| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İletişimsizlik Düşanının Bilinmez ve Görünmez Rengi: Bayrak Üstün Akmen Tiyatro Krek, beş yıllık bir aradan sonra “Bayrak” adlı oyunla yeniden izleyicisiyle buluştu. “Bayrak”, alışıldığı gibi yine Berkun Oya’nın yazıp yönettiği bir oyun. Berkun Oya, bu kere anne-baba, karı-koca ve kardeşler üzerinden bir ilişkiler yumağı sunarak iletişimsizlik, affetmek, affedilmek, özür dilemek gibi kavramları irdelemiş. “Bayrak”ta, işlenen bir cinayetin nasıl bir aile dramına dönüştüğü konu edinilmiş. Oyun metninde “onlarca metre aşağıda karışan oltalar”la, kafaları karıştırıp çözümsüzlük üreten iletişimsizliğe bolca gönderme var. Berkun Oya; umutsuzluklar, anlaşmazlıklar, şiddet ve oyun boyunca düşmeyen gerilimle bir aile trajedisi üzerinden gerçekten şaşırtıcı insan öyküleri çıkarmayı başarmış. Örneğin Anne’nin: “Yardım edelim, çocuğun o senin” sözlerini Baba: “Herkes birinin çocuğu” şeklinde yanıtlayınca, anne ve baba olmanın gereği, suçlu dahi olsalar çocukları korumak görev midir sorusu ortaya saçılmış. Oyunun birinci perdesindeki ilk tabloda, Anne ve Baba’nın konuşmaları suç ve aile kavramı üzerine seyirciyi ister istemez düşünmeye sevk ediyor. Adam bir cinayet işlemiştir ve Abi cesetle birlikte yoldadır. Oğul, babasına kendini haklı çıkartacak gerekçeler sunmak istese de, ortada bilerek ve “taammüden” işlenen bir cinayet ve ömrüyle bedel ödeyen bir ceset vardır. Tam ne yapacaklarını düşünürlerken çok daha yürek burkucu bir haber gelir. Seyirci, birinci tabloyu izleyen dört tabloda geri dönüşlerle olayların perde arkasını öğrenecektir. Kadın, eşiyle olan ilişkisinde korkmadan gerçekle yüzleşmenin, özürlere sığınmamanın dolaylı anlatıcısıdır. Sahneye koyuş kavramına hizmet eden bir de dekor tasarlamış Berkun Oya. Tabloların tamamını taşıyabilecek geniş çaplı bir turnet üzerinde sahneyi döndürmemiş olmasını doğrusu yadırgadım. Çiftlik evi döndürülerek kentteki apartman dairesi oluyor, tamam da malzemelerin taşınması, yerleştirilmesi çok zaman alıyor, dolayısıyla “black-out” süresi seyirciyi oyundan kopma noktasına getiriyor. 1. Perde, 1. Tablodaki kirazların konulduğu tabak ile 1. Perde, 2. Tablodaki tabağın aynı olmaması gerekiyor. Çiftlik evinin arkasındaki toprak arazideki limon ağacı saksısı, iskemle, bank ve tabureden oluşan malzemelerin ve kentteki apartman dairesindeki kanepenin kullanılmadıkları tablolarda “ev”in sağına-soluna konulması dekor konseptini ciddi anlamda bozuyor. Gene Berkun Oya imzalı kostümler asla zevksiz değil, ama çiftlik evinde Anne’nin sırtındaki şalı, Kadın’ın apartman dairesinde de kullanmasının nedeni doğrusu anlaşılamıyor. Işık için, Cem Yılmazer’e 1. Perde 2. Tabloda ışığın seviyesini yeniden saptamasını önereceğim, başka da bir şey demeyeceğim. Oyunculardan Uluç Özkök Haber’de görevini kusursuz yaparken, Âşık’ta gözbebeklerimden Bartu Küçükçağlayan ne istediğini bilmiyor, bilse bile isteği uğruna ne yapması gerektiğini dikkate almıyor. Heyecansızlığı nereden kaynaklanıyor, anlayamadım, ama “Kumarbazın Seçimi” ve Şeylerin Şekli”ndeki oyun biçeminden uzak bir oyun tarzı tutturması alkışlanmalı. Oysa Âşık, tam Küçükçağlayan’a göre bir karakter. Abi’de Okan Yalabık için “pasif bir halin teatral terimlerle yansıtılması bile, aktif bir biçimde yapılmalıdır,” demek isterim. “Ben karıma parmağımın ucuyla bile vurmadım” tümcesiyle başlayan uzun repliğinde o ne durağanlık öyle Sevgili Okan! Gene de yalabık’ın her oyunda mesafe kat ettiğini söylemeden geçmemeliyim. Köksal Engür’ü Baba’da izlerken, her heyecanın bireysel bir isteğin tatminden ya da tatminsizlikten doğup geliştiğini görmek mümkün. Ben çok alkışladım Engür’ü. Canan Ergüder, abartısız bir Kadın çıkartmıştı ortaya, ama kendini heyecanlanmaya değil, birtakım özel eylemler yapmaya mı zorlamıştı, yoksa bana mı öyle geldi, bilemem. Daha doğrusu, sanki nasıl heyecanlanmak yerine, ne yapması gerektiğine şartlanmıştı. Ali Atay; Adam’ı ete, cana, kemiğe büründürürken coşkusal durumunu iyi denetliyor ve iletişim halinde bulunduğu diğerlerine göndermeyi başarıyor. Ayten Uncuoğlu ise, gövdesini tamamen duygularının hizmetinde tutma yeteneğini cömertçe ortaya sererken, Anne’yi canlandırmaya yönelik dışsal tekniğinin temelini de ortaya koyuyor. Özetlemem gerekirse, oyunun ilk repliği olan “Oltalar suyun altında karıştı” tümcesinin derinliğini finale kadar başarıyla taşıyan bir oyun “Bayrak”. Birbirimizi dinlemeyi öğrenemediğimiz sürece, oltaların suyun altında nasıl karıştığına tanık olmak istiyorsanız “Bayrak”ı mutlaka izleyin. İzleyin ve karşınızdakini dinlemeyi öğrenin. Öğrenin ki, ileride ağır bedel ödemeyin. Üstün Akmen Evrensel Gazetesi Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet sibel - ( 4/21/2009 ) iyi bir anlatım tebrik ederim büşra çelik - ( 10/16/2009 ) çok guzel olmuş . TEBRİK EDERİM |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|