| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
DENİZ YILDIZI Dizisi'nin Sabihası NERMİN UĞUR İle Röportaj Ulya Altıntaş Güzel bir Ankara sabahında Sevgili Nermin Uğur ile buluşmak için sözleştik. Dizi setinden arta kalan zamanında bizimle gerçekleştirdiği bu hoş sohbet için en baştan teşekkürlerimizi sunmak istiyoruz ki sonrasında unutmayalım. Nermin Uğurla röportaj yapar gibi değil de yıllardır tanıdığımız bir dosta gider gibi gidip aynı duygularla dolu olan bir oyuncuyu da karşımızda görmek bizi çok mutlu etti. İnsanın hayatında bazen öyle anlar oluyor ki günlerce size fayda sağladığını düşündüğünüz insanlarla karşılaşmayabiliyorsunuz. Bazen de öyle röportajlar söyleşiler oluyor ki, karşınızda oturan insanla sohbet ettiğinizde ne kadar doğru bir karar verdiğinizi anlayıp seviniyorsunuz. Çünkü bu söyleşi soru cevabın ötesinde içinde samimiyeti barındıran, tiyatroya yıllarını vermiş ve bu işi ne kadar severek yaptığını gözlerinden anladığınız, ayrıca yürekten edilen sözlerle dolu bir röportaj oldu. İçimizden gelen bu giriş paragrafını yazmasak emin olun bu konuşmanın da hakkını vermiş sayılmazdık; çünkü gözlerinden sevgi pırıltıları damlayan ve içten kahkahaların atıldığı dostlara artık her yerde rastlanmıyor. Biz bir tane daha sizler için bulduk, sevenlerinin gönül bağlarını boşuna kurmadığı Nermin Uğur’a zaman olsa daha neler sorardık ama bizden bu seferlik bu kadar, özetle siz sevgili tiyatro severler için beğeneceğinizi düşündüğümüz bir röportaj gerçekleştirdik. Keyifli okumalar… Nermin Uğur’u sevenleri ve meraklıları için biraz tanıyarak başlayalım… Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Oyunculuk Ana Sanat Bilim Dalı mezunuyum. Okuldan mezun olduktan sonra ilk görev yerim Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’ydu. Orda 7 yıl müdürlük, yönetmenlik ve oyuncu olarak görev yaptım. 7 yılım orda dolu dolu geçti. 2002’de Ankara Devlet Tiyatrosuna tayinim çıktı. Yönetmen olarak oyun sergilemeyeli uzun zaman oldu ama halen Ankara Devlet Tiyatrosu’nda oyunculuğum devam ediyor. Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarında uzun yıllar modern dans ve koro bölümüne yaklaşık 7-8 yıl oyunculuk dersi verdim. Televizyonda da çeşitli dizilerde görev aldım. Halen Fox Tv’de günlük yayınlanan Deniz Yıldızı dizisinde Sabiha karakterini canlandırıyorum. 5.yılımıza girdik bundan dolayı da çok mutluyuz. Neden oyunculuk? Ben 1967 doğumluyum ve benim zamanımda televizyon yeni yeni gelmeye başlamıştı. Radyo çok revaçtaydı. Her akşam saat 9’da radyo tiyatrosu olurdu. Annem ve babam radyo tiyatrosuna çok meraklılardı, her akşam radyo tiyatrosu dinlenirdi ve her sabah saat 10’da arkası yarın vardı. Evcilik oyunlarına da çok meraklıydım. Yıllar ilerledikçe ilkokulda ortaokulda ve lisede okuldaki etkinliklerde çok fazla görev almaya başladım. Aslında ben üniversite’nin bir bölümüne kadar son derece çekingen, içine kapanık bir genç kızdım. Tiyatroya bir takım kurslarla başladım. O etkinliklerle uğraştıkça kendime daha da fazla güvenim geldi ve kendimi daha fazla ifade etmeye başladım. Bu da tiyatroya daha fazla ısınmamı sağladı. Ankaralı mısınız? Köken