| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Bartu ve Esra’nın yükselişi; Deniz’in gelişi: ‘Şeylerin şekli’ Üstün Akmen Neil LaBute 1961 doğumlu Amerikalı film yönetmeni, senaryo ve oyun yazarı. Şimdilerde Akbank Sanat Yeni Kuşak Tiyatro yapımı olarak sahnelenmekte olan “Şeylerin Şekli-The Shape of Things” başlıklı oyunu, 2001 yılında ilk kez Londra’da sahnelenmiş. Günümüzün dört genç insanının aşk ve arkadaş ilişkilerinden yola çıkarak sanatın sınırlarını zorluyor, özellikle “enstalasyonu” inceden inceye makaraya alıyor. Labute, günümüz gençliğini ele almış Günümüz genci… Sadece birbirlerine karşı değil, kendilerine bile hoşgörüsüz bir kuşak. Rahatlar. Anlık kararlar alıyorlar ya da kararsızlar. Dillerinin, beyinlerinin terazisi yok, tartma gereği duymadan konuşuyor ve davranıyorlar. Yargıları yüzeysel, dünyayı umursamıyorlar. Empati hak getire, sempatik olmaya çalışmıyorlar, kişilikleri bozuk. Orada burada, her yerde aynılar. Neil LaBute, sinematografik bir biçem içinde, işte bu gençliği geniş perspektifle ele almış. Mehmet Ergen’in gene başarılı çevirisindeki akıcı diyaloglar, aralara işlenmiş ince mizah anlayışı oyunu daha da sevimli kılmış. Neil LaBute’un eserinin 2003 yılında filme alındığını da bilgi olarak vereyim, yazının gidişatını değiştireyim. Çağdaş sanatın bam teli “Şeylerin Şekli”ni Mehmet Ergen sahneye koymuş. Oyun, tiyatro sahnesinde başlıyor, ama sergi Jennifer ile Philip’in su altındaki düğün törenlerinde bitiyor. Akbank Sanat’ın (İstiklal Caddesi, Zambak Sokak, No. 1 Beyoğlu - İstanbul) katları arasında izleyici; müzeden Adam’ın yatak odasına, Philip’in evinin oturma salonuna, parka, estetik cerrahın bekleme salonuna, café’ye ve nihayet sergi salonuna davet edilerek perdesiz, sahnesiz bir oyun sergileniyor. Başlangıçta elindeki sprey boyayla müzedeki bir heykele zarar vermek isteyen kadın ile müze görevlisi erkek arasında başlayan diyalog, yaşam ve sanat yeğlemesine kadar uzanıyor, çağdaş sanatı hafife indirgiyor. Baskın karakter Evelyn Baş karakter aynı zamanda sanatçı olan Evelyn. Oyunun başında Oscar Wilde’ın âşık olmasıyla ebediyete kadar genç kalma çabasına giren Dorian Gray’a gönderme yapılıyor, ardı ardına sıralanan referanslarla âşık olduğu kadının önerileriyle daha iyi görünmeye çalışan bir erkeğin değişimine varılıyor. Neil LaBute, Âdem ile Havva öyküsünü ters yüz ediyor ve sonuç itibariyle sanata ya da aşka ilişkin iki tarafında içini dışını izleyiciye gösteriyor, ama izleyiciyi seçim konusunda özgür bırakıyor. Oyunun sonunda ne Evelyn (Esra Bezen Bilgin) özür diliyor, ne de Adam (Bartu Küçükçağlayan) intikam duygusuna kapılıyor. Çünkü haklı olan yok! Oyun gerçek olan “gerçek”i işliyor. Evelyn: “Gerçek olmayan sanatı sevmiyorum, sahte sanattan nefret ederim” diyor, ama sanatını yaparken yalana başvuruyor. Yani bir anlamda, sanatını icra etmek için yalan söylüyor. Adam ise, yazgısından habersiz, oradan oraya sürükleniyor. Evelyn, sanatında öznel olmak, kendi fikrini savunmak uğruna baskın bir karakter. Karşısındakini ereği için rahatça harcıyor. Neil Irish’in mekân düzenlemeleri ve black-out’ları olabildiğince kısa atlatmadaki başarısı kutlanmaya değer. Mehmet Ergen’in çevirisinde sadece “tahribatçılık” sözcüğüne takıldım. “Yıkıcılık” kullanılsa daha iyi olmaz mıydı? Neyse! Neil Irish’in kostüm çalışması da gayet zevkli ve yerli yerinde. Kostümler kendilerini izleyiciye okutuyor, (Evelyn’in sunum tablosunda giydiği kostüm