| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
RENKAHENK
Erdinç Yapan



Vurmalı çalgıların ritminde ışık yanar sahnede yukarıdan sarkıtılmış dar enli yaklaşık 2 metre uzunluğunda bez afişler asılıdır. Bu afişler yukarıdan raylı bir mekanizma ile bağlıdır. Ancak ilk etapta sahneye dağınık bir şekilde yerleştirilmişlerdir. Müzik devam ederken elinde büyük bir fırça tutan orta yaşlı adam sahneye girer. Ardından ışık oyunları ile her bez afişte farklı bir renk yanarak boya hissi verilir. Müziğin ritmi arttıkça adam da kendinden geçmektedir. Sonunda adam yorgun bir şekilde dizlerinin üzerine çöker. O anda dağınık haldeki afişler (3 tane) yan yana toplanırlar. Ve yerden çıkan ışıklar ile arkası aydınlanır tek görünen afişlerin ardındaki gölgedir. Giderek bir insan siluetine benzeyen gölge müziğin bitmesiyle kararır.

Işıklar tekrar yanar, afişlerin ardından çıkan bir çocuk görünür. 12 -13 yaşlarındadır. Üzerinde rengarenk bir gömlek-adeta bir boya savaşından çıkmış gibi duran- ve altında yine aynı şekilde bir pantolon.

Çevresini merak ve ilgiyle inceledikten sonra yerde duran adamın yanına gelir.

 

Çocuk:  Burası neresi

 

Adam duyduğu sese şaşırmış bir ifadeyle döner, gördüğü karşısından bir süre dona kalan adam çığlık atarak kendini geriye kaçar.

 

Ressam: Sen….. sen de kimsin?

 

Çocuk: Bunu bana senin söyleyeceğini umuyordum.

 

Ressam: Ne demek istiyorsun?

 

Çocuk:  (eliyle şimdi dağınık bir şekilde sahnede duran afişleri göstererek) Ben bunlardan geliyorum.

 

Ressam: (inanmamış gözlerle afişlere baktıktan sonra)  Arkasında kapı mı varmış, ben burasını çalışmalarımı sakin bir şekilde yapmak için kiraladım. Eğer burası oyun yerinse artık kendine yeni bir yer bulmak zorundasın.

 

Çocuk: Ben buraya ilk defa geliyorum. Ve düşündüğün gibi bir kapı da yok ortalıkta.

 

Ressam: Ama olması lazım yoksa buraya nasıl girebilirdin. Dış kapıyı ellerimle kilitledim.

 

Çocuk: İşte buradayım, hem ne kadar düşünsen de neden buraya geldiğimi anlayamazsın.

 

Ressam: Nedenmiş o?

 

Çocuk: Çünkü bende bilmiyorum, tek bildiğim; duyduğum gürültü, tuhaf parıltılar ve kendimi burada bulmam.

 

Ressam: Buna inanmamı mı bekliyorsun, çocukları sevmem özellikle senin gibi şakacı olanlardan nefret ederim.

 

Çocuk: Şaka zararlı bir şey olmalı…

 

Ressam: Bu yaptığın her neyse bir an önce kessen iyi olur. İki gün sonra sergim açılacak ve ben hala konusunu bulamadım.

 

Çocuk: Sen ne yapıyorsun burada?

 

Ressam: Çevrene bir baksana gayet açık değil mi?  

 

Çocuk boş bakışlarla etrafı inceler….

 

Çocuk: Tabi ki her şey ortada sen …………..

 

Ressam: Ressamım çocuk, ben ressamım..

 

Çocuk: Tabi ya doğru sen ressamsın onlar…….

 

Ressam: Resim yaparlar anı ölümsüzleştirirler doğaya hayat verirler ve engin hayal güçleriyle yoktan var ederler.

 

Çocuk: Demek beni de sen yaptın.

 

Ressam: Tekrar başlamayalım ben resim yapıyorum sense…. Aman allahım neler diyorum ben.

 

Çocuk:  Kiminle konuşuyorsun, yoksa o da afişlerden birinin ardında mı?

 

Ressam: Yaratıcıyla konuşuyorum, o her yerdedir.

 

Çocuk: Öyleyse neden göremiyorum.

 

Ressam: Sen kaç yaşındasın, sana bunları öğreten anne baban yok mu okula falan da mı gitmiyorsun?