Kayseri ama Ankaralı sayılırım, burada doğdum burada yetiştim. Deniz Yıldızı sizinde söylediğiniz gibi 5 yıldır üstelik hafta içi her gün oynanan bir günlük dizi. Oynadığınız anne karakteri de çok sıcak. Diziye nasıl dahil olmuştunuz. Öncesin de farklı bir rol gelmiş miydi, yoksa direkt olarak Sabiha karakteri için mi düşünülmüştünüz? Aslında bizim çok enteresan bir birlikteliğimiz oldu. Dizideki yapımcılardan bir tanesiyle yıllar öncesinden bir tanışıklığımız vardı. Ama o kadardı, ne telefon ne de herhangi bir iletişim numaramız yoktu birbirimizde. Sonra da Devlet Tiyatrosu’ndaki bir oyunun genel provasında karşılaşıp merhabalaştık. O sıra Deniz Yıldızı da yeni başlayacaktı ve birçok arkadaşım cv bırakıyordu. Bende onlar tarafından tanınmadığım için belli insanlarla çalışabilirler diye düşündüm. Beni görünce bu diziden bahsetti ve demo çekimine gelir misin diye sordu. Dizide de son bir rol kalmış yani benim oynadığım rol. Bazı kadın oyuncuları denemişler ama içlerine sinmemiş. Benimle demo çektikten sonra böyle bir şey teklif ettiler. Bu çalıştığım ekip Ferhunde Hanımlar ve Kızları’nı yapan yapım şirketi MGA’ydı. Ve ben kendimi bildim bileli o diziyi izlediğim için hep onlarla çalışmak istemişimdir. Onlarla anlaşmayı imzalarken de “Ben bugünü bekliyordum” dedim. Ankara da çok uzun süredir yaşamını sürdüren biri olarak, zamanınız nasıl geçiyor bu şehirde? Bir süre hocalık yaptığımı söylemiştim. O çok zamanımı alıyordu. Modern dans ve koro bölümüne dersler veriyordum ve zaman sıkıntısı oluyordu tabii. Özel hayatımda da yürümeyi ve tabii olmazsa olmazım sevdiklerimle vakit geçirmeyi çok severim. Bir takım projeler üzerinde çalışmayı seviyorum mesela reji olarak. Ayrıca kurslara gidiyorum ahşap boyama gibi, çünkü el sanatlarıyla uğraşmak beni çok mutlu ediyor. Tabii oyun ve çekim çok zamanımı alıyor; ancak arta kalan zamanlarda bunları yapmak benim için de bir mutluluk kaynağı oluyor. Ankara Devlet Tiyatrosu’ndaki bu yıl ki oyununuz “En Son O Gitti”, yine temiz kalpli ve saf duyguları olan bir kadını canlandırıyorsunuz, bu rolleri çok samimi canlandırdığınızı düşünüyorum, sizin seçme şansınız oluyor mu yoksa bu roller size yakıştırıldığı için mi? Hayır bize Devlet Tiyatrosu’nda roller teklif olarak gelmiyor hatta eleştirilen yönü de budur; çünkü oyuncu istediği rolü oynayamaz. İşleyişe baktığımız zaman, yönetmen ve müdür bir araya gelir. Oyun bellidir, müdür elindeki oyuncuları uygunluğu açısından yönetmene sunar, yönetmen de onlar arasından seçim yapar. Oyuncu da seçildikten sonra haberdar edilir. Oyuncunun istemediği bir rol gelirse? O noktada anlaşma sağlanabilir diye düşünüyorum. Sonuçta bazı rollere uygun olmayan karakterler olabilir. İnsanla yapılan yani insanın duygusal dünyasının da etkin olması gereken bir sanat. İdarecilerde onu tekrardan değerlendirebilir. Oyununuzu izlemek bana da kısmet oldu ve gözlemlediğim şey şu ki izleyicileriniz sizi oyun çıkışında beklediğinde onlarla aranızın çok iyi olduğuna tanık oldum. Bu bağı nasıl kuruyorsunuz? Benim yıllardır televizyon da gördüğüm bazı sanatçıların bir sözü vardır “Beni ailelerinden biri gibi kabul ediyorlar öyle