| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
25. Genç Günler – Söz Veriyorum – Fareler ve İnsanlar İsmail Can Törtop Orhan Alkaya’nın ayakta alkışlamayı hak eden işlerinin başında Genç Günler organizasyonu geliyor. Genç Günler, son 2 yılda kabuk değiştirdi ve örnek bir festivale dönüştü. Hatta bu festivalde başarılı oyunların repertuara alınması da ayrı bir alkışı hak edecek bir davranış. Bu sezon izlediğimiz Leonce ile Lena, İnek, Yedi Tepeli Aşk oyunları bir önceki Genç Günler’in tiyatro severlere armağanı. (Yedi Tepeli Aşk’ın başına gelenleri bu tebrik yazısında konuşmak istemiyorum, konuşup da tadımızı kaçırmayayım) Festivalde olumlu yöndeki değişimi birkaç sene önce Yalancı Aranıyor ile bizzat sahne almış biri olarak ben çok iyi fark ediyorum. Artık Genç Günler sadece amatör grupların başvurup oyunlarını sahnelediği bir organizasyon değil. Şehir Tiyatroları tecrübesini ve ağırlığını ortaya koyuyor, genç grupları destekliyor, bizzat genç kadrolarına oyunlar hazırlatıyor, kurum dışındaki gruplara destek verebiliyor, şehir dışından tiyatrolar davet ediyor vs… İnanıyorum ki bu organizasyonun yönlendirdiği gençler birkaç yıl içinde tiyatromuza imzalarını atmaya başlayacaklar. Tebrik faslını bitirmeden festivalin başındaki isim, Arif Akkaya’nın adını zikretmemek ve onu alkışlamamak olmaz… Organizasyonun bu seviyeye gelmesi Arif Bey ve ekibinin yoğun ve fedakar çalışmasının sonucu. Çok fazla grup olması organizasyonu eminim zorlaştırıyordur ancak önümüzdeki yıl bir de tanıtım bacağının üzerine düşülmeli. Bu nokta festivalin zayıf karnı bence. Söz Veriyorum Festival boyunca pek çok güzel oyunu ücretsiz olarak izleyebiliyor tiyatro severler. Benim festivalde izlediğim ilk oyun Aleksei Arbuzov’un Söz Veriyorum oyunu oldu. İkinci dünya savaşı sırasında kuşatma altındaki bir şehirde geçen hikayede 3 gencin hayat mücadelesi konu ediliyor. Savaşın içindeki umutsuzluk, gençlerin heyecanları, zafere rağmen oluşan yıkım, 3 arkadaşım birbirlerine olan aşkları ve aşk için yapılan fedakarlıkların konu edildiği harika bir psikolojik oyun Söz Veriyorum. Oyunu Hümay Güldağ yönetmiş, Hareketli bir reji ortaya koymuş. Ön oyun biraz uzun olmakla birlikte Şebnem Köstem’in performansı ile harikaydı. Ne kadar zaman çalışıldı bilmiyorum ancak oyunun henüz hazır olmadığını gördüm. Bir temsilden ziyade genel prova havasında bir oyun oldu. İlk perde gereğinden fazla heyecanlı oynanırken, hareket ve lafların gürültüsünde oyun ön plana çıkamazken ikinci perde tam aksine olması gereken temponun altında oynandı. Şebnem Köstem’in harika oyunculuğunu ortaya koymasına fırsat veren bir oyun olmuş, sırf onun performansını izlemek için bile gidilebilecek bir oyun. Şehir Tiyatroları’nda pek çok oyuncu birden çok oyunda oynarken, böyle zengin bir oyuncu neden seyirciden saklanıyor acaba? Mimikler, jestler, tonlamalarla keyif verici bir performans sunuyor seyirciye Şebnem Hanım… Oyun akışı gereği karakterinin (Lika) 3 farklı yaş ve olgunluk seviyesini ortaya koyması gerekiyordu. Rolün 3 psikolojik aşamasında da tutarlı, ayırt edilebilir, oyun ile bütünleşik, uyumlu bir karakter ortaya çıkarmış. İlk kez bu kadar zengin bir