 

Çocuk: Anne?, Baba?, Okul?, senin dediklerini anlamakta zorlanıyorum.

 

Ressam: Delireceğim ya, nereden çıktın sen başıma. Benim bitirmem gereken resimler var ve seninle uğraşıyorum. Şimdi defol git başımdan.

 

Çocuk: Ama beni sen yaptın, hayal gücünle yoktan var ettin beni.

 

Ressam duydukları karşısında şaşırır, bir yandan çocuğu merak ederken bir yandan da onu yakından incelemeye başlar.

 

Ressam: Bak bu çok ilginç, yüz hatların çok düzgün sanki çizilmiş gibi. Renkler çok canlı yakından bakınca. Of yine saçmalamaya başladım. Hiç tanımadığım bir ufaklık beni sen çizdin diyor bende tutup inceliyorum.

 

Çocuk: Ama yapıyormuşsun ya, hayat vermek demedin mi?

 

Ressam: Benim laflarımı bana karşı kullanma, ya çok zekisin ya da……

 

Çocuk: Ya da….

 

Ressam: Bu amacını çoktan aşmış bir kamera şakası.

 

Çocuk:  Ne kadar büyük bir yer, sen burada mı yaşıyorsun?

 

Ressam: Burası benim atölyem, yaşadığım yer şehrin öbür ucunda. Ve buradan daha büyüktür.

 

Çocuk: Daha büyük bir yere gerek yok ki, burası da gayet güzel.

 

Ressam: İnsanların çok çeşitli ihtiyaçları vardır.

 

Çocuk: Senin de ihtiyaçların var mı?

 

Ressam: (çocuğun gerçekten nasıl biri olduğunu anlamaya çalışarak) Tabi ki, eminim ki senin de pek çok ihtiyacın vardır. Mesela kıyafetlerin kirlenmiş  temizlenmesi gerekiyor.

 

Çocuk: Ama benim başka kıyafetim yok ben bununla doğdum. Bak hepsi senin renklerin. Şu fırça izlerine baksana.

 

Ressam: Saat geç oluyor, haydi nerede kaldığını söyle de seni evine bırakayım.

 

Çocuk: Evimdeyim ben. Sen de beni yapansın.

 

Ressam kızmaya başlar, ayrıca çocuğun tavırlarından bıkmaya başlamıştır.

 

Ressam: Tamam bu akşamlık yeter …..  senin adını bile bilmiyorum.

 

Çocuk: İsmim yok, sen ne diye çağırmak istersin.

 

Ressam: Öyleyse sana RENKAHENK diyeceğim.

 

Işıklar kararır sadece tek bir afiş alttan gelen ışıkla aydınlanmaktadır. Kırmızı bir ışık vardır.

 

Çocuk: Beni sen yaptığına göre, bildiğin her şeyi öğretmelisin.

 

Ressam: Buna mecbur değilim, üstelik seni yaptığımı söyleyip duruyorsun ama bu mümkün değil.

 

Çocuk: O niyeymiş? İşte karşında duruyorum.

 

Ressam: Çocuklar çizilerek doğmaz.

 

Çocuk:  Başka ne gerekir ki?

 

Ressam: Bir de annen olmalı.

 

Çocuk: Peki o nerede ben geldiğimden beri kimseyi görmedim. O da sana mı benziyor?

 

Ressam: Öyle biri yok işte bu yüzden senin de benim çocuğum olma ihtimalin yok.

 

Çocuk: Mutlaka bir anne mi gerekiyor, bak karşındayım işte.

 

Ressam: Beni kızdırmaya başlıyorsun. Bu işlerin nasıl olduğunu anlamayacak kadar ufaksın ve seninle uğraşacak zamanım yok bitirmem gereken resimler var.

 

Çocuk: Ama bak bir tanesini bitirdin bile ve gayet güzel oldu.

 

Renkahenk gülmeye başlar ve ardından sahnede oradan oraya koşar.

 

Ressam: Bunu hemen kes yoksa bir şeylere zarar vereceksin.

 

Renkahenk onu duymamazlıktan gelir ve koşmayı sürdürür. Sonra bir anda ayağı takılır ve bölümün başında aydınlanan kırmızı afişi yırtar.

 

Ressam: Ne yaptığına bir bak, sizlerden nefret etme sebebim işte bu her şeyi birbirine katıyorsunuz.

