| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Testosteron Üzerine Zorunlu Bir Açıklama Melih Anık Yazdığımız bir yazıya gelen düşünceleri , içeriği ne olursa olsun doğal karşılarız. Kanaatimizce bu üretmenin,zenginleşmenin en verimli yollarından biridir . Düşünce serbest olmalıdır. Ancak son yazımıza ( Oyun Atölyesi-Testosteron: Soytarılar Panayırı) gönderilen mesajların düşünceye karşı çıkış değil kişi ve kurumları sindirmek gibi bir mecraya doğru kaydığını; olaya dışarıdan bakan salim zihinlerin gidişata sağ duyu ve erdem katma yolunda tepkisiz ve suskun kaldıklarını görünce –tercihimiz olmadığı halde- kendi adımıza bu açıklamayı yapmak zorunda kaldık. Hakkımızda "google" taraması ile bulduklarından başka bir bilgisi olmayanların yalan yanlış bilgi ile ürettikleri fikirler ; kulaktan dolma bilgilerle "yazılan" senaryolar ; başka isimler kullanarak kendilerine cevap verdiğimiz vehmine kapılanlar ; başkalarının adamı olduğumuz yolunda yapılan iftiralar; husumet içinde olduğumuz iddiasına sorgusuz sualsiz inananlar ; fırsat bulmuşken "ben de yazdım" diyerek kendi hesabının peşinde koşanlar ; meslektaşının ipliğini pazara verme gayretkeşdarları ; bu mesajlar sayesinde öğrendiğimiz hakaret,iftira çeşitlemelerinin zenginliği(?) ; aydın olmayı kendilerince anlayanlar ; karşısındakini zor duruma düşürme gayreti içinde kabahatlerini arz edenlerin durumu gerçekten traji-komik. Bizim hakkımızda yazanların, en az bizim onları tanıdığımız kadar bizi tanımış olmalarını isterdik. Hiçbir hakaret içermeyen ,zira düşüncelerini ifade etmekten başka hiçbir niyeti olmayan ; iyi ve salim bir okumayla sadece oyun değil tiyatro dünyamız, Oyun Atölyesi'nin tiyatro stratejisi hakkında görüşler paylaşan bir yazıdan , oyunlarının beğenilmemesini çekerek onu "hakaret" olarak anlamayı tercih eden Oyun Atölyesi , yazının kaldırılması için girişimde bulunmuş ; bizim de onayımızla yazının kaldırılmaması sonucunda, maalesef nedenini anlamakta ve tanımını yapmakta zorlandığımız bir sorumsuzlukla sindirme,iftira, hakaret kampanyası ortaya çıkmıştır. Demek ki eğer yazıyı çekmiş olsaydık eteklerdeki taşlar dökülememiş olacaktı. Bu olanağı verdiğimiz için şimdi hakaret etmek hak sanılıyor anlaşılan. Söylenecek sözün bolluğuna da inanamadık. Tiyatro dünyamızdaki bazılarının, bazı konularda hassaslaşıp esip gürlerken , yazının içeriğindeki kendi mesleklerini ilgilendiren diğer bazı konuları görmemeyi ,duymamayı tercih ederek duyarsızlaştıklarını da anlamış bulunuyoruz. Onları dile getireni ise mahkum etmeye çalışmaktadırlar. Aslına bakarsanız yazı, tarafsız bir okumayla meramını anlatmaktadır ama anlamakta güçlük çekenler için bir kere daha belirtelim ki yazıda "Oyunu seçme ve oynama özgürlüğü" değil, "Oyunu ve yorumu kendinize ve de seyircinize yakıştırıyor musunuz?" sorusu sorgulanmaktadır ki bu soru bu kadar toz duman içinde hala cevaplanmış değildir. Vurgulanan diğer konular da şunlardır: Tiyatro dünyamız kendi kendini denetlemelidir. Prensiplerine sahip çıkmalıdır. Türk Tiyatrosu çalışanları (özellikle duayenleri) meslektaşının yaptığı işi küçümsememelidir. Seyirciyi kategorize etmekten kaçınmalıdır. Çocukları korumalıdır. (Kendi çocuğunuzu bu oyuna getirir misiniz?) Yazıda ayrıca tiyatro dünyamızda gişe başarılarının her şey demek olmadığına dikkat çekilmektedir. Tiyatromuz bazen seyirciye rağmen gene seyirci için bir şeyler yapmak zorundadır bu da seyirciyi aşağılamak anlamına gelmez. Bu gerçeğin üstünü