| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
GSM 7. Amatör Tiyatro Festivali İzlenimleri Savaş Aykılıç GSM 7.AMATÖR TİYATRO FESTİVALİ BAŞLADI… Aşağıda ilk gün sergilenen iki oyun üzerinden amatör tiyatrolar üzerine eleştiri ve incelemelerimi okuyabilirsiniz. 1.) AR-EL ÜNİVERSİTESİ “ÇAM SAKIZI ÇOBAN TİYATROSU” EKİBİ , Müjdat Gezen ve Kandemir Konduk’un “ARTİZ MEKTEBİ” adlı oyununu KAMİL TİŞKAYA rejisi ile Tünel Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde sahnelediler.Onlara değineceğim. Ama önce “amatör tiyatro” konusuna genel bir giriş yapalım : GERÇEK AMATÖR TİYATRO NASIL OLMALI ? Her şeyden önce belki de işe şu “amatör” sözünden başlamalıyız. Amatör sözü sizin için ne ifade ediyor ? Para kazanma amacı gütmeden bir işi zevkine , eğlencesine yapanlar mıdır amatör ? Yoksa bir işi isteyerek , gönüllü , yürekten , coşkuyla , samimiyetle ve büyük bir aşkla , tutkuyla yapmak mı ? Eğer cevabınız ikinci seçenek ise ; neden amatör tiyatro bir adım daha ileri giderek, mevcud literatürü/oyunları (üstelik suyunun suyunun suyu bir kopyalama ile) taklit etmekten öteye gitmesin ? Neden tiyatro dağarcığına yeni oyunlar kazandırmasın ? Oynaya oynaya suyu çıkmış ya da zaten profesyonellerce dört dörtlük oynanan oyunları -hem de yarım yamalak- oynayasınız ? Bu hem kötü bir taklidçilik ve çoğu zaman reji ve oyunculukta da bir çeşit taklid ve emek hırsızlığı ; hem de tiyatro sanatına bir katkınızdan geçtik , tiyatro sanatı üzerinden kendinize kolay-ucuz ve emeksiz alkış ve başarı sağlamaya dönük ehtik olmayan bir yaklaşım ; tiyatro sanatını kullanmaya , ucuzlatmaya çalışmak olmuyor mu? İlle de arkadaşlarınız ve aileleriniz ile öğretmenleriniz tarafından alkışlanmak istiyorsanız ; üstelik bunu “sanat kisvesi “ altında yapmak istiyorsanız neden diğer sanat dallarını (şiir-edebiyat-müzik-sinema-heykel (!) , mimari , fotoğrafçılık vb.) denemiyorsunuz ? İnanın bunlar çok daha kolay , masrafsız ve daha az emekle daha çok başarı garantisi olan sanat dallarıdır. Ama illa da tiyatro yapacağım , hem de bir iddaa ile , tiyatro sanatına bir şeyler katarak , yeni ve orijinal yorumlarla bu işi yapacağım diyorsanız buyurun yapın , başımızın üzerinde yeriniz var. Amaçladıklarınızı başaramasanız bile ya da çok az başarsanız bile takdiri hak edersiniz. Aksi halde edebiyat öğretmenlerinin ya da meraklılarının profesyonellerden izledikleri oyunları sizinle sahneye taşıma teşebbüslerinin basit bir kukla aracı olursunuz. Bu kötü anlamda “amatör” oyunlarınızla çevrenizi eğlendirebilir hatta ayakta bile alkışlanabilirsiniz ama bu tiyatrodan anlayanları ve tiyatro sanatını bilenleri üzer. “Çok Güzel Hareketler Bunlar”da Yılmaz Erdoğan da söyledi : “Kendi oyunlarınızı kendiniz yazın !”