| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Deri Ceket – İstanbul Şehir Tiyatroları İsmail Can Törtop Şehir Tiyatroları’ndan bürokrasiye ve bürokrasiyi egemen yapan insan davranışlarına eğlenceli ve sert bir eleştiri var: Deri Ceket! Bulgar Yazar Stanislav Stratiev’in en başarılı oyunlarından biri olarak gösterilen Deri Ceket Özdemir İnce çevirisi ve Arif Akkaya rejisi ile sahneleniyor. Deri ceketinin tüylerinden memnun olmayan bir Dilbilimci (Yiğit Sertdemir) arkadaşlarının tavsiyesi ile tüyleri koyun yünlerinin kırpıldığı yerde kırptırır çünkü ceketinin tüylerini kırpmaya kimseyi ikna edememiştir ve kendisi de becerememiştir. Prosedür gereği deri ceket “özel koyun” olarak kaydedilir. Aslen dürüst, doğruluğa önem veren bir mizaca sahip olmasına rağmen dilbilimci, önerilen bu “özel koyun” çözümüne biraz esprili bakar herhalde ki ikna olur. Ancak kısa süre sonra devlet kayıtlarına “koyun sahibi” olarak geçer ve devlet sahibi olduğu koyun ile ilgili yükümlülüklerini hatırlatır. Dilbilimci, bu yanlışlığı düzeltmek için uğraşmaya başlar. Ancak bürokrasi, kayıtlarda bir koyun sahibi göründüğü için vergi almakta kararlıdır. Dilbilimciye önce memurlar daha sonra da arkadaşları vazgeçmesini, vergiyi ödemeyi kabul etmesini ve bu işten kurtulmasını öğütlerler ancak hayatını doğruyu yapmaya adamış dilbilimci bu yanlışlığı düzeltmeye kararlıdır… Oyun bürokrasinin ironik yanlışlıklarını gösterirken aslında bütün bu sorunların kaynağını işaret ediyor; insanı. Çaba sarf etmek, sorumluluk almak yerine “bir kereden bir şey olmaz” diyerek “işi idare eden” halk, giderek “koyun”laşmaktadır. Ekip, oyun broşüründe, “bir koyun uçuruma atladı diye peşinden atlayan koyun sürüsü”nden bahsederek oyunda söylemek istediği mesajın altını çizmiş. Oyun gerek konusu, gerek yapısıyla sahnelenmeye devam eden Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz oyununa çok benziyor. İlginç bir tesadüftür ki Şehir Tiyatroları’nın aylık broşüründe de bu iki oyun yan yana gelmiş. Ben yönetmen Arif Akkaya’nın bir şeyler söylemek isteyen rejisini beğendim ancak bu tip oyunların hamurundaki mizah biraz arka planda kalmış, kahramanların düştüğü durumların komikliği yeterli görülmüş. Halbuki mizah biraz daha sözle desteklenseydi söylenmek istenen daha akılda kalıcı olabilirdi. (Oyunu galasında izlediğim için belki de ben mizahın tadını yeterince alamadım çünkü gala seyircisi ne normal seyirciler gibi eğleniyor, ne sahnenin heyecanına kapılıyor ne de oyun sonunda ayağa kalkarak beğenisini ifade ediyor. Daha oyun başlamadan salona hakim olmaya başlayan kasvet beni boğmuştur belki biraz…) Dikkat çekici ve bence acı verici bir diğer noktadan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Oyunda “bürokrasi çarkları arasında benliğinizi kaybetmeyin, doğruluktan vazgeçmeyin, işinizi yürütmek için bir kereden bir şey olmaz diye düşünüp yanlışlıkları kabul etmeyin” mesajı güçlü bir şekilde veriliyor. Halbuki henüz üzerinden bir yıl bile geçmeyen “Şehir Tiyatrosu’nun pek çok oyuncusunun vasıfsız işçi statüsüne alınması” bürokratik bir skandal haberi olarak hafızalardaki tazeliğini koruyor. Bunu yapan memurlar kimseye vasıfsız demek istememişlerdi, sadece bürokrasi gereği kayıt böyle yapılmıştı. Bu süreçte oyuncularının vasıfsız işçi olarak kayıtlara geçirilmesini kabul eden Şehir Tiyatrosu’nun böyle bir eleştirisi ne kadar samimi olabilir? Tiyatronun olmazsa olmazlarından birinin samimiyet olduğunu aklımıza getirirsek bu oyun seyirciyi ne kadar etkileyebilir? Arif Akkaya’nın günümüze atıfta bulunan efektler, animasyonlar, grafiklerle desteklediği rejisini