seviyorlar” derler. Onun ne demek olduğunu ben de 5 yıldır yaşıyorum ve muhteşem bir duygu. Gençler beni rolümle değerlendirip “Aynı annem de sizin gibi, aynı anneme benziyorsunuz” diyor. Anneleri görüyorum aynı onlar gibi hareket ettiğimi söylüyorlar. Çok hoş empatiler kurmuşlar bu da beni çok mutlu ediyor; çünkü benim annem ve dolayısıyla ben de öyleyim. Mesela ben Derya Baykal’ı çok severim. Onu izlediğim zaman “İşte benim deliliklerim, benim üretkenliklerim ” diyorum. Aslında o zaman siz de rolünüze kendi annenizden bir şeyler kattınız; çünkü ben sizi takip etmiş bir izleyici olarak konuşursam eğer, izlediğimde çok güzel bir Anadolu Kadını görüyorum… Bunları duymak beni gerçekten çok mutlu ediyor, çok teşekkür ediyorum. Zaten bir rol eğer çok özel bir rol değilse oyuncu olarak da tüm hayatımız farkında olarak ya da olmayarak gözlem içinde geçiyor. Nadir roller için belki ön çalışma gerekli olur. Diyelim ki bu bir boksör veya hayat kadınıysa o hayatı gidip gerçekliği içinde incelemeniz gerekebilir. Benim dizideki anne rolümde ise çevremdeki teyzelerin akrabaların çok büyük etkisi var. Başta annem olmak üzere fedakarlığıyla, acele hareketleriyle, siniriyle ve anaçlığıyla ben bu role onlardan çok şey kattım. Kendi dizinizi bu yoğunluk içinde takip etmeye zamanınız oluyor mu? Kendi saatinde izleyemeyebiliyorum; çünkü kendi saatinde benim Devlet Tiyatrosu’nda oyunum olabiliyor. Ama sonrasında kayıttan büyük bir oranda takip ediyorum. Çünkü ben Ankara da dizi ve sinema sektörünün bulunmasını, kültürel sosyal ve ekonomik olarak çok önemsiyorum; çünkü bu sektörün çeşitliliğe ihtiyacı var. Dizide doğaçlama yapıyor musunuz yoksa her sözünüz tekstiniz de yazılı olarak mı geliyor? Doğaçlamaya izin verilmiyor; çünkü sesli çekim yapıyoruz. Günlük dizi olduğu için de çok hızlı yetişmesi gerekiyor. Stoklu gidiyoruz tabii, 15 bölüm önden gitmemiz gerekiyor. Ama bunu yapabilmek için de uygulanması gereken bir disiplin var. Tabii ki doğaçlama disiplinsizlik değil; ama zaman az ve üretimin hızlı olması gerekiyor. Aşağı yukarı her gün 10 -15 sayfalık ezberimiz oluyor onu oynuyoruz ve ertesi gün tekrar yeni bölüm için yeni çalışma gerekiyor bu da hafta da 70-80 sayfa ezber ediyor. OYUNCU OLARAK BAZI SÖZLERİ YUMUŞATARAK SÖYLEDİĞİMİZDE NE KADAR ŞİDDET İÇERSE DE ANLAMI DA YUMUŞUYOR 5 yıldır ilgiyle izlenen bir dizi de anne rolünü canlandırırken sizin kendi adınıza o çok bahsedilen mesaj verme kaygısını güttüğünüz oluyor mu? Yola çıkarken didaktik olarak davranayım gibi bir durum olmamıştı; ama benim Nermin olarak da hayatta bir şeyleri göstererek yapma gibi bir tavrım yok. Bazen bilinçli olmadan da olsa bu rolde de özel hayatımda da insana dokunur bir şeyler yaptığımız için dikkat etmeye çalışıyorum. Örneğin bazen senaristlerin yazdığı oluyor ve ben kızım rolündeki Banu’ya “bak çabuk gel, baban öğrenirse bizi keser” demem gerekiyor. Bu lafı mesela çok az kullanmaya ya da kullanmamaya çalışıyorum. Keser yerine “baban bizi mahveder, ya da baban çok kızar” diye söylemeye çalışıyorum. Tabii ki dayak sahnesi olabiliyor ona ben müdahale edemem, gerçek yaşamdan kesitler vermekte gerekiyor. Ama oyuncu olarak bazı