| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Tiyatroda 51 Sezon - Vildan Gürelman Pınar Çekirge - Yavuz Pak MARİE - Her gece, aynı hikâye. Başlıyorum dönmeye, sağa dön,sola dön, kafanın içinde, döne döndüre sor: Ne yaptım, nasıl yapmalıydım, artık hiç yapamayacaklarım...Hayatımı düşünüyor, yeniden kuruyorum, değişik biçimlerde...ama, sonunda gene kırık dökük, param parça bir şey kalıyor elimde. Yaşlılar bilge olurmuş, diyorlar, güldürmesinler beni... Eğer olabilselerdi... " Daha 'Perşembenin Hanımları'nı ilk izlediğimde yüreğime çakılan o repliklerden mi çıkmalıydım yola ? Marie ile yaşadığım özdeşimi mi itiraf etmeliyim,tüm açık yürekliliğimle.Yan yollara sapıp,maskeler takmadan. Marie'yi kendisiymişcesine seyircisine algılatıyor,sahnede her defasında müthiş bir illüzyon yaratıyordu Vildan Gürelman.Bedensel anlatım gücü,yılların deneyimiyle doruk noktasına erişmişti çünkü.Bu gerçeği yadsıyamazdık,elbette.O iç acısı,o belli belirsiz bir matemin ıslattığı hüzünlü günbatımları..o uçsuz bucaksız yalnızlık.Sanki binlerce yıl öncesinden,bir antik tiyatro sahnesinden haykırıyordu acısını..dünyanın onca çirkinliğine sanatını kalkan ve korunak edinmişti,biliyordum.Ve yine biliyordum yağmurlu iklimlerden,nice düşbozumundan çıkıp gelmişti.Ve yüzündeki o derin hüzün... Sanki öncesi olmayan bir hayatın ilk dakikalarını yaşar kılıyordu sahnede..giderek büyüyor, devleşiyordu.Gerçek bir tragedya oyuncusuydu..nice elemleri yedeğinde taşıyan.Simsiyah bir gecenin içinde göz kırpan binlerce ışık,gözbebeklerinde çoğalıyordu konuşurken..alıp götüren o hüzün ıslağı gülümseyiş.Bütün yelkenlerin parçalandığı o an.Kimseyi örselememe adına,hep kendinden vazgeçişler.O uçsuz bucaksız iyi niyet. Tenha koridorlar hayallerin belirip kaybolduğu.Bir süre öylece,hiçbir şey konuşmadan kaldık.Hüzünle sevinç arasında gidip gelen sarkaçta geçen senelerden konuşmalıydık.Benzer acıları farklı zaman ve mekanlarda yaşamışlığımız vardı çünkü.Yaşıyorduk.Kabuğu kırık istakozduk,bu bağlamda.Gözyaşları kirpiğe tutunmaya çalıştıkça boşluğa yuvarlanıyordu..yutkundum.Bayan Çini de duraksadı bir an. Bu yazıya koyacağımız başlık bizi düşündürüyordu aslında.Birden Cem Uras'ın " O,Bir Tiyatro Perisi" tanımını hatırladık.Evet, bir tiyatro perisiydi karşımızda oturan.Kırılgan, zarif, iyi yürekli,güzeller güzeli ..küçücük bir kadın.Sahnede çoğalan bir oyuncu.Cem Uras'ın satırlarına döndük ister istemez : "Şehir Tiyatrosu'na neredeyse çocuk yaşlarda girmiş ve Muhsin Ertuğrul dönemini bile yaşamış olduğu için,şu anda usta dediğimiz birçok büyüğümüzden daha da fazla 'gerçek anlamda Darülbedai'li diyebileceğimiz bir tecrübe,bir tarih kendisi..O şaşalı dönemlere tanıklık etmiş,yaşayan ender isimlerden..En önemlisi de bu engin tecrübeye rağmen mütevazılığı asla elden bırakmamış,çünkü bu kutsal mesleğe olan saygısını hiç yitirmemiş,ilk günkü heyecanını hep muhafaza etmiş,pamuklar içinde korunması gereken bir sanatçı...ve ayrıca benim için,eşine az rastlanacak kadar güzel yüreğe sahip bir dost,bir abla,çok kıymetli bir tiyatro perisi..." Evet, Tiyatro Perisi..masallardan süzülüp gelmiş aramıza. Oya Palay:"Evladına ve torunlarına aşık bir anne....anneanne." olarak tanımlıyor Vildan Gürelman'ı "uzakta oldukları için hep gözü nemli, hep hüzünle sarmalanmış,hep