örterek "seyircinin seviyesine çıkmak" söylemlerinin modası geçmiştir. Tiyatrocu, gerektiğinde topluma ters gelebilecek şeyleri de söyleyebilme özgürlüğünü içinde hissetmelidir. Ancak bu anlayışa sahip olunursa tiyatro tanım ve toplumdaki işlevine yaklaşır. Kendilerine, arkadaşlarına, dostlarına ve de kendilerini sözcüsü olarak gördükleri tiyatro dünyasına hakaret edildiği izlenimine kapılanlar ya da inananlar , sanki tek beyin ve tek elden çıkmış , onlarca hakaret içeren mesajı göndermekte sakınca görmemiştir. "Hakaret algısı " çok hassas olan yazı sahiplerinin başkasına hakaret etmede bu kadar pervasız ve cömert(!) olabilmelerini kamu oyunun takdirine bırakıyoruz. İşin üzücü yanı bu kampanyaya katılanların bilindik çoğunun, tiyatro gibi bir konuda eğitim almış olmalarıdır. Kendilerine yazıyı yeniden okumalarını ve hiçbir etki altında kalmadan yazının ne demek istediğini yeniden düşünmelerini öneririz. Emeği alkışlanan oyuncunun; "Ayşe Teyze ve Ahmet Amca" ile tanımlanan seyircinin; Cihangir Cumhuriyeti adı altında yaptığı küçümsenen tiyatrocunun; tiyatro yardımından payını almadığı için ver yansın eden tiyatronun ; toplum tarafından çocuğu sahiplenilmeyen ailenin; bundan böyle beğenmediği oyun hakkında yazı yazacakların , düşüncesini açıkça dile getireceklerin ; şu anın "suskun" kalemlerinin ve özellikle tiyatromuza nice nitelikli örnek verdikten sonra Testosteron gibi bir oyunu bu yorumla seyirciye ulaştıran Oyun Atölyesi'nin , bu yazı kapsamında yaratılan atmosferin zalimliğini ,insafsızlığını bir kere daha düşünmelerini öneririz. Yazının kaldırılmamasını kendimiz istedik. Bunun nedeni, kişilerin - en basit söyleyişle- keyfi talepler ile düşünce ortamını baskı altına almalarına ve de düşüncenin ifade edilmesine yapılacak engellemelere karşı çıkmak içindi. Hakaret dolu yazıların engellenmesi yolunda herhangi bir girişimimiz ve talebimiz de olmadı. Zira ifade özgürlüğü herkes içindir. Herkesin sınırını ,kendi ufku tayin eder. Şimdi cevaplanması gereken soru şudur : Oyunu beğenmediğini ifade eden bir görüş karşısındaki bu hakaret kampanyasında mı yoksa düşüncenin özgürce ifade edilmesinde direnmekte mi birleşeceğiz? Öte yandan yazıyla ortaya dökülenlerin çok yararlı olduğunu da söylememiz gerekir. Uzun vadede üzerinde yapılacağını düşündüğümüz akademik ve bilimsel çalışmaların, resmi, tam olarak ortaya koyacağına inanıyoruz. Bu aşamada, yazı adeta bir turnusol kağıdı görevi yapmış ve renkleri, öfke ve hiddetin vardığı baskı ve şiddetin büyüklüğünü ,tahammülsüzlüğün sınırlarını görmemize neden olmuştur.Kanımızca yazılan mesajlarda belirtilenler , yazının içerdiği düşünceleri teyit etmiştir. Bu çılgın sel durulunca geride kalan kum yığınlarına bakarak ve yeniden yapılacak okumalarla, herkesin daha iyi bir analiz yapacağına inanıyoruz. Yapamayanlar için zaman ve tarih gerçekleri gösterecektir nasılsa. Ülkede sağ duyu yok olmamıştır . Biz içinde yaşadığımız bu durumu Albatros'un Kanatları isimli yazımızda anlatmaya çalışmıştık. Şimdi az bile yazmış olmaktan korkmaya başladık. Bu olayın tüm tiyatro camiamıza mal edilmemesi gerektiğini belirtmeliyiz. Tiyatro dünyamız , şimdilik sessiz gibi görünse de kendi varlığının devamı için yapılması gerekeni mutlaka ortaya koyacaktır. Bu sürecin, alelacele kaleme sarılarak hakaret etme yarışına girenlere de bir şeyler öğretmiş olduğu/olacağı inancındayız. Gençlerimize toplumca göstereceğimiz şefkat ve anlayış , onları kazanma adına olumlu