| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Yıldız Kenter'in Yıldız Kenter Bayramı'ndaki zaferi: Victoria Üstün Akmen Tıp bilimi, Alzheimer’i; “Organik beyin hastalıkları grubunda, nöropsikiatrik sendromlarla seyreden, temel bulgusu bunama olan dejeneratif beyin hastalığı” olarak tanımlamakta. Öğrendiğime göre Alzheimer hastası, önce eşyalarını bulamamaya başlıyor; sonra sık sık kullandığı sözcükleri, daha sonra en son tanıştığı kişilerin adlarını anımsamakta zorluk çekiyormuş. Randevuları unutmak, evin yolunu bulamamak, telefon numaralarını karıştırmak gibi unutkanlıklar, bir süre sonra rahatsızlık verici boyutlara ulaşıyor; bu unutkanlık krizlerini önce gizlemeye çalışmasına karşın, bir noktadan sonra olaylar kontrolden çıkarak hastanın yaşamının normal akışını bozuyormuş. Kaza yapmadan araba kullanmak olanaksızlaşıyor, yataktan kalkınca giyinmekte zorluk çekiliyor, hasta her zaman yaptığı sıradan işleri dahi yapamaz hale geliyormuş. Örneğin, Alzheimerli kişi iyi bir piyano virtüözü ise eski performansından eser kalmıyor; notaları bile okuyamıyormuş. Hasta, bütün bu aksiliklere önce gerekçe bulmaya çalışır, sonra bunların rastlantı olmadığını anlayarak büyük bir acı duyarmış. Neler olduğunu kavramaya çalışırken, zihni kuşatan sis giderek koyulaşır; çocukları bile hastaya yabancı gelmeye başlarmış. Korkunç karabasanlar düşlerin dışına çıkarak uyanıklık bilincini bulandırırmış. Alzheimer da nereden çıktı demeyin, bekleyin lütfen! Türk tiyatrosunun onur abidesi Yıldız Kenter, “60. sanat yılı”nı tam da kendisine yaraşır bir biçimde (yani gene çalışırken), Kent Oyuncuları’nın yeni oyunu “Victoria-Zafer”in genel provasından sonra kutladı. Yıldız Kenter, oyunu balkondan izliyordu ve oyunun sonunda Mehmet Birkiye sahneye gelip; “Hocamızın ‘60. sanat yılını kutluyoruz. Hocamız yukarıda, balkonda” deyiverince, onca ahali oturdukları koltuklardan fırlayıp yüzünü balkona döndü ve de dakikalarca dinmeyecek alkış yağmurunu başlattı. Olabileceğinden daha da “mütevazı” bir toplantıyla kutlandı, tam altmış yıldır unutulmayan rollerin oyuncusunun, gerçek “Diva”nın sahnelerdeki 60. yılı. Berna Lâçin, Memet Ali Alabora, Can Doğan, Engin Alkan, Binnaz Ergin, Bülent Şakrak, Alev Uçarer, Hakan Gerçek, Nergis Çorakçı, Hakan Altıner, Celile Toyon, Ersan Uysal ve daha onlarca öğrencisinin yanı sıra Lale Belkıs, Engin Cezzar, Gülriz Sururi, Dikmen Gürün, Suna Keskin, Hasan Anamur, Ani İpekaya, Balarısı Yalçın, Haldun Dormen, Nejat Girgin, Yıldız Alpar gibi dostları çevresinde gözle görülür bir sevgi halesi oluşturmuşlardı. Gene de ne yapılsa yetmeyecekti, ne edilse göze sönük gelecekti Yıldız Kenter’in “60. sanat zaferi” kutlamalarında. Doğrusu, Talât Sait Halman’ın dediği gibi, işe 12 Aralık gününü “Yıldız Kenter Bayramı” ilan ederek başlanmalıydı, o akşama öyle başlandı. Kent Oyuncuları’nın yeni oyunu “Victoria”, Kanadalı ünlü oyuncu Dulcinea Langfelder’ın, 2004 yılında 36 yaşında ölmüş olan oyun yazarı Charles Fariala’nın bir öyküsünden esinlenerek oluşturduğu, Alzheimerli Victoria’nın yaşamı yücelten, güzelleştiren “zafer” öyküsünü anlatan bir oyun. Yıldız Kenter, Dulcinea