William Shakespeare’in toplumsal yapı içinde iktidar hırsı ve mülkiyet olgusu bağlamında insan ilişkilerini farklı düzlemlerde ele alan derinlikli ve her çağın insanına sözü olan oyunlarından biri olan Kral Lear Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu tarafından sahneliyor.
Yönetmenliğini İngiliz asıllı Avusturya’lı tiyatro ustası Malcolm Keith Kay’in yaptığı oyunun çevirisi Prof Özdemir Nutku’ya ait. Oyunun dekor ve kostüm tasarımı Efter Tunç’a, müzikleri Çiğdem Erken’e, ışık tasarımı ise Yaşar Demirkıran’a ait.
Shakespeare’in bu ölümsüz eserinde yaşlı kral çöküş sürecine giren imparatorluğun yönetimini ve kendi mülkiyetini üç kızı arasında paylaştıracaktır. Yaşlı kral bu paylaşım öncesi kızlarını toplar, kendisini ne kadar çok sevdiklerini sorar kızlarına. Kızlarından Albany Dükü’nün karısı Goneril ve Cornwal Dükü’ne gönlünü kaptıran Regan sahte ve entrika gizli cümlelerle babalarını ne kadar sevdiklerini anlatırlar. Kızların en küçüğü Cordelia ise dürüstçe, yalın ve sahici cümlelerle babasına olan saygı ve sevgisini dile getirir. Yaşlı Kral idrak ve izan yoksunudur, Cordelia’nın sevgi cümlelerine inanmaz ve onu sürgüne göndererek yönetimi kızları Goneril ile Regan arasında paylaştırır.
Lear’in bu aymazlık ve budalalıkla verdiği karar, oyunun temel çatışma ekseni oluşturur. Oyunun ilerleyen aşamalarında idareyi elinde bulunduran Lear’in entrikacı kızları, kumpas ve dalaverelerle imparatorluğu ve kendilerini trajik bir biçimde tehlikeye atarlar, fırtına başlamıştır, sonrasında güç paylaşımı ve iktidar hırsı adına öldürme ve ölümler başlar. Çünkü güç ve iktidar paylaşımı adaletli ve insaniyetli değildir.
Buraya kısaca özetini yazdığım Kral Lear’de rejisör Malcolm Keith Kay’in sahnede, yaşlı bir kralın çevresinde bulunan dalkavuk ve soytarıların sahte sözlerle kendisine yapılan güzellemelere alışmış bir aymazın yaşadığı trajik sonunu ibretle gün yüzüne çıkarma girişimi yer yer başarılı olsa da oyunun genelinde gerek oyunculukta gerekse de anlatımda kimi sorun ve aksaklıklar olduğu gözleniyor.
Öncelikle oyunun sahneye taşınmasında yoğun bir emek harcandığı fark ediliyor ancak en başta oyuncuların neden bu kadar bağırarak konuşmayı tercih ettikleri konusunda anlaşılmış ve tespit edilmiş bir durum söz konusu değil. Oyunda bir dramaturgi sorunu olduğu açıkça görülüyor. Birinci perde çok uzun tutulmuş ve çoğu zaman olay örgüsünün değişkenliğine bağlı olarak sıkıcı ve izlemeyi zorlaştırıyor. Bu durum hem anlatımı dağınıklaştırıyor hem de ritmi bozuyor.
Anlatımda oyuncuların her birisi farklı bir oyunculuk üslubu konumlanıyor, bu konumlanış oyuncuların niyetlerinden bağımsız olarak metne ve rejiye değil kendilerine oynadıkları izlenimi veriyor.
Bu dağınık oyunculuk üslubu, metni basit ve sığ bir nankör evlat öyküsü anlatmaktan öteye götüremiyor ve bu durumda oyun seyirciyi metnin derinliğine ve bütününe odaklamakta zorlanıyor.
Rejisörün metni bugünün dünyası ile buluşturma gayretinden yola çıkarak günümüz tekniği ile kurguladığı post bir anlatım denemesinde sahnede görsel olarak yalın ve çarpıcı sahne tasarımı da metnin derinliğini açığa çıkarmakta yetersiz kalıyor.
Deneyimli oyuncuların görev aldığı yapımda Lear’i yorumlayan Ümit Bakış özellikle ilk perde de Lear kompozisyonu yaratmakta zorlandığı görülüyor. Bakış ikinci perde de daha tutarlı bir fotoğraf oluşturuyor. Gloucester rolünde izlediğimiz Ahmet Yaşar Özveri özenli bir yorumla çıkıyor sahneye, Lear’in kızlarından Goneril rolü ile karşımıza çıkan deneyimli oyuncu Funda İlhan sesi ve tavrı ile özel bir oyunculuk örneği veriyor. Regan yorumu ile izlediğimiz Esra Bezen Bilgin samimi, içten ve titiz oyunculuğu ile göz dolduruyor. Lear’in yanlış anlaşılan kızını yansılayan Pınar Ünsal daha sakin ve ölçülü oyunculuğu rolüne hakikaten özel anlam yüklüyor.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...