bir davranış olacaktır. Biz, onları anlama ve de kendimizi onlara anlatma gayretinden vazgeçilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. "Hakaret etmede en ilginci yaratma" konusunda birbirleri ile yarışan oyuncularımızın-yetenek, akıl ve bilgilerini yaptıkları işe hasrederlerse- biz,seyircinin hak ettiği çok daha nitelikli işleri yaratacaklarına inanıyoruz. Hakkımızdaki acımasız ve mesnetsiz saldırılara karşı özrü, gelecek zaman taşımaktadır, biliyoruz. Melih Anık Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet Abdurrahman Aydın - ( 1/1/2009 ) Kimlik inşa edilen bir şeydir; bilerek isteyerek bunu inşa eden bir iktidar şebekesi vardır ve bu şebek(e) asli niteliğini bedenlerimiz üzerindeki inşa etme biçimlerinden alır. Testosteron adlı oyunun birbirinin aynı 7 erkekle nihayete ermesi, bize bir tek şey söylüyor: hepimiz aynı soydanız. sahneye ilk girişinde mafya babası sandığımız adam, daha sonra yakasına yapışıldığı anda bir zavallıya dönüşür. kadınları nasıl becerdiğini ballandıra ballandıra anlatan garsonun, annesinin başına gelenleri öğrendiği zaman içine düştüğü zavallılıkla aynı zavallılıktır bu. ve biz tam da bu zavallılık anlarında kavrarız aslında başından sonuna kurulmuş, inşa edilmiş birer makine gibi kimliklerimizin olduğunu. yani aslında hiçbirimiz hiçbir biçimde zorunlu değilizdir. oyun bunu göstermiyor muydu bir açıdan? her biri kendi dünyanın zorunlu uğrağı sanan 6,5 erkek, ve oyunun sonunda bir yandan da birbirlerini inşa ettikleri için sayıları 7ye çıkan birbirinin aynı erkekler... gerçekten öyle mi? bu bir yorum. bir başka yorum bu aynılığın tam da zavallılıkları bütünüyle ifşa olduğunda belirdiğini söyleyebilir pekala. ya da başından beri birbirinin aynı olan erkekler, fakat durumlar ve pozisyonlar gereği "güç"teki dağılımın biçim değiştirmeleri! oyunun başında en zavallı durumda gördüğümüz erkek, oyunun sonunda içlerindeki en güçlüsü olmadı mı? o da erkeklikle ilgili anlamsal zeminde kendine bir yer bulmayı başardığı anda bu anlam silsilesini anında ve sonuna kadar benimsemedi mi? o halde Deleuzedan hareketle şu sözleri buraya yazabiliriz artık: "O kötü, demek ki ben iyiyim" yargısının verildiği her yerde "yurtsuzlaştırılmış arzu akışları" olarak devlete, aileye, toplumsal kurumlara bağlanılır ve bu bağlanımın olduğu her yerde faşizm başgösterir." (faşizm üzerine dünya kadar lafın söylendiği, herkesin herkesi faşistlikle itham ettiği halde faşizmle ilgili derli toplu bir kuramsal çalışmanın da yapılmamış olduğu bir ülkede yaşadığımızı bilmem hatırlatmama gerek var mı?) kutsal mazlumluğun psikopatolojisi diyelim! yoksa bir çocuğun cinsellikle olan ilişkisi neden bu kadar ilgimiz dahilinde olsun? o çocuğun anne babası dahi olsak bu ilgi niye? neyi yasaklamaya çalışıyoruz o çocuk için? kendi bedeniyle kuracağı teması mı? aileye ve toplumsal kurumlara bağlanalım hemen! bunun bekası için yüzülmemiş miydi Hallacın derisi, Şeyh Bedrettin bunun bekası için asılmamış mıydı? hangi zaman, hangi tarih? neyin bekası, kimin tarihi? "mutlak olan tek şey gelecektir" diyor bir Sırp atasözü. geçmiş sürekli ve hep yeniden değişen bir şeyken tarih nedir? mutlak olan tek şey gelecektir dedik ya; ister misiniz Oyun Atölyesi önümüzdeki sene de Shakespearee devam deyip Macbethi sahnelesin. Yağmur Mısırlıoğlu - ( 1/3/2009 ) Melih Anık, testosteron üzerine yazılarınızla siz bizi güldürdünüz umarım böylesine haset ettiğiniz aşikar olan insanlar tarafından kaale alınıp