sözleri daha yumuşatarak söylediğimizde ne kadar şiddet içerse de anlamı da yumuşuyor. Örneğin bir anne bana dizideki kızlarımın boşanmalarından ve özel hayatlarına dair yaşadıkları problemlerden örnek göstererek “Bizim kızımız da boşanmıştı ve biz ona işte şöyle şöyle davranıyorduk. Ama sizin davranışınızı gördükçe babası daha da yumuşadı” dedi çok sevindim. KİME NE KADAR DOKUNABİLİRSEN, NE KADAR İNSANIN YARASINA MERHEM OLABİLİRSEN ÖNEMLİDİR Var mı böyle ufak anılar aklınıza gelen… Dizi de eşimi oynayan arkadaşım Yıldırım Şimşek ile bir kış günüydü yürüyorduk. Bir baba kız geldi yanımıza çok beğendiklerini söylediler. Gerçekten de evli olduğumuz sanmışlar. Sonra da babası “Benin bu kızım da sizin dizideki kızınız Banu gibi nişanlandı. Aynı dizideki gibi erkek tarafı’nın durumu oldukça iyi ve bizi maddi olarak eziyorlar. Karşı tarafın yaptığı sizin zorunuza gittiğinizde ve siz ağladığınızda benim eşimde ağlıyor. Ama siz ne zaman altında ezilmiyorsunuz ve güçlü davranıyorsanız bu durum eşime de örnek oldu” dedi. Çok hayalperestçe gelebilir ama bu çok güzel bir şey, duyduğumuzda böyle yüreklere dokunabilmek beni çok sevindiriyor. Ayrıca şu hikayeyi de çok severim. Bir gün bir adam sahile vuran Deniz Yıldızları’nı okyanusa fırlatan genç birini görür ve neden böyle yaptığını sorar. Genç adam da “ Birazdan güneş yükselecek ve sular çekilecek, eğer onları suya atmazsam ölecekler” der. Soruyu soran şaşırmıştır “Ama kilometrelerce sahil, binlerce deniz yıldızı var ne fark eder ki ” der. Genç adam eğilir, yerden bir deniz yıldızı daha alır ve okyanusa fırlatır “Onun için fark etti ama” … Yani hayat böyle, kime ne kadar dokunabilirsen, ne kadar insanın yarasına merhem olabilirsen önemlidir. İnsanların içlerine dokunabilmek nasıl bir şey, size neler hissettiriyor? Milyonlarca kişi izliyor, bunu 5 yıldır devam etmesinden de anlayabilirsiniz. Ve bu milyonların içinde milyonlarca farklı hayat olduğunu da düşünürsek bu insanların her biri parmak izi gibi ayrı ayrı insanlar. Kime ne kadar dokunabildiğimizi bilmiyoruz. Bu bir barajsa benim gördüklerim oraya yağan yağmurdaki tek damla. Ben şundan da empati kuruyorum. Diyarbakır’da 7 yıl boyunca yaşadığımı söylemiştim. İlk yılları benim için zor günlerdi; çünkü ilk defa ailemden ayrı kalmıştım. Mehmet Ali Erbil Çarkıfeleği yapıyordu. Ben de oyunum olmadığı her akşam onu izlerdim; çünkü o benim yalnızlığımı paylaşan bir programdı. Onunla gülüyordum eğleniyordum. O süreç bittikten sonra rahatlamış oluyordum ve ezberime bakıyordum. Ama o duyguyla ben nefes alıyordum. İnsanlar için böyle programlar ve diziler var ve ben bu duygunun ne olduğunu biliyorum. Dizimizi yatalak olan insanlar izliyor. Hastaneden izleyenler oluyor. Belki hapishanelerde… Yani bu diziyle kim neyi nerede yaşıyor bunu bilmek imkansız. Yani bu çok güzel tabii bir yandan da çok büyük bir sorumluluk ve kendimizin büyük değil de ne kadar küçük olduğunu hissettiriyor. Sizin takip ettiğiniz diziler var mı? Geçen senelerde daha fazla zamanım olduğu için vardı; çünkü dizi takip etmeyi gerektiriyor ve işim dolayısıyla da buna zamanım yok. Bu sene çok az takip edebiliyorum. Yalan Dünya’yı