. Beni değilse de onu dinleyin…Hiç olmazsa “yeni” oyunlar oynayın… Bunun için işi uzmanlarına bırakın , işin profesyonellerinden yardım alın , bunun için hep birlikte liselerinizin üniversitelerinizin müdürlerini , rektörlerini-kimse onlar- ikna edin… Oyun eski de olsa sizin yorumunuz yeni olsun. Bu girizgahtan sonra , sanırım AR-EL’in “ARTİZ MEKTEBİ”nin eleştirisine başlayabiliriz. Her şeyden önce –üzülerek de olsa söylemeliyim ki- çok sıkıldım ! Neden ? Bir türlü akmayan sahneler , geçişlerde uzun uzun black aut’lar , patlamayan espriler , değişemeyen dekorlar … Zamanında başlamayan bir oyun…”Neden” diye soruyoruz çevremizdekilere. “Yemek arası vermişler” diyorlar. Şaka mı yapılıyor , gerçek mi , bilmek dahi istemiyorum. Salona geçiyoruz. Arkamda oyun boyunca sadece kapıcı rölüne abartılı bir şekilde gülen iki genç delikanlı var. Biri de hiç durmadan oyun boyunca tesbih çekiyor. Belli ki iyi bir kahve müdavimi . Çevremdeki herkes rahatsız ama yine de kimse çıkıp onları uyarmıyor. Uyaramayacakları ya korktukları için mi ? Hayır ! Böyle şeyler uyararak değil , tiyatroya çok gidilerek , tiyatro alışkanlığı kazanarak öğrenilir. Böyle yaptığına göre , demek ki ,ilk defa oyun izliyor. Zaten tiyatro seyircisi azalıyor deniyor , “yakalamışken bunu da kızdırıp küstürmeyelim” diyoruz ve susuyoruz.… Sahnedeki oyunculardan en tecrübelisinin “hademe”yi oynayan gencin olduğu hemen anlaşılıyor. Zaten oyundan sonraki kısa konuşmasında buna değiniyor. Ayrıca oyunu dışarıdan (profesyonel) yardım almadan çıkarmışlar. Bence kesinlikle almalıydılar ve bundan sonra da eğer bu işe devam edecekle ise ; almalılar ! Hademe rolünde efemine olunmadan da ; deyim yerindeyse “ciddi” oynanarak da yeterince “komik” olabilir. Bayanlar her zamanki gibi daha başarılılar. Erkekler-amatör tiyatrolarda çoğu olduğu gibi- yine tutuklar. Oyun bu hali ile yukarıdaki “iki amatör tanımından” ne yazık ki ilkine yakın düşmüş görünüyor. Yeterince çalışılmamış , yeterince özen göstrilmemiş. Bir profesyonel, bir bilen dış göz,hiç olmazsa genel provalarda izleseydi basit birkaç öneri ile ana aksaklıkları giderebilirdi oysa kolayca. Bu tür “Açık Biçim”-“Göstermeci” oyunlarda “Kapalı Biçim”-“Benzetmeci” oyunlardaki gibi sürekli bir illizyona ihtiyaç olmadığı için geçişlerde ışıklar hiç sönmeyebilir ve geçişler –seyircinin gözü önünde- oyuncularca (mümkünse müzik eşliğinde) güle oynaya çabucak yapılır , oyunun genel olarak akması sağlanabilirdi. Dekorun yarısını kaplayan sınıf dar geldi ise ; bütün sınıf sahnelerini , sahnenin yarısında tıkış tıkış oynanacağına bu sahne sahnenin dekoru (plastik sandalyeler) tamamına yayılabilirdi. Komedinin bir ritmi vardır. Hızlı oynanır. Espiriler üst üste patlatılır. Seyircinin ilgisi sahnedeki hıza , tartıma , ritme odaklandığı için dekorlara bakmaya , başka şeyleri seyre , sıkılmaya vakti olmaz. Son bir not : Tok karnına sahneye çıkılmaz ; şişersiniz ; sahneler akmaz ! 2.) FATİH ÜNİVERSİTESİ TİYATROSU “TİYATRO FATİH” , BURAK TARIK’ın kaleminden çıkan ve AYDEMİR GÜLTEKİN ‘in yönettiği “EYLÜL ZAMAN İÇİNDE”adlı oyun ile sahne aldı. Ne yalan söyleyeyim , bu ikinci oyun günün bütün yorgunluğunu aldı. Her şeyden önce karşımızda yepyeni bir metin vardı. Üstelik 12 Eylül’ü konu alan özgün bir metin. Eksikleri yok mu ? Var. Olsun ! Neler ? Oyunda çok güzel felsefi laflar var.Aksiyon düşünce dengesinde düşünceler söz kadar aksiyonlara (eylemlere de) dökülebilse dört dörtlük olurmuş.