laf anlatılmış olmak da komplekslerinizi bir nebze kontrol altına almanızda size yardımcı olur zira siz izahın bittiği yerdesiniz. Hüseyin Yıldız - ( 1/3/2009 ) Melih Anıka verilen tepkilere bakılırsa yazdıklarını anlayanlar var. Demek ki "özel" bir takım şeyler var. Bunu neden yazıyorum, çünkü ben Melih Beyin yazdıklarını anlamadım. Daha doğrusu eleştirilerini hangi dünya ve sanat görüşünden yaptığını kavrayamadım. O nedenle Melih Beye sorum var? Melih Bey siz hangi dünya ve sanat görüşüne göre eleştirilerinizi kaleme alıyorsunuz. Yani bir şeye iyi ya da kötü derken düşüncenizin hareket noktası neler acaba? Çünkü sizi tanımazsam, düşüncelerinizi bilemezsem yazdıklarınızı nasıl anlayacağımı bir türlü kavrayamıyorum. Tarafımdan anlaşılmanız adına savunduğunuz dünya ve sanat görüşünü yazmanızı istiyorum. Saygılarımla Deniz Yorulmaz - ( 1/2/2009 ) sağduyu, nezaket ve anlayış melih anık tarafından tarihe gömülmüştür. bu dili tanıyıp büyümekte büyük fayda var. Metin Coşkun - ( 1/2/2009 ) ZIRVA TEVİL KALDIRMAZ!! Bir yazı(!) yazıp, tepkiler yükselince başka bir yazıyla yazısının "yeniden okunması", "tarafsız okunması", "hiç bir etki altında kalmadan okunması", ne dediğinin değil "ne demek istediğinin" anlaşılmasını istemek, "şecaat arzeylerken sirkatin söylemek" değilse nedir? Sanal ortamda vıdı-vıdı etmeyi değil, seyircinin karşısında olmayı tercih ettim ve ediyorum ancak; ortada iki soru var ki cevaplanması gerekiyor. -"Oyunu ve yorumu kendinize ve seyircinize yakıştırıyormusunuz?" El cevap: EVET! (Açmak gerekirse, bu güne dek içinde olduğum oyunların en sevdiklerimden biri. -Sınıflandırmayı sevmediğim için kaçıncı olduğunu söyliyemeyeceğim-) -"Oyunu beğenmediğini ifade eden bir görüş karşısındaki hakaret kampanyasında mı yoksa düşüncenin özgürce ifade edilmesinde direnmekte mi birleşeceğiz?" El cevap: Yazınızın altında yer alan düşüncelerin işkence altında alındığını mı sanıyorsunuz. Oyunu seyrettiğiniz günkü davranışlarınız ise 39 yıllık meslek yaşamımda karşılaştığım en pespaye davranışlardan biri olarak anılarımda yerini aldı. Event avcısı sen de... Nurullah Ataç - ( 1/3/2009 ) Melik Anık, çok yanlış bir eleştiri olmuş. Bana da mail kanalıyla gelmiş bu tartışma, yazmayacaktım ama bir kaç laf edeyim dedim. Ömründe tek satır eleştiri yazmamış eleştirmen bayanların fikirlerini görünce ben de yazayım istedim. Olmamış Anık. "Soytarı" çok ağır olmuş. Bir eleştirmen olarak tavsiyem özür dilemelisin Oyun Atölyesi oyuncularından. Bu tepkilerle sana kolaylıklar... Zor bir durum... Esra Kizildogan - ( 1/3/2009 ) Melih Anik; Ben Esra Kizildogan.oyun atolyesi nin Othello ve Jeanne D arc in Oteki Olumu oyunlarinda oynadim.Sanata,oyunculuga ve hayata bakisimda cok onemli bir yeri bulunan ve cok deger verdigim bu kurumla ilgili yazdiklarinizi okuyunca sessiz kalmak istemedim. Her iki yazinizda da dusuncelerinizi ifade etme biciminiz,tercih ettiginiz cumleler,insanlara hitap sekliniz,akil almaz kurnazliginiz ve kendinizi konumlandirdiginiz yerdeki iktidar acliginiz gercekten korkutucu.Yargilamak ve elestirmek arasindaki farki gormediginiz ortada.Hakaret ve iftira cesitlemelerinin zenginligini size gelen mesajlar sayesinde ogrenmediginiz ilk yazinizda gayet acikca goruluyor. Surekli asagilayarak,inciterek,yok etmeye calisarak birseyler soylemeye cabalamissiniz.