Estetiği Bulunan, Artistliği Olmayan Bir Oyun: Barselo
Üstün Akmen
İkinci Kat yapımı, Alper Kuş (1975)’un yazdığı “Barselo” başlıklı oyun, gerçekten derin ve acı verici duygusal bir öze sahip.
Doğudan İstanbul'a göç eden bir çocuğun “erkek olabilme” öyküsünden yola çıkan ana tema, eğlenceyle başlayan bir gecenin giderek karmaşık ve hayli tehlikeli bir “mecra”ya gidişine dönüşüyor.
İzlerken fevkalade rahatsızlık duyulan, çok sert, içinde şiddet barındıran, yoğun küfür içeren bir oyun.
DİYALEKTİK ETKİLEŞİM
Alper Kul, 19 yaşında, vicdan ve ahlak duygusu yeni gelişmeye başlamış, aşırı çekingen, girişim kısırlığı bulunan, cinsel kimlikte güvensizlik duygusu içinde bocalayan, yani cinsel kimlik gelişmesi içinde cinsel ilişkiden kaçınan, cinsel soğukluğu olan “Lapa” karakterini hayli sağlam temele oturtmuş.
Diğer her bir karakterin de, hayatla uyuşmazlıklarını pek güzel sergilemiş.
Karakterler, geçen sezon izlediğimiz, Alper Kul’un ortak imzasını taşıyan “Aut”tan daha da açık diyalektik etkileşim içine giriyor, her yeni yüzleşmeyle belirgin değişim gösteriyor.
Eser, dramatik alaycılık ve çelişki kullanımı açısından da ilgi çekiyor.
"Barselo", bir çocuğun erkek olabilme öyküsünü anlatıyor.
PERVASIZ SALDIRGANLIK
Eyüp Emre Uçaray’ın yönettiği “Barselo”, in-yer-face akımının “pervasızca saldırgan ya da kışkırtıcı, görmezden gelinmesi ya da kaçınılması olanaksız olan” tanımına son derece uygun bir oyun.
Dili olamazcasına müstehcen, karakterler söz edilmemesi gereken konular hakkında fütursuzca konuşuyor, birbirlerini küçük düşürüyor, hoş olmayan duyguları deniyor, vahşileşiyor.
EYÜP EMRE UÇARAY’IN BAŞARISI
Uçaray, in-yer-face türünü öylesine severek ve anlayarak benimsemiş ki, “Barselo”da Aleks Sierz (“Suratına Tiyatro-Mitos-Boyut Yayınları/Ekim 2009)”’in dediği gibi, izleyicisini tepki vermeye başarıyla zorluyor.
İzleyici kendini ya salondan, hatta binadan kaçacakmış gibi duyumsuyor ya da şimdiye dek gördüğü en iyi tiyatro oyununun bu oyun olduğu kanısına varıyor.
Çünkü bu tür (gene Sierz’in dediği gibi), iyi kotarıldığında izleyicisini ister övmek, isterse yermek için olsun, “en” sözcüğünü kullanmaya özendiriyor.
YARATICI KADRO
Sevinç Gürmen’in oyunun neresine koreografi işlediğini anlayamadım, şayet sözü edilen koreografi, Yael karakterinin boru dansı ise, o devinim bence Canan Atalay’ın yeteneğinden kaynaklanıyor.
Erkan Kolçak Köstendil-Ersen Kutluk ikilisinin müziği oyuna katkı sağlamıyor, ama pekâlâ fon müziği işlevi görüyor. Dans Makas’ın kostüm tasarımı iyi, Ece Öz’ün dekoruna olanaklar dairesi içinde sözüm yok. Işık Öz imzasını taşıyan ışık tasarımına gelinceee… Elindeki projektör sayısı yeterli değilse, sahne bölümleme sayısını azaltsana be kızım!
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...