Ah Şu Sevgili -EGO-muzu Bir Aldırabilsek!!!
Deniz Zengin
Sevgili Kemal ORUÇ’un 21.01.2009 tarihli makalesine gözüm ilişti bugün yine…
Pek öyle iğneli sözlerden hoşlanmam aslen, haddimi gayet iyi bilirim. Lakin; hazır yeterince üzüntülü ve hafif bozuk günlerimden birini yaşıyorken, araya ben de bir iki laf sıkıştırmak istedim desem yalan olmaz.
Ne güzel bir giriş yapmış makalesinde Sevgili ORUÇ.. Kendi tabiriyle “tiyatro ile yakından ilgisi olmayanlar” ın yaptıkları yorumlar hakkında ne de yerinde tespitlerde bulunmuş.
Hep bir bilmişlik, bir kendini beğenmişlik hakim insanlarımızda… Her konuda fikir sahibiyiz, her konuda en iyisiyiz.. Kesinlikle emeğe, isteğe, azme, şevke, ya da doğuştan gelmiş olabilecek bir yeteneğe saygı yok, vesselam.. Evet, evet!! Aynen öyle… “Oyunculuk diye meslek mi olurmuş” laflarıyla insanların heveslerini kursaklarında bırakanlar, her kesimden topluluklarda mevcut maalesef…
Bir çocuğun ilk yürüme denemesi gibi…O; bir yerlere tutunarak ayağa kalkıp, sendeleye titreye ilk adımı atmaya çabalarken, karşısındakinin ani bir çıkışı ya da düşüncesizce bir tepkisi, olduğu yere çökmesine ve bir daha uzunca bir zaman bu gayretini tekrarlamamasına sebep olur. Özgüven ve cesaretin bu noktada rolleri bitmiş ve bir daha dönmemek üzere sahneyi terk etmişlerdir çünkü…
Hata yapmak için yaşıyoruz. Ve ders almak için. Yani sendelemek, düşmek sonra kalkıp yeniden denemek… Bunlar hepimizin hayatı boyunca periyodik aralıklarla tekrarlanan şeyler…
Diyecek olumlu bir şey bulamıyorsak bile saygı duymayı, susup dinlemeyi denesek de; ömürlerini, hedefsiz, amaçsız, içi boş kuklalar gibi geçirmelerine sebep olmasak…?!?
Ama yok!! Hani; “dünkü çocuk o nerden bilsin eğriyi, doğruyu” mantığı var ya; ağ gibi örülmüş örümcek beyinlere..
Ebeveynlerin çoğu; sırf kendi istediği gibi yetiştireceği, arzularına göre yöneteceği, -bir nevi oyuncaklar- dünyaya getirdiğini düşünüyorlar. Ömür boyu ipler sadece ve sadece onların ellerinde olacak ve asla taleplerinin dışına çıkılmayacak. Doğum şartnamesi…
Yaş ergenlik… Çocuk sanatla uğraşmak istiyor ve tercihi Tiyatro… Aman Allahım… İşte o çocuğun ömrü boyunca oynayacağı en zor oyun sahnede: “Aileyi ve çevreyi bu duruma ikna etme”
Elimden geldiğince onları anlamaya, hatta hak vermeye bile çalışıyorum. Ama beni asıl üzen; Sayın ORUÇ’un dediği gibi “tiyatroyla yakından ilgisi olmayan insanlar” değil de, tam aksine içinde olan ve en büyük desteği vermesi gereken kişilerden buna benzer tepkiler almaları…
Hem üzülüyor, hem de şaşkınlık ve dehşetle izliyorum.
Gözünü sevdiğim ne bu?!? Ego mu? Taht kavgası mı? Unutulma ya da yerine daha iyilerinin gelebilme düşüncesinin verdiği bir korku mu? Nedir bu?
Ne mutlu bize ki; dünden bugüne Tiyatro alanında yoğun gelişmeler kaydedilmekte ve genç neslimizin damarlarına ilahi bir güç tarafından bu aşk enjekte edilmekte…
Çekemediğimiz, paylaşamadığımız ne? Geldim, gidiyorum; ama inanın ben anlamadım.
Ne denir ki bu durumda… İlle de iğneleme, ille de taşlamalarla karşılayın bakalım siz bu çocukları… En iyi cevap onlardan gelecektir.
Size inat öyle bir nesil geliyor ki; had, insana nasıl bildirilirmiş gösterecekler. Ben onlara tüm benliğimle inanıyor ve güveniyorum.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...