Langfelder’ın metnini almış, dilimize çevirmiş, sahneye uyarlamış ve yönetmiş. Daha doğrusu, anlayabildiğim kadarıyla oyuncularına boş bir sayfa vererek, boş sayfadaki karakterin düşüncelerini olgunlaştırarak karakter oluşturma işlemini oyuncularına bırakmış. Öykünün kahramanı Victoria, tekerlekli iskemleye bağımlı, düş gücü değil ama düşünme gücü kısıtlı bir Alzhermier hastası ve eski bir dansçıdır. Düşler ve gerçekler arasında dolaşıp dururken, bağımlı yaşamını vazgeçemediği düşleriyle bir dans ve şarkı cümbüşüne dönüştürmeyi başarır. Bu yolla da “özgürlüğü” yakaladığı “an”lar olmaz değil hani, olur. Yıldız Kenter, doğaçlamaya dayalı bu oyunu bu aşamada düşlerle yaşananlar arasındaki gelgitler olarak tasarlamış. Victoria (ki “ismi ile müsemma”) ölüme doğru yol alırken, kendince minik zaferler kazanacak, dans ederek ya da tiyatroda olduğunu, alkışlandığını sanarak özgürlüğünü bulduğuna inanacaktır. Böylece, Victoria’nın “öteki tarafa” geçişi özgürce ve olabildiğince mutlu olur. Victoria, Alzheimer hastası da olsa, tekerlekli iskemleye bağlı, düşünsel ve fiziksel olarak kısıtlanmış da olsa eninde sonunda bir oyuncudur. Langfelder-Dulcinea-Kenter üçlüsü hep bir ağızdan ve birer birer Victoria’nın içindeki sanat aşkıyla ölüme kafa tutuşunu anlatırlar. Yıldız Kenter bu uğurda, yukarıda da söylediğim gibi, yazılı metni pek dikkate almadan, sadece Dulcinea Langfelder’in düşüncesini temel alarak ve kendi belirlediği noktaları vurgulayarak sanatla uğraşan insanın yaşamının nasıl katlanılır hale gelebileceğinin altını özel olarak çizer. Şimdi, gelelim Yıldız Kenter’i eleştirmeye… Hemen ağızbirliği edip; “Hooop! Sen kim oluyorsun koskoca Yıldız Kenter’i eleştirecek? Sırayla kendine gel!” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Haklı olabilirsiniz haklı olmasına da, ben Yıldız Kenter’i kızdırmaktan korkuyorum. Genel prova sonrası, kendisinin “12 Aralık-Yıldız Kenter Bayramı”nı kutlarken bana “tevcih” ettiği ilk soru; “Oyunu nasıl buldun? Beğendin mi” oldu. Yani eleştirmezsem ciddi anlamda incinir, adımın önüne “yağcı”, “balcı” gibi sıfatlar koyabilir. O nedenle neme gerek demeden, hiç düşünmeden düşündüğümü söylemem gerek. Efendim, doğrudur, yaşlılıkla birlikte Alzheimer riskinin arttığını söylüyorlar, tamam da, yeni ortaya çıkarılan bulgulara göre örneğin dudak uçukları Alzheimer hastalığına yakalanma riskini artırıyor olabilirmiş. Uçuklara yol açan “herpes virüsü” Alzheimer hastalığına yakalanan kişilerin beyinlerinde biriken protein plaklarının başlıca nedenleri arasında yer almaktaymış. Sonracığıma söyleyeyim, Stockholm’deki Karolinska Araştırma Enstitüsü’ndeki bilim adamları da önce insanlarda Alzheimer hastalığı riskini artıran ve kolesterolü taşıyan “APOE4” geninin etkisini görmek için farelerin genleriyle oynamışlar, daha sonra dokuz ay boyunca yağ, şeker ve kolesterol bakımından zengin yiyecekler verilen bu farelerin davranışlarını incelemişler. Araştırmaya imza atanlardan Susanne Akterin, farelerin beynini incelerken Alzheimer hastalarının beyinlerindekilere benzer kimyasal bir değişime rastladıklarını belirtmiş. Gördünüz mü? Demek ki Alzheimer