(Acikcasi ben sizin kadar erdemli olup cabanizi(emek demeye dililim varmiyor) alkislayamayacagim)Tipki ona birilerinin yukledigi sorumluluklari yerine getirmeye calisan,ezilmis,gorunurde guclu ama karsisindakine baktikce ne kadar beceriksiz ve sahte olduguyla yuzlesmak zorunda kalan kotu bir ebeveyn gibi.. Butun bu kirlilik icinden oyun atolyesi ne bakmak sizin icin de korkutucu olmali muhakkak.Cunku orada entelektuel birikim insanlarin gozune sokulmadan,saf,naif,durust ve seffaf bir sekilde tiyatro yapiliyor.Sizin icin olmasa da inanin bunlar cok insan icin cok degerli nitelikler.Ve sizin sozlerinizle zalimlige ve insafsizliga karsi elbette bu degerlere inanan bizlerin de soyleyecek sozleri var.(Gerci konusmaktan cok eyleme gecmeyi,yapmayi tercih ediyoruz...) Hicbir temele dayandirmadan sanal kosenizden sozde elestiri ozgurlugu adi altinda oyun atolyesi kurum ve kisilerine hakaretler yagdiriyorsunuz.oyun atolyesi nin Turkiye Tiyatrosu na,oyunculara ve cocuklara verdigi zararlarla ilgili kamuoyunu uyarmak gibi bir is edinmissiniz kendinize.Koruyan,kollayan bir kisisiniz belli ki...Korunan ve kollanan da olacaksinizdir,endise etmeyin. Peki sizden mesela beni ve cocuklari kim koruyacak Melih Anik?Bu yok eden,kizan,asagilayan dile karsi ben ve oyuncu arkadaslarim kendilerini nasil koruyacak? Genclerimize toplumca gosterecegimiz sefkat ve anlayis onlari kazanma adina olumlu bir davranis olacaktir demissiniz ikinci yazinizda.Sozlerinize bakinca ben de diyorum ki yasam beni,oyuncu arkadaslarimi,oyun atolyesi ni,hatta tum insanligi sizin sefkatinizden ve anlayisinizdan korusun!! Bir de pek adetim olmamasina karsi sizinle iletisim kumanin bir yolu olarak gorunen ufak bir tavsiyem var.Galiba birilerini kazanmaya calismadan durustce konusursak(gencleri kazanmayi kastediyorum lutfen yanlis anlasilmasin),farkindayim sizin icin cok zor ama esit bir yerden derdimizi anlatirsak hepimiz icin hayat daha kolay olur.Ama tabii bunun icin once sayginin ne oldugunu anlamak gerekiyor..Mesela insanlara hitap etmeyi bilmek,ogreten adam olmak yerine paylasan adam olabilmek vs..vs..Maalesef yazilarinizdan anladigim sizin onunuzde bunlar ve bunlar gibi degerleri kavramakla ilgili uzun bir yol var.Yasinizi bilmiyorum ama sizi simdiden uyarayim,insanin kafasindaki tortulari temizlemesi cok zaman aliyor. Yoksa siz gencleri gencler sizi kazansa ne olur kazanmasa ne olur?Artik kazanmaya calismayin.Kar amaci guden yazilarinizla gelinen nokta ortada.Zaten sefkat,anlayis ve kazanc ayni cumle icinde pek hos degil.Ayrica siz bizi kazanirken bizim kaybettiklerimiz ne olacak? Sonuc olarak yarattiginiz siddet,kullandiginiz dil bir insana yakisiyor mu?Kendinize bunu sorun,sonra sanat hakkinda acaba ben fikir beyan edebilir miyim diye de bir sorun..Yani biraz kendinize soru sorun.. Evrim Alasya - ( 1/4/2009 ) Melih Anık bence: 1-Eleştiri türünü bir daha gözden geçirmeli 2-Oyun Atölyesi kurumu hakkında doğru bilgiler edinmeli 3-Bir oyun nasıl izlenir öğrenmeli 4-Bir oyun nasıl yorumlanır bilmeli 5-Çamur atmaya değil anlamaya çalışmalı 6-Oyun Atölyesi ne yapmaya çalışıyor kavramalı 7-En önemlisi oyun atölyesi neden var ve hayatın nersinde duruyor anlamalı 8-Tabiki tiyatro ahlakından ödün vermeyen ve sadece iyi tiyatro yapmaya çalışan ve bunun için kafa patlatan Oyun Atölyesinden özür dilemeli... celal mordeniz - ( 1/4/2009 ) sayın anık, size verilen tepkileri okumak bende uzun ve hiç bitmek bilmeyen bir yerli dizi izliyormuşum hissini uynadırdı. her karesine sinmiş düzeysizlik, kendindeki evrensel insan banalliklerini matah bir şey zannetmek... ama daha da