biraz buruk..." Artık biliyoruz adı anıldığında yoğun bir saygı, sevgi duygusu uyandıran safkan bir oyuncu o. Ve bir akşam vakti,Neslihan Balçın Ergönen'e ulaşıyorum.Kilometrelerce öteden.Taa Bakü'den yanıtlıyor beni: "On'lu yaşlarından beri sahnede olan birinden bahsediyoruz.Yine de hiçbir şekilde heyecanını ve işine saygısını yitirmemiş biri. Bugün olsa yine aynı mesleği seçer miydi, bilemiyorum. Şartlar biraz da onu bu yöne yönlendirmiş kuşkusuz. Ama yine de, bir kere bile ne provasına ne de oyununa geç kalmamış, akşamki oyunu için saat 13'den itibaren 'Acaba trafik var mıdır, acaba geç kalır mıyım' kaygısı yaşayıp da her gün paranoyak bir şekilde erkenden sokağa çıkan birinden bahsediyoruz. Bu yaşına rağmen hala iki oyun arasında mekik dokuyup, üçüncü oyun teklif edilip de hayır dediğinde yine de içi rahat etmeyen biri. Nasıl anlatsam,aslında çıkmış bir oyunun başka bir sahneye alınması dolayısı ile yapılacak ışık provasına bile vaktinde giden biri. Yeter ki sorun çıkmasın, laf gelmesin, gençlere kötü örnek olunmasın. "Bunun yanında insani yönleri akıl almaz derecede gelişmiş biridir annem. Herkesin her hastalığına her derdine koşup kendi derdini kimseye belli etmemeye çalışır.Herkesi arar sorar, aslında kendi de aransın diye bekler ama kimseyi de kırıp zor duruma sokmasın diye bu beklentisini söylemez,dile getirmez. Bu kadar işinin arasında da hala bana ve torunlarına taa kilometrelerce uzaktan yetmek için kendini adeta paralar. Aslında annem herkes ve herşey için kendini paralar. Herkese acır, cebinde o ayı çıkartabilecek parası yokken gider yoldaki seyyar satıcı üşümesin diye mağazadan eldiven alıp adama verir. Tüm bunların yanında hayatımda gördüğüm en zevkli insanlardan biridir. Hep güzel giyinir, hep bakımlıdır. Aslında bir dekorator veya kostüm realizatörü olarak da inanılmaz iyi işler yapabilecek bir yeteneğe sahiptir.Hatta içinde ukte kalmış işlerden biridir de,diyebiliriz. Annemin bir başka yönü ise çok gururlu ve ideallerine bağlı oluşudur. Bir sürü arkadaşları bir dönem kimi dizilerde zorla da olsa rol alırken, maddi durumunun kötü olduğu günlerde bile aklının ucundan geçirmedi böyle teklifi.Sahneye hiç ihanet etmedi. Hep iyi şeylerden bahsettim. Ama annem hakkında kötü şeyler söyleyebilecek birini bulabileceğinizi pek sanmıyorum zaten." Yineliyorum;O kadar kırılgan, o kadar iyi ki.Çöp poşetlerini ufak fiyonglarla süsleyip,uzatıyor kapıcıya..o siyah poşetler göze güzel görünsün istiyor.Bu nasıl bir zarafettir.Bu nasıl bir insan sevgisi,insana verilen koşulsuz değerdir.Duygularıyla yaşıyor,doğru.Tam bir balık burcu.Karşısındakini örselemekten korkan..defalarca örselenmişliğini,gülümseyerek hatırlayan..hayattan alacağı olan. Fatoş Balkır'ın rahatsızlığı nedeniyle oyunu bırakmasının ardından üç provayla Lüküs Hayat kadrosunda buluyor kendini Gürelman.Unutulmaz Nüveyre tiplemesiyle yüreklerde yerini alıyor bir anda.Yıllar geçecek Gönlümdeki Osman Hamdi'de Fatma Hanım rolüyle oyunculuğunun bir başka doruk noktasına erişecekti.Yineliyorum,olağanüstü bir kompozisyon oyuncusu o..bir büyücü adeta. Elli bir tiyatro sezonu var konuşacağımız.Türk ve dünya tiyatro repertuarının en önemli oyunlarında yaşar kıldığı irili ufaklı roller var..belki iki yüzü aşkın kadın biyografisi var geçmişinde.Ruh