gibi) karakteri tamamlıyor. Yakup Çartık’ın üç ayrı mekândaki ışık tasarımları, bu kere de mükemmel. Mehmet Ergen’in yönetimi Yönetmen Mehmet Ergen, tablo dizgelerinin farklı ritimlerini fevkalade güzel düzenlemiş, ritmik çerçeveleri çok iyi saptamış. Bunların sonucunda global ritmi yakalamış. Öyküyü figüratif biçimde anlatırken; eylemi, konuyu duyguları harekete geçirici mantıkları fiziksel eylem olarak vermiş. Gösterinin bütün anlarını bir araya getiren ve devindiren iki nokta arasına sanki bir çizgi çizmiş; çizginin arasındaki koordinatları zekice belirlemiş. Çizginin başlangıç ve bitiş noktaları belli, belli belli olmasına da bulmaca dergilerinde rastladığımız “noktaları birleştirme” oyunları gibi bu çizgi. Malûmunuzdur bu oyunlar, başlangıçta sayfa üzerine dağıtılmış noktalardan oluşuyorlar. Bu noktaları sırayla birleştirdiğimizde, resim ortaya çıkıyor. İşte Ergen’in “Şeylerin Şekli”ni sahneye koyma yöntemi, bu “noktaları birleştirme” oyunlarına benzemiş. İzleyiciye noktaları birleştirme yetkisini vermiş. Oyuncu yönetimini de “mış gibi yaptırmamak” üzerinden çözümlemiş. Çobanoğlu ve Celiloğlu Betül Çobanoğlu’nu Murat Karasu’nun “İçeridekiler”inde ve Emre Koyuncuoğlu’nun “Arıza”sında izlemiştim. “İçeridekiler”deki Baldız’a karakterinde zihinsel içebakışını, yani bütünlüklerin zihinsel algısını geniş ve belirsiz birimlere göre yapmamasını eleştirmiştim. Baldız’ı, görme ve dokunma, işitme duyusundan çok daha az düzeyde, zihinsel içe bakışla daha kesin ve daha ayırt edilebilir nitelikte yorumlamasını önermiştim. Bu kere de, Jennifer’in dış biçimini ve çatısını oluşturan noktalardan destek alamamasını ve yönünü bulamamasını eleştireceğim. Oysa bu noktalar, onun duygulanımsal ve devinduyumsal belleğine, “düşünen bedenine” destek olacak. Hele beni bir dinlese! Deniz Celiloğlu’nu ise ilk kez izledim. Üzerinden sapır sapır yetenek dökülen bir oyuncu Celiloğlu. Bütünlüklü doğalcı oyunculuğunda, psikolojik ve davranışsal olarak müthiş olumlu işaretler veriyor. Jestlerini “haddehane”den geçiriyor. “Haddehane”den çıkma jestlerini yeri geldiğinde kesiyor, parçalara bölüyor, sonra yeniden yapıştırıyor. Söylemek istediğim kısaca şu: Tiyatromuza Deniz Celiloğlu geliyor. Bilgin ile Küçükçağlayan Esra Bezen Bilgin, zaten benim gözbebeği boncuklarımdandır. “Şeylerin Şekli”nde, sahne üstü eylemlerini soğuk, teorik biçimde aklı aracılığıyla analiz etmiyor. Evelyn’e fevkalade pratik olarak yaşamı, insancıl deneyimleri, kendi öz alışkanlıkları, sanatsal duyguları, sezgileriyle yaklaşıyor. Aksiyonları icra ederken gerekeni kendi başına arıyor, kendi doğasını yardıma çağırıyor. Bu süreci doğasının bütün zihinsel, coşkusal, ruhsal, fiziksel güçleri tarafından eşzamanlı olarak yürütüyor. Alkış pastasından aldığı payı hak ediyor. 2004 yılında Kent Oyuncuları yapımı “Inishmore’lu Yüzbaşı”da Joey, 2005’de gene Kent Oyuncularıyla birlikte “Kumarbazin Seçimi”nde Mugsy karakterlerinde izlediğim ve öve öve bitiremediğim Bartu Küçükçağlayan “Şeylerin Şekli”nde Adam’ı oynuyor. Küçükçağlayan, yazarın sunduğu verili durumları, olguları ve olayları listeye dökmüş. Oyunu küçük parçalara bölmüş, ayıklamış, çözümlemiş. Sorular sormuş. Bütün olguları tartmış, varsayımlar üretmiş. “Bunları nereden biliyorsun,” derseniz, oyun içinde belli ediyor, anlaşılıyor. Bartu Küçükçağlayan “Şeylerin Şekli”nde, Esra Bezen Bilgin ile birlikte tırmanışa geçmiş a Dostlar, Bartu Küçükçağlayan yükseliyor. Üstün Akmen Evrensel