önemlisi, bu arkadaşlar fena şımartılmış oldukları için farklı bir ses karşısında linçci bir kalabalığa dönmekte hiçbir beis görmüyorlar. "tepki"lerin çoğundaki filistenizm ürkütücü düzeyde. kendinizi yalnız hissetmemenizi dilerim. Tansel Okyar - ( 1/5/2009 ) Bazı yazılarda Melih Anıkın "biz" kullanımına takılanlar, bu "biz" kullanımının ne içerdiğini merak edenler olmuş. Hiç aklınıza başka kişiler, çevreler getirip zat hakkında derin düşünmeye çalışmayın. onun biz kullanımının kaynağı ingiltere kraliyet ailesinin kendi kendilerinden bahsederlerken "ben" yerinine kullandıkları "biz" ile açıklanabilir. Yani "Royal we". Aristokratik dil kullanımı örneği. Murat Akdağ - ( 1/5/2009 ) Veli "incinsende incitme sen" demiş... Bunu duyan cahiller "önce kim icitti" diye tartışmışlar... Veli incinmiş... Can Törtop - ( 1/6/2009 ) BU YAZI YORUMA KAPANMIŞTIR. YAPACAĞINIZ YORUMLAR YAYINLANMAYACAKTIR ! Pınar Bekaroğlu - ( 1/5/2009 ) Bana göre. Bence.. Kanımca... "Testosteron" oyunu üzerine olan bu yazı;görmek ,anlamak,tartmak,sindirmek ve tüm bunların sorumluluğuyla amacı eleştiri yazısı olmaktan başka amacı olmama durumundan uzaktır . Kişisel zaaflarınızı,komplekslerinizi ve problemlerinizi bu oyunu kullanarak,onun üzerinden ; direkt gözümüze gözümüze sokmanız bu sözde eleştiri yazısı adı altında ki bu "YAZINIZI " sizin deyiminizle "soytarılar panayırına" döndürmüştür.inşa etmekten uzak yıkmaya meyilli bir yazıdır.keşke gerçekten oyunu eleştirseydiniz de biz de bu platform da oyunu tartışıyor olsaydık siz melih anık ı tartışmaktansa.. Ne güzel olurdu .. Valla ballı kaymak olurdu... elif akpınar - ( 1/5/2009 ) melih bey olmamış olamamış.. Seda Tansuker - ( 1/4/2009 ) Ben ömründe tek satır eleştiri yazmamış bayan cümlesine en güzel cevap olarak; Milliyet Sanat Dergisi Aralık Sayısı Sayfa 86da Testosteronu Hormonal Vaziyetler başlıklı eleştiri yazımda zaten yazdığımdan tekrar yazma gereği duymamıştım.. Seda Tansuker Tiyatro Eleştirmeni / Dramaturg Selçuk Aydoğan - ( 1/2/2009 ) Testosteron Üzerine Zorunlu Bir Açıklamanın Üzerine Yazılmış Zorunlu Bir Açıklama Suret-i Haktan Görünen Melih Beye (ve yazıyı ortak kaleme alanlara) oyun atölyesine saldırdığınız yazının fırtınası yerini bir parça da olsa sükunete(!) bırakmış. Öncelikle yazdıklarınıza bakılırsa yazılarınızı bir grup halinde yazdığınız anlaşılıyor. Yazdığımız bir yazıya gelen düşünceleri, içeriği ne olursa olsun doğal karşılarız demişsiniz. Bu sizin görüşünüz müdür, yoksa ortak bir aklın düşünceleri midir? Sizin düşünceniz ise demokratlığa soyunmuş olmanız bir gelişme. Ancak son yazımıza gönderilen mesajların düşünceye karşı çıkış değil kişi ve kurumları sindirmek gibi bir mecraya doğru kaydığını; olaya dışarıdan bakan salim zihinlerin gidişata sağ duyu ve erdem katma yolunda tepkisiz ve suskun kaldıklarını görünce –tercihimiz olmadığı halde-kendi adımıza bu açıklamayı yapmak zorunda kaldık demişsiniz. Yapmaya çalıştığınız asıl şeyi itiraf etmek zorunda kalmışsınız, kalmışsınız diyorum çünkü, zorunda kaldık diyerek, suç ortaklarınızın da ipliğini pazara çıkarmışsınız. Bu ispiyonlama halini bir önceki yazıda da kullanmıştınız. Kültür ve Turizm Bakanlığı, bize, özel tiyatroların yararlandığı devlet yardımını verdiği için üzülmüştünüz (tiyatro sevici bir seyirci olarak siz) ve dosyayı merak ettiğinizi söyleyerek hem oyun atölyesini hem de Kültür ve Turizm Bakanlığını töhmet altında bırakan bir sinikliğin içine girmiştiniz. Bakanlık adına konuşmak