beğendim. Oyunda karakter isimleri ve ülkeden bahsedilmiyor, böylelikle evrensel bir bürokrasi eleştirisine imza atılmış. Elbette ülkemizdeki aksaklıklara da işaret eden minik minik dokundurmalar var. Açılışta Dilbilimci’nin çocukluğundan yetişkinliğe geçişini yansıtmaya gerek var mıydı emin değilim ama girişin ritmik bir müzikle desteklenip konunun hızlı bir şekilde seyirciye aktarılması çok iyi kotarılmış. Karakterlerin sorunun çözümü için başvurdukları memurları Hikmet Körmükçü oynuyor. Yönetmen Arif Akkaya’nın rejisi mi yoksa tekstte mi böyle bilmiyorum ancak tüm memurları aynı kişinin oynaması harika bir fikir bence. Bürokrasinin üretmek istediği “birörnek insan modelini” sahnede görüyoruz. Hikmet Hanım son derece doğal bir oyunculuk, harika bir performans sergiliyor. Sahnede memurun psikolojik trajedisini yaşarken seyirciye bunu esprili bir şekilde ifade etmeyi başarıyor. Özellikle çalan telefonu açıp konuşmadan kapatan Hikmet Hanım hayatın içinden harika bir nüans yakalamış. Hem eğlenceli hem çok acı bir nüans… Dilbilimci rolünde Şehir Tiyatroları’nın başarı oyuncularından Yiğit Sertdemir’i izliyoruz. 444 oyunu ile kazanılan başarı, “Leonce ve Lena” ve “Yeşil Papağan Limited”in yönetmenliği, Açık Radyo’daki Kuranderde Kalanlar programı ile dolu dolu bir sezon geçiren Yiğit Sertdemir yine başarılı bir işe imza atmış. Özel bir karakter ortaya çıkarmamış, zaten oyun da bunu gerektirmiyor. Hissettiklerini seyirciye geçirmekte başarılı. Yeri geldiğinde seyirciyi eğlendirebildiği gibi bazen de sahnede arkadaşının yüzüne vurduğu tokadı seyircinin kendi yanağında hissetmesini sağlayabiliyor. Ben onun çalışmalarını izlemekten keyif alıyorum, söylemek istediği bir şeyler olduğunu görüyorum ve takip etmeye devam edeceğim. Dilbilimcinin çocukluk arkadaşları olarak Cengiz Tangör ve Can Ertuğrul’u izliyoruz. Arkadaşlarının yanında, ona destek olmaya çalışan bu ikili iyi niyetli ama zayıf, bürokrasi karşısında pes eden insanı ortaya koyuyorlar. Bu iki karakter üzerinde çoğumuzun kendinden bir şeyler bulacağı şüphesiz. Örneğin, Can Ertuğrul pes eden insanı yansıtıyor, mücadele etmek ve varlığını ispatlamak yerine sıradan olmayı seçiyor, belki günümüzdeki örneğiyle televizyon karşısında yaşlanmayı! Cengiz Tangör ise birinin iyiliğinden vicdan azabı duyan toplumun aynası... Dilbilimcinin doğruluktan vazgeçeceğini görmek için ısrarla yanında duruyor ve oyun sonunda belki de en acı darbeyi vuruyor. “Ben dememiş miydim”ciler, bakalım kendinizden bir şey bulabilecek misiniz ! Ertuğrul Postoğlu, eğlenceli bir karaktere hayat veriyor. Asansörde mahsur kalmasına rağmen asansör teknisyeninin işten ayrılmış olması sebebiyle “benim görevim değil” diyerek hiç kimsenin kurtarmak için uğraşmadığı bir adamı canlandırıyor. İlk bakışta çok absürd geliyor olsa da aslında insanlığın bürokrasi karşısındaki kabul edişini, kendini avutuşunu, hayatın her şeye rağmen akışını eğlence ile süsleyerek ortaya koyuyor. Ertuğrul Bey rolünün hakkını veriyor. Asansörde kalan adamın karısı rolündeki Güneş Doğan da Ertuğrul Bey ile uyumlu bir karakter çıkarmış. Bazen kocasının yanına gelip örgü örüyor, bazen de oğlunu (Yağız Pala) getirip çocuğun evlenmek istediğini söylüyor. Hayat bizim ne saçma bir halde olduğumuza aldırış etmeden geçip gidiyor… Üç Kızkardeş’ten hatırladığımız Yeliz Gerçek yine içinde heyecanı ve hüznü barındıran bir karakterle karşımızda. Bir memur olarak çalıştığı devlet dairesinde yıllarca konuşmadan çalışmıştır ve kimse de onu merak etmemiştir. Zaten önemli olan işlerin yürümesi değil mi? İnsanların düşüncelerinin, inançlarının ve