üflediği, bedeninde gövdelendirdiği.Tırpan, Hülleci, Sultan Gelin, Ayak Bacak Fabrikası,Lüküs Hayat, Size Öyle Geliyorsa Öyledir, Büyük İkramiye..o oyunlardan konuşacağız.Her sahneye çıktığında yaşadığı prömier heyecanından da.Kadınlar'dan..ama Keşanlı Ali Destanı Var sırada..ondan önce Gecenin Sonu adlı oyun var. 1961 yılına gideceğiz.Yoklar Dağındaki Nar'a..Can Mustafa filminde ,o küçük yaşında elde ettiği başarıyı nasıl şımarmadan,içselleştirdiğini,içselleştirebildiğini soracağız.Tüm çocukluğunun geçtiği Nişantaşı'ndaki o beyaz boyalı konak.. Şimdi,böyle,ansızın. 1974 yılının Mart ayı.Şehir Tiyatroları kadrolarını açıklamış.Sezai Altekin, Erhan Yazıcıoğlu ve kendini bildi bileli neredeyse sadece tiyatroda yaşayan Vildan Gürelman unutulmuş.Kadro dışı bırakılmış.Belli ki gizli bir el ya da eller girmiş devreye..mavi yıldız çiçekleri.Yakamoz ıslağı bir gülümseyiş..kırık ama çoktan bağışlayan.Bağışlayabilen.Kin tutamaz ki bu kadar kırılgan, bu kadar duyarlı bir kalp.Sever ve affeder her defasında.Moleküler yapaylıktan uzak.Sade ve yalın. Fakat o hüzün dolu yalnızlığı var ya..işte onu teğet geçeceğiz.Belki şimdilik..belki bir daha hiç... Gecenin sabaha dönen yalnızlıklarında Marie.Bu kaçıncı geceydi,kaç gündüz geçmişti üzerinden ? Artık ne önemi vardı.Neden saklayayım ki, Vildan Gürelman olağanüstü sahne hakimiyetiyle Marie'yi yüreğime taşıyor.Marie'yi ben kılıyordu her defasında. " Her akşam yatma saatimi geciktiriyorum..ama bir işe yaramıyor.Yatağın sağında yatıyorum.Senin tarafını sana bıraktım,lambanı masanı.Ama okurken,senin yastığını ödünç alıyorum..." MARİE -Her akşam yatma saatimi " Her oyun bir prömierdir benim için..o heyecanı hep yaşarım.Sanki sahneye ilk kez çıkıyormuşum hissini..yardımcı karakterlerde görev aldım hep..kimileri birbirini andırsa da,aslında farklı kompozisyonlardı..Biliyor muusnuz,otuz sekiz yaşındayken bile arada çocuk tiyatrosunda oynadım..ve hiç yakınmadım bundan.Tiyatro benim için kollektif bir çalışmanın ürünüdür.Yani tek başına yapılamaz.Rolün küçüğü,büyüğü,nasıl desem önemlisi,önemsizi yoktur..asıl olan o rolü taşımak,o rolü en gerekçi biçimde yaşar kılmaktır...şunu iddia ediyorum eder belli bir tiyatro adabınız yoksa..dünya çapında bir oyuncu da olsanız boştur..kulisiniz kötüyse,ne bileyim genç arkadaşlara iyi bir örnek olamıyorsanız..Sahne arkasında oyunu biten bir arkadaşımı gördüğümde ayağa kalkarım,ona çay getiririm..hiç yüksünmem bundan..o an onun rahatlaması,bir kaç dakika da olsa dinlenmesi gerekmektedir çünkü.." Evet,hayatımda ilk kez bir peri ile söyleşi yapıyorum.Cem bin kez haklı.Vildan Gürelman gerçek bir iyilik perisi.. " Benim konservatuarım burası oldu..kulis..sahne.Ötesi yok.Hep ürkek,hep saygılıydım büyüklerimin yanında.Mücap Ofluoğlu, Suna Pekuysal,Şükriye Atav, Semiha Berksoy..kimler ve kimlerle sahne almadım ki..Evet çok şanslıydım.Hepsinden birşeyler öğrendim..mesela gün oldu koskoca Sami Ayanoğlu'na asistanlık yaptım...dans etmeyi, ışığı doğru yakalamayı,doğru tonlama ve telafuzu,şarkı söylemeyi hep onlardan öğrendik..Tırpan'ı oynarken her piyeste kulisin bir kenarından Suna Pekuysal'ı izlerdim mesela..dedim ya, burası konservatuarım ,oldu. " Şaziye Moral ile Bedia Muvahhit'in arası pek yoktu..Ne zaman kulise girsem Şaziye Hanımı öptüğümde