hastalığının yaşla doğrudan ilgisi yok. Sanatçıya da yaşı sorulmuyor, sanatçının yaşı olmuyor. Yıldız Kenter de Victoria’yı bize; “Bir oyuncu; dans eden, şarkı söyleyen. Her oyuncu, her sanatçı gibi… ‘Yaşsız’…” diye tanıtmıyor mu? Defne Halman da, oyunculuğunda Victoria’yı genç ya da yaşlı karakter olarak vurgulamıyor. O halde, oyunda Victoria’nın kaç yaşında olduğuna değgin, Bakıcı ile aralarında geçen replikleri Yıldız Kenter “hazik” cımbızıyla neden ayıklamıyor? Yani; “Sen benden genç misin?”, “Ben şimdi kaç yaşındayım?” ve diğerleri gibilerini… Neyse! Yıldız Kenter oyunu yönetirken, hiç kuşkum yok ki söylenmeyeni göstermek, söyleneni göstermemek yolunu yeğlemiş ve reji açısından başarıyı elde etmiş. Tek perde, bir buçuk saat süren oyun on beş-yirmi dakika kısaltılabilir miydi bilemem, ama seyirci, sahneye koyucu tarafından pratiğe uyarlanmış, metnin gösterilenlerinden temizlenmiş sahnesel göstergeleriyle anlama ulaşıyor. Diğer taraftan, pekâlâ kendisinin de oynayabileceği Victoria’yı, Birleşmiş Milletler Uluslararası Okulu’nda, Amerika’da eğitim görmüş, daha sonra Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın tiyatro bölümünden mezun olmuş ve on dört yıl sonra ilk kez Amerika’dan Türkiye’ye dönüp sahneye çıkan Defne Halman’a “emanet” etmiş. Defne Halman şarkıları, dansları, oyunculuğuyla bu ağır karakterin altından başarıyla kalkıyor. Oyunda hastabakıcıyı canlandıran Engin Hepileri de, doğaçlamaya açık bir metinden ve yönetmenin geniş düşün gücünden alabildiğine yararlandığını belli eden yorumuyla sağlıklı bir sağlık görevlisi mi, hastadan daha çok bakıma muhtaç sıradan bir birey mi çizgisini Bakıcı karakterine can verirken mükemmelen tutturuyor. Barış Dinçel’in düşünsel ve fiziksel kısıtlanmayı seyirci beyninde çağrıştıran, ancak oyuncuyu özgür kılan “kapı”lardan oluşan dekor tasarımı pek güzel. Cem Yılmazer’in ışık tasarımı, Defne Halman’ın Victoria’nın ruh hallerini aktarmasına yardımcı. Defne Halman’ın kostümlerine sözüm yok. Ona sözüm yok da, hani ülkemizde “Yılın En İyileri” seçimleri oluyor ya, “Victoria”ya “Yılın En İyileri” arasında bence yer çok… (“Victoria”yı 19 Aralık Cuma akşamı saat 20.00’de Halaskârgazi Caddesi No: 35 Harbiye-İstanbul adresindeki Kenter Tiyatrosu’nda seyredebilirsiniz. Tiyatronun telefonları: 0212 246 35 89 - 0212.247 36 34) Üstün Akmen Evrensel Gazetesi Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet - ( 1/2/2009 ) yazıda adım geçmiş ve yıldız kenterin etrafındaki sevgi çemberine katıldığım yazılmış... ne acı ki bu doğru değil... çünkü bu etkinliğin olduğu gün oyunum olduğu için yıldız hanımın etrafındaki sevgi çemberinde yer alamadım... ama şu kadarını söyleyeyim, yıldız hanım tiyatroyla ilgili olan herkesin manevi annesi durumundadır... onu sevmemek mümkün değildir... 60. yılda elini öpmek kısmet olmadı, artık 70. yılında olur inşallah... nice yıllara güzeller güzeli hocam, iyi ki varsın, iyi ki sayende biz varız... yıldız hocama ve yıldız hocanın öğrencisi olmak bağlamında akrabam olan meslektaşlarıma sevgilerimle can doğan candoganbey@gmail.com |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|