Birkaç yıl önce kendisiyle Afife Jale Ödül Töreni'nde tanışmıştım çok iyi bir oyuncu olmasının yanında iyi bir eş ve aile babasıdır Levent Üzümcü. Tiyatroseverler onu iyi bir oyuncu olarak zaten biliyorlardı. 1996 yılından itibaren Şehir Tiyatroları oyuncusuydu. Ancak halk onu Avrupa Yakası'nın Cem'i olarak tanıdılar. Gezi Direnişi sürecindeki siyaşi duruşu ve Sosyalist Enternasyonel'e yaptığı konuşma sebebiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk edilmiş ve Ağustos ayında da ihraç edilmişti. Oynadığı en önemli ve ses getiren oyunları; Tehlikeli İlişkiler : Choderlos De Laclos, Maskeliler : Ilan Hatsor, Danton'un Ölümü : Georg Büchner, Macbeth : Shakespeare, Vişne Bahçesi : Anton Çehov.
"1980 yılı sonbaharıydı. Askeri darbenin bir kaç hafta sonrası, mahallede oyun oynarken, işten eve dönen babam beni görüp yanıma geldi. Dedi ki: "oğlum, tanımadığın birileri gelir de babanın adı ne, nerede oturuyorsun diye sorarsa hiçbir şey söyleme". 80 darbesi Türk solu üzerinden bir silindir gibi geçti. Böylesine kurak bir coğrafyada yetişmesi çok zor olan sol düşünce, 80 darbesinden sonra kendini bir daha toparlayamadı. 80'1er bizim için, gencecik insanların, mahkeme kararıyla yaşlarının büyütülüp, asıldığı bir askeri cuntanın onulmaz yaraları demektir." diye başlayan konuşması kimi çevreleri rahatsız etmişti." İşte bu konuşma Üzümcü'nün Şehir Tiyatroları'ndan ihraç edilmesine neden oldu.
1980 öncesi ve sonrasında da görüyoruzki eğer solcuysanız bulunduğunuz kurum içinde hatta çalıştığınız özel kurumlarda dahi fişlenebiliyorsunuz. Soldan neden korkulur? Ben'ci bireysel sağ zihniyet neden biz'ci sol'dan çekinir? Aslında sorunun cevabı cümlenin içinde.. Biz'ci olduğu için mi? Ya da haksızlık karşısında boyun eğmeme cesaretini daha çok sol kavramı içinde gördüğümüz için mi?
Sanat felsefeden beslenir yani doğadan, insandan, evrenden ilham alır.. onu iç benliğinde canlandırmaya başlar, sınırsız, özgür hayaller kurar, yaratır, üretir ve insanlara sunar. Bu bazen bir tablo, bazen bir tiyatro oyunu, bazen bir film, bazen bir şarkı olur kulaklarımızda... İçinde acı, mutluluk, sevinç, hüzün bütün duyguları barındırır. Pozitiftir, umuttur, gerçekçidir, diyalektikdir özgürdür, tepkiseldir,duyarlıdır, muhalifdir, dil, din, ırk ayrımı yapmaz bu yüzden evrenseldir. Sanatçılarda sanatın bu özelliklerini ruhlarında barındırırlar... Bu yüzden sanat değişimci ve devrimcidir, kişilere, kurumlara, zümrelere ait değildir. Antik Yunan tiyatrosunda oyuncular, tanrıları, devleti, insanları eleştirerek onlara doğru olanı göstermeye çalışmışlardır. O dönemde bile devleti eleştiren oyunlar yasaklanmıştır. Oyuncular susturulmuş, baskı altına alınmış, işkenceler görmüştür. Konuşma özgürlüğü elinden alınan oyuncular ellerinde yazılarla sahneye çıkmışlardır bu defa devlet yazıyı da yasaklamıştır. Fakat oyuncular bu defada işaret dilini kullanarak oyunlarını oynamıştır. Pandomim denilen sanat yasakların içinden ortaya bu şekilde çıkmıştır. Yani her yasak sanatı ve sanatçıyı yüceltir. Sanata ve sanatçıya duyulan sevgi bir politikacıya duyulan sevgiden çok daha gerçekci ve samimidir. Halkı etkileme yönü çok daha güçlüdür. Çünkü sanat, politakadan üstündür. Levent Üzümcü'ye hocasının yazdığı mektupda bahsettiği satırlarda bunu görebiliriz "Görevine son verildiğini bildiren o yazıyı hep sakla. Hatta çerçeveletip duvarlarına as. Çünkü o yazı, aslında senin bir sanatçı olarak hayatta alabileceğin en şerefli belgelerden biri ve inan ki çocuklarına bırakabileceğin en değerli mirastır"
Daha önce izlediğim bir filmde şöyle diyordu "dünyayı değiştirmek istemiştik.. ama perişanca yenildik.. şimdiyse, değişmemek için ben dünyaya direniyorum" ve bazen yenilmek yeniden dirilmektir.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...