seviyordum bu yıl az izleyebildim. Muhteşem Yüzyıl’ı çok beğeniyordum; ama başrol oyuncusu çıktıktan sonra bıraktım çünkü ben onunla seviyordum. Bu sıra haber ve tartışma programlarını seyrediyorum; çünkü onların son beş dakikasına bile yetişsem anlaşılabiliyor. Deniz Yıldızı’nın yıllardır devam ettiğinden bahsettik. Artık dizideki karakterlerle de akraba gibi olmuşsunuzdur. Var mı çok sevdiğiniz dostlarınız? Ben, büyük kızım Suna’yı oynayan Çağdaş Serter’i çok seviyorum. Benden yaşça küçüktür ama hayatımdaki en yakın dostlarımdan bir tanesidir. O benim gençliğim gibi, çok da yeteneklidir. Çok iyi bir oyuncudur ve en önemlisi çok iyi bir insandır. Çağdaşla birlikte çalışması çok zevkli; çünkü son derece terbiyeli, ahlaklı ve disiplinli. Onunla çok bir araya geliyoruz. Özel hayatımızda çok az zaman kaldığı için Çağdaş ile o zamanı olmasa da oldurmaya çalışıyoruz. Sabah 1 saat erken kalkıp dizi setine kahvaltıdan sonra geçiyoruz ya da 1 saati dizide seyrettiğiniz gecekonduya erken giderek orda ki balkonda set ekibi gelene kadar kahvemizi içip böreğimizi yiyerek ,oturarak sohbet ederek değerlendiriyoruz. ÖNEMLİ OLAN MASA BAŞINDA DÜNYAYI FETHETMEK DEĞİL ÖNEMLİ OLAN MASA BAŞINDA KONUŞTUKLARINI HAYATINDA DA UYGULAYABİLMEN Son sorumuzda Nermin Uğur’un hayat felsefesi üzerine olabilir, insanlarda neyi seversiniz? Ben kendime de çok sevdiklerime de hep şunu söylerim, insanın gerek kötü zamanlarında gerekse normal hayat devam ederken mutlaka B planı olmalı diyorum, B planı da olmadı C olur. Alfabe 29 harften oluşuyor. 29’u da bitti mi dön o zaman, cümle kurmaya başla. Bir kitap vardır ismini de çok severim “Sana Gül Bahçesi Vaat etmedim” diye. Yani kimse bize gül bahçesi vaat etmedi. Böyle bir şeye lüzum da yok zaten, hayatın içerisinde her türlü şey olacak. Charlie Chaplin’in çok sevdiğim bir sözü vardır “Yaşam, doğru dengeler kurabilme sanatıdır.” Hayat tamamen denge üzerine. Atasözlerine baktığımızda her şeyin azı karar çoğu zarar der bu da bir nevi dengeyi anlatıyor ve sen eğer kendi dengeni yaşamında kurmaya çalışırsan başarısızlıklarının da, üzüntülerinin de, acılarının da üstesinden gelebilirsin. Sabır ve hoşgörü benim için çok önemlidir. Bütün bunların hepsinin de toplamı da şuradan başlıyor, mesela bizim şu an yaptığımız gibi masa başında oturup günlerce haftalarca aylarca konuşabiliriz. Önemli olan hayatın bize “Hadi bakalım” dediği zamanlar var. O anlarda şu masanın başında konuştuğumuz şeyleri yapabilmek. Yani sabırlı ve hoşgörülü olmak burada gerekiyor. Sen tıkanmış bir trafikte o hoşgörüyü gösteremiyorsan, ya da çok zor zamanlarında sabırlı olamıyorsan çok zor yaşarsın. Hiçbirimiz ulvi şeylere sahip değiliz, ama kendini terbiye edersen ve bunun için çaba harcarsan kendi yaşamını güzelleştirirsin. Her şey sadece masa başında dünyayı fethetmek değil bunu hayatında da uygulayabilmen. İnsan bir şey yapmak için yoruluyor ama bir şeyleri yapmamak için çok daha fazla yorulduğu zamanlar oluyor. Kötülük yapmamak için, hırsızlık haksızlık yapmamak için yoruluyorsun. Önemli olan bu yorgunlukla yorulan bir insan olmak. Ulya Altıntaş Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|