Şaşırtıcı bir oyun. İzlerken beni sürekli şaşırtmayı başardı. İlginçti. Oyun strop ışıklar altında koşturan kavga eden gençlerin karaltıların sahneden geçişi ile açılıyor. (Aklımdan nedense 1 Mayıs geçiyor.) İlk sahnede bir kör çıkıyor ve sağır ve dilsizliğin sembolü olduğunu anladığımız iki soyut kişi ile felsefi bir sohbete dalıyor. Bir an kendimizi Necip Fazıl’ın “Bir Karakter Yaratmak” piyesinin içinde bulur gibi oluyoruz. Oyunun kahramanı solcu babanın (Mesut) evinde , tek mekanda geçiyor oyun. Daha ilk sahneden itibaren tiyatro gibi bir tiyatro izliyoruz. Hani nerdeyse profesyoneller ! Diksiyonlar temiz ,hareketler , mizansenler , mimikler , kreşendolar (yükselmeler ) her şey yerli yerinde…Titiz bir çalışma var karşımızda. Bu özen hemen etkiliyor bizi. Hele dönem kostümleri , 70’li 80’li yılların bol paçalı , pötükare pantalonları , geniş yaka gömlekleri vb. çoğu film prodüksiyonlarında yok. Üstelik özel –bu oyuna- diktirildikleri belli , çünkü yenilikten parlıyorlar ve hepsi de jilet gibi ütülü… Bu ayrıntılar ve titizlik ayrı bir keyif ayrı bir zevk veriyor işin mutfağından olanlara. Solcu kahramanımızın biri bebek, diğeri ilkokul çağında iki kızı var. Karısı sürekli adamın yeşil parkalı arkadaşlarından şikayet ediyor. Kavgalar , çatışmalar başlıyor. Not : Bebek annenin elinde iken anneye o denli yüksek bağırılır ise bebek korkudan çığlık çığlığa ağlar ! Bir sonraki sahnede aynı evde baba ölmüş , iki kız kardeş büyümüş ve günümüze gelmiş görüyoruz. Bir önceki sahnedeki bebek , bu ikincide artık genç bir kız olan Eylül ‘ü babası ve dayısı gibi edebiyata ve yazmaya düşkün ancak ağır bunalımda buluruz. Eylül babasının kendisine yazdığı mektupları okumakta , kendisini arkadaşlarından soyutlayarak kendi içine kapanmaktadır. Onun için telaşlanan ablası bir psikolog arkadaşını eve davet ederek kız kardeşini kontrol ettirir. Bir sonraki sahnede yeniden eskiye yetmişli yılların sonuna döneriz. Evde karı koca kavgaları ve şiddetli geçimsizlik iyice artmıştır. Adam sinir krizine girer. O da ne ? İki hastabakıcı bizim solcu devrimciye deli gömleği giydiriyorlar ! Madem adam hastanelik olacak kadar çıldıracaktı , bunun bir önsemesi olsaydı sanırım daha inandırıcı olurdu bu sahne.Not : Oyuncu kavgalar sırasında sinirini biraz abartarak işi çılgınlığa kadar ötüreceğinin toğumlarını ekmeli. Tiyatroda şaşırmak güzeldir ama tutarlı , mantıklı ve inandırıcı olmak şartıyla. Aksi halde bu sanatlı bir şaşırma olmaz dramlarda. Bir sonraki sahnede tekrar günümüze dönüyoruz. Eylül ile baba arasındaki benzerlik daha da belirginleşmeye başlıyor. Eylül’ün arkadaşları onu dışarı gezmeye davet ediyor oysa babasının mektuplarını okumak ve yazmayı tercih ediyor. Bir süre tedaviden sonra babayı eve dönmüş buluyoruz. Bir aile dostları çift onlara misafirliğe geliyorlar. Adamın duyarsızlıkları , kadının bebekle oynaması ve annesinin bebeği kaptığı gibi odadan kaçması , misafirlerin küserek gitmeleri… Birden içeri korkunç biri (Haldun) dalıyor. Yeşil parkalı , korkutucu , emredici , baskıcı bir militan...