 

Çocuk: Ama ben istemeden…

 

Ressam: Sana durmanı söylemiştim ama sen beni dinlemedin.

 

Çocuk:  Ben duyma….

 

Ressam iyice sinirlenmiştir ve çocuğa bir tokat atar. Ardından ışık kararır.  Bir süre sonra bir afişin altında mavi bir ışık görünür ve sahne aydınlanır. Çocuk yüzünü dizlerine gömmüş ağlamaktadır.

 

Ressam: Tamam böyle olsun istememiştim, ama sende…

 

Çocuk:  Konuştuğun yaratıcın yaramazlık yaptığında hemen dövüyor mu seni? Ben ne yaptım ki?  İstemeden oldu.

 

Ressam: Böyle konuşmayı bırak seni ben yapmadım.

 

Çocuk ayağa kalkar

 

Çocuk: Peki ben nereden geldim, bir açıklaman yok. Annem yok evet ama bende gerçek bir çocuk değilim.

 

Ressam: Ne demek istiyorsun?

 

Çocuk: Farkında değil misin yaşadığımız yer hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Ben burada doğdum şu bez afişlerden birinde. Beni yapan sensin, senin hayal gücün. Beni yaparken kullandığın renkler işte burada –üzerini göstererek- yakından bakınca ne kadar kusursuz olduğumu fark ettin. Sanki çizilmiş gibi dedin. Peki neden benim bir resim olduğuma inanmak istemiyorsun.

 

Ressam: Resim mi?

Çocuk: Evet ben senin eserinim, beni dünyaya getiren senin hayallerin, senin fırçan, senin renklerin. Sen benim yaratıcımsın. Çevremdesin hep benimlesin, doğduğum andan itibaren beni hiç yalnız bırakmadın sen benim her şeyimsin. (renkahenk koşarak ressama sarılır)

 

Ressam çocuğu iterek uzaklaştırır, şaşkınlık içindedir. Fırçayı eline alır ve incelemeye başlar. Sanki sihirli bir parıltı ya da üzerinde yazılı bir büyü tılsımı ararmış gibi yakından bakar.

 

Ressam: Bu dediklerin saçmalık, insan hayat veremez, insan yoktan var edemez bu imkansız.

 

Çocuk: Yoktan var ettiğini söylemiyorum, ben hayal gücünün ürünüyüm. Ben senin bir parçanım. Düşlerinin, aklının, amaçlarının, kırgınlıklarının ürünüyüm. Dışarıda ne var bilmiyorum. Ama hissediyorum. –elini önce kalbine sonra kafasına götürerek- .

 

Masmavi gökyüzünü, çeşit çeşit bulutları, esen rüzgarı, çiçeklerin kokusunu, yağmuru, karı, tipiyi, selleri, felaketleri. Seni sen yapan her şeyi hissediyorum. İşte bu yüzden parçanım senin. Benden korkmana gerek yok, kendi kendine zarar verir mi insan. İsteyerek zarar verebilir mi?

 

Beni var eden birine neden zarar vermek isteyeyim, korkma benden.

 

Ressam: -elinde tuttuğu fırçaya bakar- Varlığının nedeni bu mu? Seni, bunun ucuna aldığım renkler mi var etti. Gelişigüzel bir yeren aldığım ucuz renklerden mi doğdun. Hayal gücüm yok benim, beklentilerim de yok. Olsaydı bu köhne yerde pislik içinde aç karnına resim yapmazdım. Dediğin kadar özel biri olsaydım burada olmazdım.

 

Çocuk: İster inan ister inanma dediklerim doğru. Burası benim evim ve çok güzel ve sende çok zengin bir hayal gücü olan zengin bir adamsın. Çünkü sanatını yapabilme fırsatını yakalamışsın. Ellerin var, kalbinde ve beyninde olanları çizmeni sağlayan. Renkleri görebiliyorsun her duyguyu verebilecek. Çünkü ayaklarının üzerinde durabiliyorsun.

 

Ressam: Sus artık, sen ne bilebilirsin ki hayat hakkında. Altı üstü boyadan ibaretsin, bana akıl verebilecek gücü nerden alıyorsun. Madem ki seni ben yaptım öyleyse yine ben yok edebilirim.