benim işim değil, ama bizim alnımız açık yüzümüz ak, dosya devlette alır bakarsınız. Gayri menkul işlerinde olaylar zihninizdeki gibiyse bizim kafamız o tür işlere çalışmaz. olaya dışarıdan bakan salim zihinlerin gidişata sağ duyu ve erdem katma yolunda tepkisiz ve suskun kaldıklarını görünce –tercihimiz olmadığı halde-kendi adımıza bu açıklamayı yapmak zorunda kaldık cümlesi için Mehmet Akif der ki: Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Açıklama yapmanızın sebebi kitle suskun kaldığı içinmiş. Bu ne yaman çelişki Melih Bey. Savunulacak bir tarafınız yok ki insanlar size alet olsun. Ayrıca Kem âlât ile kemâlât olmazmış. Bir başka şerhinizde ise: Hakkımızda geogle taraması ile bulduklarından başka bir bilgisi olmayanların yalan yanlış bilgi ile ürettikleri fikirler; kulaktan dolma bilgilerle yazılan senaryolar açıklamasında bulunmuşsunuz. Sizin grubunuzun araştırmasını yapmadık(hakkımızda demenize gerek yok çünkü sadece Melih Anık ismi geçiyordu araştırmamızın sonuçlarında, sadece sizin kim olduğunuzu merak ederek araştırma yaptık. Yalan yanlış açıklama ise siz doğrusunu yazın, ayıp bir işle iştigal edip utanıyorsanız tabii ki size açıklattırıp üzülmenizi istemeyiz. Bizim geogledan öğrendiğimiz Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Genel Müdürü Melih Anık, bu yanlışsa sizden özür dilerim Melih Bey, değilse de bize biraz kendinizi tanıtır mısınız? Ayrıca, geogle okunan bir şey kulak dolgunluğu yapmaz, bire bir okunan şeylerdir. Belki inşaat sektöründe bulunma durumu bu dolgunluğa sizde sebep olmuş olabilir. Yazınızdan başka bir bölüm: Hiçbir hakaret içermeyen ,zira düşüncelerini ifade etmekten başka hiçbir niyeti olmayan ; iyi ve salim bir okumayla sadece oyun değil tiyatro dünyamız, Oyun Atölyesinin tiyatro stratejisi hakkında görüşler paylaşan bir yazıdan , oyunlarının beğenilmemesini çekerek onu "hakaret" olarak anlamayı tercih eden Oyun Atölyesi… demişsiniz. Belden aşağı vurmaya çalışan stratejik kafanız, yine bir strateji olarak tükürdüğünü yalamamak için oyun atölyesinin algısına çamur atıyor. Veli Küçükün yemek tarifi gibi olmuş sizinki de. İşin espirisi tabii ki. 5.paragrafta, 12 satırlık kısımda bir cümle ile Çocukları korumalıdır ifadesini kullanmışsınız. Cümleleriniz hep mızlı mizli,muzlu, müzlü, fakat iş çocuğa gelince korumalıyız demeniz gerekirken, korunmalıdır demişsiniz. Çocuklara bağırıp onları tuvalet önünde sıkıştırıp hesap soran bir Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Genel Müdürünün şerrinden koruduğumu daha önceki yazımda yazmıştım, ve başka sorular da sormuştum size Melih Bey. İşlerinizin yoğunluğu nedeniyle bana randevu verip sorularımı cevaplamamıştınız. Çocuklara sahip çıkın Melih Bey onların geleceğin tüketicileri, yani sizin velinimetleriniz. Yazınızdan bir başka bölüm: İşin üzücü yanı bu kampanyaya katılanların bilindik çoğunun, tiyatro gibi bir konuda eğitim almış olmalarıdır. Kendilerine yazıyı yeniden okumalarını ve hiçbir etki altında kalmadan yazının ne demek istediğini yeniden düşünmelerini öneririz. Buyurmuşsunuz. Arapça bilmeyenler için bu yazının Türkçe mealini yazıyorum. Düşüncenin özgür olduğunu savlayan demokrat görünümlü Melih Bey benim gibi düşünün der. Tektipleşelim der, karşı tarafı aynı şeyle şuçlarken. Yine çoğul bir ifade kullanmış Milli Güvenlik Kurulu. Melik Anık kendini tebdîl, tagyîr ve ilgâ ile suçladıklarına bir hak daha veriyor, eve dönüş yasası çerçevesinde. Yazınızdan başka bir