Gazetesi Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet cem ince - ( 5/8/2009 ) bu oyunu yeni seyrettim oyundan önce bu eleştiriyi okumuştum oyundan sonra da okudum ... ülkemizde modern sanat üzerine pek bilgisi olmayan halkımızın 10000de 9999 luk bölümünden biri olduğum için _ki iyimser bir tahmindir_ bunun karşılığını kendimde bulamadığımdan zaten konunun bu yönünü hiçbir şekilde anlamadım oyuncuların da anlamadığı açık ki bu bölümleri zaten anlatamadılar çünkü karşılığı yok !! amerikalılıarı bidaha gelip bu oynu bi de türkçe seyretmeye çağırıyor yönetmen ,çünkü oyunu bize yapmadığı kesin .. modern sanatçı! rolünü üstlenen (yönetmenden bahsetmiyorum:) ) baş hanım karakterin metindeki esprileri zamanlama kusurlarından dolayı heba etmesini mi yoksa baş erkek karakterin yakalıdığı doğal erkek kişiye karşı tiyatral kalan daha doğrusu deforme olamamış insanını mı konuşalım ... konuşmasak mı ? peki konuşmayalım metindeki yardımcı erkek karakteri arkadaşımız oyunu in yer feysin olmazsa olmazı kavga şiddet sahnesindeki kötü sarhoş ve kızgın oyunu beni inandırmadı inanamadığım için de daha fazla bişey söylemeyeceğim . oyundaki 2i bayan rolünü oynayan hanımefendiyi de doğal buldum cafedeki giderken söylediği sözler sahnesi olmasa daha iyi olacaktı veya kendininmiş gibi olsa daha da iyi bi de tiyatroda inandırıcılık evet ancak doğallıkla bunun karışması sonucu cafede 2 kızın konuşmasındaki bayağılık ortaya çıkmıyor mu ? ayırmak lazım değil mi ? oyunun başrol karakteri esas oğlan oyun kişimiz içine kapanık olarak başladığı oyunu kendisine sanatsal yaklşan sevgilisi sayesinde dışa dönük kazanova modunda bitiriyor yani böyle mi diyor metin bilemiyorum ama bir kaç sözüm var ... bu karakteri canlandıran arkadaş başarılı bir oyunculuk güzelliği yakalamış güzel oynuyor ancak doğru değil veya iyi değil şöyle ki ... bu karakter başında psikanalistlerin dyimiyle örtülü bir depresyon yaşıyor çocukluğunda metinden bilemediğimiz bir sebepten dolayı bir travma yaşamış ve onu taşıyor sonrasında karşısına bir kız çıkıyor ve onu değiştiriyor! hayır aslında şöyle ; karşısına bir kız çıkıyor ve ona bağımlılık kurarak bu depresif halinden uzklaşıyor güveninin yerine kızı koyuyor böylece bir kazanova ortaya çıkıyor ancak biz oyunda bu kimlik değişimini depresif değişikliği kıyafetler haricinde göremedik üstüne aslında en çok değiştiği yer final sahnesi oldu ki en olmaması gereken yerdi şöyle ki ; yine psikologlar diyorki bu vakalarda bağımlılığını kaybeden bozuk karakterli kişi daha depresif bir hale gelir hatta genelde agrasyon ortaya çıkar ; metin agrasyonu seçmemiş olabilir ancak konuşmalardan anlayabiliyorum ki eski depresyonu seçiyor geriye kabuğa dönüş var ... dediğim gibi giriş sahnesi ile yakaldığı sempatiyi oyunun bütününe yaymaya çalışan oyuncu gerçeklikle karşılaşınca zorlanıyor ancak modern sanat gibi tiyatrodan da bi haber olan seyircimize yutturuyor ... oluyo mu ? oluyor işte ... zamanlama hataları burada da var ancak içgüdüsel bir zamanlamayla profesyonellikten uzak kotarılmış bir komedi algısı diğer örneklerin kötülüğü ile kendini biyere koyuyor mu ? koyuyor ... yeter mi ? 2009da evet 2020de bidaha bakıcaz ... yönetmen ; yukarıdaki durumu yakalamsı gereken adam ... oyun yönetmeden önce sanırım bir araştıma iyi gelir ... ancak en yukarıdaki yazıdan da anlyabileceğimiz gibi gerekte yok nasılsa yutanlar çoğunlukta ... |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|