 

Çocuk: Tabi ki, eğer yapmak istediğin buysa. Nasıl ki resimlerini yaptıktan sonra bir kenara atıp unutuyorsan bana da öyle davranabilirsin. İstersen bezden bir çuha gibi yırtabilirsin. Hayat veren fırçanı katletmek için sallayabilirsin.

 

Ressam: O resimleri çok kötü oldukları için bir kenara bıraktım.

 

Çocuk: Sana hatırlattıkları için olmasın? Eski başarılı günlerini, büyük bir ressam olduğun günleri hatırlattığı için ….

 

Ressam: Bütün bunları nereden biliyorsun?

 

Çocuk: Unuttun mu ben senin parçanım.

 

Ressam: Yeter artık bu saçmalık çok uzadı, buraya resim yapmak için geldim. Kendimi dış dünyanın kokuşmuşluğundan soyutlamak için, yeni işler üretmek için, yeniden eski gücümü yakalama…..

 

Çocuk: Kaçmak için...

 

Ressam: Boyundan büyük laflar etmeyi kes artık.

 

Çocuk: Onlarca kilit altına alsan da kendini, saat gibi düzenli ilerlese de hayatın, kokuşmuşluktan sıyrılsan da, yaratmak, üretmek isteyen tarafından kaçamazsın. Aklındaki renklerden, kalbindeki seslerden, haykırmak, kırmak arzundan kaçamazsın. 

 

Ressam: İşte bunda yanılıyorsun Renkahenk; benim renklerim çoktan karardı, seslerim sustu, haykırışlarım boğazımda düğümlendi, kırmak arzusu çeliğin sertliğine teslim oldu.

 

 Ben tükeneli çok oldu ve benden çıkan seni de istemiyorum, karanlığım tek kişilik. Şimdi çek git yoksa…..

 

Çocuk: Yoksa..?

 

Ressam: Seni öldürürüm.

 

Işık kararır, kısa bir süre sonra bir afişin altından karışık renkler akmaya başlar. İki afiş ortaya gelir ve alttan gelen hava akımıyla dalgalanmaya başlarlar. Işık yanar.

 

Ressam elinde bir kutu vernikle ayakta durmaktadır. Gözlerinde çılgın bir ifade vardır.

 

Çocuk: Beni gerçekten öldürecek misin?

 

Ressam: Seni var eden ben olduğuma göre yok etme hakkına da sahibim.

 

Çocuk: Ama yaratan biri nasıl bu kadar kötü olabilir?

 

Ressam: Çünkü ben tanrı değilim insanım, bizler hırslarımızla yaşarız. Nefretlerimiz ve beklentilerimiz vardır. Güçlü olmak isteriz, kaybetmeyi, aşağılanmayı sevmeyiz. Bizler hayat veremeyiz, ama alırız.

 

Çocuk: Bu doğru değil, sen onlar gibi değilsin. Ruhunu biliyorum, seni tanıyorum. Özlemlerini, sevgilerini, düşüncelerini, düşlerini….

 

Ressam: Yeter artık kapat o küfür dolu ağzını, buraya rahatlamak için gelmiştim. Yeni şeyler bulmak, güzel resimler yapmak için. Ama varlığın yüzünden hiçbir şey üretemedim. Şimdi istesem bile sergime bir şey yetiştiremem. Hayatımı berbat ettin beni bitirdin ama yalnız ölmeyeceğim sende benimle geleceksin.

 

Ressam elindeki vernik dolu tenekeyi arkada dalgalanan afişlere fırlatır. Afişler ıslanır ve titremeleri durur. Renkahenk dizlerinin üzerine çöker.

 

Çocuk: Bunu gerçekten istediğin için yapmadın, korktuğun için yaptın. En güzel eserini yine kaybederim korkusuyla parçaladın.
 