bölümde: Bu aşamada, yazı adeta bir turnusol kağıdı görevi yapmış ve renkleri, öfke ve hiddetin vardığı baskı ve şiddetin büyüklüğünü, tahammülsüzlüğün sınırlarını görmemize neden olmuştur. demişsiniz. Yaptığınız özeleştiri için teşekkür ederim Melih Bey. Ülkede sağ duyu yok olmamıştır.demişsiniz.O kadar doğru söylemişsiniz ki. Durmuş saat bile günde iki defa doğruyu gösterir. Gerçi yazınızın 2.paragrafında: olaya dışarıdan bakan salim zihinlerin gidişata sağ duyu ve erdem katma yolunda tepkisiz ve suskun kaldıklarını görünce-tercihimiz olmadığı halde-bu açıklamayı yapmak zorunda kaldık demişsinin. Yazının başından sonuna doğru insanın fikri değişebilir, asıl erdem de budur ve bunu açıkça söylemektir. Taktire şayan bir durum bu. Yazınızdan başka bir bölüm: Bu olayın tüm tiyatro camiamıza mal edilmemesi gerektiğini belirtmeliyiz. Korkmayım Melih Bey mal olmaz.(Gerçi, Celalettin Cerrah açıklamaları gibi olmuş) Münferit bir suç sizinki tiyatro camiası anlayışla karşılar. Yazınızdan başka bir bölüm: Tiyatro dünyamız , şimdilik sessiz gibi görünse de kendi varlığının devamı için yapılması gerekeni mutlaka ortaya koyacaktır. Demişsiniz. Türklerin Ergenekon Destanından alıntı yaptığınız gözümden kaçmadı. Konusu şudur destanın: Düşman tarafından hile ile yenilgiye uğratılan Türkler, Ergenekon Ovasında yeniden türeyip tekrar eski yurtlarına dönerek gerekeni yapmışlar, düşmanlarıyla çarpışmışlardır. Yani Melih Bey cihata çağrı yapıyor. Melih Bey sizin bilinçaltı fena değil hani. Yazınızdan başka bir bölüm: Bu sürecin, alelacele kaleme sarılarak hakaret etme yarışına girenlere de bir şeyler öğretmiş olduğu/olacağı inancındayız. Gençlerimize toplumca göstereceğimiz şefkat ve anlayış, onları kazanma adına olumlu bir davranış olacaktır. Biz, onları anlama ve de kendimizi onlara anlatma gayretinden vazgeçilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.demişsiniz. Melih Bey bir üst paragrafla en ufak bir tutarlılığı var mı bu düşüncenizin. Başkalarını bilmem ama sizin kendinizi sadece gençlere değil, tüm insanlığa anlatma gayretiniz olmalı. Eğer bu konuda size bir yardımım olacaksa seve seve. Son olarak: Hakkımızdaki acımasız ve mesnetsiz saldırılara karşı özrü, gelecek zaman taşımaktadır, biliyoruz. İfadesini buyurmuşsunuz. Diğerleri kim bilmiyorum ama ben gerçekten size acıyorum, dökülürken yaşlar gözümden. Selçuk Aydoğan elif türker - ( 1/5/2009 ) "Aslına bakarsanız yazı, tarafsız bir okumayla meramını anlatmaktadır ama anlamakta güçlük çekenler için bir kere daha belirtelim ki yazıda "Oyunu seçme ve oynama özgürlüğü" değil, "Oyunu ve yorumu kendinize ve de seyircinize yakıştırıyor musunuz?" sorusu sorgulanmaktadır ki bu soru bu kadar toz duman içinde hala cevaplanmış değildir" cümleleriyle başlayan bir paragraftan sonra yazının devamını okuma gereği bile duymadım. Zira benim bildiğim, yazı adabı denen şey, okurun anladığını anlatan bir şeydir, ortada güçlük çeken biri varsa o da yazarın kendisidir. Şimdi de Sayın Anık okurlara çamur atamaya kalkışmışsınız. Ne tuhaf, Melih Gökçekle sadece isim benzerliği değil ruh ve tavır benzerliği de taşıyor gibisiniz. Biraz daha efendim biraz daha heybenizdeki kinlerinizden azade yazmaya çalışınız. Kalemler dolusu kurşunlarla savaşmaya kalkışmayınız. Ha Oyun Atölyesinin sizi ciddiye almasından çok ekmek yersiniz o ayrı. Amacınızın da bu olduğu aleniyken gerisi laf ü güzaf oluyor hakikaten. |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|