İki yıl sonra çıkıp gelmiş ve verdiği siyasi kitapları geri istemektedir. Karısı görmeden verir bizimki ve hemen çıkıp gitmesini ister adamdan. Derken 12 Eylül Darbesi olur. Askerler ve darbeci bir subay evi basar. İyi ama subayın kolundaki Hitler’in gamalı haç ve SS’lerine benzeyen o siyah pazubant da neyin nesi ? Ha ! Bu rolü - önoyundaki -Kör’u oynayan oyuncu oynuyor ve o pazubant da üç nokta kör pazubantı ! Çok düz ve açık bir gönderme olmuş : “12 Eylül kör terörü” ! Sahne donuyor ve evi basan askerlerden biri 12 Eylül faşizmini güzel bir dansla veriyor. Not : Niye bir tek bu sahnede var bu dansçı ? Madem bu figür bulunmuş , konulmuş ; daha işlevsel (başka sahnelerde de) –özellikle adamın ikinci kez çıldırmasına giden süreçte-daha etkin kullanılabilirdi. Bir iki sahne sonra Haldun hızla sahneye girer ve adamın (Mesut) boğazına sarılır ; derneğin (yoksa parti miydi ) bütün yöneticileri tutuklanmış , bunu ispiyonlayan da adamın üst katta oturan komşusu emekli bir polis memurudur. Örgüt , şimdi ondan “dava için” bu ispiyoncu polisi öldürmesini ve intikam alınmasını ister. Bizimki kabul etmez , direnir. Harun , Azrail gibi bir sesle , adamı en zayıf noktasından vurur ; ona iki yıl önce örgütten “işte bu korkaklığı” için kovulduğunu söyleyerek adamı harekete geçirtmeyi başarır. Mesut gider ve Harun’un eline yerleştirdiği bir bıçakla cinayeti işler. Adamımız sonsuz bir pişmanlıkla kavrulur. Oyunun son sahnesinde Eylül babasının son veda mektubunu okur , şizofren babasının hayali bir “Haldun karakteri” yaratarak ikiye bölünmüş kişiliğinin kurbanı olduğunu öğrenir. Baba , kızına bir gül verip veda eder. Oyunun sonunda vaktiyle “dayının” sözünü ettiği bir söz , -oyunun da teması gibi -kızın , babanın ve seyircinin kulaklarında yankılanır : “Ne sosyalim ne faşizm , insan denilen yaratık kadar karmaşık değildir”… Oyun metninin eksikleri yok mu ? Var ! Neler ? Anne birdenbire yok oldu? Sahi anneye ne oldu ? Bir insanın bir derneğe (partiye-örgüte) alınmadığı ya da kovulduğu için travma geçirmesi ve şizofren (kişilik parçalanması ; çoklu kişilik yaşaması) mümkün mü ? Oyunun önermesi ne idi ? Oyundaki karakterler , olaylar bu önermeyi ortaya çıkaracak şekilde mi kurgulanmıştı? Oyundaki bütün karakterler oyunun önermesi için işlevsel mi idiler ? Solcu bir karakter niçin “sağcı” bir jargonla (biçem/uslup) konuşuyordu ? Bu saydıklarım yazar için. Yoksa oyuncular ve reji elinden geleni yapmış. Tebrikler. Savaş Aykılıç Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet murat pulat - ( 6/3/2009 ) merhabalar ben artiz mektebi oyuncularından (diksiyon h.) ve (beytullah) karakterini oynıyan gencim size eleştiriniz için çok teşekur ederiz muhakkak ki çok yardımınız dokunucaktır bize oyuncunun en iyi pişme şekli eleştiridir bence. herneyse konuya gelmek istiyorum eleştirmenımıze sormak isteğim bi kaç soru varda ; öncelikle demem o ki galiba eleştirmenimiz önü ve arkasıyla çok ilgilenmiş ve espirileri kaçırmış