rolde izledim kendisini, ve hayran kaldım, böyle uzun uzun kendisinden bahsetmem bundandır.. Sadece, başlarda kızın heyecanını yansıtırken fazla keskin, sert oynadı rolünü, kızın heyecanını yansıtırken duygu geçişleri gözden kayboldu. Tiyatro değil kamera oyunculuğunu andıran bir performans tercih edilmiş. Çok göze batmıyor belki ama biraz daha yumuşatılabilir diye düşünüyorum. Murat Taşkent, Marat olarak karşımızda. Temiz, çapaksız bir oyunculuk sergiliyor. Rolüne özel nüanslar geliştirmeyi tercih etmemiş, sanki kendisi gibi oynamış. Elbette yanlış değil ama karaktere ait 1-2 özellik belirgin olarak seyirciye yansıtılabilirdi. Çünkü beraber oynadığı 2 arkadaşı da karakterin derinine inip bu özellikleri vücutlarına yansıtmayı tercih etmiş. Bu açıdan Marat daha düz kalmış. Şebnem Hanım ile henüz elektrikleri tutmamış, uyum sağlanamamış. İkili birbirini beslemiyor, laflar havada uçuşuyor.. Oyunun dengeye gelmesi Yiğit Sertdemir’in sahneye girişi ile oluyor. Her fırsatta söylüyorum, yine tekrarlayacağım; Yiğit Sertdemir, beğenerek takip ettiğim genç oyuncuların önde gelenlerinden. Ancak bu oyunda (belki de beklentimin fazlalığından) biraz hayal kırıklığı yaşadım. İlk perdede sanırım seyircinin kendisini yönlendirmesi ile bir seyirciyi eğlendirme telaşı vardı üzerinde. Leonidik karakteri ilk perde boyunca oyunla değil seyirci ile paslaşarak pek çok espri yaptı ama bence bu esprilerin parlatılması oyuna zarar verdi. Karakterin bağımlı ve takıntılı psikolojik yapısı duygusal olarak geçmedi seyirciye, tekstte yazdığı ve oyunda var olduğu için seyirci ikinci perdede durup dururken karşısına çıkan bu durumu kabul etmek durumunda kaldı. Halbuki ilk perdede esprileri parlatmak yerine bu psikolojik gelişim parlatılmalıydı. Seyirci reaksiyonu bence onu yanlış yönlendirdi.. İkinci perdede çıkardığı karakter ise gerçeklikten uzaktı; sarhoş adam sarhoş gibi değildi veya ellerinin titremesi, yaptığı ses oyunları yapmacık kaldı, abartılı oldu. Bence bu abartılara hiç gerek yok. Yiğit Sertdemir, karakterin doğal çizgisinde kalsa iyi oyunculuğu ile fark edilir bir performans ortaya koyacaktır… Başarılı oyuncu kendini fark ettiriyor, Yiğit Bey sahneye ve oyuna hakimiyetini sahneye adımını atar atmaz hissettiriyor. O girene kadar yorucu koşuşturmalar ile geçen oyun onun girişi ile sabit bir ritim kazanıyor. Söz Veriyorum önemli bir oyun, bu haliyle de izlenilir bir oyun ancak bence reji ve oyunculuk olarak birkaç prova ile tatmin edici bir oyun olacaktır. Önümüzdeki yıl repertuarda görürsek hiç şaşırmam, hatta memnun olurum… Fareler ve İnsanlar Bursa Ekim Sanat Oyuncuları da, Genç Günler’in konuklarından. Ali Düşenkalkar yönetimindeki ekip John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar’ı ile karşımızda. Aslında bir roman olan Fareler ve İnsanlar’ı bu yıl öncelikle İstanbul Devlet Tiyatrosu bir gençlik oyunu olarak sahneledi. Ben izleyemedim sezonda, programda görünce önce bu ekip oynuyor zannettim. (Devlet Tiyatroları böyle önemli ve başarılı bir organizasyonda neden yer almaz acaba?) Genç ve hevesli bir ekip var sahnede. Şık bir yorum katmış Ali Düşenkalkar oyuna. Sahnede ışık ile alanlar belirlemiş, bir