Bedia Hanım, Bedia hanımı öptüğümde Şaziye hanım belli etmeseler de gönül koyarlardı..hissederdim bunu.Hatırlıyorum,şöyle bir elbisem vardı.Bedia Hanım uuzn uzun süzdü beni bir defasında " A,noter karı kılıklı " dedi.Kadınlar sanat hayatımda çok önemli bir dönemeçtir.Bedia Muvahhit, Şükriye Atav, Şaziye Moral o da o sıralarda Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu,Haldun Taner'in Keşanlı Ali'sini sergileyecekler..Onranlar'ın torunu küçük Filiz rolü için bir çocuk oyuncu aranıyormuş.Genco Erkal beni izliyor Şehir Tiyatrosu'nda işte aradığımız kız, diyor.Muhsin Ertuğrul'un izniyle Gülriz Sururi,Engin Cezzar Tiyatrosu'nda sahne alıyorum.. " Evet, tahsilimi yarım bıraktım..olmadı..aslında tiyatroda olmam bazı sorunlar yarattı..bir öğretmenim vardı,hiç hoşnut değildi benden..tiyatroyla ilgilenmem,nasıl desem onu rahatsız ediyordu sanki..adeta cephe almıştı bana..kötü davrandı..hırpaladı..dediğim gibi,bu mesleğin eğitimini belki akademik olarak mektepte alamadım..ama hep izledim okudum..çok okudum. " Küçücüktüm kuliste.Bütün bu saydığım isimlerin desteğini gördüm.Kursağımdan lokmaları geçti..beni oyuna hazırladı biri..öteki saçımı taradı,antre öncesi üstümü başımı düzeltti..diğeri giysiler aldı..Özen abla mesela..Özen Tutucu..çok şey borççlyum ona,hepsine..bunu yadsıyamam..bu iyilikleri unutamam..saklayamam..saklarsam ihanet ederim kendime.Bu anlattıklarım benim doğrularım çünkü..benim geçmişim..geçmişini unutursan yoksun demektir.. " Küçücüktüm.Tepebaşı Dra Tiyatrosu'na Ferih Egemen'e götürdü beni Uğur Kıvılcım'ın annesi.Yıl 1961.Dokuz yaşındayım.Yoklar Dağı'ndaki Nar adlı ocuk oyunuyla adım attım Şehir Tiyatrosu'na..Komedi Tiyatrosu'nda Celal Balkır'ın yönettiği Gecenin Sonu'nda küçük kız rolü bana verildi.Karşımda koskoca Sibel Göksel..sonrasında Şirin Devrim, Ergun Köknar'lı Dövme Kurt..ve Operada minicik roller..çocuk rolleri..Mete Uğurlu ile çalışma fırsatı..annem taşırdı beni tiyatroya..elimizde çantalarımız..Ama öncesi var.Altı,yedi yaşlarındaydım.Muharrem Gürses'in yönettiği Mukadderat adlı filmde Mualla Kaynak, Avni Dilligil ile çalıştım." Sinema bambaşka bir dünyaydı.Zeynep Değirmencioğlu, Parla Şenol'un tek tek parladığı yıllar..çocuk yıldızların Yeşilam'da öne çıktığı,filmlerinin gişe rekorları kırdığı bir dönem. Sırada,pek çok çocuğun arasından seçilen Vildan Gürelman'ın adeta bir kahramana dönüştüğü Can Mustafa filmi var.Turgut Özatay, Muhterem Nur, Ahmet Tarık Tekçe, Leyla Sayar'lı bir kadro..erkek çocuğu canlandırdığı Can Mustafa ile o ufacık yaşında şöhreti yakalıyor..bir anda.Ansızın.İzmir'e galaya gidiyorlar.Hüseyin Baradan bir makale yazıyor..o kadar küçük ki henüz....alkışlar, kutlamalar..belki kocaman bir taş bebek var düşlerinde..hayır,şımarmıyor hiç.Ben ne oldum,demiyor.1964 yılında Plajda Sevişelim filminde..Ekrem Bora, Erol Büyükburç,Ajda Pekkan, Nilüfer Koçyiğit ile kamera karşısına geçiyor. Tiyatro için yaşıyor Vildan Gürelman.Zorluklar,yorgunluklar hiç umurunda olmadan..kimseyi kırmadan, kimseyi örselemeden yaşamanın sihirini bulmuş çoktan.O sadece tiyatro perisi değil, o gerçek bir iyilik perisi..bir zarafet gurusu..nice projelere,nice "Perşembenin Hanımları"na Vildan Gürelman.. Pınar Çekirge - Yavuz Pak Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|