hatta doğrunun ne olduğunun memuriyette yeri var mıdır, önemli olan prosedürler değil midir? Ancak, Dilbilimci’nin anlattığı hikayesi apaçık gerçekken herkese çıkarılan güçlüklerin ona da çıkarılmasını hazmedemez ve sonunda konuşur, isyan eder. Görevinden ayrılarak Dilbilimci’ye yol arkadaşı olur.. Oyunda çeşitli rollerde Nevzat Çankara ve Selçuk Yüksel’i izliyoruz. Oyuncular birden fazla rolde oynasalar dahi karakterler birbirinden kolaylıkla ayrılabiliyor, tebrikler. Nevzat Bey’in canlandırdığı ocak avcısı eğlenceli bir tip olmuş. Selçuk Bey’i de özellikle deri ceketi koyun olarak kaydederken başarılı buldum. Devlet dairelerine ironik göndermeler yapan oyunda devlet evlerini yıktığı halde henüz kendilerine yer gösterilmeyen ve bu sebeple büroda bir odada yaşamaya çalışan bir aile bile var. Bu ailenin annesini Melahat Abbasova oynuyor, gayet de güzel oynuyor. Oyunda dekor tasarımından ve kullanımından ayrı bir pencerede bahsetmek, bunu ayrıca alkışlamak gerekiyor. Hareketli dekor, bir dekordan beklenenden çok daha fazlasını vermiş. Bürokrasinin insanın üstüne üstüne boğucu bir şekilde gelişini bir oyuncu gibi yansıtıyor. Dekor tasarımcısı Gamze Kuş ve yönetmen Arif Akkaya’nın ortak çalışmasını tebrik ediyorum. Oyunun müzikleri ve efektleri de oyunu destekler nitelikte. Oyun finalinin bence daha güçlü olması gerekirdi. Beklenen bir son olmasına rağmen Yiğit Sertdemir’in “ben koyun olmayacağım” tiradı en azından güçlü bir son olarak kullanılabilirdi. Yiğit Sertdemir’in bir duvara yazı yazarak açtığı final sahnesini ne yalan söyleyeyim, vasat buldum. Bu başarılı oyunun finali giderken akıllarda son bir şey bırakacak şekilde daha güçlü olabilirdi… Ben deri ceket’i beğendim. Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ın eğlenceye ağırlık veren sahnelenişine tezat olarak bir şeyler söylemek istediğini haykıran bir yapısı var. İzleyin derim… İsmail Can Törtop can@tiyatrodunyasi.com Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet duygu gülçiçeği - ( 5/14/2009 ) deri ceketi izledim. musahıpzade celalde. müzikleri cok hos lakin ; akustık asırı ıyıydı bır an sagırlık rıskı atlattımmdıyebılırım. oyuncular gayet mukemmel hikmet körmükçü yine cok iyi. yiğit sertdemir mımıklerı ve tonlamalarıyla oyuna hakımıyetıyle arkadasları yanı her sey guzeldı.. aslen konuya bakılınca hem merak unsuru saglam olan hem de bu konudan nereye gıdılmıs yok artık dedırten darbe gıbı sonu malesef kı olmayan bır bolumunu hala anlayamadıgım ve gelecek sezon tekrar oynar dıye tahmın edıp ızlenesı oyun dıyorum. ibb gercekten kendıne ıyı bır elestırı yapsın bu oyunla. vasıfsızlık zor iş...hele ki sanatkarlara hele kii emeğin böyle fevkaladesine.. bır nevii yazık!tanımlama oldukca kötu bır sıfatlamadan ıbaret. Gılman Kahyaoğlu Peremeci - ( 12/25/2008 ) Sayın Can Törtop emeklerinize yüreğinize sağlık Konu bürokrasi olunca ülkeler hiç farketmiyor sanırım. Asıl olan uygulanış ve bu uygulanışta biçimlendirilen ya da biçimlendirilemeyen insancıkların mücadele ve dayanışmaları sınırları ortadan kaldırarak birliği sağlıyor. İzlemedim henüz oyunu yorum yazamıyacağım ama "samimiyetle ilgili sorunuza" GÜNAH ÇIKARMAK DİYEBİLİR MİYİM Esenlik dileklerimle Serap - ( 12/21/2008 ) Deri Ceket oyununu çok beğendiğimi söyleyemem.. sahne düzeni olarak kullanılan kapılar sanki üzerime üzerime geliyor gibi hissettim.. oyun bana çok ağır geldi.. hareketli değil ve insanı sıkıyor. AnilYalcin - ( 12/1/2010 ) son uc sezon icerisinde en begendigim oyun oldugunu soyleyebilirim. Emegi gecen herkesi tebrik ederim. |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|