anlamda daraltmış sahneyi ve oyunu bu alanların içinde kurmuş. Keşke bunu yaparken oyuncularına oyunculukta çok önemli bir nokta olan “ışık alma”yı da öğretseydi. Oyunun pek çok bölümünde oyuncular ışığı alamadı, karanlıkta kaldılar, zaten az olan mimik ve jestlerinden seyirciyi daha çok mahrum bıraktılar. Lennie rolünde izlediğimiz Emrah Burak Gürbüz en dikkat çekici performansı ortaya koyuyor. Az sonra bahsedeceğim ekibin ortak problemlerinin çoğu onun üzerinde de var ancak rolünün üzerinde düşündüğü, role bir şeyler katmaya çalıştığı belli oluyor. Yer yer ses ve jest oynamaları ile de alkışı hak eden bir performans ortaya koyuyor. Tebrik ediyorum. Ekip birbirine uyumlu, oyuncular arasında bir denge var. Bu denge problemli alanlarda da kendini gösteriyor yani oyunculukla ilgili problemler neredeyse tüm oyuncular için geçerli. Bu noktada eleştirilmesi gereken reji sanırım… Mesela oyuncular genel olarak karakterleri üzerinde çalışmamışlar. Bir örnek vereyim; çiftlikte çalışan oyuncuların hiçbiri bir çiftlik çalışanına benzemiyor. Her oyuncu için bir örnek verilebilir, ekip karakterleri baştan tahlil etmeli. Yer yer de doğru Türkçe kullanma isteği ile komik duruma düşülüyor, konuşma dilinde söylenmeyen pek çok söz sahneye taşınıyor. Zaten oyunun geçtiği mekan gereği belli bir seviyede kaba bir dil kullanması gereken oyuncular bunun yerine Türkçe telaşına düşünce dil, oyunu tamamlayamıyor. Bunun yanı sıra oynarken uzun uzun es’ler veriliyor, yönetmen Ali Bey belki de bu boşlukların jest ve mimiklerle doldurulacağı beklentisiyle böyle bir reji verdi ancak boşluklar hiçbir şekilde doldurulmadığı için oyunun temposu düştükçe düşüyor. Oyunda hikayenin akışı da yeterince desteklenmedi. Seyirci, George ve Lennie arasındaki ilişkiyi, karakterlerin yalnızlık ve çaresizliklerini, umutlarını, birbirlerine karşı duydukları sevginin nedenlerini yeterince izleyemediğinden oyunun etkileyiciliği de düşük oldu. Oyun sonunda harika bir tirad var; oyun duygusal olarak o noktaya taşınamadığından, altı çizilmesi gereken yerler es geçildiğinden bu tirad da ne yazık ki havada kaldı. Ben rejiyi beğendiğimi söyleyebilirim. Ömer Naci Topçu’nun uyarlaması Ali Düşenkalkar rejisi ile derli toplu, bütün bir hikaye olmuş. Masabaşı çalışması gayet başarılı. Bursa Ekim Sanat Oyuncuları’nı Kadıköy’de izlemek keyifliydi. Böyle vesilelerle bu ekibi ve Anadolu’dan farklı ekipleri İstanbul’da daha sık görmek isterim.. Genç Günler’i takip etmenizi tavsiye ediyorum. İsmail Can Törtop can@tiyatrodunyasi.com Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet merve güneş - ( 5/19/2009 ) Merhaba Orhan Alkayanın ayakta alkışlamayı hak eden işlerinin başında Genç Günler organizasyonu geliyor... ile başlayan yazınızda bir yanlışlık var gençlik günleri bilindiği gibi yeni bir organizasyon değildir.Son iki seneyi diğerlerinden farklı kılan ve asıl alkışlanması gereken .Sn ARİF AKKAYA dır. Gökhan yılmaz - ( 12/18/2009 ) emrah burak gürbüz diyorum mükemmel bir oyun sergilemiş genç bi arkadaşımız umuyorum ki zaman geçtikçe oyunculuktaki kalitesi tartışılacak tebrik ediyorum saygılar |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|