| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
CEZAEVİ… TİYATRO… UMUT VE ÖZGÜRLÜK… (2) Kemal Oruç Bu yazı dizisinin ilk bölümünde, Ümraniye E ve T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndaki tutuklu ve hükümlülerle drama ve tiyatro çalışmalarına başlamamın hikayesini, onlara ve cezaevine ilişkin ilk gözlemlerimi de yazarak, anlatmıştım. Dizinin ikinci bölümünde, bu çalışmaları yapmamın amaçlarını, nedenleriyle birlikte yapılan çalışmaları ve geri dönüşümleri sizlerle paylaşacağım. Her nerede olursa olsun yapılan drama ve/veya tiyatro çalışmalarında, lider, çalışan grubun, genel olarak toplumsal, sosyal, ekonomik, kültürel özelliklerini; özel olarak da kişisel özelliklerini, ilgi alanlarını, bedensel- zihinsel becerilerini ve alanla ilgili bilgi düzeyini bilmelidir. İş, cezaevi, tutuklu ve hükümlüler olunca bu durum biraz daha zor ve karmaşık bir hal almaktadır. Tutuklu ve hükümlülerin psikolojik durumları, toplumdan dışlanma hissi, hücre ve hücre arkadaşları ile olan yaşamı ve hücre içi baskı, onlarla çalışmayı biraz daha zorlaştırmaktadır. Ama yapılan işin tiyatro veya drama olması da bir o kadar durumu kolaylaştırmaktadır. Bu alanlarla ilgili çalışmalar her nerede ve hangi koşullarda olursa olsun insanlar tarafından ilgiyle karşılanmaktadır. Özellikle “Tiyatro özgürlüktür!” düşüncesiyle hareket ettiğinizde cezaevinde yapacağınız çalışmalar çok daha büyük bir ilgiyle karşılanmaktadır. Öncelikle cezaevinde, birlikte çalıştığımız psikolog, bana şu hepimizin bildiği sözleri söyledi: “Tutuklu ve hükümlülerin hemen hemen hepsi suçunu kabul etmemekte ya da bu suçu başkalarına ya da başka bir duruma yönlendirmektedir. Daha kötüsü yaptığı şeyin bir suç olduğunu kabul etmemesi…” Suç olgusunu kabul etmeme veya suçu yönlendirme durumunu galiba en iyi Carnegie’nin(2004)* bahsettiği şu iki olay açıklar: “New York tarihinde görülen en tehlikeli suçlu olduğu bildirilen Çifte Tabancalı Crowley uzunca bir silahlı çatışmanın ardından yakalandığında şunu söylemiş: ‘Ben sadece işimi yaptım. Ceketimin altında yorgun ama nazik bir kalp var.’ Bilinen en büyük gangsterlerden biri olan Al Capone da şunu söylemiştir: ‘Yaşamımın en güzel yıllarını insanlara basit zevkler yaşatmak için harcadım. Keyifli dakikalar geçirmelerine yardımcı oldum, ama tüm elime geçen aranan bir adam damgası yemek oldu. Kullanıldım ben!’ Bütün bunları bildiğim için henüz ilk çalışmada tutuklu ve hükümlülere şunu söyledim: “Suçunuz veya cezanız beni ilgilendirmiyor; ben sizi tiyatroya gönül vermiş ve bu işi yapmak için hazır bulunan kişiler olarak değerlendireceğim.” Böylelikle ilk amacımı da ortaya koymuş oldum: “Bu insanları yeniden kazanmak…” Bu yaptığımın geri dönüşümü de şu şekilde oldu: İki hükümlü henüz ikinci çalışmada yanıma yaklaştı ve ‘Hocam ne olur hükümlü olduğumuz için bizden çekinmeyin. Siz bize değer verdiniz ve biz de aynı değeri size vereceğiz emin olun’. Benim özel amacım elbette tiyatro sanatını bu insanlara tanıtmak ve onlarla sahne üzerinde bir gösteri hazırlamaktır; ama özellikle buranın cezaevi olması genel amaçları da oldukça değerli kılmaktadır. Genel amaçların ilki ve en önemlisi “toplumsal olgu”yu bu insanlara kazandırmaktır. Çünkü toplumdan dışlandığını düşünen tutuklu cezası bittiğinde yine aynı suçu işlemekte ve yine cezaevine dönmektedir. Örneğin çalışmalarımıza katılan hükümlülerden biri, aylar önce bir konuşmasında, şunları söylemiş: “Ben annemi hiç görmedim. Babam da daha çocukken beni sokağa attı. Islah evinde büyüdüm. Eğitimim yok. Çok dayak yedim. Benim için en iyi yer cezaevi. Dışarı çıkarsam yine suç işleyeceğim ve cezaevine geri döneceğim.” Bunları söyleyen hükümlü henüz dördüncü drama çalışmasının sonunda şunları söyledi: “Sizden bir konuda yardım istiyorum. Ben cezaevinin dışına çıktığımda kendime yeni bir hayat kurmak; çalışmak, kendi evimi geçindirmek istiyorum.” “Neden bunları istiyorsun?” diye sorduğumda şu cevabı verdi: “Çünkü burada yaptığımız çalışmalarda diğer insanlarla iletişim kurdum ve birlikte bir şeyler ürettik.” Yine henüz üçüncü çalışmadan itibaren beş- altı kişi birbirinden bağımsız olarak bana şunu söyledi: “ Cezaevinden tahliye olduğumda dışarıda tiyatro yapabilir miyim?” Yavaş yavaş da, ben sormadan, suçlarını ve cezalarını bana