olmalı.Oyunu beyenmemış sıkılmış olabılırsınız bu gayet normal ama orda oturan seyirciden biz sorumluymuşuz gibi bahsetmişsiniz ve bizi eleştirdiğiniz yazıda eleştiriye kısa ama nasihata uzun bir zaman ayırmıssınız tüm gençlere nasıhat etmenın yolu bizim oyundan mı geçiyo nedir bi türlü anlam veremdim. Oyunumuzda hiçbir şeyi beynememişsiniz ama orda sadece siz değil kaç tane seyirci var ve ben öndeki ablalrımın kahkasından rol arkadaşımı duyamyordum buda herlde orda keyif alan birileri oldğunu gösterir espiri anlayışı farklı bişey tabi neyse ben genede size teşur ederim . kursad altaylı - ( 6/4/2009 ) tiyatro fatihin bir üyesi olmaktan gurur duyuyorum.bu güzel etnik , tarafsız yorum ve eleştiriler için sayın savaş aykılıç a teşekkür ederim...Tiyatro fatih daha güzel ve başarılı işler yapmaya devam edecek... bizi takip etmeyi unutmayın..:) osman genç - ( 6/9/2009 ) öncelikle çok samımı ve içten yorumlanan ıkı oyunu benımde hem seyırcı hemde tiyatrocu olarak izlemem konuya ılışkın eleştırılere katıldığımı söylemek ısterım. ben arel unüversitesının oyunundan önce fatıhünüversitesının oyununu beğendiğimi altını çizewrek söylmek ısterım kaldıkı bır komınıst olarak komınıstlerın bır faşist gıbı anlatılmaması gerektığini düşünen biriyim yeşil parkalıyı oynayan arkadasın daha ziyade fasişt kımlıkle komınst bırını canlandırması hem teks hem oyunculuk adına doğru değildi buna rağmen yanlı bır oyun teksı olmasına rağmen anlatım biçimine saygı duyarım tıyatro yaratıcılığı adına gerı kalan oyun içindeki teks eksıklerını sayın savaş aykılıç değerlendırmeye almış ve eleştırılerıne yer vermıştır bunlara katıldığımı söylemek ısterım fakat dunya göruşunu değerlendırme bıçımnden yana tutumlarınızda denızlerın mahırlerın ıbrahımların yasmını yenıden ele alarak tekstekı diğer boşluklarıda tamalıyacağınıza ınanıyorum oyununuzu samımı çalışılmış ancak bılgı ve dönem arastırması yonunden eksık bulduğumu söylemek ısterım arel ünüversıtesı oyuncu arkadasların tıyatro dısıplininden malesef nasıplerını almamaları bununla bırlıkte savasa eleştırıden çok nasıhat var demesınede şaşırmıyorum bence savaş aykılıç oyun görseydi eleştirısını daha çok yapar nasıhate budenlı yer vermezdı tıyatro emek ıster emeğiniz gerçekten yok demek haksılık olur pekı yeterlımıydı tabıkı hayır unlu heykeltıraş rodıne sorarlar nasıl oluyorda bu kadar guzel heykel yapıyorsunuz dıye oda cevaben şunu söyler fazlıklar atıyorum gerıye heykel kalıyor sevgili arel tıyatrosu arkadaslarım önce eksiğinizi tamamlayıp sonra fazlalıkları atsaydınız gerıye tıyatro kalacaktı ünlü bir müzüsyen şöyle diyor ıkı turlu muzuk vardır ıyı müzük kötü müzük ama müzük vardır evt sizin oyununuzda vardı ama kötü ooyundu bırkaç ınsanın gılmesıne aldanarak gelişmenıze bırakmayın lütfen tıyatronuza dahada saahıp çıkarak bızlerı ve kendınızı utandırın bu söyledıklerım nasıhat değil yaşamın ve sanatın takendısıdır sevgımle kalın ıyıkı varsınız ortadırek tıyatrosu veto tıyatro guney g sanat yönetmenı |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|