Erdinç Yapan


Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 63
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Harcanmış Gelecek (Arif KOÇİNALI) - 3/9/2008
  • 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun (Kenan Yoleri) - 3/7/2008
  • Bartu ve Esra’nın yükselişi; Deniz’in gelişi: ‘Şeylerin şekli’ (Üstün Akmen) - 3/7/2008
  • Tekrar Çal Sam – İstanbul Şehir Tiyatroları (İsmail Can Törtop) - 3/4/2008
  • Kent Oyuncuları’ndan korku, gerilim ve kahkaha: ‘39. Basamak’ (Üstün Akmen) - 3/4/2008
  • Bir al, üç seyret, tiyatroya şükret: ‘Kent Oyuncuları 45 yaşında’ (Üstün Akmen) - 3/1/2008
  • Bir özgürlük oyunu… Bu can benim kime ne (İhsan Ata) - 3/1/2008
  • Inishmaan’ın Sakatı – İstanbul Devlet Tiyatrosu (İsmail Can Törtop) - 2/26/2008
  • ŞEHİR TİYATROLARINDAN YENİ OYUN : YA DEVLET BAŞA YA KUZGUN LEŞE (Yasemin Aktaş) - 2/26/2008
  • Düşüncesiz Düşünce Adamları, Köşeli Köşe Yazarları ve Garıgötürüstlere Dair... (Ali Erdoğan) - 2/16/2008
  • RENKAHENK (Erdinç Yapan) - 2/16/2008
  • Röprezant Oyun Yazarları Derneği (Boran Doğan) - 2/11/2008
  • Asuman Dabak’tan: Bu Oyun Baska Oyun (Ahmet Kara) - 2/11/2008
  • Kahkaha ve hüznün buluştuğu çarpıcı bir oyun; ''Misafir'' (İhsan Ata) - 2/10/2008
  • Taşlama yağmuru: Zamazingo (Fatma Babuşçu) - 2/9/2008
  • NE BİÇİM OYUNSA, NASIL BİR OYUNSA BU OYUN: “BU OYUN BAŞKA OYUN” (Üstün Akmen) - 2/9/2008
  • Çok Tesettür Ederim... Pardon Çok Teşekkür Ederim (Ali Erdoğan) - 2/7/2008
  • İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda Metin Belgin resitali: ‘Kontrabas’ (Üstün Akmen) - 2/6/2008
  • Tiyatro Patlamış… Duyan var mı? (Serkan Fırtına ) - 2/6/2008
  • Fırıldak Eleştirmenliği Kolay Değil (Can Doğan) - 2/5/2008
  • Venedik Taciri ya da "Güncel"(?) Shakespeare (Melih Anık) - 2/4/2008
  • Ölümsüz Öykü - İstanbul Şehir Tiyatroları (Ayşe Müge Gerdan) - 2/4/2008
  • Kaybolan Değerlerinizden Müessesemiz Sorumlu Değildir (Ali Erdoğan) - 2/3/2008
  • SARAN İLE YÖNTEM, AYAKTA ALKIŞLANMALI: “KOCA BİR AŞK ÇIĞLIĞI” (Üstün Akmen) - 2/1/2008
  • ONLAR BUNLARI YAPARKEN, SEN NE YAPTIN?: “MİKADONUN ÇÖPLERİ” (Üstün Akmen) - 2/1/2008
  • Sermiyan Midyat Söyleşisi (İsmail Can Törtop) - 1/31/2008
  • Oyunbaz Martı ile karşınızda… (Yasemin Aktaş) - 1/31/2008
  • 60 yıl sonra tekrar sahnelere dönen oyun ; ''KOŞEBAŞI'' (İhsan Ata) - 1/30/2008
  • Döktüğün tere bereket Suat Sungur: ‘Babamla Dans’ (Üstün Akmen) - 1/29/2008
  • Uzun Soluklu Oyunların Oyuncusu Yurdaer Okur ile Söyleşi (Yasemin Aktaş) - 1/27/2008
  • ashura (Dila Akbaş) - 1/25/2008
  • Tiyatro adına utanç verici, kötü üstü kötü oyun: Fırıldakzade (Üstün Akmen) - 1/25/2008
  • Tiyatro Yüzleşme ile Söyleşi (Dila Akbaş, İsmail Can Törtop) - 1/23/2008
  • Şeylerin Şekli (Melih Anık) - 1/23/2008
  • Güvenliğimizin battaniyesi midir din?: ‘Dua Odası’ (Üstün Akmen) - 1/22/2008
  • TİYATRONUN POETİKASI VE POLİTİKASI (Boran Doğan) - 1/21/2008
  • Ayşegül Hindistan’da – Tiyatro Kılçık (İsmail Can Törtop) - 1/21/2008
  • YUNUS’UN YOLUNDA DİVANE AĞAÇ (Cüneyt İngiz) - 1/20/2008
  • Kürklü Merkür - Tiyatro Dot (Zeynep Kehaya) - 1/20/2008


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..