açılacak dört bölge varmış ve beni de almak istemişler. Ben de Erdal abi'yi bırakıp gitmek istemedim çünkü onunla çalışıyordum. Bana 'Saçmalama' dedi, kaç yıldır özel tiyatrolarda çalıştığını ama oyunların en özgür oynanabileceği alanın Devlet Tiyatroları olduğunu söyledi. Düşündüm, eğer özel tiyatro da tanınmış isim değilsen, tiyatronun sahibi değilsen hiçbir zaman istediğin rolleri oynayamayacaksın. Ama Devlet Tiyatrosu'nda biri seni beğenir ve bu çocuk oynasın diyebilir. Bugüne kadar 35 oyunda oynadıysam bunun en az 28'i başroldü. Tercih edilen bir oyuncu olmak için disiplinimle ve işe bakış açımla bunun için çabaladım. Devlet Tiyatroları'na biraz da Erdal Küçükkömürcü, Sinan Pekinton'un ve babamın dürtmesiyle girdim diyebilirim. Ulya Altıntaş Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|