açıklama gereği duymaya başladırlar. En güzeli de bu suçları işledikleri için pişman olduklarını söylemeleri. En çok duyduğum şey ise şu: “Biz cezaevindekiler gece pek uyumayız ve bizi ancak öğle yemeği vaktinde uyandırabilirler; ama tiyatro çalışması olduğu gün sabahın köründe uyanıyor ve heyecanla çalışma saatini bekliyoruz.” Şunu da düşünebilirsiniz: “Sonuçta burası cezaevi ve tutulu ve hükümlülerin yapacak başka bir şeyleri olmadığı için tiyatroya ilgi gösteriyorlar.” Eğer böyle düşünüyorsanız yanılıyorsunuz çünkü 1300 kişilik cezaevinde ilk çalışmaya dokuz kişi katıldı; ama üçüncü çalışmaya başladığımızda birden sayı artı ve şu an tam yirmi beş kişiyle çalışıyorum. Üstelik bu çalışmalara katılmak isteyen yüzlerce kişi de yönetime devamlı dilekçe göndermekte… Bunu sağlayabilmek için yapılacak en iyi şey, teknik olarak tiyatro çalışmalarına geçmeden önce, yaratıcı drama çalışmaları yapmaktı; nitekim ben de bunu yaptım. Tiyatroyu, sahneyi, seyirciyi hiç düşünmeden yapılan bu drama çalışmalarında genel olarak konularımız şunlardı: - Tanışma- Etkileşim ve Kaynaşma Bu konudaki çalışmaların genel olarak amacı; farklı koğuşlardan gelen tutuklu ve hükümlülerin birbirini tanıması, birbirlerinin benzer ve farklı özelliklerini keşfetmeleri, birlikte iş yapabilecek duruma hazır hale gelmelerini sağlamaktı. - İletişim - İletişim Çatışmaları - Empati Bu konudaki çalışmaların amacı; katılımcılardaki iletişim becerilerini geliştirebilme ve empati yeteneğinin farkına vardırabilmek; bununla birlikte iletişimsizlik durumlarının nedenlerini ortaya koyarak değerlendirmek ve bu durumlara çözümler üretebilmektir. - Grup Uyumu Bu çalışmaların konudaki amacı; katılımcıların grup uyumunu sağlayabilmeleri ve uyumlu bir şekilde çalışabilmelerini sağlamaktır. “Toplumsal olgu”yu ortaya koyup, değerlendirebildiğimiz oyunlar bu konu içerisinde yer almaktadır. Yapılan çalışmalarda mutlaka ve mutlaka tutuklu ve hükümlülerin her birinin hakları gözetildi ve onlara konuşma, fikir üretme ve istediğini yapıp, yapmama özgürlüğü verildi. İşte bu durumda düşünsel yanlar özgürce ortaya çıktı. Hayata dair her türlü durum rahatça tartışıldı ve fikirler üst üste ortaya döküldü. Hiçbir grupta bu kadar iyi fikirlerin ortaya çıktığını görmemiştim. Üstelik bu tutuklu ve hükümlülerin çoğu ilkokul mezunu! Yeni bir kimlik arayışı ile yola çıkıldığından ilkin çocukluğa dönüldü. Çocuk oyunlarıyla başladığımız çalışmalarda, çocukluğun gerektirdiği, eğlendiricilik ön planda tutuldu. Kurallı oyun evresinde koyulan kurallar kısıtlayıcı değil; aksine geliştiriciydi. Her engel katılımcıya yeni bir özellik kazandırdı. Ergenlik döneminde dünyaya ve kendine yabancılaşma, bireysellik ve çevreye yansımaları, bu çağın gerektirdiği, oyunlarla işlendi. Gençlik dönemi oyunlarında ise gelecek kaygısını ortaya çıkaran oyunlar ön planda tutuldu. Bütün bu süreçte geçmişteki hataları onararak bu güne gelmeye çalıştık. Her çalışma sonunda değerlendirmeler yapıldı ve bu değerlendirmelerde yapılan çalışmalar, yaşam ve yaşam şartları ortaya konularak irdelendi. Birlikte yapılan ortak ürünlerden sonra fikir alışverişi, paylaşım, yardımlaşma grup uyumunu her seferinde biraz daha arttırdı. Tüm çalışmalarda “Herkesin fikri ya da ürettikleri önemlidir; ama daha önemli olan bu fikir ve ürünleri grubun kabul etmesidir!” dedim. Bundaki amaç da hükümlülerin cezaevinden tahliye olduğunda dışarıdaki diğer kişilere kendini kabul ettirebilmesidir. Yani çalışma grubunu “TOPLUM” olarak kabul ettim ve ettirdim. Bu çalışmaların geri dönüşümü şu şekilde oldu: Bir gün tutuklu ve hükümlülerle toplu fotoğraf çektiriyorduk. Tam ortalarına oturdum ve tam fotoğraf çektirirken her iki elimi beş- altı tutuklu ve hükümlünün tuttuğunu ve diğerlerinin de koluma, omzuma dokunduğunu fark ettim. Bu onların sevgi ifadesiydi. Yaşam bir ayna gibidir. Ona güzellikler tutarsan sana güzellikler verir! Gönüllü olarak yaptığım bu çalışmalardaki en büyük kazancım ‘kazanılan insanlar’ oldu! GÜNLERİNİZ AYDIN OLSUN SEVGİLİ DÜŞÜNCE DOSTLARI! Kemal ORUÇ 17.02.2008 www.kemaloruc.com gibiyapanlar@gmail.com * CARNEGIE, Dale: Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı, Epsilon Yayınevi, İstanbul, (2004) Not: DEVAMI GELECEKTİR. Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|